En Sıcak Konular

Söz konusu demokrasiyse AKP'yi desteklemek teferruattır

3 Nisan 2008 13:40 tsi
Söz konusu demokrasiyse AKP'yi desteklemek teferruattır
Biliyoruz ki AK Parti hakkında açılan davanın anlamı sadece partiyi kapatmak değil. Dava devlet - toplum ilişkisinin normalleşmesinin önünün kesilmesini amaçlıyor. AK Parti bu oyunu demokrasi ile bozabilir.

Murat Aksoy / Yeni Şafak

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın AK Parti hakkında açtığı dava Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliği (11-0) ile kabul edildi. Şimdi herkes AK Parti'nin ne yapacağını merak ediyor. Ancak şu bir gerçek ki, 31 Mart Türk siyasal tarihinde önemli bir gün olarak tarihe geçecek.

Yaşanan bu süreci anlamak için belki bir adım geriye çekilip bir okuma yapmak gerekiyor. Geçtiğimiz yıl bir çok çete ortaya çıkarıldı. Bu sene bunların devamı geldi. İnsani bir sezgi ile bütün bu çetelerin bir birileri ile bağlantılı olduklarını söylemek mümkün. 2003-2004 yılında AK Parti'ye karşı sahneye konmaya çalışılan Ayışığı ve Sarıkız darbe girişimleri de artık resmi belge olarak kayıtlara geçti. Ve yine kapatma davası iddianamesinde yer alan kimi konuşma ve açıklamaların AK Parti kuruluşundan öncesine dayanması karşımızda partiye "karşı" bir proje olduğunun işaretleri. Peki AK Parti'yi kim ve neden kapatmak istiyor? Bu sorunun cevabı galiba bütün bu yaşadıklarımızı deşifre etmek açısından önem taşıyor.

KIRILMA DEVLET İLE TOPLUM ARASINDA YAŞANIYOR

Kabul etmemiz gerekiyor ki, Türkiye'de bir kırılma yaşıyoruz. Ergenekon soruşturması, parti kapatma süreci, bu kırılmanın kamuya yansıyan görüntüleri sadece. Sert kırılmaların yaşandığı bu süreçte "sivil toplum" ve TUSİAD'dan gelen uzlaşma ve sağduyu çağrıları bir anlam ifade ediyor mu anlamak güç.

Nedir bu derin kırılma? Bu kırılma devlet-toplum ilişkisinin normalleşmesi, demokratikleştirilmesi ile var olan otoriter halin sürmesi arasında. Devlet-toplum ilişkisinin normalleşmesi, demokratikleşmesi demek; siyasal alanın, siyasetin buna bağlı olarak kamusal alanın genişlemesini ima ediyor. Bunun karşısında var olan yapının sürmesi, Cumhuriyet'le tanımlanan vatandaşlık tanımının ima ettiği laik/Türk kültürel kodun siyasette tek belirleyici olmaya devam etmesi, vatandaşların plajlarda güneşlen-meye, halkın tarlada çalışmaya devam etmesi demek.

Cumhuriyetin tanımladığı "otoriter mo-dern"liğin iflas ettiği bu dönemde Türkiye'nin var olan devlet-toplum ilişkisini aynı şekilde sürdürmesine imkan yoktur. Dünyada 1960'la başlayan kriz Türkiye'de 1970'ler ile kendini gösterdi ve kamusal alanda vatandaşlık tanımıyla dışlanan kesimler bu alana siyaset yoluyla girmeye başlamışlardır. İslami hassasiyetleri ve Kürt kültürel kimliğini temsil eden bu siyasal yapılar, devletin ideolojik aygıtlarından biri işlevini gören yargı tarafından kapatılmıştır. Gerek İslami hassasiyetler gerekse Kürt kültürel kimliği Cumhuriyet ile birlikte "modern" olana vurgu ile özel alanda kalması gelen nitelikler olarak algılandılar. Bu ideolojik bir tercih olarak tecelli etti ve siyasallaşmalarının önü her seferinde kesildi. Toplumun büyük bir çoğunluğunun sahip olduğu bu normlar, kamusal alan dışında tanımlanarak, siyasetten, ekonomiye bir çok alanda steril dar bir cemaatin kurumsallaşmasına yol açtı. Kendilerini modern olarak tanımlayan bu kesim ötekileri sürekli olarak dışladı.

Bugün bu iki kültürel kimliğin kamusal alanda görünür olanları siyasal öncülleri gibi kapatılma ile karşı karşıyalar. DTP kendi öncülleri gibi, AK Parti de kendi öncülleri gibi kapatılma davası ile karşı karşıya. Yani bugün DTP ve AK Parti açılan kapatma davaları bu partilerin "suç"larından ziyade siyaseten temsil ettikleri kültürel ve kimliksel değerlerde. Bu iki kültürel kod hala "evin yasaklı çocukları".

DEVLETİN YASAKLI ÇOCUKLARI

Bu temsilde partilerin siyasette var olmaları demek, devletin yarattığı ve dağıttığı "rantın" daha geniş kitlelerle paylaşılması demek. Bu yüzden kendi sermayeleri dışında kalanlar "yeşil sermaye" olarak tanımlanıyor. Ve biz de biliyoruz ki, bugün dışlanan kültürel kimliğe sahip olanların medyaları, sermayeleri, sanatları var. Oysa bütün bunların hepsi Türkiye'nin varlıkları. Onları bu şekilde farklılaştıran ve ötekileştiren devletin sahip olduğu ideolojik algı ve tanımlama.

