En Sıcak Konular

Perinçek’in İsviçre maceraları!

29 Mart 2008 15:56 tsi
Perinçek’in İsviçre maceraları! Söz Sizin postamıza güzel bir mail düştü. Bir okuyucumuz İsviçre’de yaşayan ve İsviçre Post Gazetesi’ne yazılar yazan Güven Akıncı’nın yazısını bizimle paylaşıyordu. Konu ise Perinçek ve arkadaşlarının İsviçre çıkartmasıydı. Bu ilginç iz

Tarihe bir not: Perinçek ve Alemdaroğlu’nun İsviçre maceraları!

Sonradan öğrendiğime göre iki yüz kişilermiş. Bir uçak dolusuydular. Büyük sayılabilecek bir uçak dolusu ulusalcı.

İsviçre’ye gelmişlerdi.

Tarihi Lozan Anlaşması'nın yapıldığı kentin, bu ülkede olması hasebiyle Lozan’dan başlayacak bir yürüyüş tertip ediyorlardı. O günlerde İsviçre parlamentosundan çıkan sözde Ermeni Soykırımı kararı da aynı yürüyüşle protesto edilecekti.

Ulusalcı diye bilinen hemen herkes vardı veya ben öyle hissetmiştim. Sapı sopu Türkiye’de kaç kişiydiler ki, işte hepsi buradaydı. Yaşar Okuyan’dan Rauf Denktaş’a, Doğu Perinçek’ten, Bedri Baykam’a, merhum Mehmet Gül’e Kemal Alemdaroğlu’na, Vural Savaş’a, Nur Serter’e kadar..

Haa! Fatih Hilmioğlu yoktu. Tuncay Özkan da yoktu. Ancak Tuncay henüz daha bu kadar "coşkulu" değildi. Türkiye onu şimdiki kadar tanımıyordu. Çok değil üç yıl evvelinden bahsediyorum, 2005 Temmuz’uydu.

Ege’deki kasabalarda teşekkül ettirilen ADD dernekleri yöneticileri dahil, kimi avukatlar, üniversite baronları, gazeteciler, mütekait bürokratlar, zoraki sosyalleşmiş yaşlı teyzeler falan vardı içlerinde ayrıca...

Evime yüz metre ötede bir salonda panel düzenleyeceklerini biliyordum. Hem dışardan ayda bir yazı verdiğim İsviçre Post Gazetesi adına hem de "ne diyecekler bunlar burada?" soruma cevap bulmak adına gittim salona.

Geç kalmıştım, salona girdiğimde konuşmacı (Erol Manisalı) "Türkiye’de 1950 yılından sonra mühendislik biliminin önü açılmış, sosyal bilimler geri plana atılmıştır" diye anlatıyordu. Bir siyaset bilimcisinin, mühendislik atılımlarıyla dünyanın teknolojik üssü olmuş Avrupa’nın orta yerinde, bu kadar çelişkisi ancak bizim ulusalcılara has bir ayrıcalık olmalı deyip, oturmak için yerime geçtim.

Paneldeki dinleyici sayısının azlığını, yaşı biraz geçkince bir teyzenin önümde oturan Nur Serter’e "Ayol İsviçre’de yaşayan Türkler nerde? Salondakiler bizimle beraber Türkiye’den gelen arkadaşlar zaten" demesiyle fark ettim. Dikkatim başka taraftaydı. Zira o arada salondaki gerginliğin kokusunu alıyor, olası kavganın nerden patlayacağını kestirmeye çalışıyordum.

Çok sürmeden ön sıralarda bir patırtı koptu. Salonun sol tarafındaki "Bedriciler" olduğunu sonradan öğrendiğim bir gurup(bunlar ressam Bedri Baykam’ın taifesiymiş), sağ taraftaki "Doğucular"(Perinçek ekibi) arasında bir hır, bir dalaşma başladı ki, zapt etmek kabil değil.

Doğu Perinçek Gözaltına Alınıyor!

