Yeni Anayasa ile laiklik tehlikede mi? | " /> Yeni Anayasa ile laiklik tehlikede mi? | "/>

En Sıcak Konular

Yeni Anayasa ile laiklik tehlikede mi?

7 Nisan 2008 15:11 tsi
Yeni Anayasa ile laiklik tehlikede mi?
Sivil anayasa taslağını hazırlayan bilim kurulunda yer alan Doç. Dr. Serap Yazıcı, ’Laiklik elden gidiyor’ kaygılarını yorumladı. Bu endişe yerinde mi? Kamuda türban serbest olur mu? Mine Şenocaklı röportajı...

Mine Şenocaklı'nın röportajı

Sivil anayasa Türkiye’nin bir özlemiydi. Pek çok hukukçunun da... Herkes ’1982 Anayasası değiştirilmeli’ deyip durmuştu yıllarca... Ve sonunda AKP Hükümeti Türkiye’nin en iyi anayasa hukukçularından biri kabul edilen Prof. Ergun Özbudun’a ‘sivil bir anayasa’ hazırlaması için yetki verdi. Özbudun, hukukçulardan oluşan bağımsız bir ekip kurdu. Çalıştılar, ortaya bir taslak çıkardılar. Ne olduysa oldu, taslağı okuyan da okumayan da veryansın etti. Taslak kadar, hazırlayanlar da topa tutuldu; ’Laiklik elden gidiyor’ diye... Ekipte yer alan akademisyenlerden Doç. Dr. Serap Yazıcı, bu sert tepkilerin sebebinin hazırladıkları yeni anayasa taslağıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı görüşünde. “Şu ya da bu biçimde AK Parti’ye öfke duyanlar hırslarını taslaktan ve bizden çıkardılar. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum” diyor. Yazıcı, kendisini laik olarak tanımlıyor öncelikle ve hemen ardından hazırladıkları anayasa taslağının özünü açıklıyor. Ona göre, eleştirilerin aksine hazırladıkları anayasa taslağında laiklik, şu anda yürürlükte olan anayasaya göre çok daha net biçimde güvenceye alınmış. Mesela din dersleri ‘ihtiyari’, yani ‘seçmelik’ ders haline getirilmiş. Türban konusunda ise mihenk taşı ‘kamu hizmeti veren’ ve ‘kamu hizmeti alan’ ayrımına odaklanmış. Yazıcı çok net bir örnek veriyor; “Benim öğrencilerim üniversiteye türbanla girebilir. Ancak ben ve benim gibi öğretim üyesi olan meslektaşlarım, herhangi bir dini simge taşıyamayız.” Peki mesele bu kadar basitse bu eleştiriler niye? Yazıcı’ya göre, AKP’ye karşı oluşan güvensizlik temel mesele... Peki iyice kutuplaşan bir ülkede laiklerin endişesini yatıştırmak gerekmez mi? “Evet” diyor Doç. Yazıcı ve bunun çözümünü de söylüyor hemen; “Yeni Anayasa’ya ’Kamu hizmetlerinin sunulmasında türban ya da herhangi bir dini simge kullanılamaz’ ifadesi eklenirse, bu endişeler sona erer...” Sizce de kutuplaşmanın zirve yaptığı bugünlerde hem basit, hem de etkili bir çözüm değil mi?

Türkiye’de şöyle bir endişe var; sanki yeni anayasa taslağı ile laiklik ilkesi esnetiliyor. Öyle mi?

Bu soruya Albert Einstein’ın çok sevdiğim bir sözünü hatırlatarak cevap vermek istiyorum. Şöyle söylüyor Einstein; “Öyle tuhaf bir çağda yaşıyoruz ki, atomu parçalayabildik, ama önyargıyı parçalayamıyoruz.” Acaba yeni anayasa taslağında laiklik ilkesinin esnetildiği, ki siz nazik bir ifade kullandınız, zayıflatıldığı gibi iddiaları savunanlar bu taslağı lütfederek tümüyle incelediler mi? Hangi gerekçeyle bunu beyan ediyorlar? Bakınız, bu taslakta laiklik yönünde mevcut Anayasamıza göre çok önemli bir iyileştirme var, bu hep göz ardı ediliyor. Mevcut Anayasamız, 24. Maddesi’nde ’din ve vicdan hürriyetini’ tanımlarken, ilk ve ortaöğretim kurumlarında, din ve ahlak kültürü derslerinin zorunlu olduğu hükmüne yer vermektedir. Bu Anayasa yürürlüğe girdiğinden beri, tüm anayasa hukukçuları veya laik anayasa düzeninin önemine inanan aydın kesim, böyle bir hükmün anayasada yer almasından dolayı sıkıntılarını beyan etmişlerdir ve bu hükme yönelik eleştirilerini açıklamışlardır. Biz, hazırladığımız taslakta bu yönde çok önemli bir iyileştirmeye yer verdik. Bir rastlantı eseri olarak hazırladığımız taslağın da din ve vicdan hürriyetini düzenleyen maddesi 24. Madde. Bu maddede din ve ahlak kültürü derslerini ihtiyari, yani seçimlik ders haline getirdik. Ama dikkat edin, basında bu hiç yer almadı. Ya birileri bunu bilinçli olarak vurgulamaktan kaçınıyor, ya da gerçekten bu metni hiç okumadı, okumadan okumuş gibi bir görüntü yaratarak eleştirilerini beyan ediyor.