Bu yüzden 22 Temmuz'da ortaya çıkan tablo geçmiş Meclis tablolarından çok daha önemli. Evet demokratik olmayan yüzde 10 seçim barajı olmasa daha iyi ama şu anda var olan Meclis toplumun yüzde 85'ini temsil ediyor. Yani hem meşruiyet hem de yasallık açısından önemli bir güce sahip. Ancak şimdi anlıyoruz ki, DTP ve AK Parti Türkiye genelde sahip olduğu yüzde 50 (hatta Güneydoğu'da yüzde 100'e yakın) temsil edilmesinin bir anlamı yok. Çünkü bu partileri kapatmak istiyorlar.

Oysa gerek DTP'nin, gerekse AK Parti'nin Türkiye'nin normalleşmesi için Meclis'te olmaları büyük bir şans. O yüzden üzerinde var olan şüpheleri atmaları, inandırıcı olmaları için normalden çok daha fazla çaba sarf etmeleri gerekiyor. AK Parti hükümet olduğu ilk dönemde yapmış oldukları ile Türkiye'nin normalleşmesine önemli katkılar sağladı. Her ne kadar 2005 sonrasında bu süreçte bir yavaşlama olduysa da bu her an telafi edilebilir. Ancak DTP, Meclis'te grup kurmasından bu yana toplumsal tansiyonu düşürecek kadar olumlu bir katkı sağlamaktan hâlâ uzak.

AK Parti'nin 22 Temmuz'da yüzde 47 oy alarak yeniden tek başına hükümet olması, geçen yıl cumhuriyet mitingleri ile başlayan sürece bir cevap olarak okunduğunda, sorumluluğu daha fazla idi. Bu sorumlulukları, Türkiye'nin demokratikleşmesini, sivilleşmesini, özgürleşmesini isteyen kendi tabanları dışında, onları aynı hedeflerin gerçekleşmesi için destekleyen farklı toplumsal kesimlere karşıdır. Bu sorumluluğu yerine getirmenin en somut yolu ise 22 Temmuz öncesinde partinin vaat ettiği "sivil/özgür anayasa" idi. Bu yönde önemli adımlar da atıldı. Ancak gündeme beklenmedik biçimde gelen başörtüsüne özgürlük girişimi, bütün planları alt üst etti. AK Parti'ye açılan kapatma davasında iddianameden okuduğumuz kadarıyla, başörtüsü konusunda yapılan düzenleme bardağı taşıran son damla görüntüsünde. Ama bildiğimiz bir şey var ki, başörtüsü düzenlemesi olmasa dahi bu süreç işleyecek ve er ya da geç AK Parti hakkında kapatma davası açılacaktı.

SAĞDUYU ÇAĞRILARI APOLİTİKTİR

Yaşananları bir kenara bırakalım. AK Parti'ye açılan kapatma davasının hukuki değil, siyasi olduğunu biliyoruz. Ve davayı açanların AK Parti'yi kapatmak istedikleri de. Artık süreç başladı AK Parti hukuki olarak kendini savunmalı. Ancak bu süreç işlerken Türkiye'nin demokratikleşmesine hız vermeli. Siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, Anayasa'nın bütünüyle değiştirilmesi, Siyasi Partiler Yasası'nın değiştirilmesi. Hangisi olabilir ise o. Ama şüphesiz esas olan demokratikleşme, sivilleşmeye ve özgürleşmeye hız vermektir. Türkiye'nin tek ihtiyacı budur.

Bugün AK Parti'ye karşı süren kam-panya, bu partinin var olan müesses nizamı bozduğu içindir. Bu nedenle 2000'den sonra o güne kadar Kürt sorunu ile mücadele kapsamında kullanılan yasa dışı ilişkiler ağının biçim değiştirerek AK Parti'ye karşı darbe dahil bütün örgütlenmenin içinde olduğunu görüyoruz.

Bir parantez de TÜSİAD'ından, TOBB'una, DİSK'inden KESK'ine kadar "uzlaşma, sağduyu" çağrısı için açalım. Bu çağrıların muhatabı kim? Kim sağduyu ve uzlaşma adına ne yapmalı? Cevap yok. Oysa bu kurumlar eğer demokrasi istiyorlarsa öncelikli çağrıları, "hemen demokrasi", "hemen özgürlük", "hemen sivillik" olmalıydı ve ardından da tüm bunların olması için "tüm hukuk dışı kurum, kişi ve yapılar hemen ortaya çıkarılmalıdır" olmalıydı. Sağduyu ve uzlaşma ne kadar apolitik bir çağrısı ise tersi de o kadar politik ve anlamlı bir çağrı olurdu.

Evet kendini, özgürlükçü, sivil ve demokrat olarak tanımlayanlar için bu süreçte hâlâ AK Parti bir şans. Çünkü hâlâ AK Parti'ye hem alternatif hem de onu demokratikleşme, sivilleşme, özgürlük için zorlayan bir sol seçenek yok. Belki evrensel bir sol partinin olmayışı AK Parti'yi de zorda bırakıyor, tek başına kalıyor. Ne olursa olsun, AK Parti hâlâ bu oyunu bozabilir. Ve bunun yolu demokrasiye sahip çıkması, kendisi için değil herkes için demokrat olması. Ve tabii hâlâ sivil/özgür bir anayasa öncelik vermesi ve bir de AB süreci...

 

 

 

 

 

 

Yeni Şafak



Bu haber 342 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,741 µs