En Sıcak Konular

Kapatma davası olumlu mu aslında?

17 Mart 2008 12:14 tsi
Kapatma davası olumlu mu aslında? Belki de bu şerde hayır vardır? Belki bu dava amaçladığı gibi demokratikleşmenin önünü kapatmayacak, aksine açacak? Yani statükonun kendi kazdığı kuyuya düşme ihtimali yok mu? Etyen Mahçupyan da onu söylüyor: Bu dava laiklerin desteğini bile kesebilir...

Etyen Mahçupyan/Zaman

Demokrasi ve demokratlık 
 
Başörtüsünün kamusal alanlara sokulmamasına yönelik uygulamanın, yasa yoluyla kaldırılmak zorunda kalınması, bu ülkedeki rejimin niteliğini gayet iyi ortaya koyuyor. Normal demokrasilerde herhangi bir yasağın yürürlüğe girebilmesi bir yasayı, bu da toplumsal kesimler arasında bir uzlaşmayı gerektirir.  
 
Eğer söz konusu kesimlerden biri insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası normlara sahip çıkmaktaysa, varılacak uzlaşmanın evrensel standartlara uyumuna yönelik de adım atılma şansı doğar. Ama bu tür bir kaygının hiç olmadığı durumlarda bile 'demokrasi', farklılıkların anlaşmasını ya da güçsüzün güçlüye tabi olmasını ima eden bir yasanın yapılmasını ima eder. Mağdur olanlar bu yasaya karşı çıkabilirler, değişmesi için uğraşabilirler ama hiç olmazsa ülkenin yasalarla yönetildiğine dair bir önkoşulun var olduğunu bilirler...

Bizdeki başörtüsü yasağı ise herhangi bir yasaya binaen uygulanmıyordu, çünkü bu giysinin yasaklanmasına yönelik bir yasa yoktu. Zaten var olan bir özgürlüğün uygulanamaması nedeniyle yüksek mahkemeye müracaat edilmiş, o da kendisine biçilen hukuksal sınırı aşarak, sanki doğal durum yasaklamaymış gibi bir içtihat yapmıştı. Kısacası başörtüsü yasağı ne meşru, ne hukuki, hatta ne de yasaldı... Bu yasağı yerleştirmek ve sürdürmek isteyenlerin niçin bir yasa çıkarmadıkları sorulabilir. Bunun nedeni evrensel hukuk ve vatandaşlık normlarının böyle bir yasaklamaya cevaz vermemesidir. Diğer bir deyişle başörtüsünü yasaklamak gerçekte 'çağdaş' bir davranış olmazdı. Böylece 'emrivaki despotizm' denebilecek bir uygulama altında 20 küsur yıl yaşadık. İşin özünde temel hakların ihlal edildiği o denli açıktı ki, yasağı savunmak isteyenler başörtüsü takanların 'farklı' bir vatandaş ve insan tipolojisi oluşturduğunu iddia etmek zorunda kaldılar. Öyle ki başörtülüler sırf başlarındaki örtü nedeniyle 'asıl' vatandaşlardan ayrılmakta, onların altında bir kategori oluşturmaktaydı. Dolayısıyla bu mantığa göre başörtülülerin 'asıl' vatandaşlarla aynı hak ve özgürlüklere sahip olmaları düşünülemezdi...

Başörtüsü gerçekten bir sembolmüş!

Geçtiğimiz hafta yaşanan bir gelişme meselenin başörtüsü olmadığını, bu giysinin kolaycı bir sembol olarak kullanıldığını ve asıl amacın doğrudan sıradan vatandaşın bürokratik elitten ayrımlaşması olduğunu ortaya koydu. Yargıtay Başsavcısı'nın 'laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği' gerekçesiyle AKP'yi kapatma davası açması, nüfuzunu kaybeden bir zümrenin siyasi güce tutunma gayretinden ibarettir. Başörtüsü konusunda hukuku anlamsızlaştıran ölçüde siyasi tavır alan yargı, şimdi de hukuku bizzat bir siyasi alet olarak kullanma girişiminde...

