kritik bir virajda | " /> kritik bir virajda | "/>

En Sıcak Konular

Türkiye kritik bir virajda

25 Mart 2008 19:01 tsi
Türkiye kritik bir virajda Türkiye bu virajı dönebilecek mi, dönemeyecek mi? Dönerse ne olur, dönemezse hangi uçuruma yuvarlanır? Bu virajı dönmek neyle mümkün? Markar Esayan diyor ki, bu virajı dönersek demokrasi var, huzur ve barış var. Dönemezsek..? Peki nasıl mı döneceğiz? Yüzl

Markar Esayan/Taraf

Tarihî bir yarılmanın, ya da tarihî bir fırsatın eşiğinde

Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan son operasyonda aralarında şöhretli kişilerin de yer aldığı şüphelilerin gözaltına alınmaları genel ve ciddi bir sıkıntı doğurdu. Özellikle İlhan Selçuk şahsında yoğunlaşan bu sıkıntı o denli ağırdı ki, belki de sırf bu ağırlık nedeniyle gözaltına alınış biçimi, saati ve yaşı üzerinde oldukça duruldu. Cumhurbaşkanı Gül, Adalet Bakanı Şahin ve Kültür Bakanı Günay gözaltına almanın biçimi karşısında teessürlerini bildirdiler. Çoğu köşe yazarı, ister İlhan Selçuk taraftarı ister aleyhtarı olsun, bu durumun kabul edilemezliğine vurgu yaptılar. Hani bizde işlerin nasıl yürüdüğünü bilmeyen bir ecnebi, ülke basınını şöyle bir tarasa, bunun demokratik ve uygar bir ülkede, İlhan Selçuk’un şahsında ilk kez gerçekleşen büyük bir hukuk ve insan hakları skandalı olduğunu düşünecek. Ama çok daha ilginci, ülke medyasının da aynı tavır ve şaşkınlık içerisinde olmasıydı şüphesiz.

Dikkat çekici bir başka husus ise, gözaltına alınmalardan hemen sonra bazı yazarların köşelerini, kimi açıkça, kimi ise örtülü biçimde İlhan Selçuk’la ilişkili eski hatıraları ile doldurması oldu. Nedense tam da böyle yoğun bir haftada, maziden, hatıralardan bahsetme ihtiyacı hâsıl olmuştu. An’ın yakıcılığından sıyrılma, eski günlerin masum fonunda dinlenme gereksiniminden olsa gerek. Bir de, ne “kapatmacı”, ne de “Ergenekoncu” olmayacağını deklare etme ihtiyacında olan yazarlar vardı. “Hayır” diyordu demokratlık solungacını sonuna dek şişiren yazar dokunaklı bir sesle, “Ben asla taraf olmayacağım, ne 80 yaşını geçmiş bir yazarın sabahın dördünde tutuklanmasını, ne de düzmece bir iddianameyle parti kapatılmasını desteklemeyeceğim!”

İyi de, ondan böyle bir şey yapmasını kim istemişti ki?

Şayet hatırlanırsa, Hrant Dink’in katledildiği günlerde de kamu vicdanı benzer bir psikolojik “düzeltme” yapmış, yıpranmış ayakkabısı üzerinde epeyce oyalanmıştı o kritik süre zarfında. Tarihte pek çok sıkıntı, cinayet, katliam ve yolsuzluk yaşanmış olabilirdi. Bize anlatılan biçimiyle bunları kabullenebilir, istediklerimizi önemser, istediklerimizi de göz ardı edebilirdik. Ama gözümüzün önünde öldürülen, suçsuzluğunu bildiğimiz bir insanın katlini nasıl hazmedebilirdik? Yüzleşme anıydı. Kimi ne pahasına olursa olsun geçti o çizgiden, kimi ise dikkatleri dağıtacak başka bir şeyler aradı.

Arayan bulur; ayakkabı da zaten oradaydı...

Bunların hiçbirinin rastlantı olmadığını düşünüyorum. Biz bunu hep yapıyoruz. Peki neden?