Din derslerini ihtiyari hale getirdik, bu laikliği güçlendirmek değil mi?

Basında yer aldı ama tartışmalarda ’Laiklik ilkesi acaba esnetiliyor mu?’ tarafı daha ön plana çıktı tabii...

Eğer incelenecek olursa böyle olmadığı anlaşılacak. Ben aksine laiklik ilkesinin güçlendirildiğini söylüyorum. Çünkü siz eğer din ve vicdan hürriyetini tanırken, din derslerini seçimlik hale getirmişseniz bu güçlendirme değilse, nedir?

Şu anda mevcut Anayasa’daki hüküm; din kültürü ve ahlak dersleri zorunludur şeklindedir. Bundan belki ilk planda çıkaracağımız sonuç; sosyolojik ve felsefi anlamda din derslerinin verildiği biçimindedir. Ama uygulamaya baktığınızda böyle değildir. Uygulamada sadece İslam dininin Sünni mezhebinin öğretisi öğrencilere sunulmaktadır. Yani bir dinin bir mezhebinin gelenek ve kurallarının aşılanması söz konusudur. Hiçbir laik düzen, vatandaşlarına belirli bir dinin, belirli bir mezhebin öğretisini aşılayamaz, öğretemez. Ve bu noktada bizim getirdiğimiz iyileştirme gerçekten çok önemlidir. Bu neyi sağlamaktadır? Bir kez Türkiye’de inkar edilemeyecek bir Alevi nüfus vardır. Biliyorsunuz Alevi vatandaşlarımız bu din kültürü ve ahlak dersleri uygulamasından yakınmaktadır. Hatta kısa bir süre önce AİHM’e yaptıkları başvuruda da kendileri lehine bir sonuç aldılar. ’Bu derslerin müfredatının değiştirilmesi gerektiğini’ vurguladı AİHM. Bu perspektifte değerlendirdiğimiz zaman, Alevi nüfusun şu ana kadar ihmal edilen hakları bu taslakla güvence altına alınmıştır. Bu yadsınamayacak bir yeniliktir, iyileştirmedir. Bu da şimdiye kadar hiç vurgulanmamıştır. Niye böyle olduğunu da anlıyorum aslında. Çünkü biz bu taslakta, yüksek öğretim kurumlarında türban kullanımına olanak tanıyan bir ifadeye yer verdik. Bu hüküm de gene kamuoyuna çarpıtılarak takdim edilmiştir. Yüksek öğretim kurumlarında öğrencilerin türban kullanmalarının laik düzenin sonunu getireceği gibi bir argüman öne sürülmektedir. Bunun da aslında hukuki bir dayanağı yoktur. Bu tamamen bir korkunun, bir vehmin eseridir.

Peki gerçekten asılsız bir korku mu bu sizce?