Yapılan şey demokrasinin gereksindiği hukuku taşıyamayan bir rejimin, siyaseti ve oradan giderek de vatandaşlığı ideolojik açıdan budamaya yeltenmesidir. Bu ise cemaatçi laikliğin ve Kemalizm'in demokrasiye adapte olmakta ne denli zorlandığını ortaya koymakta. Çünkü en basit tanımıyla bile ele alındığında 'demokrasi', doğruların toplumsal dengelerin içinden üretilmesi gerektiğini söyler. Diğer bir deyişle en kaba demokrasi bile, çoğunluğun tercihinin göz ardı edilmesine izin veremez, toplumsal değişimin ve buradan neşet eden taleplerin siyasette karşılık bulmasına imkan tanır ve siyasetin sınırlanmasına yönelik herhangi bir tasarrufu ancak evrensel normlara dayanarak yapar...

Kemalizm'in demokrasiyi hazmetmekte zorlanması yeni bir bulgu değil. Ancak şimdiye kadar bu eleştiriyi çok daha rahat seslendirenler, başörtüsü yasağının kalkması ve AKP konusunda nedense aynı rahatlığı gösteremiyorlar. Aynen Sünni muhafazakarların Alevilere ilişkin veya milliyetçilerin gayrimüslimlerin hakları konusunda gösterdikleri dirence benzer bir tutumun bu kez laikler arasında da çok güçlü bir biçimde bulunduğunu görüyoruz. Laik kesimden kendisine liberal veya sosyalist diyen birçok kişi bir anda Kemalizmin 'eksik vatandaş' anlayışının destekçiliğine soyunabiliyor. Başörtülülerin haklarını AKP'nin icraatı ile birleştirerek İslami kesimi cemaatçi bir gözle algılamakta olduklarını itiraf etmiş oluyorlar. Diğer bir deyişle modernliğin savunucusu olan laik kesim, meğerse alttan alta muhafazakârların her zaman modernliğin dışında kalacağını sanmaktaymış. Bir bölümü ise artık iyice gülünç hale gelen 'şeriat' ve 'irtica' klişesine kapılabiliyor. Bu görüşün mizahi niteliğini kavrayabilmek için tek bir kanıt bile yeterli... Söz konusu yaklaşımın 'bilge' kişisi olarak artık ancak Demirel bulunabilmekte...

Böylece Kemalizm'in ve otoriter zihniyetin tüm laik kesim üzerinde ne denli egemen olduğu da ortaya çıkmış oluyor. Kendilerini neredeyse fıtraten özgürlükçü sanan sayısız kişi, başörtüsünün üniversitelerde bile serbest olabilmesine karşı bin dereden su getirebildi... Ve böylece son yılların en verimli tartışmalarından birine tanık olduk. Belki de ilk kez laik kesimin içinde demokrat olanlarla olmayanlar birbirinden ayrıştı... Kemalizm'e siyaseten karşı çıkanlara karşı bir grup insan Kemalizm'den zihniyet olarak uzaklaşma gereğini ortaya koydu... Özgürlüğü modernliğin içinden tanımlayanlara karşı, modernliğin ne denli özgürlükten yana olduğu sorusu soruldu...

Türkiye'de 'modern' ve 'post modern' diyebileceğimiz bakışların birbirinden ayrışması demokrasi açısından hayati önem taşıyor. Çünkü bu ayrışmanın arka planında bir zihniyet farklılaşması var. Modernlik esas olarak demokrasiyi, birbiriyle konuşmaya muhtaç olmayan bireylerin tercihleri arasındaki sayısal dengenin iktidarı belirlemesi olarak tanımlıyor. Yani her konuda farklı görüşlerin kamusal alanda kendine yer bulduğu ve insanların eşit oy hakkına sahip olarak bunlar arasındaki seçimlerini iktidara yansıttıkları bir rejim... Söz konusu ilkenin kötüye kullanılmaması için ise seçimlerin belirli sürelerde yenilenmesi ve iktidarın seçimle gelip gitmesi gibi kurallar bulunuyor. Ayrıca seçimle gelenin iktidar süresi içinde yoldan çıkmasına karşı da yasama, yürütme ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığı anlayışına güveniliyor. Bu nedenle de modern demokrasilerde hukukun çok özel bir yeri var. Hukuk anlayışının her türlü siyasi ideolojinin uzağında, nötr bir hakemlik konumunu taşıması gerekiyor. Aksi halde yargının kendisi bir ideolojinin uzantısı haline gelebiliyor ve denetim dışı bir 'yürütme' organı gibi davranabiliyor. Bu durumda seçim kazanmanın da bir anlamı kalmıyor, çünkü çoğunluk da olsanız iktidar olamıyorsunuz...

