En Sıcak Konular

Bisiklet dağıtmak da kapatma nedeni

19 Mart 2008 13:53 tsi
Bisiklet dağıtmak da kapatma nedeni Hukukçular başsavcının iddianamesini didik didik etti. bisiklet dağıtmaktan, Tevhide Kütük'e telefon açmaya kadar birbirinden ilginç (?) olaylar parti kapatma gerekçesi olarak sıralanıyor.

Başsavcı Yalçınkaya'nın hazırladığı iddianameyle ilgili tartışmalar tüm hızıyla sürerken, iddianame hukukçular ve medya tarafından didik didik edildi. Bir çok suçlamayı tutarsız bulan hukukçulara göre dava hemen düşmeli... Neden mi 

Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın AK Parti’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu 162 sayfalık iddianame, Cum gününden beri resmen didik edildi. Hukukçular ve Medya tarafından satır satır incelenen iddianame hakkında birçok yorum yapılırken, başsavcı Yalçınkaya’nın AK Parti’nin kapatılması için sunduğu deliller tartışma konusu oldu. Ancak vatana ihanetten yargılanması mümkün olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de yargılanmasını ve siyaseten yasaklanmasını isteyen Yalçınkaya’nın, AK Parti için sunduğu gerekçeler ise dini yaşantıya dayanan eylemler. Başsavcı; 'Cemevi, cami gibi olmaz' diyen AK Parti'nin Alevi kökenli Kütahya Milletvekili Hüseyin Tuğcu hakkında 5 yıl siyasi yasak talep ederken, çocuklara bisiklet dağıtmayı suç sayıp, ‘Başörtüsü dinin gerekliliğidir’ diyen Diyanet İşleri Başkanlığına kızıyor.        

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 'Mutlak yaratıcı Allah’tır' sözünü de suç sayan Yalçınkaya, Başbakan Erdoğan’ın, İslâmiyet’in Türkiye Cumhuriyeti’nin birleştirici unsuru olduğunu söylemesini de kapatma gerekçeleri arasına koydu. Erdoğan’ın, 'Başı açık kız ile örtülü kız yan yana okusun, kol kola gezsin... ' demesi de ayrı bir suç sayılırken, Erdoğan’ın Deniz Baykal’a cevap vermesi de iddianamede suç unsuru olarak yer alıyor. 

Başsavcı Yalçınkaya’nın, ödül töreninde başörtülü olduğu için Kozan Kaymakamı ve Garnizon Komutanı tarafından kürsüden indirilen Kozan İmam Hatip Lisesi öğrencisi Tevhide Kütük ve ailesinin Başbakan Erdoğan tarafından aranmasını suç sayarken, Erdoğan’ın, Alevi olduğu için öğretmeninden dayak yediği iddia edilen öğrenciyi aramasını ise suç sayılmadı.

İşte Başsavcı Yalçınkaya’nın laiklik karşıtı eylem ve hareketler olarak değerlendirdiği unsurlar:

15 yıl önce yaşanan Madımak olayı iddianamede

15 yıl önce yaşanan Madımak hadisesinin hatırlatılması kapatma davasının dikkat çeken yönlerinden biri. 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta gerçekleştirilen Pirsultan Abdal etkinlikleri sırasında yakılan Madımak Oteli'nde 37 kişi hayatını kaybetmişti. Hadisenin olduğu tarihte Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki DYP-SHP hükümeti işbaşındaydı. İddianamede şöyle denildi: "Davalı partinin söylemleri incelendiğinde Cumhuriyet devrimlerinin ve özellikle laiklik uygulamalarının 'inananlar için bir zulüm' olduğu iddiası sürekli vurgulanarak toplumda Cumhuriyet'e karşı bir inancın oluşturulmasının amaçlandığı görülmüştür. Oysa Cumhuriyet tarihi de, insanlık tarihi de, zulmedilenlerin köktendinciler değil, farklı bir şeye inandığı, inancının gereğini yerine getirmediği ya da inanmadığı, laik hukuka göre karar verdiği, laikliği savunduğu için yakılanların, öldürülenlerin, laikler olduğuna tanıklık etmiştir."

