Ergenekon'un solundan! | " /> Ergenekon'un solundan! | "/>

En Sıcak Konular

Kıvrıkoğlu suikasti Ergenekon'un solundan!

31 Mart 2008 22:59 tsi
Kıvrıkoğlu suikasti Ergenekon'un solundan! 
'Ergenekon’un hem sağ, hem de sol ayağı var' diyen Mustafa Yürekli, Zihni Çakır'ın eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'na düzenlenen suikastin Ergenekon'un sol kanadı tarafından gerçekleştirildiği iddiasına dikkat çekiyor:

Genelkurmay Başkanı'na suikasti Egenekon’un solu planladı 

Kontrgerilla, Susurluk, Ergenekon gibi her dönem farklı adlarla anılan karanlık ve gizli örgütün sol kanadının, Cumhurbaşkanı’nı belirlemek ve siyaseti yönlendirmek amacıyla sivil ve askeri bürokrasiye adamlarını geçirme çabasına girdiği artık bilinen bir gerçek..

İşçi Partisi Genel Merkezi’nde ele geçirilen CD içerisinde, 2005 yılı Şubat ayı içerisinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı, günümüzde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın İzmir ve Balıkesir illerine yapacağı ziyaretlerle ilgili 9 sayfalık koruma planının bulunduğu iddia edildi. Bu koruma planında Büyükanıt’ın hangi saatlerde nerede ne yapacağı ve nasıl bir koruma yapılacağı tüm detaylarıyla anlatıldığı ifade edildi. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’na geçişini önlemek için internet ortamında büyük çaba sarf edildiğine tanık olmuştuk. Ergenekon’un sol kanadı Büyükanıt’ın yerine kimi geçirmeye çalıştı acaba?

“Ergenekon’un Çöküşü” kitabında yazar Zihni Çakır, 'Ergenekon'un tepesi aynı zamanda bürokrasinin bir kademesidir.' diyor. Türk tarihinin en çarpıcı çeteleşmelerinden biri, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi ve uzantılarının yasadışı faaliyetleri tüm boyutlarıyla anlatılıyor bu kitapta. Dolandırılan şehit eşlerinden, Danıştay'a yapılan kanlı saldırıya, Ümraniye'deki cephanelik gecekondulardan türlü yolsuzluklara adı karışmış olan bu oluşumun üzerindeki sis perdesi aralanıyor. “Vatanseverlerin kirli ilişkileri, karanlıkta kalan yönleri” günışığına çıkıyor.

Yazar, Ergenekon kadrolarını, hedeflerini ve yöntemlerini tartışıyor, bu ilginç kitapta.. "O makama gelen kişi aynı zamanda Ergenekon'un da başı olur. Bu nedenle, örgütün tepesine ulaşılırsa devlet de çöker, sistem de." görüşünü dile getiren yazara göre, operasyon bir iki kademe daha ilerlese bile “belli bir noktada” duracak. Çakır, 'Ergenekon'un doğal lideri' dediği makama herkesin gelemeyeceğini ifade ediyor: "Bu makama yapılacak terfiler önceden bellidir. Herkes bu makama getirilmez. Gelen kişi, seçilmiş kişidir." diyor.

Türkiye’de darbeler, kriz çıkarılıp toplum bir çatışmaya sürüklenerek gerçekleştiriliyor. Bu yüzden Kontrgerilla, Susurluk, Ergenekon adlarıyla anılan gizli ve karanlık örgüt, toplumu çatışmaya sürükleyebilmek için iki karşıt grup oluşturuyor. Dolayısıyla Ergenekon’un hem sağ, hem de sol ayağı var. Bir önceki “Ergenekon’un sağı hapiste solu işbaşında” başlıklı uzun yazımda, sözkonusu örgütün düalist yapısına ilişkin bir çok bilgiyi sıralamıştım. Bu yazıda da “Egenekon’un sol ayağı”nı müstakil olarak anlatmayı düşünüyorum..