Türkiye'deki laik aydınların yargı sistemini bu açıdan eleştirmek konusunda bir zaafları olduğu söylenemez. Askerin darbe yapmaya yatkın kurumsal kültürünü de eklediğinizde, birçok laik aydının bu ülkedeki rejime 'modern bir demokrasi' denmekte zorlanacağı açıktır. Ancak son tartışma epeyce garip bir durum yarattı: Aynı laik entelektüeller başörtüsü yasağı konusunda eleştirdikleri Kemalistlerin pozisyonunu sahipleniverdiler. Meseleyi hak ve özgürlükler üzerinden değil, cemaatsal siyaset üzerinden okudular; yargının ve hukukun nötr bir tavır almasını talep etmektense, hak sahibinin muhtemel ideolojisi ve niyetini bahane ettiler. Sonuçta hukuku göz ardı etmek pahasına, ideolojik bir içtihada yaslanmak durumunda kaldılar.

Bu ikircikli halin söz konusu aydınlara çok rahatsız edici geldiği de söylenemez... Ancak aynı kesimin içinde demokrat bir duruşun ortaya çıkması bir anda fazlasıyla hararetli bir tartışma ve hesaplaşma ortamı üretti. Çünkü demokrat bir pozisyonun ayrımlaşmasının tek bir anlamı vardı: Laik aydınların çok önemli bir bölümü gerçekte demokrat değildi... Oysa bu insanlar yıllardan beri kendilerine sırf laik, modern ve 'çağdaş' oldukları için demokrat deme alışkanlığına sahiptiler. Demokratlık bir zihniyet değil, neredeyse laiklerin kimliksel bir niteliği olarak sunulmaktaydı...

Çünkü modernizm açısından demokratlık, modern demokrasiyi benimseyen kişiye verilen bir sıfattan ibaret. Buna karşılık modernliğin ötesine geçildiğinde, demokratlık bir zihniyet ve üstelik de modernliğin sahip olduğu zihniyetten epeyce farklı bir anlayışı ima etmekte. Demokratlığın temelinde dışımızdaki gerçekliği aynen var olduğu gibi algılamadığımız, çünkü 'insan' olduğumuz tespiti yatıyor. İnsan zihni olası sonsuz zihinden sadece biri ve dışımızdaki gerçekliği kesin bir güvenilirlik içinde algılama şansımız yok. Dolayısıyla insan kendi öznelliğine mahkum bir varlık ve bunun nicelikle de ilgisi bulunmuyor. Diğer bir deyişle herhangi bir konuda hepimiz aynı kanaate sahip olsak bile, söz konusu kanaatin 'doğru' olduğunu iddia edemeyiz. Çünkü yanlışlarda hemfikir olmanın doğrularda hemfikir olmaktan hiçbir farklı yanı yoktur. Bu durumda herkesin hemfikir olduğu durumlarda bile olası aykırı fikirlere alan açmak, onların tartışılmasını teşvik etmek gerekir. Dahası bugün hemfikir olmamız, yarın da olacağımızı garanti etmez. Ayrıca bizden sonraki nesillerin neyi doğru bulacaklarını ise hiçbir şekilde bilemeyiz. Bütün bunların anlamı, azınlık fikirlerinin - bize çok aykırı gelseler bile - korunması ve tartışmaya davet edilmesi gerektiğidir. Demokratlık bu nedenle azınlık görüşlerin ve tabii ki kimliklerin hak ve özgürlükleri üzerinde duyarlıdır. Aynı nedenle de bireyleri konuşmaya teşvik eden katılımcı ve iknaya dayalı karar süreçlerine dayanır. Kısacası herkesin sandığa giderek oy vermekle yetindiği, tartışmanın bir zorunluluk olarak görülmediği ve çok oy alanın tercihlerinin kendiliğinden 'doğru' sayıldığı rejimler demokrat zihniyet açısından 'demokrasi' değildir.