'Cemevi, cami gibi olmaz' diyen vekile yasak istedi

İftar çadırları kapatma gerekçesi olarak gösterilirken Başbakan Erdoğan'ın Alevilerin Muharrem iftarına katılmasından hiç bahsedilmedi. Cemevleriyle ilgili yorum yapan AK Parti'nin Alevi kökenli Kütahya Milletvekili Hüseyin Tuğcu hakkında ise siyaset yasağı istendi. Tuğcu, "Cemevleri resmî statüde camiler gibi birer ibadethane olamaz. Bu durum, Müslüman Türk toplumunun ayrışmasında ve birbirlerine karşı bakış açılarının sertleşmesinde etkin rol oynayabilir. Ne Osmanlı ne de Cumhuriyet döneminde cemevi kavramı olmadı. Alevi-Bektaşi Türk kültüründe toplantı mekânı olarak geçmişte 'dedeevi' tabiri kullanılırken günümüzde cemevi kavramı ön plana çıkmıştır." şeklinde konuşmuştu.

Çocuklara bisiklet dağıtılması suç

Dava dosyasında, belediyelere Kur'an kurslarını teşvik ettikleri suçlaması yöneltildi: "Bazı belediye başkanları din istismarını çocuklara kadar indirerek, Kur'an kursu öğrencilerine bisiklet, bilgisayar, top gibi hediyeler dağıtmışlar, çocuklara hitaben yaptıkları konuşmalarda yaşıtlarının Kur'an öğrenmek yerine, yazlıkta, denizde tatil yapmalarını eleştirmişlerdir." Hükümetin YÖK'le ilgili yaptığı düzenleme hatırlatılırken de 'yasanın karşısına dikilen sivil toplum örgütleri' olarak Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı sayıldı.

Dosyada 'bikini' sürprizi

Meclis'te yaşanan 'bikini' tartışması, davanın ilginç delillerinden biri. CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, "Bikiniyle Meclis'e gelsem ne olur?" diye sormuştu. Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç, cevap verdi: "Bikiniyle Meclis'e girmemeli, yaşı geçmiş." Başsavcı, Arınç için bu ifadesi sebebiyle yasak istedi. Diyarbakır Valiliği tarafından yayınlandığı gün yalanlanan bir haber de 'kapatma gerekçeleri' arasında. 15 Şubat'ta bazı gazetelerde 'Diyarbakır'da içki yasağı var' şeklinde bir haber yayımlanmıştı. Diyarbakır Valiliği İl Dernekler Müdürü Mehmet Selim, bu haberi anında tekzip etti. Selim, lokallere 31 Mart 2005'te yürürlüğe giren Dernekler Yönetmeliği'ndeki hususlara uyulması konusunda bir tebligat gönderdiklerini açıklamıştı.

'Başörtüsü gereklilik' diyen Diyanet'e kızdı

Başörtüsü tartışmalarında konunun dinî yönüyle ilgili görüş belirten Dinayet İşleri Başkanlığı, suçlamalardan nasibini aldı. Diyanet, 'başörtüsünün dinin gereği olduğunu' belirtmişti. İddianamede, buna şöyle cevap verildi: "Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından türbanın dinin gereği olduğunun belirtilmesi, bu örtünme biçiminin laik hukuk düzeninde korunma göreceği sonucunu doğurmaz, aksi düşünce, dinin gereği olduğu tartışma götürmeyen İslam şeriatının miras, devletler, aile, ceza hukuku gibi konulardaki bazı kurallarının da uygulanmasına kapı açar."

27 Nisan bildirisindeki hususlar yok

İddianamede, Köşk seçimleri sırasında Genelkurmay Başkanlığı'nın yayımladığı 27 Nisan bildirisindeki hususlara yer verilmedi. Kamuoyunda tepki çeken bildiride 'Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri' eleştiriliyordu. Eğitimin önemli bir yer tuttuğu dosyada Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine temas edilmedi. Sadece, 'dinî bayram ve günlerin ulusal bayramları gölgeleyecek bir tanıtım ve gösteriş içinde kutlanması'nın suç olduğuna yönelik bir ifade kullanıldı.


