neden darbeler oluyor? | " /> neden darbeler oluyor? | "/>

En Sıcak Konular

Türkiye'de neden darbeler oluyor?

23 Mart 2008 18:49 tsi
Türkiye'de neden darbeler oluyor? Sosyolog Ferhat Kentel, "Türkiye'de neden darbeler oluyor?" sorusuna Hayykitap'tan çıkan "Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek" kitabında yanıt arıyor. Sahiden Türkiye'de neden 10 yılda bir darbe oluyor?

Yeni kitabında "Türkiye'de neden darbeler oluyor?" sorusuna yanıt arayan sosyolog Doç. Dr. Ferhat Kentel'e göre, laiklik bugün var olan tüm farklılıklar için bir güvence kaynağı. Akademisyen Kentel için küreselleşmeye direnebilmek, ancak küreselleşerek mümkün..

Sosyolog Doç. Dr. Ferhat Kentel'in "Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek" isimli söyleşi kitabı, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü araştırma görevlisi Esra Elmas'ın kendisiyle yaptığı söyleşilerinden oluşuyor. Kentel'in, sosyoloji eğitimi de almış olan öğrencisi Elmas ile özellikle 22 Temmuz seçimlerinden bu yana yapılmış görüşmelerini harmanlayan 208 sayfalık kitap, AKP'yi kapatma davası tartışmalarının hemen öncesinde Hayy Kitap'ın Söyleyecek Sözü Kalanlar dizisinde yayımlanmıştı.

Tam 11 ayrı başlıkta toplanan ve ocak ayında basılan söyleşi kitabı, ironik bir şekilde daha ilk bölümünde "Türkiye'de Neden Darbeler Oluyor?" sorusunu tartışmaya açmış. Kitapta ayrıca, "Devlet yüzde kaçımızı ehlileştirebildi?" ya da "Nasıl direneceğiz?" gibi sıra dışı başlıklar da var. Biz de hal böyle iken, kitapta yer alan bazı ifadeleri üzerinden Kentel'in güncel Türkiye okumasını merak ettik ve kapısını çaldık.

Kitabın yansıttığı atmosfer, Türkiye'deki kadın okurlara ne ifade ediyor?

Kitap herkese ne mesaj veriyorsa, kadınlara da aynı mesajı veriyor aslında. Eğer bu kitabın belli bir mesaj kaygısı varsa o da kabaca şu olabilir: Ortada savunulacak kimlikler var. Fakat kimlik de tek başına hiçbir şey değil. Kimlik ancak başkalarıyla beraber olan bir şeydir. Daha çok, bir kimlik ve başka kimlikler arasında 'gidip gelme' hali önemli. Bunu sırf kadın ve erkekler üzerinden değil, Türk - Kürt veya Ermeni - Türk ikilikleri için de geçerli sayabiliriz. Kitapta yer alan anahtar kelimelerden biri, bu yönüyle akıl ve duygu ya da zihin ve beden arasındaki sürekli karşılıklı hareketi öne çıkaran 'düşünümsellik' zaten. Daha fazla bilgiyi ve kendimizi anlama halini bu hareketle üretebiliriz ancak.

Kitabınızda Türkiye'deki 'karşıt' kesimlerin birbirlerini sürekli itham ve utandırma gayreti içinde olmalarına niçin dikkat çektiniz?

Bahsettiğim 'utandırma' eğilimi, modernleşme veya medenileşme aracının bir mekanizması olarak öne sürülüyor daha çok...

AKP'yi kapatma davası, AKP tarafından ve AB'nin söylemleri üzerinden, karşı kutba karşı 'utanılacak' bir tutum olarak yansıtılıyor zaten... Buna ne dersiniz?