Eğer laiklik ile yüksek öğretim kurumlarında öğrencilerin türban kullanımı arasında iddia edildiği gibi bir ilişki olsaydı, bugün Avrupa Konseyi üyesi olan devletlerin hiçbirini laik olarak tanımlayamazdık. Türkiye’nin laikleşme süreci içinde ilham kaynağı olan Fransa da dahil olmak üzere, Avrupa Konseyi üyesi olan devletlerin hepsinde yüksek öğrenim gören öğrenciler için türban kullanımı serbesttir. Bunu serbest kılmayan tek ülke Türkiye’dir. Dolayısıyla burada genç kızlar iki Anayasal hürriyetlerinden birini seçmeye zorlanmaktadır. Ya eğitim ve öğretim hakkını kullanacaklardır, böylece din hürriyetlerinin bir sonucu olan dini sembol taşıma hürriyetlerinden vazgeçeceklerdir, yahut onlar için dini tercihler öncelikliyse eğitim ve öğretim hakkından vazgeçeceklerdir. Oysa bakınız, aynı konumda olan erkek öğrencilere; pekala Müslüman bir erkek öğrenci, hatta o Müslüman erkek öğrenci çok radikal duygular içinde olabilir, kökten dinci de olabilir, o üniversite eğitimi alabilmektedir. Fakat kendisinden belki de çok daha ılımlı ölçülerde dine inanan, dini bireysel olarak tercih etmiş olan bir kız öğrenci öğretim hakkından mahrum bırakılmaktadır. Üstelik çok paradoksal olan bir nokta var: Genellikle yüksek öğretim kurumlarında öğrencilerin türban kullanımına karşı çıkan çevrelerin aynı zamanda, örneğin ’Haydi Kızlar Okula!’ kampanyasını desteklemeleri, genç kızların okumaları, sosyalleşmeleri, iş hayatında erkeklerle eşit şartlara sahip olmaları konusunda da mücadele vermeleri şaşırtıcı bir durum.

Öğrencilerim dini simge kullanabilir ama ben kullanamam

Acaba laiklik tarifindeki değişiklikte ikili bir hukuk söz konusu olabilir mi? Yani ileride ‘Türban konusu üniversitelerde hazmedildi, sıra kamuda’ denilebilir mi? Bugün türban üniversite öğrencisi için serbest olursa, yarın öğretim görevlisi için de serbest olur mu?

Ben sizin vurguladığınız bu kaygıyı anlıyorum. Bu kaygıları besleyen kesimlerin kaygılarını da çok iyi anlıyorum. Onların bu kaygılarını paylaşıyorum. Ama bakınız, devlet otoritesi bu problemi çözmekle yükümlüdür. Bir alanda aslında pek de ikna edici, mesnedi olmayan bir yasağı kaldırırken, yani halihazırda süregelen yüksek öğretim kurumlarındaki türban yasağını kaldırırken, başka bir alanda problem yaşanmasını önleyecek tedbirleri alabilir... Laik bir devlet düzeninde kamu hizmetini sunanlar dini ve siyasi semboller kullanamazlar. Çünkü kamu hizmetlerinin sunulmasında tarafsızlık esastır. Eğer vatandaşlar kamu hizmetlerinden yararlanırken, o hizmeti sunan şahsın dini veya siyasi tercihlerine göre ayrım yaptığı gibi bir hisse kapılırlarsa, bu laik ve demokratik bir anayasa düzeninde ortaya çıkmaması gereken bir sonuçtur. Bu yüzden burada, ’hizmeti alan’ ve ’hizmeti sunan’ ayrımının yapılması çok önemlidir. Biz de zaten hazırladığımız taslakta sadece ’hizmet alan’ pozisyonundaki ve ’yüksek öğretim kurumlarındaki öğrenciler için’ böyle bir olanak tanıdık.

Siz anayasa taslağını Ağustos ayında tamamlayıp teslim ettiniz hükümete. Aradan epey bir zaman geçti. Laiklik tartışmaları ve kutuplaşma da arttı. Bugün keşke bu taslağın herhangi bir yerinde, kamu hizmeti sunulurken ’türbana serbestlik tanınmayacağı’ şeklinde bir kısma yer verilseydi, laiklik endişesi duyan çevrelerin endişeleri yatışmış olurdu diyebilir misiniz?

Olabilir. Bu da bizim istemeyerek yarattığımız bir ihmal olarak düşünülebilir. Aslında böyle bir ifadenin mevcut olmamasından kamuda türbanın serbest kılındığı sonucu doğmamaktadır. Anayasamızın ve hazırladığımız taslağın 2. Maddesi’nde yer alan laiklik ifadesi, yeterli bir güvencedir. Çünkü laik bir devlet düzeninde kamu hizmetini sunanlar, türban dahil herhangi bir dini simge kullanamazlar. Adalet ve Kalkınma Partisi bu taslak üzerinde henüz kendi nihai fikrini açıklamamıştır. Belki o noktada böyle bir ekleme yapılabilir. Böylece kamuoyunun bu endişesi giderilmiş olabilir. Daha önce belirttiğim gibi, ben bu endişeyi anlıyorum. Endişe haklı bir temelde midir, değil midir, bunu tartışmıyorum ama mesela bir bilimsel araştırmadan bahsetmek isterim: Prof. Dr. Binnaz Toprak ve Prof. Dr. Ali Çarkoğlu’nun TESEV için yaptıkları bir araştırmaya göre, laik yaşama biçimlerinin tehdit altında olduğu şeklinde algılama beyan eden deneklerin oranı yüzde 22 civarında. Şimdi bu aslında küçümsenecek bir rakam değil...