Etnik unsurları birbirine bağlayanın din olduğunu söylemek suç


Sayfa 28: Christchurch kentinde, “Ulusal Avrupa Etütleri Merkezi” tarafından düzenlenen konferansa katılan Başbakan Erdoğan’ın, “Türkiye’de Türkü vardır, Kürdü vardır, Lazı vardır, Çerkezi vardır, Gürcüsü vardır, Abhazı vardır, aklınıza ne gelirse. Bizdeki etnik unsurları birbirine bağlayan önemli bir din bağı vardır. Çünkü Türkiye’nin yüzde 99’u Müslümandır. Bizdeki etnik unsurları birbirinden ayıran ya da bağlayan bağ Yugoslavya’daki gibi Hırvat, Boşnak, Sırp gibi değildir. Yugoslavya’da savaşlar başladığı zaman birbirlerinden boşanmışlardır, ayrılmışlardır. Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunu, Türk vatandaşın sorunu kadardır, Laz kökenli vatandaşımın sorunu ne kadarsa, Kürt kökenli vatandaşımın sorunu da o kadardır” şeklindeki beyanlarının 6.12.2005 tarihli basın yayın organlarında yer aldığı…


Sayfa 28-29: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Avustralya’nın Sydney kentini gezerken, “… Hepimizi yaratan mutlak Yaratıcı Allah’tır. Ayırıma ne gerek var? O üst ortak paydada birleşip el ele vereceğiz” dediği…

15 yaşından önce Kuran’ı Kerim öğrenmenin serbest olmasını istemek de kapatma gerekçesi

Sayfa 31: Başbakan Erdoğan’ın, “Birçoğunun Kur'an'ı öğrenmesinin ona getireceği olumsuzluk ne olabilir? Burada bir yaş sınırı getirildiği zaman öğrenme kolay olsun diye değil, tam tersine ‘bunun önünü nasıl keseriz’; bu anlayışla getirildi. Şu anda Diyanet konu üzerinde çalışıyor. Milli Eğitim de çalışıyor. Birisinde 12 yaş, diğerinde 15 yaş. Diyor ki, bu yaşlardan önce öğretemezsin. Bırakalım kitabını, Kur'an'ı öğrensin. Bu durumdan niye rahatsız olalım? Bırakalım rahat rahat öğrensin. Tommiks-Teksas okumaya hiç kimse mani olmuyor ama kendi kitabını öğrenmesine niye mani oluyoruz"... "Benim tezgahımdan geçmiş olanların, ülkeme ne zararı var ki? Bunu öğrenenlerin ülkelerine ne zararı var? Varsa üzerinde duralım. Ben, ülkeme zarar verecek bir şeyi niye yapayım? Deli miyim?.." Din kültürü, ahlak bilgisi dersinde Kur'an öğrenmiyorlar ki. Ben biliyorum, sûre ezberleme problemi olan çocuklar aradı. Şimdi bakın, burada namazla ilgili bahislerde, namazla ilgili bazı sûreleri öğretmenler öğretebilir. Ama, bu Kur'an öğretmek değil. Orada birkaç tane sûreyi öğretmişsin; başka bir şey değil. Kur'an dersi dediğimiz zaman bunda tecvid var, tilavet var, tefsir var; bunlar aynı şeylerdir" dediği…

‘Bu ülkede gerginlik çıksın istemiyoruz’ demek de suç

Sayfa 35: Başbakan Erdoğan’ın, 2004 yılı Nisan ayında Ukrayna ziyareti sırasında kaldığı otelde bu ülkede okuyan ikisi türbanlı Türk öğrencilerinin denklik sorununu gündeme getirmesi üzerine; "Bu soruyu her yerde soruyorlar, ama artık sormayın. Ben bu konuyu iyi biliyorum. Benim çocuğum Boğaziçi'ni kazandığı halde imam hatip lisesi mezunu olduğu için puanı düşürüldü, buraya gidemedi. Kızlarım başlarını örttükleri için Türkiye'de okuyamadı. Biz ailece bu konunun mağduruyuz. Bu tip ayrımlara karşıyız. Ama sizin bu sorunlarınızın çözümü sadece bizim isteğimizle değil, tüm siyasi partilerin katılımı ve uzlaşmasıyla çözülmeli. Bunu tek başımıza getirmek istemiyorum, çünkü o durumda gerginlik çıkıyor. Ben ülkede gerginlik yaratmak istemiyorum... Kızlarım başını örttükleri için Türkiye'de okuyamadı" dediği…

