siyasi fay hattı! | " /> siyasi fay hattı! | "/>

En Sıcak Konular

Pakistan - Türkiye siyasi fay hattı!

30 Mart 2008 12:07 tsi
Pakistan - Türkiye siyasi fay hattı!
Teorilere göre, aynı hat üzerinde yer alan Türkiye ve Pakistan’da olan olaylar birkaç ay, bir süre ya da en geç birkaç yıl sonra birbirini etkiliyor... Emine Dolmacı, Pakistan - Türkiye siyasi fay hattını yazdı...

Emine Dolmacı / Zaman Pazar

Pakistan Türkiye siyasî fay hattı

İnsanlar nasıl ailelerinden, eğitim aldıkları, yaşadıkları çevreden ve toplumdan etkileniyorsa, ülkeler de buna benzer bir şekilde içinde bulundukları ortama göre şekilleniyor. Dünya ülkelerinin genel gidişatı ve bölgesel dalgalanmalar bir ülke üzerinde etkili olurken, bu aynı sınırı paylaşan veya bir blok üzerinde olan ülkelerde daha sık görülüyor.
Bu çerçevede soğuk savaş döneminden başlayarak bugün de dünyadaki güç dengeleri için önemli bir jeopolitik konum üzerinde bulunan Türkiye, İran, Irak, Afganistan ve Pakistan’da yaşanan olaylar birbirini tetikliyor. Özellikle bu hattın en batı ucundaki Türkiye ile en doğu ucundaki Pakistan’da bir olay yaşandığında diğerinde de er geç benzer bir olay gerçekleşiyor. Bunu, 1970’li yılların sonunda Zülfikar Ali Butto’nun Ziya-ül Hak darbesi ile devrilmesinden başlatabiliriz. Aynı dönemde diğer ülkelerde de rejim değişiklikleri yaşanmış, Türkiye’de önce iç karışıklıklar ve öğrenci olayları, arkasından da 1980 darbesi olmuştu. Daha sonraki dönemde her iki ülkenin lideri de, Özal ve Ziya-ül Hak şaibeli bir şekilde hayatlarını kaybettiler. Arkasından 90’lı yıllarda 28 Şubat ve Müşerref darbesi benzerliği yaşandı, yine 2000’li yıllarda her iki ülkenin kaderinde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. 2007 yılında Türkiye yeni cumhurbaşkanını, Pakistan ise yeni devlet başkanını seçecekti. Pakistan’da bir darbe ve bir siyasi cinayet gerçekleşti, Türkiye ise Abdullah Gül ile tavrını demokratik olandan yana koydu ve zorlu bir yolu göze almış oldu. Şimdi Pakistan’da iç karışıklıklar, Türkiye’de de AK Parti’ye açılan kapatma davası, siyasî gerginlik ve Ergenekon soruşturması çerçevesinde yaşananlar konuşuluyor. Bu aşamada, ‘Acaba bundan sonra ne yaşanacak?’ sorusu seslendirilirken, Türkiye’nin Pakistan gibi daha karmaşık ve kötü günlere gitmesi, nispeten sağlam demokrasisi nedeniyle beklenmiyor. Eğer Türkiye, yaşadığı sorunların üstesinden demokratik yollarla, şeffaflaşma ve AB yolundaki çabalarını devam ettirerek gelirse başarıyı sağlayacak. Tersi durumda bizi pek iç açıcı sonuçlar beklemiyor.