Burada modernist bakışla demokratlık arasındaki çizginin belirlenmesi açısından önemli bir nüans ortaya çıkmakta. Modernist biri de yukarıdaki önermeden hareketle "çok oy alanın tercihi kendiliğinden doğru olamadığına göre AKP'nin istediği başörtüsü özgürlüğü de kendiliğinden doğru olamaz" diyebilir. Böylece soru doğrunun ne olduğuna gelir... Demokratlar açısından böyle bir doğru bulunmadığı gibi, herhangi birinin yaşam biçimi tercihini engellemenin hiçbir meşru tarafı da olamaz. İstisna ise ancak diğer insanlara açık bir zarar verme durumunda ortaya çıkabilir. Yani başörtüsü ancak ve ancak başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermekteyse yasaklanabilir. Oysa açıktır ki birilerinin başörtüsü takması, başkalarının nasıl giyineceğini veya nasıl düşüneceğini belirlemez. Eğer bazı insanların diğerlerine başörtüsü takması için baskı yapacağı düşünülüyorsa, bunun için baskıyı uygulayanın başörtülü olması gerekmediği gibi; söz konusu baskının cezalandırılması keyfiyeti, böyle bir baskıyı uygulamayan diğer başörtülülerin haklarının gasp edilmesini meşru kılamaz. Kısacası demokratlar için mesele basittir: Başörtüsü özgürlüğü bireysel bir haktır ve bireyi aşan hiçbir mülahaza ile kısıtlanamaz.

Davanın olumlu etkileri olsa keşke...

Buna karşılık modernist aydınlar için insanların tercihlerini aşan bir 'doğru' bulunmakta... Onlara göre -ne kadar liberal veya özgürlükçü olsalar da- daha doğru olan fikirler, daha doğru olan tutumlar, daha doğru olan yaşam biçimleri bulunmakta. Üstelik de bu daha doğru olan tutumları savunmak uğruna baskı uygulamak, özgürlükleri kısıtlamak, insan haklarını ihlal etmek bile mümkün olabilmekte... Çünkü modernizm, insanlığın bilimsel olduğuna inanılan bir 'gelişme' çizgisine sahip olduğu inancıdır. Bu gelişme çizgisinin daha 'ileri' aşamalarında olduğuna inanan kimseler, kendilerinden daha 'geri' olanları kendileriyle eşit görmeyecekleri gibi, onları baskı altına almayı da yadırgamayacaklardır. Kısaca söylemek gerekirse, modernizm kendi ideolojik kimliğini 'olması gereken' bir tutum olarak diğerlerine empoze eden, yani tahakkümcü bir zihniyeti ima eder. Bu tahakkümü uygularken kendilerini nasıl 'demokrat' sayabildiklerini soracak olursanız, onun da yanıtı sihirli kelimede, yani 'laiklikte' aranmak durumunda. Çünkü bu anlayışa göre laiklik insan zihnini aydınlatarak özgürleştiren bir tür ideoloji gibi algılanmakta. Dolayısıyla da laik olanların laik olmayanlar üzerinde baskı uygulaması demokratlığı veya demokrasiyi rencide etmiyor. Hatta böylece laik olmak demokrat olmanın önkoşulu haline geliyor... Bu patolojik durumun asıl sonucu ise demokratlığın buharlaşmasıdır. Çünkü artık 'demokrat' kelimesi, laiklerin doğal hali olarak kullanılan içi boş bir sıfattan ibarettir.

İşte son tartışma bu nedenle böylesine tepkiye neden oldu. Demokrat zihniyete sahip aydınların pozisyonu, modernist aydınların her an totalitarizme kayma istidadı gösteren laiklik ve demokrasi anlayışını deşifre etti... Modernist aydınlar kendi pozitivist demokrasi anlayışlarından hareketle 'demokratlığın' ne olduğunu tanımlayıp, üstelik bunun bir kültürel kimlik olduğunu sanıyorlar. Modernizmin ötesinden bakanlar ise, demokratlığı davranış ve tutumlarımıza yansıyan bir zihniyet olarak ele alıp, demokrasiyi bu zihniyetin içinden yeniden kurmak gerektiğini savunuyorlar. Belki Yargıtay Başsavcısı'nın rejimin 'değişmez' niteliğini sergileyen bu son girişimi laik kesim üzerinde zihin açıcı bir etki yapar da, asıl meselenin ne olduğu konusunda bir anlam kayması içinde kalmaktan kurtulurlar... Ne de olsa kendini deşifre eden her olumsuzluk, nihayette olumluya gidişi besler...



Bu haber 284 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,247 µs