‘Camilerde imam eksiği var. Bunlara kadro vereceğiz’ demek de suç…

Sayfa 40: Başbakan Erdoğan’ın, “Camilere kadro verilmesine bile karşı çıkıyorlar. Anadolu'ya gidin, birçok caminin kadrolu imamı yok. Peki insanlara kim namaz kıldıracak? İşte o zaman cahil insanlar imamlık yapmaya başlıyor. Benim idealim hep şu oldu: Başı açık kız ile örtülü kız yan yana okusun, kol kola gezsin... Üniversite kapıları açık olsaydı kızlarım Türkiye'de okurdu. Oğlum da burada katsayı engeline takıldı. Aldığı puan Boğaziçi Üniversitesi'ne girmesine müsaitti. Ama imam hatipte okuduğu için giremedi. İmam hatipin tarihi Atatürk'e dayanıyor. İmam bu toplumda dini ihtiyaçları karşılayan insan. Hatip iyi konuşmacı. Bu okullara niye itiraz ediliyor, anlamıyorum” dediği…

Toplumsal mutabakat istemek de suç…

Sayfa 43: 2005 yılı Aralık ayında Avustralya'da yaşayan Türklerin temsilcileriyle bir araya gelen Başbakan Erdoğan, "Türban sorunu ne zaman bitecek" sorusuna, "Burada böyle bir sorun yaşamıyorsunuz değil mi" sorusuyla karşılık vermiş, kalabalıktan, "hayır" yanıtını alan Erdoğan, Türkiye'de kabul edilse de edilmese de bunun bir sorun olduğunu söyleyerek, Avustralya'da ilkokulda bile türban yasağı olmadığı söylenince; "Gerginlik olmasın diye toplumsal mutabakat ifadesini kullandık. Toplumun yüzde 80'inde bu mutabakat var. Ama kurumlar arası mutabakat ve parlamentoda mutabakat olması gerekiyor. Parlamentoda ve diğer kurumlarla mutabakat sağlandığı anda bu işi çözeriz. Yasama organı içerisindeki mutabakat önemli. Yoksa toplumsal gerginlik olur. Hassasiyet içerisindeyiz. Böyle davranmaya mecburuz" dediği…

‘Dini konularda fetva vermek, din adamının işidir’ demeyi de suç saydı

Sayfa 44: 2005 yılı Kasım ayında Danimarka Avrupa Hareketi tarafından Kopenhag'da düzenlenen "Medeniyetler arası ittifak: Türkiye'nin rolü" konulu toplantıya katılan Başbakan Erdoğan'ın "Bu (başörtüsü yasağı) 8 yıllık bir süreçtir. Bu süreç içerisinde üniversiteye giden kızlarımız, başları örtülü olarak devlet üniversitelerinde ve vakıf üniversitelerinde başörtülü olarak derslere girememektedir. Bu, bana göre din ve vicdan özgürlüğünün, eğitim özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. AİHM'in son kararı var. Ben bu kararlara şaşıyorum. Bazı hukuki yorumlara, bazı köşe yazarlarına baktığımız zaman, bizim yaklaşım tarzımızı 'Bunların hukuka saygısı yok' diye değerlendiriyorlar. Bu bir dosya kararıdır. Ben cezaevine girdiğim zaman gazeteler 'Artık muhtar bile olamaz' diyorlardı. Recep Tayyip Erdoğan TC'ye Başbakan oldu. Neyle oldu? Gene yargıyla, değişen, gelişen yasalarla oldu. AİHM'in verdiği bu karara ben yargı kararı olarak uyarım, ama haklar, özgürlükler noktasında doğru bakmam. Niye? Çünkü ‘Nasıl olur da bir insan yasanın önüne geçemez' diyor. Benim bu kızımın böyle bir iddiası yok ki... İnancı böyle olduğu için başını örtüyor, o halde saygı duymak lazım. Mahkemenin de bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. Açarsın o dinin mensubuna, Musevi ise o dinin mensubuna, Hıristiyan ise o dinin mensubuna sorarsın, bunun dinde gerçekten emredici bir hükmü var mı? Varsa saygı duymak zorundasınız. Yoksa, ayrı bir konudur, o zaman siyasi, ideolojik olur. O farklı bir olay. Dinde bunun yeri varsa saygı duymak zorundasın. Ben diyorum ki, dinde bunun yeri var. Biraz bu alanda mürekkep yaladık. Bu alanda hiç alakası olmayanların, İslâm dininin aydınlarına sormadan böyle bir kararı farklı bir yere çekmek suretiyle vermek yanlıştır. Bu bir sorundur ve er veya geç çözülmelidir. Okula gidemeyen yüz binlerce kızımız var. Bu aşıldığı anda gidebileceklerdir. İmkanı olanlar Avrupa'ya, Amerika'ya gidiyor, okuma fırsatını buluyor, olmayan kaderiyle baş başa kalıyor. Kurumlar arası mutabakat sağlandığı anda bu sorun aşılacaktır" diye konuştuğu…