ERGENEKON’UN SAĞ AYAĞI KESİLDİ

Zihni Çakır’ın kitabı, devleti, hükümeti ve milleti uyarıyor: Ergenekon operasyonuyla çetenin yalnızca bir ayağının, sağ ayağının deşifre edildiği görüşünü ortaya koyuyor ve bir takım kanıtlarla tutarlı bir şekilde savunuyor. Zihni Çakır'a göre, “çetenin sol kanadı ile medya ayağı hâlâ aktif”.

Zihni Çakır kim? Onu kamuoyu  “Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Genel Başkanı Taner Ünal'ın eski sağ kolu” olarak tanıyor. Bir dönem Taner Ünal'la birlikte Türkeli Gazetesi’ni çıkaran Çakır, bugün ortaya çıkan bazı isimlerin o dönemlerde nasıl iç içe olduklarını da anlatıyor. Yasin Hayal'in avukatı Fuat Turgut'un 1996-97 yıllarında Ünal'ın Ankara'daki ofisinden çıkmadığını söylüyor. Danıştay saldırısı sonrası ismi gündeme gelen Avukat Tarkan Toper'in de Türkeli gazetesinin Ankara dağıtımını yaptığını anlatıyor.

Kitabından Ankara’yı avucunun içi gibi bilenlerden biri olduğu hemen anlaşılıyor.. Perdeleri aralayıp, kamuoyuna kapalı ve karanlık kalan pek çok olayın arka planına ışık tutmaya çalışıyor..

GENELKURMAY BAŞKANI’NA SUİKAST

Zihni Çakır, eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'na düzenlenen suikastin Ergenekon'un sol kanadı tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyor, “Ergenekon’un Çöküşü” kitabında. Zihni Çakır'ın iddialarına göre, “28 Şubat sürecinde Genelkurmay'da askerler arasında iki silahlı tehdit olayı yaşanır.

İlk olay, Batı Çalışma Grubu'nun irticai faaliyetlere yönelik hazırladığı raporlar görüşülürken meydana gelir: Marmaris Aksaz Deniz Üs Komutanlığı'nda yapılan toplantı devam ederken komutanlar arasında mezhep tartışması başlar.

Bu esnada bir orgeneral, tabancasını çekerek bir başka orgenerale doğrultup, "Türkiye'yi Suriye'ye çevirmenize müsaade etmem. Burada Aleviliğe dayalı bir Baas rejimi kuramazsınız." diye bağırır.

Çakır, mezhebe dayalı cunta kurmakla suçlanan bu orgeneral için 'Ergenekon'un sol kanadının lideri.' diyor.

İkinci silahlı tehdit vakası ise Genelkurmay komutanlık katında olur. Bir orgeneral ile bir tümgeneral birbirlerine silah çeker. Tartışma yatıştırıldıktan sonra komutanlık katına silahla girmek yasaklanır.”

Çakır, bu olayın da mezhebe dayalı çatışmanın ürünü olduğunu iddia ediyor.

Yazar Çakır, eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'na kara kuvvetleri komutanı iken düzenlenen suikast planının komutanlar arasındaki mezhebe dayalı tartışmalardan kaynaklandığını ve 'Ergenekon'un sol kanadı' tarafından düzenlendiğini iddia ediyor.

Hatırlanacağı üzere, Kasım 1997'de, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Kıvrıkoğlu'nun KKTC'de katıldığı Toros-2/97 tatbikatında bir kaza yaşanmıştı. Tatbikatta seken bir kurşun Kıvrıkoğlu'nu sıyırarak arkasındaki Albay Vural Berkay'a isabet etmişti. Suikast başarılı olsaydı, Hüseyin Kıvrıkoğlu Genelkurmay Başkanı olamayacaktı.

Çakır, 'seken kurşun' iddiasını inandırıcı bulmuyor: "Tatbikat alanı ile izleyicilerin arası 1,5 kilometre. İddialara göre helikopterden atlayan bir yüzbaşının silahı ateş alıyor ve Kıvrıkoğlu'nu sıyırıp Berkay'ı vuruyor. Bir kere silah M 16, menzili ise 550 metre. 1,5 kilometre ötesini vurabilmesi teknik olarak mümkün değil."