Neruda’nın o ünlü şiirinde olduğu gibi, şaşkın, kapalı ve hazırlıksızdık çünkü... Daimi bir şaşkınlık, kapalılık ve hazırsızlık durumuydu sanki bu. Üzerinde çok düşünmediğimiz, düşünmememiz telkin edilen, düşünmekten ve sonuç alamamaktan yorulduğumuz, ya da, bizatihi, düşünmenin işimize gelmediği şeylerdi çoğu. Ya o kutupta olmuştuk şu güne değin, ya da bu kutupta. Vicdanımızı yaralayan pek çok hadise karşısında susmak zorunda kalmıştık. Kimliklerin pasaport muamelesi gördüğü lanet bir düzenin kenarlara savurduğu isimsiz, değersiz yığınlardık sadece. Tumturaklı tüm laflar bir yana, bizlere zerre kadar değer verilmediğini, adam yerine konmadığımızı da biliyorduk. Yüzümüze karşı, göz göre göre, bu ülkede demokrasi olduğu, halkın iradesinin mutlak ve kutsal, ülkede ise hukuk ve adalet olduğu yalanı söyleniyor, biz de bu oyunu oynamaya devam ediyorduk. Sadece bu mu? Bir kısmımız da, ucundan kenarından bu pisliğe bulaşmış, adaletsizliğin kaynağı olan her türlü kirlenmenin, derin ilişkilerin tam ortasına düşmüştü. Böylelikle koskoca bir coğrafya, koskoca bir çeteye dönüştü.

Tabii ki kolay gelmedik bu seviyede bir çürümüşlüğe. Epey emek, epey kurban verildi böyle kutuplaşmış bir “düzen” yaratmak için. Basit, anlaşılır bir dünya istendi ve kuruldu. Düşman ve dostlar belli olsun, yaşamın, insan uygarlığının tüm çeşitliliği, zenginliği ve karmaşıklığı, basit ve keyfi bir tanımlama kümesi içerisine sığışıversin istendi. Zenginlikler, çeşitlilikler dünyasında değil, ikilikler-zıtlıklar cehenneminde yaşayalım istendi. Ermeni ve Türk hep düşman olsun mesela. Türban takan her kadın şeriat düzeni kurmak isteyenlerin oyuncağı, dinini önemseyen her mümin de Atatürk düşmanı olsun. Feminist her kadın lezbiyen ya da çirkin, “Ben de feministim” diyen her erkek de feminizmi bulandırmakla mükellef bir tehdit unsuru olsun. Laiklik endişesi taşıyan her yurttaş Ergenekoncu, Kemalist ilkeleri önemseyen her vatandaş da darbeci olsun. Öyle ki, ikiliklerin, zıtlıkların güçlü olan tarafı, güçsüz olan tarafı yutsun.

Türkiye büyük olasılıkla tarihî bir yarılmanın, ama belki de tarihî bir fırsatın kıyısında duruyor. Dün bize dayatılan tercihleri onaylamak dışında fazlaca bir şansımız yoktu. Ama bugün, halk olarak daha güçlü bir oyuncu durumundayız. Bunu lütfen fark edelim. Üzerimize doğrultulan bir silaha dönüştüğü için “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde” klişesini kullanmayacağım. Ben sadece, tüm çeşitlilikleriyle, türbanlısı, laiki, ateisti, Türkü, Ermenisi, Kürdü, kadını, travestisi, askeri, memuru, entelektüeli ile yan yana yaşayabilen, yan yana durabilen bir ülkenin hayalini kuruyorum. Bu hayalim, her yurttaşın bu ülkenin her bölgesinde özgür, eşit ve güvenli bir biçimde yaşayabilmesi, devletin her kademesinde eşitçe yer alabilmesi ve temsil edilebilmesiyle çeşitlenip gidiyor.

Hayal kurmak iyidir hiç şüphesiz. Ama gerçekleştirmek daha da iyidir. Tarihî bir yarılmanın, ya da tarihî bir fırsatı kullanmanın eşiğindeyiz. Bir mucize olmayacak, yeni kahramanlar çıkmayacak. Bizler onu nasıl yapacaksak, geleceğimiz de öyle olacak.



Bu haber 418 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,448 µs