Yargıdan adil davranılmasını istemek de…

Sayfa 45-46: Başbakan Erdoğan'ın, 2006 yılı Şubat ayında partisinin Mersin Merkez İlçe İkinci Olağan Kongresi'nde, Danıştay 2. Dairesi'nin Aytaç Kılınç'a ilişkin 26.10.2005 gün ve 2004/4051-2005/3366 sayılı kararı ile ilgili olarak; “Bu kararı hukuk ilkeleri içerisinde tanımlayamıyorum. Tarif edemiyorum. Kalkıp da bir anaokul öğretmenine, ‘Öğretmenlik yaparken başını açtın, dışarda da başın açık olarak gezeceksin’ deme hakkına kimse sahip değildir. Hangi makamda olursa olsun. Bu anlayış, hiçbir hukuk anlayışı içerisinde tanımlanamaz. Türkiye'de kendilerine göre alanlar belirlemek suretiyle vatandaşımızın din ve vicdan özgürlüğünü kimsenin kısıtlamaya hakkı yoktur. Bu böyle biline. Özgürlüklerin egemen olduğu bir ülkede alınan bu kararı ben bu ülkenin bir başbakanı olarak, evladı olarak, -bu karar alındığı için bu yorumu yapıyorum, yapmak zorundayım- doğrusu kınıyorum. Bunu hiçbir yere sığdıramıyorum. İnsanın bir özel alanı vardır, kamusal alanı vardır, bir de kamu alanı vardır. Bu alanlara hükmetmeye kimsenin hakkı yoktur. Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar. ‘Şöyle şöyle davranacaksınız’ diyecekler. Kusura bakmayın. Türkiye yolgeçen hanı değil. Herkes yerini belirlemek zorunda. Biz gerilim olmasını istemiyoruz. Birileri nemalanmasın diye sabrediyoruz. Ancak hukuk adına yargı makamını işgal edenler, bu ülkede böyle bir zemini hazırlama gayreti içine girmesinler. Ben milletin vekili olarak konuşuyorum, konuşmak zorundayım. Ben yargı makamı değil, yürütme makamıyım. Sorumluluğum ne ise onu yapıyorum. Yargıdan da adil yaklaşmalarını bekliyorum..." "Meslek liseleriyle ilgili biz üzerimize düşeni yaptık. Meslek liselilere bizim dönemimizde olduğu gibi fark derslerini vererek düz liseden mezun olma hakkı verdik. Ancak YÖK bu konuyla ilgili Danıştay'a gitti. Danıştay da maalesef bunu reddetti. Bunu anlamak mümkün değil. Düz lise mezunu, meslek lisesine başvurarak, fark dersleri vererek mezun olma hakkına sahip. Meslek liselilerin düz liseyi bitirme hakkının önünü niye kesiyorsunuz? Danıştay'ın kararını anlamakta zorlanıyorum. Bu, eğitimde nasıl bir eşitliktir? İster meslek, ister düz liseli olsun ÖYS imtihanına hepsi eşit gitsin. Kazanan devam eder, kazanamayan da mesleğine devam eder. Dünyanın gelişmiş ülkelerine bakıyorsunuz; yüzde 70'i meslek lisesi, yüzde 30'u düz lise. Bizimkiler de ama inadına düz lise diyorlar. Bunlar ne yapıyorlar? İmam Hatipten çekindikleri için diğer meslek liselerini de mahrum ediyorlar. Ama ne kadar imam hatipli var, yüzde 3. Ne kadar meslek liseli var, yüzde 27. İnsaf edin ya. Bunu niye bu kadar engelliyorsunuz? İHL'nin önünü kesmek için. Diğer meslek liselilere de yazık ediyorlar. Ama bu noktada söylüyorum. Ama bizi üstte birbirimize bağlayan üst kimlik TC vatandaşlığıdır. Bu ortak paydadır"... "Hepimizi yaratan mutlak yaratıcı Allah'tır. Ayrıma ne gerek var. O üst ortak paydada birleşip el ele vereceğiz" dediği…