Başta liderleri olmak üzere yandaşlar birbirlerine ağza alınmayacak hakaretler ediyorlardı. Kimi bağırıyor kimi ağlıyor kimi sandalye arıyor karşıya fırlatmak için. Diasporadaki bir sorumlu Türk gibi davranıp ortamı yatıştırma çabasındaki ben, kendisine "hain" denilmesine içerleyip, ağlamakta olan orta yaşlardaki "Bedrici" bir prof. bayanı rica minnet dışarı çıkarıyorum "bakın İsviçre polisi sizi izliyor, ayıp oluyor bu yaptığınız bizi zor durumda bırakır burada " sözleri eşliğinde.

Tahmin edileceği üzere panel avantür filmleri hatırlatan bir finalle son buldu. Kavgacı taraflar kısmen sakinleşmiş şekilde, salonu boşaltıyorlardı. Çıkarken bir cam bölmenin içinde Doğu Perinçek’in İsviçre kolluk kuvvetleriyle konuşması dikkatimi çekti. İçerdeki kavgadan dolayı polis, gelmiş diye geçti içimden. Bu arada cam bölmenin önünden geçenler azalmış, kalabalık az ilerideki meydana toplanıp kendi aralarında sohbet ediyordu.

Bir anda salonun önündeki küçük meydan, sese kesti. Bir ünleyiş ki, kulakları sağır ediyor. Doğu bey’i köpek falan ısırdı sanıyorum, ilk tepkiyle. "Noluyu la?" diyor biri, beriki cevap veriyor: “Doğu Perinçek tutuklanıyor”

Meğer İşçi Partisi lideri Perinçek, İsviçre’de daha önce yaptığı ve İsviçre kanunlarına göre suç teşkil eden bir konuşmadan dolayı Winterthur savcılığı tarafından ifade icin savcılığa davet edilmiş. Panelin sonunu bekleyen İsviçre polisi nazikçe Perinçek’e onbes dk sürecek bir rutine uymasını, gelip ifade vermesini söylemişler, kalabalığa hissettirmeden.

Avrupa’da kahraman olma fırsatı bu kadar yakınına gelmişken, bu şansı kaçırmak istemeyen Doğu bey, kalabalığa doğru bağırarak öyle bir dikkat çekti ki, polislerde "içerideki nazik adama noldu böyle dışarı çıkınca", diye düşünmekten kendilerini alamadılar.

Bir yandan gelişmeyi telefonla Türkiye’deki gazeteci arkadaşım Abdullah Muratoğlu’na anlatıyordum ki, gözüm bu hengâmede Kemal Alemdaroğlu’na takıldı. Öylesine korkmuş gözlerle -hadisenin en uzağına konumlanıp- gelişmeleri izliyordu ki, hani bilmesek bu adamın bir dönemin kudretli rektörü olduğuna inanamazdık. Kim der ki, bu adam "Kafamızı bozmasınlar girer Yunanistan’ı da alırız" diyen adamla aynı kişi?

Yaşanan ilk şokun etkisiyle taşkınlıklar yapılıp "vermeyiz" falan denildiyse de Doğu bey bir sivil araçla Winterthur savcılığına doğru polis eşliğinde yola çıktı.

Kalabalıktan soğukkanlılığını koruyan bir ses "avukatlar şöyle gelsin" dedi. Belli ki, arkadaşlarının peşinden hukukçu kimliklerinin sağladığı ayrıcalıkla gidecektiler. On kadar avukat öne çıktı. Yalnız küçük(!) bi sorun vardı. Dil. Evet yabancı dil bilen avukat olması gerekiyordu. Aynı ses "Almanca bilen var mı?" diye sordu ama nafile, cevap yok..“Peki savcılık nerede, yolu bilen var mı?“ gene ses yok..

İçerde tanıştığım bi tanesi beni işaret ederek "arkadaş buradan, bize yardımcı olur?" demez mi?!! Hopppalaa!! Ne yapcam ben şimdi?