Evet, bu 'medeniyet' projelerinin yarattığı bir gerilim aslında. Modern toplumda yaşayan bireyler olarak şu anda bizde hakim bir medeniyet algısı var. Batının gelişmişliği ve kalkınma modelinin dünyada hegemonik bir yön kazanması, bizim de bu hegemonyanın içinde yaşadığımız 'utanma' duygusu söz konusu. Batıdan edindiğimiz bu model, zaten az gelişmişliği ve doğululuğu vb. bizde 'utandıran' bir şey. Salt doğululuğu değil, köylülüğü, geleneksel olanı kendi kendinizde 'utandırıyorsunuz', daha sonra da bir batı modeli içine giriyorsunuz. Ama öyle anlaşılıyor ki, bu tür bir medenileşme projesi, hegemonik gücünü ve meşruiyetini giderek yitiriyor. Batı modelinin meşruiyetini yitirme sürecine paralel olarak, alternatif modeller belirginleşiyor; bunlar da geleneklerini yeniden güncelliyor. Batı modelinin 'utandırma' mekanizmasını tersine çeviriyor. Bu anlamda geleneksel olan, utanılacak bir şey değildir. Hatta geleneksele değer vermemek, daha da utanılacak bir şeydir. ABD'deki siyahların "Siyah Güzeldir" diye başlattıkları hareketi buna örnektir. Bugün ABD'de kazara siyahlar hakkında olumsuz bir yargı beyan ederseniz, toplumda sizi utandıracak bir şey yapmış olursunuz... 
 
İçinde sizin de yer aldığınız bir grup akademisyenin sürekli olarak yurtdışı fonlarıyla araştırma ve kitap yayımlaması, Soros ile ilişkilendiriliyor. Tepkiniz nedir? 

Benim içine girdiğim bilimsel faaliyetlerin büyük kısmı AB ülkeleri ile ilişkili. Örneğin İspanya Katalan bölgesinden bir araştırma vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi sosyoloji bölümü arasında yapılan 'interkültürel yurttaşlık' üzerine son bilimsel işbirliği ortada. Ama, sadece bunlar değil. Gayet 'yerli' birtakım sermayelerle yaptığımız araştırmalar da var. Mesela, en son Star gazetesinin Veritas araştırma şirketi ile 5 bin 424 kişi üzerinde mart ayı başında yaptığı Toplumun Din Algısı Araştırması bunun bir örneği. Sapına kadar yerli. (Star'ın arkasında kimler var onu bilemiyorum tabii!) Ve tabii ki George Soros'un sahibi olduğu Açık Toplum Enstitüsü tarafından desteklenen kurumlardan da araştırma finansmanı aldım. Ancak birilerinin küfretmek için malzeme olarak gördüğü bu ilişkiler sonunda ortaya çıkan bilimsel ürünler kamusal alana çıkıyor, okuyucuya sunuluyor. O kitapların, araştırmaların bilimselliğine bir şey denemiyorsa, finansal kaynağı hakkında çekiştirme yapmak en basitinden sahtecilik olur. Çünkü, ayrıca kimin kimden ne finans aldığı da günümüzde bu kadar saf gelmiyor bana. Devletten finans aldığınızda, TÜBİTAK'tan aldığınızda ne oluyor? Veya Dünya Bankası'ndan aldığınız projeyle ya da IMF'den, devletten para alan Atatürkçü Düşünce Derneği'nin topladığı paralarla bir şeyler yapıyorsunuz... O zaman ne oluyor? Bunlar 'yerli ve temiz' para mı? Bu sadece para meselesi de değil. Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD yardımıyla Irak'a girerken, tank ve tüfeğin, hatta o teknolojinin gözünün bile oradan, dışarıdan, başka yerlerden alındığı bir durum var ortada. Sınır ötesi harekatta kullandığınız mercekler, gözler bile sizin değil. Polisin kullandığı teçhizatlar da malum. Onun için, finansın nereden sağlandığı konusunda yapılan tartışma çok sahtekarca ve tam da "Ben milliyim, o değil," diyen, sürekli bir menşei arayan ve kendini saklayan bir dil. Bunun için dediğim gibi ya Enver Hoca Arnavutluk'unu ya da küreselleşme içindeki direnişi tercih söz konusu. Çünkü küreselleşmeye karşı direniş, ancak tam da o küreselleşme içinde mümkün.
 