Ama biliyorsunuz bu iki yıl önce yapılmış bir araştırma. Bu oran artmış olabilir...

Tabii biliyorum ama güncelleştirilebilir. Ben zaten başka bir noktayı vurgulayacağım, yüzde 22 rakamı dahi önemli bir rakamdır. Dolayısıyla bu endişenin yatıştırılması, giderilmesi gerekir. Tabii bu görev, özellikle çoğunluk partisine, iktidar yetkisini kullanan partiye düşmektedir. Pekala bu konuda daha itinalı davranmak suretiyle, laik yaşama biçimlerinin tehdit altında olduğunu düşünen kitlelerin huzur duymaları sağlanabilir, o endişe yatıştırılabilir. Ve ben o zaman inanıyorum ki, Türkiye önemli bir sorun boyutunu da ortadan kaldırmış olacaktır. Çünkü bir süreden beri Türkiye’nin çeşitli bağlamlarda ciddi bir kutuplaşmaya doğru sürüklendiğini görüyorum. Bu kutuplaşma süreci içinde maalesef taraflar birbirlerini anlamıyorlar, anlamayı istemiyorlar, dinlemiyorlar, dinlemek istemiyorlar ve adeta tartışma sürecine de bir tür sağırlar diyaloğu hakim...
Tansiyonu düşürmek hükümetin elinde

Anayasa taslağı gerçekten de kamuda türban kullanımını yasaklıyor mu?

Kesinlikle yasaklıyor... Taslak, bu metniyle, bu biçimiyle kamu hizmetlerinin sunulması sırasında, yani kamu görevlileri için türban kullanma hakkını tanımıyor. Hiçbir düzenlemesinden böyle bir hakkın doğacağı yolunda herhangi bir hukuki sonuç çıkarılamaz.

Herhangi bir açık kapı yok yani?

Asla yok! Hiçbir biçimde yok. Ama madem kamuoyunda böyle bir sıkıntı var, böyle bir endişe var, pekala bu taslağın herhangi bir yerine kamu hizmetlerinin sunulmasında türbanın veya dini simgenin kullanılamayacağı ifadesi eklenebilir. Ama zaten bakın, ’laik devlet’ ibaresi bunu karşılıyor. Laik bir devlet düzeninde kamu hizmetini sunanlar, herhangi bir dini sembol kullanamazlar. Bugün belki benim öğrencilerim dini semboller kullanarak dersleri dinlemeye gelebilirler, bir haç kolye takabilirler. Ama ben takamam böyle bir kolyeyi. Neden? Çünkü ben öğrencime tarafsız olarak görüntü vermekle yükümlüyüm.

AKP bu güvenceyi vermeli mi sizce?

İçinde bulunduğumuz şartlarda vermeli tabii! Şu an için Türkiye’de tansiyonu düşürmek çok, çok önemli çünkü.

Tüm akademik çalışmaları laiklik üzerine

Bir hukukçu olarak, laikliğin önemine, laiklikle demokrasi arasındaki bağa inanıyor. Akademik kariyere başladığı ilk yıllarda aldığı ödüllerin hepsi de laiklik konulu. 1986 yılında Şefik Soyer anısına Dündar Soyer’in düzenlediği ’Atatürk İlkeleri Bakımından Laiklik’ konulu yarışmada üçüncülük ödülünü aldı. 1987’de İnönü Vakfı’nın düzenlediği, ’İnönü ve Laiklik’ konulu yarışmada ikincilik ödülünün sahibi oldu. 1994’te, ’Aydınlanma Felsefesi ve Türk Devrimi’ adlı çalışmasıyla, sosyal bilimler dalında Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Ödülü’nü kazandı...

1963’te Ankara’da doğan Serap Yazıcı, 1984‘te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi‘nden mezun oldu. Aynı üniversiteden 1986‘da ’CHP‘ nin Niteliği ve Laiklik Politikası’ adlı çalışmasıyla yüksek lisans, 1995‘te de ’Türkiye’de Askeri Müdahalelerin Anayasal Etkileri’ başlıklı çalışmasıyla doktora derecesi aldı. 1991-92’de Bristol Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde ’Otoriter Sistemlerden Demokrasiye Geçiş’ adlı programa katıldı. 2000’de de ’Başkanlık ve Yarı-Başkanlık Sistemleri: Türkiye için Bir Değerlendirme’ adlı çalışmasıyla doçentlik unvanına hak kazandı. Yazıcı, halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi...

Vatan



Bu haber 726 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,820 µs