‘En büyük hedefim açık kapalı kızların el ele yürümesidir’ demek de…

Sayfa 48: 2007 yılı Ekim ayında Ankara Mehmet Akif Kız Öğrenci Yurdu'nda öğrencilerle birlikte iftar yemeği yiyen Başbakan Erdoğan'ın, bir öğrencinin türbana ilişkin sorusuna, "...En büyük dileğim başı kapalı kızlarımızla, başı açıkların el ele dolaştığı bir üniversite, bir ülkedir. Bunun için uğraşıyoruz. Bunu çözmek en büyük aşkımdır (...) Bunun için çalışıyoruz. Bunlar aşama aşama yapılacak şeyler, birden olmuyor. Bazı mutabakatlar aranıyor. Bu konuyu her getirdiğimizde önümüze engel çıkarılıyor. Şu an tek sorunumuz başörtüsü değil. Anayasa meselesi de var. (...) Bu durumun da sonu gelecek. Üniversitelere özgür, istediğiniz gibi girebileceksiniz. (...) İki oğlumun ikisi de istedikleri üniversiteleri katsayı nedeniyle kaybetti. Bu bana hak mı? Çocuklarım da katsayı kurbanı. Bizim imkanımız var da yurtdışında okutuyoruz.(...)" şeklinde yanıtladığı, (Ek.44)

Alevi öğrenciyi aramak suç değil fakat Sünni’yi aramak suç…

Sayfa 48: 2007 yılı Aralık ayı, başlarında Adana/Kozan ilçesinde bir kompozisyon yarışmasında ödül alan Tevhide Kütük isimli lise öğrencisinin, resmi ödül töreninde türbanı ile yer almak isteyince kürsüden indirilmesine tepki gösterdiği, aynı tarihlerde benzer bir olayın Rize'de meydana geldiği, Emine Elif Azder isimli bir ilköğretim öğrencisinin birincisi olduğu bir kompozisyon yarışmasının resmi ödül törenine başı açık katıldığında, öğrencinin babasının kızının başının zorla açıldığı iddiasında bulunduğu, Başbakan Erdoğan'ın her iki öğrencinin ailelerine telefon ederek üzüntülerini bildirdiği, bu haksızlıkların bir gün mutlaka biteceğini, başörtüsü ile resmi toplantılara katılmalarına izin vermeyen kamu görevlileri hakkında inceleme talimatı verdiğini belirttiği, Aynı törende bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu'nun ödül alan türbanlı öğrenci ile birlikte basın fotoğrafçılarına poz verdiği…

Simgelere ve sembollere yasak getirilebilir mi?

Sayfa 49: Başbakan Erdoğan'ın 2008 yılı Ocak ayında "Medeniyetler İttifakı Forumu" için gittiği İspanya'da Europa Press'in konuğu olarak katıldığı kahvaltılı toplantıda, "Türban sorununu yeni Anayasa ile çözecek misiniz?" sorusunu; "semboller dediniz.. Benim partim içinde nasıl başörtülü varsa, diğer partiler içinde de var. Hepsinin siyasi tercihidir bu. Bu onların siyasi tercihine, dinin bir gereği olarak başını örttüğüne inanan ve bunu bu şekilde uygulayana zorla şu söyleniyor; 'sen bunu siyasi simge olarak takıyorsun'.. Hayır ben bunu siyasi simge olarak takmıyorum diyor. Velev ki; (türbanı) bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz? Simgelere, sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var?" şeklinde cevapladığı…

Gündüzleri Çalışanlara, Akşam Açılacak Kurslarda Kur’an-I Kerim Öğretilmesi Yönetmeliği Laikliğe Aykırı…