- Asıl kriz, kapitalist sistemin kendisinden mi geliyor?
- Küreselleşmenin gittikçe derinleşmesiyle birlikte, bizler aslında işçi iken karşımızda patron bulamayacak hale getirildik. Bu ilişkiler ağında kendimizi işçi olarak bile ifade edemeyecek hale geldik yani. E - postalarla işimizden kovulur olduk. Artık karşımızda somut anlamda patronu bulamayabiliyoruz. Dolayısıyla kendimizden memnuniyetsizliğimizi veya açlığımızı ifade edebilmek üzere, kimliklerimize yönelir olduk. Bu yüzden de kendini klasik anlamda ifade eden modern toplum yapısından, kültürel anlamda ifade eden toplum yapısına geçtik. Bu anlamda ben artık "Müslümanım, Kürdüm veya Bask'ım...Türküm ya da Ermeniyim" gibi şeyler anlatırken, yalnızca bunları kastetmiyorum. Başka bir şey anlatıyorum; bir şekilde saygı görmek istiyorum aslında. İnsana dair adil ve hakça bir hayat tarzı talep ederek, topyekûn bütünlüğümü kullanmaya çalışıyorum. Bunun için de ait olduğum kültürel kimliği kullanıyorum haliyle. Kapitalizmin o karşı konulmaz, ağır gücü belki de burada kendisini gösteriyor çünkü kapitalizm beni kendi farklılığımla kabul edebiliyor...

- Hükümet başörtüsü konusunu gündeme taşımak yerine 301. maddeyi kaldırmış olsaydı, yine AKP'yi kapatma davası açılır mıydı?
- Bu da herhalde çok kolay kabul edilmezdi. Ama başörtüsünde hassas olan başka bir şey var. Bir kere çok sembolik. Bir bütünün parçası olarak sembolleşmiş. Her iki taraf adına da. Bir taraf modernleşmeyi 'başörtüsüzlük' üzerinden tanımlarken, öteki taraf 'başörtüyle birlikte modernleşme' diyor. Dolayısıyla kamusal alana böyle girmek modelin en sembolik özelliğini sorguluyor. Oysa bu insanlar oraya girerek bilgiye, bilime erişecekler... Bu bir kırılma yaratıyor. Diğer taraftan Kürtçe de, böyle bir simge. Çünkü hakim söylem olan ve Güneş - Dil teorisi kaynaklı "Dilimiz Türkçe'dir" ifadesini, biz bugün normalmiş gibi öğreniyoruz. Bu durumda da bir sürü insan başlıyor; "E, benim ana dilim de Çerkezceydi, Kürtçeydi..." demeye... Bunun kendisi, bizzat başka türlü 'normallik' içerirken, merkez tarafından ortaya anormallik gibi, bozgun gibi sunuluyor. Başörtüsü, dil ve tabii tarih, örneğin 1915 yılı üzerinden yaratılan resmi okumalar, atfedilen değişmez sembolik önemler, bir yerde aynı noktaya varıyor aslında. Tam da bu noktada slogancı bir ifadeyle mesaj verecek olursak, AKP için şunu dile getirebiliriz: "Türkiye'de demokrasi eksikliğinden ötürü dert yanan bir toplumsal hareketin başarı şansı, ancak başkalarının derdini de kendi derdi olarak kabul etmesiyle sağlanabilir." Tamam, şu anda AKP kimi sembolik şeyler yapıyor; Alevilere yemek veriliyor. Ermeni kiliseleri ziyaret edilip bayramlar kutlanıyor. Ama tam da bu anlamda örneğin, söz konusu meselelerde görüş beyan eden Cemil Çiçek gibi bazı kimseler, tam da statükonun en net dili olarak karşımıza pekala çıkabiliyor. Bana kalırsa onun gibi insanlar, belki AKP'de değil, CHP'de bile olabilirler. Daha da denk düşerdi. Aslında tüm partiler böyle. Her partinin kendi içinde düzene dair tarafları olabiliyor.

Sabah



Bu haber 991 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,090 µs