Çakır, teamüllere göre tatbikatı cumhurbaşkanı, başbakan ve savunma bakanının da izlemesi gerekirken üçünün olmamasını da kuşku verici buluyor. Edindiği bilgilere dayanarak, olayın bir kaza olmadığını, 'silahı yanlışlıkla ateş aldı' denilen yüzbaşının Kanas'la bilinçli olarak ateş ettiğini öne sürüyor. "Amaç, Kıvrıkoğlu'nu öldürmekti." diyen Çakır, 'suikastçı' olduğu ileri sürülen yüzbaşının olayın hemen ardından askerlikten firar etmesine ve halen de bulunamamasına dikkat çekiyor.

ŞEHİT ALBAY'IN EŞİ ANLATIYOR

Jale Berkay, KKTC’de gerçekleştirilen Toros-2/97 adlı tatbikat sırasında eşi Albay Vural Berkay’ı ‘seken bir kurşun’a kurban veren acılı bir kadın. 1997 yılında ‘kaza sonucu meydana geldiği’ söylenen olayın üzerindeki sis perdesi hala dağılmış değil. Jale Berkay kocasını öldüren kurşunu atanın bulunmasını, bulunduysa kimliğini öğrenmek istiyor

1997 yılının Kasım ayında vahim bir olay yaşandı: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun da izlediği tatbikat sırasında seken bir kurşun Kıvrıkoğlu’nun kulak hizasından geçerek arka sırada oturan Albay Vural Berkay’a isabet etti ve Berkay yaşamını yitirdi. Olaydan sonra birçok spekülasyon yapıldı. Asıl hedefin Hüseyin Kıvrıkoğlu olduğu iddia edildi. Kaza süsü verilen bir suikastle Kırıkloğlu bertaraf edilecek ve o dönemin generallerinden Çevik Bir’e Genelkurmay Başkanlığı yolu açılacaktı. Olayın üzerindeki sis perdesi hala dağılmadı. Şehid Albay Vural Berkay’ın acılı eşi yıllar sonra Star gazetesinden Baki Günay’a konuştu (Star, 07.08.2005) ve kocasının ölümüyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

 

Albay Vural Berkay vurulduğunda, eşi Jale Berkay da oradaydı. Neler yaşandı tatbikat alanında? Jale hanım eşinin gözlerinin önünde vuruluşunu şöyle anlatıyor: “Tatbikat alanında dayanılmaz derecede mermi gürültüsü vardı. Daha sonra birden bire her şey durdu, sesler kesildi..O sessizlik anında bir Albay vuruldu dediler. Ben ‘Benim Albayım mı vuruldu?’ diye ayağa fırladım. ‘Hayır’ deyip geçiştirdiler ve benden eşimin şehit olduğu tatbikat bitimine kadar saklandı. Tahmin ediyorum kendi çırpınmalarımla olayı araştırmasaydım daha da saklanacaktı.”

 

Jale hanım eşi Albay Vural Berkay’ın tatbikatta şehit oluşuna ilişkin bir takım sorular gündeme geldiğini söylüyor:  “Otopsiler yapıldı. Balistik için uzmanlar geldi. Bunlardan biride aile dostumuz Nevzat Yamaç Albay idi. Olay sonrası Nevzat Albay ve eşi ile görüştüğümüzde bana o zaman suikast şüphesi olmadığı eşimin bir M-16 ile vurulduğunu söyledi. Daha sonra bana eşimi vuranın bordo berililer olarak bilinen özel kuvvetlerde görevli bir astsubay olduğu söylendi. Ama bu resmi bir açıklama değildi. Ancak neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmediğimiz için hiçbirine inanmadık. Dönemim kolordu komutanı Korgeneral Ali Yalçın bana eşim öldükten iki saat sonra ‘Ne mutlu Vural şehit oldu dedi. Ayağı taşa takılan bir askerin yanlışlıkla tetiğe basmasıyla kaza kurşunu ile vuruldu’ dedi. Ancak bu cümle bir daha asla tekrar edilmedi.”