Hayır; darbe olmadı, bir politikacı ya da eski bir devlet başkanı öldürülmedi henüz. Ancak teorilere göre, aynı hat üzerinde yer alan Türkiye ve Pakistan’da olan olaylar birkaç ay, bir süre ya da en geç birkaç yıl sonra birbirini etkiliyor. Birinde görülen bir olayın benzeri üç aşağı beş yukarı diğerinde de yaşanıyor. Örneğin; geçmiş yıllara gidersek, 1977’de Sovyetler Birliği’nin yanında yer alan Zülfikar Ali Butto’yu deviren Ziya ül Hak, iktidara el koymuştu. Aynı dönemlerde Türkiye’de sağ-sol çatışması ve öğrenci olayları yaşanıyordu. Aradan üç yıl geçtikten sonra Türkiye’de de 12 Eylül askerî darbesi yaşandı. Daha sonraki yıllarda, 1988’de eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın tartışılan ölümü ve Ziya ül Hak’ın uçağının havada infilak etmesi aynı döneme denk gelir. Şimdi de, 2007 yılında her iki ülke zorlu bir yıl geçirdi. Birinde cumhurbaşkanlığı, diğerinde ise devlet başkanlığı seçimi sancılı oldu. Pakistan’da bir darbe yaşanırken ve eski lider Benazir Butto’nun öldürülmesiyle iç karışıklık çıkarken, Türkiye tüm değişimleri demokratik yöntemlerle yaptı.

Türkiye ile Pakistan’da yaşanan siyasi olaylardaki korelasyona bakmak için geçmiş yıllara dönmek gerekiyor. Olaya jeopolitik bir bakış açısıyla yaklaştığımızda Soğuk Savaş döneminde, kuzeydeki güçlerin güneydeki sıcak denizlere inmelerini engelleyen bir hat bulunuyor. Bu hat, Büyük Ortadoğu Projesi’yle daha aşağılara çekilmiş olsa da, Türkiye, İran, Irak, Afganistan ve Pakistan’ın da içinde bulunduğu bölge önemini koruyor. 1970’li yılların sonuna gittiğimizde, Pakistan’da Devlet Başkanı Zülfikar Ali Butto’nun Sovyetler yanlısı politikalarına karşı bir darbe gerçekleştiren Ziya ül Hak, 1977’de yönetime geldi. Şubat 1979’da Paris’ten Tahran’a gelen Ayetullah Humeyni, İran’da bir devrim gerçekleştirdi. Yine aynı yıl haziran ayında Irak’ta yönetime gelen Saddam Hüseyin, ipleri eline aldı. 1979’un Aralık ayında ise Afganistan, Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi. O dönemlerde, sağ sol çatışmasından dolayı iç karışıklığın yaşandığı Türkiye’de bu sebeple 12 Eylül 1980’de bir darbe gerçekleşti. Bundan kısa bir süre sonra da Irak İran’a saldırdı. İran’daki Şii yükselişi bu şekilde baskı altına alınmaya çalışılırken, Türkiye’de askerî yönetim tarafından yapılan Anayasa’da din dersleri zorunlu hale getiriliyor ve Sünni İslam’ın önü açılıyordu.

Bu dönem geçip 80’li yıllara gelindiğinde de her iki ülkedeki benzerlikler sürüyordu. 18 Haziran 1988’de eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal hâlâ tartışılan bir kalp krizi ile hayatını kaybetti. Bundan iki ay sonra ise Pakistan’ın lideri Ziya ül Hak’ın uçağı havada infilak etti. 29 Ağustos 1988’de İran ile Irak arasında devam eden savaş sona erdi. 1989 Şubat ayında ise bu tarihten neredeyse 10 yıl önce Afganistan’a giren Rus orduları ülkeden çekildi. Türkiye de bu tarihlerde siyasi cinayetlerin başladığı bir döneme doğru gidiyordu. Bu tarihten bir on yıl sonrasına geldiğimizde, tüm dünyayı değiştiren bir olay yaşanmıştı. 11 Eylül, tüm dünyada olduğu gibi bu hat üzerindeki ülkelerin hayatlarını da bir şekilde değiştirdi. 2001’de Afganistan, ardından 2003’te Irak Amerikan işgaline uğradı. İran’ın üzerindeki işgal tehdidi ise hep devam etti. Pakistan ve Türkiye de bu dönemi çalkantılı geçiriyordu. Çünkü, Pakistan’ın Afganistan sınırındaki Veziristan problemi ve Taliban problemi varken, Türkiye’nin de Kuzey Irak’ta PKK problemi vardı.