"Ya ben savcılığın yolunu bilmem. Almancam da çok iyi değildir" falan dediysem de "düş önümüze sorarak bulursun" denilerek bir araca bindirildim. Yolda kalana yardım inancımın gereğiydi..

O an içimden geçenleri sizinle paylaşmalıyım: "Hadi bakalım, Doğu Perinçek için bişey yapman gerekiyor. Üstelik onun gözaltına alınmasına gerekçe olan konuşmanın paralelinde üst üste iki yazı yazıp İsviçre’deki Ermenilerin de tepkisini çektin. Yani bu konuda
Perinçek’le aynı saftasın... Şaka mı bu?"

Gayretkeş avukatlar, kafileden Doğu bey’i en çok sevenler ve biz gazeteciler savcılık binasının önündeyiz nihayet. Bir süre sonra savcılık sözcüsü açıklama yapmak üzere yanımıza geliyor. Benim kırık Almancamı sayarsak iki kişi dil biliyor koca kalabalıkta. Bi tarafımda "şunu söyle bunu söyle" diyen avukatlar öte tarafımda “ne dedi, ne dedi“ diyen gazeteciler. Arkamdan çekiştirenler ise "benimde avukat olduğu mu söyle içeri girmek istiyorum“ diyenler...

Sözcü kimsenin içeri girmesine gerek olmadığını Doğu bey’in güzel Almancası olduğunu ve kendini savunabildiğini( kahramanımızın burada yalnızlaşarak, bu gözaltından mümkün olan en fazla verimi tek başına almak istemesine dikkatinizi çekerim) ve onbeş dk ya kadar ifade verme işleminin biteceğini söylüyor. Rahatlıyoruz! !!

İyi de onbeş dk. çabuk geçti. Hatta yarım saati aştı ama hala içeriden bir ses yok. Geçen zaman iki saati bulmuştu ki, sözcü tekrar geliyor yanımıza. Yuvarlak cümlelerle biraz sabırlı olmamız gerektiğini, Doğu bey’in birazdan aramızda olacağını söylüyor. Homurdanan kalabalığın yanından ayrilan sözcüye yönelip, Isviçre de oturumlu serbest gazeteci olduğumu işyeri adresimi de ekleyerek soruyorum : “neden onbes dk da çıkacağını söylediğiniz Türk politikacısını iki saattir içeride tutuyorsunuz”.

“Çıkmıyor, Bay Perinçek içeride uzun kalmak istiyor” diyerek yükselttiği sesiyle soruyor “bu adam sizde parti lideriymiş. Ne kadar oy alıyor partisi?” bunu neden sorduğunu anlayamadığımı ama binde üç civarında oy potansiyeline sahip olduğunu söylüyorum bir çırpıda.

"Tanrım teşekkür ederim, peşinden gidenler çok azmış. Burada yüzkırk bin Türk vatandaşı yaşıyor, her Türk bunun gibi olsaydı ne yapardık?" diye söylenerek önümden geçip gidiyor sözcü.

Bu arada ajanslar Türkiye’de ilk haber olarak “Perinçek İsviçre’de saatlerdir gözaltında” diye haber geçiyorlardı. İradi olarak onbeş dk.lık ifade vermeyi dört saate kadar uzattı Doğu bey. Bile isteye yaptı bunu. Dışarı çıktığında “Kendinizi kahraman gibi mi hissediyorsunuz?” diye ilk soruyu ben sormuştum ama onun vereceği cevabı tahmin ediyordum “Evet görevini yapmış bir kahraman gibi” dedi, yanılmamıştım... .

Son gözaltı olayında polislerin arasından tehditler savuran Perinçek’i ekranda görünce, tanık olduklarımı yazmak istedim.

(Bu yazı ucuz kahramanlığa pirim vermemek için tarihe not düşmek adına yazılmıştır. Yazılanların hepsi tanıklı ve belgelidir.)

Güven AKINCI-Zürih

guvenakinci@ hotmail.com



Bu haber 1,699 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,025 µs