Albay Vural Berkay’ın şehit oluşu tatbikatta gerçekleşen bir kaza mıydı yoksa suikast mıydı? Olay yerindeki eşi Jale hanım suikast ihtimalini inkar edemiyor. Çünkü Jale hanım kuşkulanmakta haksız değil. Protokol çadırının kurulduğu yer çok tartışılmıştı: “Komuta çadırına birçok mermi isabet etmiş. Birçok mermi sekmiş. Aslında buradaki en büyük hata kurşunların menzillerinin iyi hesap edilememiş olması. Çünkü bu bir M-16 mermisi 5,56’lık bir mermi 1.600 gibi mesafesi var.Dolayısıyla bu mesafeyi içine alan bir alana protokol çadırının kurulması büyük hata.” diyor.

Şehit Albay Vural Berkay’ın babası da o dönemde ordumuzda bir üst düzey subay, daha doğrusu bir general. Acılı Paşa, ne oğlunun ölüş şeklini araştırabiliyor, ne de kuşku uyandıran bir çok sorunun cevabını arıyor. Aile susmak zorunda kalıyor. Jale hanım, ailenin durumunu “Asker ailesi olduğumuz için ve kayınpederimiz de general olduğu için onun ve bizim de kulağımıza çok farklı bilgiler geliyordu. Kayınpederim “Yavrum kocan geri gelmeyecek. Uğraşmayalım.” dedi.” sözleriyle açıklıyor. Kafalarda olay ile ilgili soru işaretleri olduğu bir gerçek. Çünkü resmi olarak aileye hiçbir bilgi verilmemiş: “Bu olay elbet bir gün günışığına çıkacak..Olay sonrası ne oldu ne bitti hiçbir şey bilmiyoruz.Tamamen bir boşluk içindeyiz.Bize hiçbir şey söylenmedi. Evet, biz Berkay ailesi olarak zihnimizde çok farklı sorular dolaşıyor ancak biryerden sonra bizi aşar diyerek bu soruları daha ileri noktalara götüremiyoruz. Bu konuda herhangi bir adım atamıyoruz. Berkay ailesi olarak kamuoyuna şunu söylüyoruz:’Biz şu an bu işin araştırmasını yapamıyoruz ama başka birileri bizim adımıza araştırsın, eğer gerçekten söylentiler doğru ise gerçekler ortaya çıksın’ Çünkü hiçbir şey gizli kalmaz. İçimizde ukde olan bazı konular var. Aile düzenimiz bozulmasın diye bu işlere girmiyoruz. O dönem de bizi yönlendirmek isteyen çok devre arkadaşlarımız çıktı. Her biri ayrı bir şey anlatı. Dilekçe yazarak bu dilekçenin altına imza atmamı istediler. Ve konuyu İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmemi istediler. Dedim ki; “Ben kimi karşıma alacağım ki.. TSK’mi alacağım yani? Mümkün mü bu?..”

Olayla ilgili araştırılması gereken hususlar yok değil. Jale hanım, eşinin canını alan kurşunun bile zihinde soru oluşturduğunu söylüyor: “Eşimin arkadaşları kurşunun M-16’nın bir suikast silahı olduğunu söylediler. Eşimin otopsi raporunda merminin ucunun darbeli olduğu söylendi. Başka bir yere çarpan mermi hızını keser. Mermi kalbi darmadağın edip sol kulakçıkta kalmış. Eğer kurşun sekmiş olsaydı mutlaka hız kaybeder girdiği yerde kalırdı dediler.” Olay sonrası kaza ile ilgili fotoğraf ya da filmler de gösterilmemiş aileye: “Olay günü tatbikat anının filme çekildiğini biliyorum. Hatta eşimin birliğinden bir astsubayın elinde kamera vardı ve albayımın vurulduğu anı çektim dedi ancak ne derecede gerçektir bilemiyorum. Sonra dediler ki; O astsubay tüm tatbikatı çekmedi. Ama çekilen kaset sonra ortadan yok oldu.” diyor Jale hanım. Jale hanım, eşinin kanının yerde kalmamasını ve adaletin yerine getirilmesini istiyor: “Yanlışlıkta olsa ortada bir ölüm var. Yanlışlıkla da olsa cezasının çekti ise bunu öğrenmek istiyorum. Olayda muammalar var, büyük muammalar beni aşıyor. 7 yıllık bir gecikmeyle de olsa albayı vuran cezalandırıldı diye açıklama istiyorum. Şehidin ailesine hiçbir bilgi verilmiyor. Sokakta bir köpeğe araba çarpmadı yani.”