2007 her iki ülkeye de damgasını vurdu

2007 Türkiye için sıkıntılı bir yıldı; çünkü yeni cumhurbaşkanı adayı belirlenecek ve seçilecekti. Aynı yıl, Pakistan için de önemliydi. Yaptığı darbe sonucu iktidarı elinde tutan General Pervez Müşerref ikinci kez devlet başkanlığına gelmek istiyordu. Türkiye’deki süreç ocak ayının 19’unda Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle başladı. 12 Nisan’da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, nasıl bir aday beklentisi içinde olduklarını açıkladı. Bundan bir hafta sonra Malatya’da bir yayınevi misyonerlik faaliyeti içinde oldukları gerekçesiyle basılarak, cinayet işlendi. 27 Nisan’da Genelkurmay’ın internet sitesinde yayımlanan bildiri ise siyasi gerilimi en üst noktaya çıkardı. Devam eden cumhurbaşkanlığı seçim turları sırasında, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ilk kez ‘367 şartı’nı ortaya koyarak, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Bunun üzerine hükümet, erken seçim kararı alırken, 22 Temmuz’da seçimler gerçekleşti. Daha sonra da cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı.

Pakistan’da da benzer bir süreç işliyordu; ancak gittiği yer Türkiye’den çok farklıydı. Çünkü, Türkiye’de yaşanan sıkıntılar ve savrulmalara rağmen demokrasi içinde kalınırken, Pakistan bunu gerçekleştiremedi. 1999’da yaptığı darbeden sonra devlet başkanlığını sürdüren Pervez Müşerref, görevini ikinci dönem de devam ettirmek isteyince ülke karıştı. Darbeden sonra ülkeyi terk eden Navaz Şerif ve Benazir Butto Pakistan’a döndü. Pakistan Yüksek Mahkemesi, Müşerref’in ikinci kez başkanlık isteğinin yasal olup olmadığını masaya yatırdı. Ancak Müşerref kararı beklemeden olağanüstü hal ilan etti ve seçimlerin tarihini belirledi. Ardından da Benazir Butto’nun suikastı geldi.

Şimdi ise, AK Parti’ye açılan kapatma davası, arkasından gelen ekonomik kriz ve Ergenekon operasyonu ile mücadele ediliyor. Hem kapatma davası hem de Ergenekon operasyonu çerçevesinde yaşananlar, Türkiye’nin geleceği üzerinde söz sahibi olmak isteyen kesimler arasında bir çekişmeye sahne oluyor. Buna rağmen, Türkiye’de demokratik yollardan konuların çözüleceği yönündeki ümitler kaybolmamışken, Pakistan’da hâlâ iç karışıklıklar ve sıkıntılar devam ediyor. Bundan sonrası için Türkiye’nin daha kötü bir sürece girmesi veya bir siyasi cinayetin işlenmesi beklenmiyor; ancak Pakistan’ın Türkiye’nin yolundan gitmesi temenni ediliyor.

 

--------------------------------------------------------------------------------

Pakistan, Türkiye’nin yolunu takip eder

Mehmet Yılmaz/Aksiyon Dergisi Genel Yayın Yönetmeni:

 Türkiye, İran, Irak, Afganistan ve Pakistan aynı kuşakta yer alan beş önemli ülkedir. Her birindeki herhangi bir gelişme diğerlerini de yakından ilgilendiriyor. Pakistan ile Türkiye bu hattın iki ucundadır. Türkiye ile Pakistan’ın özellikle son 3-4 yılını türbülanslarla geçirmesi, yeni oluşan konjonktüre ayak uydurup uydurmasıyla alakalı denebilir. Bir ülkenin diğer ülkelerle pazarlık yapabilmesi için güçlü bir hükümet ve kurumlar arası mutabakat gerekir. Ama sizin ülkenizde bir parti üzerinde kapatma davası varsa ya da Pakistan’da bir parti şaibeli konuma düşürülüyorsa, Pakistan’da Şii-Sünni çatışması körükleniyorsa, aynı şekilde Türkiye’de Ergenekon yapılanması ortaya çıkıyorsa o ülke kendi içinde bütünlük sağlayamamış bir ülke görüntüsü vermektedir. Bu şekilde dışarıdan gelen her türlü etkiye zafiyet gösterecektir. 2007’de her iki ülkede de önemli olaylar oldu. Pakistan’da olan darbe ya da siyasi cinayet Türkiye’ye aksetmez. Çünkü biz imparatorluk bakiyesi bir ülkeyiz. Bu, güçlü devlet geleneği demektir. Pakistan ise İkinci Dünya Savaşı sırasında Hindistan’dan koparak kurulmuş bir devlettir. Türkiye’nin Pakistan’a benzemesi zordur; ancak Pakistan’ın Türkiye’ye benzemesi daha kolaydır diyebiliriz.