Sayfa 50: 24.11.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile ilköğretimi bitirmiş veya ilköğretim çağını geçmiş, gündüz çalışmak zorunda olan ve kursa devam edemeyenlerden 10 kişinin müracaatı üzerine, müftülüğün teklifi ve mülki amirin onayı ile kurs binaları ve müftülükçe uygun görülen yerlerde "akşam Kur'an Kursları", okulların yaz tatiline girmesinden bir hafta sonra, ilköğretimin 5. sınıfını tamamlayan öğrenciler için kanuni temsilcilerinin talebine bağlı olarak Kur'an-ı Kerim'i ve mealini öğrenebilmeleri ve dini bilgilerini geliştirebilmeleri amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetim ve gözetiminde "Yaz Kur'an Kursları" açılabileceği, kadrolu öğretici bulunmadığı takdirde İmam Hatip Lisesi mezunlarının öğretici olabilecekleri, okulların tatil olduğu zamanlarda iki ayrı ve haftada 5 günü geçmeyecek şekilde sınırlanan yaz Kur'an Kursları için bu sınırlamanın kaldırılması, önceden eğitim öğretim yılı devamınca açık olan yurt ve pansiyonların, kurslarda eğitim-öğretim yapıldığı sürece açık olan olması hükmünün getirildiği..

 Deniz Baykal’ın eleştirilmesi de suç…

Sayfa 53: Başbakan Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a yönelik olarak da "İdam sehpasının yolunu gösteriyor. Biz bu yola çıkarken daha önce de demokrasiye inanmış insanların söylediğini söylüyoruz. Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık. Biz bu konuda bedel ödemeye hazırız. Bu konuda rahatız" diye söylediği...

Dindar Cumhurbaşkanı istemek “Zinhar Yasak”

Sayfa 57: Bülent Arınç’ın, TBMM Başkanlığı’nı yaptığı, TBMM'nin mescidinde Kur'an Kursu açıldığının yazılı basında yer aldığı...

Sayfa 62: TBMM Başkanı Arınç'ın 2007 yılı Nisan ayında Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği tarafından TBMM'ye verilen "Demokrasi Ödül Töreni"nde yaptığı konuşmada; "8. Cumhurbaşkanımız Edirnekapı'da defnedildi. O cenazede küçük kartona elle yazılmış pankart taşınmıştı. Halkın arasından biriydi kuşkusuz. Tekbirler eşliğinde taşınan cenazenin, arkasından tutuluyordu. Şöyle yazıyordu o kartonda: ‘Sivil dindar, demokrat Cumhurbaşkanı’ Bu, Özal'ın kendisiydi. Bu, milletin özlediği Cumhurbaşkanı’nın tanımıydı. Baylar, bayanlar son 50 yılda yaşanan tartışmaların nedeni işte bu kartona yazılmış bu tanımdır. Sivil, dindar ve demokrat Cumhurbaşkanı taraftarları ile onun tam tersi tanımlanan tartışması, son 50 yıldır hiç bitmedi. Bugün de tartışmanın adı budur. Meclisimizin sivil, dindar, demokrat bir Cumhurbaşkanı seçecek olmasına yine itiraz ediliyor" dediği…

Atatürk’ün Çarşaflı Eşini Örnek Göstermek De Suç Sayıldı

Sayfa 89: Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, Başbakanlık ve bağlı kuruluşların 2006 yılı bütçeleri görüşülürken, CHP milletvekillerinin TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın türban konusunda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e yönelik sözlerini ve Ömer Dinçer'in görevde tutulmasını sert biçimde eleştirmeleri üzerine AK Partili Musa Uzunkaya'nın; "Atatürk'ün eşi Latife Hanım, köşkteki toplantılara başörtüsüyle katılıyordu. İsmet İnönü'ye yurtdışı gezilerinde eşi kara çarşafla eşlik ediyordu. Bu da mı çağdışılık" dediği…

Zapsu istifa etti ama iddianameye göre görevde

Sayfa 97: AKP'nin kurucu ve halen Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi olup Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığı görevini yürüten Hasan Cüneyt Zapsu (…)

‘Milletin yüzde 99’u Müslüman’dır dininin kitabı Kuran’ı Kerim’i öğrenebilmelidir’ demek de suç

Sayfa 138: "Bu milletin yüzde 99'u Müslümandır, kendi kitabını, Kur’an'ını rahatça öğrenmelidir. Kaçak Kur'an Kursu ifadesi çok çirkindir. Kur'an'ı öğrenmeye kimse suç ifadesini kullanamaz.

 
Haber 7- Vakit - Zaman
 



Bu haber 432 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,737 µs