ÇEVİK BİR’İN YOLU AÇILMAK MI İSTENDİ?

 

Kurşun, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa’ya isabet etseydi ve Paşa hayatını kaybetseydi ne olacaktı? Bir kere komuta kademesindeki terfi kimlikleri değişecekti.. O günleri takip eden gözlemciler, Kıvrıkoğlu’nun ortadan kalkması durumunda, 28 Şubat döneminin kıdemsiz ama güçlü Generali Çevik Bir’in birdenbire önünün açılacağını, normalde ulaşamayacağı Genelkurmay Başkanı koltuğuna bu durumda ulaşabileceğini belirtiyorlardı. Gerçekten de öyleydi. Çevik Bir o sırada Genelkurmay 2.Başkanı konumundaydı. Bu makam aslında bir nevi “sekreterlik” göreviydi. Hem kuvvet komutanlarından, hem de ordu komutanlarından daha alt bir makamdı ve 1 numaranın bürokratik boşluğu için gerekliydi.

Oysa Çevik Bir, dönemin komutanı İsmail Hakkı Karadayı’nın garip bir pasifliği nedeniyle her taşın altından çıkar bir durumdaydı. Genelkurmay'da kendisine yakın bir ekiple iktidar sahibiydi. Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, Çevik Bir’e Çok yakın bir generaldi ve dönemin olağanüstü siyasi durumunda, bu generalin kimliği kamuya sık sık yansıyor, o da rütbesinin çok üstünde yetkilere sahip gibi davranıyordu. Genelkurmay İstihbarat Müdürü Korgeneral Çetin Saner gibi Özel Kuvvetler Komutanı da Çevik Bir’in ekibindendi. İşte kaza, böyle bir dönemde meydana geldi.. Bir Özel Kuvvet nişancısının silahından seken kurşun, KKTC’de tatbikatın izlendiği protokol çadırına geldi, komutanın arkasındaki albayı buldu. Tarih, 5 Kasım 1997

2005yılı Temmuz sonunda ortaya bir mektup çıktı! Anka Ajansı’nın haberine göre, 28 Şubat'ın hemen ardından, Mart ayında bir Kurmay Yarbay, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e "kişiye özel ve gizli" bir mektup yazdı.  Yarbay, mektubunda, silahlı kuvvetlerde bir etnik kadrolaşmanın yanı sıra, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'na, Kıbrıs'ta düzenlenen suikastın "Allah'ın bir lütfu ile atlatıldığı" yazarken, Orgeneral Çevik Bir'in Genelkurmay Başkanı olması için ya Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun ortadan kaldırılacağı ya da Kıvrıkoğlu'nun görev süresinin bir yıl uzatılacağı öne sürüldü sözkonusu mektupta, "Millet olarak duamız her iki teşebbüsün de başarısızlıkla sonuçlanması olduğudur" denildi. Mektupta, ikinci teşebbüsün cumhurbaşkanı'nın katkısını gerektirdiği belirtilerek, bu senaryonun engellenmesi istendi. . yarbay, bu konunun kendisine intikal ettiğini ve bir vatandaş olarak devletin başı olması hasebiyle bilgi arzetmeyi amaçladığını belirtti.

Anka’nın haberine göre olay şöyle gelişti: Mektupta, Gata, Okullar Dairesi Başkanlığı, Tayin Daireleri Başkanlığı gibi yerlerdeki etnik kadrolaşmanın incelenmesi istendi. Mektupta, "hatta cumhurbaşkanı yaveri albay Reha da böyledir" ifadesi yer aldı. ‘Güzel türkiyemizin suriye olmamasını temenni ediyorum’ ifadeleriyle biten mektup Cumhurbaşkanlığı'na gelir gelmez, dönemin Cumhurbaşkanı Genel Sekreter Yardımcısı tarafından Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'a haber verildi ve mektup faksla gönderildi. Mektubun aslı daha sonra Genelkurmay Başkanlığı'na gönderildi. Cumhurbaşkanı Demirel, kendisine gönderilen bu mektubu bir türlü göremedi. mektupla ilgili bilgi isteyen Demirel'e, sadece genelkurmay tarafından şifahi bilgi verildi “