Çetelerin etkinliği kırılmazsa cinayetler olabilir

İbrahim Karagül/Yeni Şafak Gazetesi yazarı:

 Soğuk Savaş döneminde, Türkiye, İran, Pakistan ve Endonezya, ABD ve Avrupa için çok kritik sorumluluklar yüklendi. Soğuk Savaş sonrasında, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra, güvenlik stratejileri etkisini daha da artırdı. Türkiye, ekonomik kriz dahil, siyasi krizlerle çalkalandı. Pakistan’da askerî müdahale oldu. Ancak Türkiye’nin askerî karakteri etkisini azaltırken Pakistan’da tam tersi oldu. Pakistan’da Türkiye gibi demokratik düzenin kurumları güçlü olmadığı için devlet iktidarı, asker müdahalesi daha fazla belirleyici olmaya başladı. Son olarak Butto suikastı, içerideki iktidar güçleriyle Afganistan-Pakistan coğrafyasını kontrol etmeye çalışan küresel güçlerin ortak çalışmasıdır. Çete operasyonları çerçevesinde Türkiye için de suikast senaryoları vardı; ama uygulanamadı ya da o aşamaya gelinmedi. AK Parti’ye yönelik kapatma davası siyasi bir bunalıma dönüşürse, çetelerin etkinliği kırılamazsa, çeteler üzerinden rejim kavgası yürütülürse, Butto cinayeti benzerlerinin Türkiye’de de olabileceği ihtimalini görmezden gelemeyiz. Türkiye, gerilimin üstesinden demokratik kurumları daha da güçlendirerek, özgürlük alanlarını daha da genişleterek, içe kapanma değil dünyaya daha da açılarak geleceğini öğrendi. Bunu başarabilirse, sadece kendi içinde büyük bir dönüşümü sağlamakla kalmayacak, Pakistan için de yakın çevresi için de çok geniş bir açılım sağlamış olacaktır.

Mücadele Avrupa ile Amerika arasında

Mahir Kaynak/Eski istihbarat görevlisi:

 Dünya üzerindeki mücadelelerin taraflarını doğru tarif etmek lazım. Ben 11 Eylül’den beri şunu söylüyorum. Dünyada küresel sermaye ile ulus devletler çatışıyor. Küresel sermaye Avrupa’yı kontrol etmek istiyor. İngiltere’yi küresel sermayenin temsilcisi olarak kabul edin. Ben Pakistan’daki sorunu İngiltere-Amerika mücadelesi olarak görüyorum. Türkiye’de de böyle. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ı iş başından uzaklaştırmak, Abdullah Gül’ü de tek başına yetkili yapmak istiyorlar. Yani AKP’yi fethetme planları var. Şimdi paralellik kurarsak, ülkelerdeki bütün mücadele bu boyuttadır. Pakistan’daki de böyledir. Butto, İngiltere’den geldi ve öldürüldü. Burada Müşerref Amerika’yı temsil ediyor. Daha sonra orada bir güç dengesi kuruldu. Şimdi Türkiye’de de bu güç mücadelesi var. Ancak, Türkiye’de orada yaşanan cinayete benzer bir şey görünmüyor. 

 

 

Bu haber 745 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,004 µs