İtidal çağrısı | " /> İtidal çağrısı | "/>

En Sıcak Konular

Yeni tuzak: İtidal çağrısı

23 Mart 2008 23:27 tsi
Yeni tuzak: İtidal çağrısı Etyen Mahçupyan bugünkü yazısında AK Parti'nin kapatılma davası çerçevesinde bazı kesimlerin herşeyi normalmiş gibi göstermeye çalışarak itidal çağrısında bulunmalarının masum olmadığını afişe ediyor. İşte o stratejinin içyüzü ve Mahçupyan'ın demokrasi

Etyen Mahçupyan/Taraf

İtidal tuzağı

Yargıtay Başsavcısı’nın darbe çağrışımlarına neden olan kapatma girişiminin ardından, kendilerine mesafeli, nesnel ve sağduyulu havası vermeye çalışanların ‘itidal’ çağrıları ile karşılaştık. Tavsiye edilen şey sükunetin korunması ve hukuk yolunun ortaya çıkaracağı sonucun kabulü. AKP’nin de artık kendi savunmasına konsantre olması, sivil itaatsizlik ima eden eylemlere girişmemesi önerilmekte. Yani var olan durum ‘normal’ kabul edilecek, kapatma girişimi ‘yargının bağımsızlığı’ kisvesi altında savunulucak ve sistemin hiç birşey olmamış gibi devam etmesinin sorumluluğu da AKP’nin ¸zerine yıkılacak!

Baştan söyleyelim... AKP’nin tam aksi şekilde davranması gerekiyor... Çünkü dava sürecine girilirse yaşanacak olan 6 ay süresinde bu iddianamenin her gün kasıtlı olarak genişletileceğinden, AKP’lilerin tahrik edileceğinden ve siyasetin kadük hale geleceğinden şüpheniz olmasın.  Yargıtay Başsavcısı’nın girişimi maalesef masum bir hukuk eylemi gibi durmuyor. Bu eylem aylardan beri ulusalcı yazarlar tarafından teşvik edilmekteydi. Ergenekon’u salt bir çete olarak değil, Türkiye’nin otoriter rejim altında içe kapanması projesi olarak algıladığınızda, şu an gözaltında olanları fazlasıyla aşan darbeci bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz açık. Öte yandan son bir yıl içinde Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı, askerin 27 Nisan bildirisi ve şu anki kapatma girişiminin de en azından aynı dünya görüşünü ima ettiğini reddetmek kolay değil. Tabii ki yüksek yargının ve askeriyenin doğrudan Ergenekon’la bağlantılı olduğunu iddia etmek mantıklı olmaz. Ancak AKP karşıtlığı etrafında siyasallaşan bir otoriter rejim sevdasının epeyce geniş bir ortak payda oluşturduğunu göz ardı edemeyiz. Aksi halde ne Ergenekon içindeki emekli asker oranını, ne de mafyatik ağlarla ilişkileri saptanmış yargı mensuplarının sayısını açıklayamayız.

Türkiye’nin meselesi demokrasi istemeyen bir rejime sahip olması ve bürokrasinin söz konusu rejimin doğal sahipleri olarak sisteme müdahale edebilmesidir. Demokrasi bir toplumun farklı kesimlerinin birbirini ‘duymasını’ sağlayan mekanizmanın adıdır. Toplumu ikna ve tatmin edebilen kararlar ancak bütün seslerin duyulması ve böylece bir ‘konuşma’ imkânının doğmasıyla ortaya çıkar. Parlamento denen organ, bu imkânın cisimleştiği kamusal alanı oluştururken, siyasi partiler de bizzat o farklı seslerin taşıyıcılarıdır.  Tam da bu nedenle demokrasiyi anlatan kitaplarda siyasi partilerin bu sistemde ‘olmazsa olmaz’ unsurlar olduğu söylenir. Siyasi partilerin farklılıklarına tahammül edemeyen bir rejim tanımı gereği anti-demokratiktir. Diğer taraftan demokrasilerde siyasi partiler de tabii ki bazen kapatılabilir ama bunun tek koşulu kendilerini inkâr etmeleridir. Yani eğer bir siyasi parti ‘sözü’ve ‘konuşmayı’ reddeden bir çizgi izlemeye yeltenirse, örneğin şiddet üzerinden siyaset yaparsa kapatılmayı da hak eder; çünkü bu tutum bizzat demokrasiyi olanaksız hale getirmektedir.

Basitçe söylemek gerekirse demokrasilerde parti kapatılması ancak söz konusu partinin demokrasiyi engellemesi durumunda meşrulaşır. Oysa bugün AKP aleyhine açılan kapatma davasının mantığı, bu partinin demokrasiye değil ‘rejime’ zarar verdiği gerekçesidir. Ama ya rejimin kendisi demokrat bir zihniyete sahip değilse? Bu durumda bütün demokrasi yanlısı partileri kapatan ve siyaseti sadece devlet partilerine tanınan bir imtiyaz olarak tanımlayan bir rejiminiz var demektir. Nitekim bizim durumumuz da bu...

Düşünün ki attığı tüm anti-demokratik adımlarda ‘biz yasaları uyguluyoruz’ diye kendini aklayan; ancak iş yasaların değişimine geldiğinde ‘rejim’ adına bu değişikliğe karşı çıkan bir yargı kurumu var... Dolayısıyla yargının tasarruflarının yasalar nedeniyle atılan zorunlu adımlar olduğuna inanmak sadece saflık olur. Türkiye’de yargı kendisini rejimin siyasi aktörü olarak görmekte ve öyle de davranmakta. Bu nedenle de asıl değişmesi gereken şey rejimin zihniyetidir. Bu ise artık ‘itidalle’ olacak iş değil... Bizzat demokrasiyi karşısına alan bir zihniyetin karşısında  gösterilecek tek sağduyu, savunmaya değil siyasete konsantre olmak ve toplumu daha fazla demokrasiye davet etmektir.
 



Bu haber 845 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,731 µs