Habere göre mektup Demirel’e gösterilmedi. Mektup nedeniyle, Kurmay Yarbay Y.Y. hakkında, Askeri Ceza Yasası'nın ‘astlık üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve harekette bulunanların cezalandırılmasını’ isteyen maddesinden dava açıldı.

bu haberin ardından bazı gelişmeler yaşandı. Yeni Şafak gazetesinden Kezban Bülbül bir araştırma yaparak “Mektubu askerlere Demirel mi verdi?” diye sordu. bu çok ilginç bir yaklaşımdı. Kezban Bülbül, dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ile konuşmuştu. Habere göre, dönemin Cumhurbaşkanlığı Eski Genel Sekreter yardımcısı Oğuz Özbilgin, kendisinin böyle bir mektubu açıp sonra da Genelkurmay'a göndermesinin sözkonusu olamayacağını gazeteci Bülbül’e söyledi. Özbilgin, "Cumhurbaşkanı'nın şahsına gelen bütün mektuplar kendisi veya özel müşavirliği tarafından açılır. Üzerinde Demirel'in ismi varsa ve 'kişiye özel' yazıyorsa, direkt olarak Genel Sekreter'ine veya Özel Müşavirliği’ne gider. Kişiye özel bir mektubu Genel Sekreter açabilir veya doğrudan Demirel'in bilgisine sunar. Genel Sekreter, mektubun içeriğini ciddi bulmazsa Demirel'e iletmeyebilir. Kimse Cumhurbaşkanı'na gelen bir mektubu ondan gizleyerek başka bir yere göndermek gibi bir şeye cesaret edemez" dedi.

Ortaya çıkan mektupta tartışılan yan konulardır. Böyle bir mektubun Demirel’den saklandığı mı, yoksa Demirel tarafından mı Genelkurmay’a iletilip “bakın adamlarınız sizi ihbar ediyor,ne yapıyorsanız dikkatli olun!” mu dediği öne çıkarılıyor. Kıvrıkoğlu iddiaları neyin nesi üstünde durulmuyor...

KIVRIKOĞLU SUİKASTI ARAŞTIRMASI

 

Eğer bu suikast iddiası ile ilgili yeni bir dosya açılacaksa, işe önce “çadır”dan başlanılmalıdır!..Tatbikat alanındaki protokol çadırından. Çadırda kimler vardı?.. 1997 Kasım’ının 5.günü orada,KKTC topraklarında yapılan Toros-2 Tatbikatı’nın finalini izleyenlerin bulunduğu protokol çadırında kimler vardı bakalım: Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korg. Ali Yalçın, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğg. Hasan Peker Günal, Lefkoşa Büyükelçisi Ertuğrul Apakan, KKTC Cumhurbaşkanı vekili ve Meclis Başkanı Hakkı Atun, Başbakan Derviş Eroğlu, Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Dışişleri Bakanı Taner Etkin, KKTC Milli Eğitim Bakanı Günay Caymaz, Tarım ve Orman Bakanı Kenan Akın. Bu “çadır” eksikti!.. Hem de dikkat çekici biçimde eksiklikleri vardı protokol çadırının.. İşin bu tarafına bakmadan olayı hatırlayalım: ” KKTC’li yetkililer ve Türk komutanlarla birlikte protokol çadırında tatbikatı izleyen Albay Vural Berkay, göğsüne saplanan bir kurşunla yaralandı. Hastaneye kaldırılan albay kurtarılamadı...”

Olaydan sonra dönemin Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin Ankara’da açıklama yaparak, tatbikat sırasında hayatını kaybeden albay Vural Berkay'ın, sadece Özel Kuvvetler’de bulunan silahlardan atılan bir merminin sekerek kendisine isabet etmesi sonucu şehit olduğunu bildirdi. Sezgin: ‘‘Yapılan araştırma sonunda, kurşunun sadece Özel Kuvvetler’de bulunan silahlardan atılan ve seken bir kurşun olduğu tespit edilmiştir. Silahlı kuvvetlerimizde, askerle komutanı arasında, sevgiye dayalı, inanca dayanan bir bağlılık, bir saygı vardır. bunun ötesinde bir davranışı beklemek mümkün değildir.’’ dedi. Bakan, alelacele olayda suikast parmağı aranmaması yolunda sözleri ile gündeme geldi..

Çadıra dönelim...Önemli boşlukları(!) olduğunu ileri sürdüğümüz çadıra.. Mesela o gün o çadırda, tatbikatı izleyehler arasında, Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin yoktu... Bir gün öncesinde KKTC’de olmasına rağmen... Ve teamüle bakalım..O yıllarda ve birkaç yıl öncesine kadar KKTC’de yapılan Toros tatbikatlarına Türkiye çok önem veriyordu. Ege tatbikatları KKTC’de Toros tatbikatı ile bitiriliyordu ve Türkiye’nin Kıbrıs politikası üzerine diplomatik işaretler içeriyordu. Bu tatbikatlar her yıl Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı’nın katılımları ile gerçekleşiyordu. O gün yoklardı... Ne desadüftü bu.Ve o tatbikat.. O yıllarda Rumlar bölgeyi Rusya’dan aldıkları s-300 füzeleri ile donatıyorlardı. Tatbikat senaryosu buna göre hazırlanmıştı. Özel Kuvvetler sahnedeydi.. Genelkurmay 2.Başkanı Çevik Bir’e bağlı olan Özel Kuvvetler tatbikatı gerçekleştireceklerdi.

Özel Kuvvetler, temsili s-300 üssüne sızma harekatı yapıyorlardı. Harekatın gece yapıldığı farz edilerek üzerine gece görüş teçhizatı monte edilmiş silahlarıyla üsse sızan timler, üssü koruyan temsili Rum askerleriyle çatışmaya girdi. Füzelerin bulunduğu bölgeye tahrip kalıpları yerleştirmeyi başaran keskin nişancı Türk askerleriyle Rum askerleri arasındaki ateş teatisi dakikalarca sürdü. Dikkat çekici bir durumdu bu..! Gerçek mermilerin kullanıldığı bir tatbikatta, temsili bir çatışma sahnesi uzun uzadıya yansıtılıyordu. Protokol çadırı, tatbikatın 1500 metre karşısında 15 derece doğusunda güvenli bir yerdeydi.. Bu çadıra kurşun isabet etti. Kurşunun tatbikat alanından sektiği açıklandı. Kurşunun çıktığı silahın m-16 tüfeği olduğu belirtildi. Kurşun, Kıvrıkoğlu Paşa’nın hemen arkasındaki Albay Vural Berkay’a isabet etti. Tatbikata f-16’lar da katılıyordu ve ortalık çok hareketliydi. Albay Berkay’dan çıkarılan kurşun,özel kurye ile Ankara’ya götürüldü ve olay adeta kapatıldı..

Çadıra gelen kurşun gerçekten tatbikat sahasındaki bir m-16 tüfekten mi sekmişti?.. Menzili 550 metre olan bu tüfeğin kurşunu 1,5 kilometre ötedeki çadıra nasıl ulaşmıştı?.. Mermi, kulislerdeki iddialar gibi bir kanas mermisi miydi? Askeri kaynaklar bir inceleme başlattı. Ancak kamuoyuna hep “kaza” açıklaması yapıldı. Bu durum Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı döneminde de sürdü. Açıklamalarda, merminin deforme olduğu ve balistik muayene sonucu hangi silahtan çıktığının belirlenmesinin olanaksız olabileceği de belirtildi. Askeri savcılık, m-16 ile tatbikata katılan birlik personelini sorguya aldı. Sadece Albay Berkay'a isabet eden merminin, s-300 füzelerinin imhası operasyonuna katılan Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı birlikte görev alan personelden birinin silahından çıktı kararına varıldı.

Kıvrıkoğlu Paşa Genelkurmay Başkanı olduktan sonra da bu konu gündeme gelmedi. Ama Çevik Bir, yakın çalışma arkadaşları Erol Özkasnak ve ötekiler beklemedikleri biçimde adeta tasfiye edilircesine emekli edildiler. Ama bir yarbay bu konuyu gündeme taşıdı..

 
Mustafa Yürekli / haber7  
  



Bu haber 6,334 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,142 µs