Kuzuların sessizliği!.. | " /> Kuzuların sessizliği!.. | "/>

En Sıcak Konular

Kuzuların sessizliği!..

15 Mart 2008 22:59 tsi
Kuzuların sessizliği!.. Doğan Grubu yazarları "kapatma davası"nı neden görmezden geldi? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından AK Parti'ye açılan kapatma davası Türkiye'nin en önemli gündem maddesi olurken, Doğan Medya Grubu'na bağlı bir çok gazetenin köşe yazarı, söz ko

İşte köşe kapatma davasını gören ve görmeyen köşe yazarları...

"KAPATMA DAVASI" KÖŞESİNE TAŞIYANLAR

Nazlı Ilıcak / Sabah

Kapatma Davası....
Şaka gibi... Milletin oylarının %46'sını almış bir parti hakkında kapatma davası açılıyor. Türkiyemize yazık değil mi?

Yanlış hesap Anayasa Mahkemesi'nden ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden döner diyoruz ama bir ihtimal daha var.

AK Parti, referanduma gitmek şartıyla, Anayasa'nın parti kapatma ile ilgili 69'uncu maddesini veyahut, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçim yöntemini değiştirecek çoğunluğa sahip. Belki de referandum sayesinde, yanlış hesap milletten döner.

Emre Aköz / Sabah

Demokrasiye aykırı fiillerin odağı!

Bu "ikinci" iktidar şu anda karşı saldırıya geçmiş durumda. Hamlesi boşa gidecek olsa dahi... Dünya ekonomik krizi yaklaşırken... Kürt sorunu çözüm beklerken... Avrupa Birliği süreci devam ederken... Ergenekon meselesi önemini korurken... Hükümeti ve iktidar partisini, bu dava ile uğraşmaya itmenin ardında " siyasi " niyetler olduğunu düşünmeden edemiyoruz.

Ama en önemlisi şu: Bu dava bir turnusol kâğıdı gibi olacak... Kim demokrasiden yana, kim değil; apaçık ortaya çıkacak.
AKP'nin "Laikliğe aykırı fiillerin odağı " olup olamadığını bilemem ama kimin " Demokrasiye aykırı fiillerin odağı " olduğu meydanda.

Mehmet Barlas / Sabah

Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın eşsiz yöntemi

Şaka gibi değil mi?
Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Meclis Başkanı, Bakanları ve TBMM çoğunluğu AK Partili.
Bu parti ikinci seçimde de tek başına iktidara seçilmiş.
Ülkenin güvenliğinin, gelişmesinin, istikrarının, bütünlüğünün, ekonomisinin sorumluluğunu, seçmen ikinci kez ve daha büyük oy oranıyla bu partiye teslim etmiş.
Devletin dış ilişkilerini bu partinin kadroları sürdürüyor.
Ve bir cuma günü akşamüstü ülkenin Anayasa Mahkemesi'ne Cumhuriyet Başsavcısı'nın "bu partiyi kapatın" içerikli dava açılması istemi geliyor.

Rejim adına onu bunu kapatıp yasaklayanlar, daha sonra o yasaklıların Başbakan, Cumhurbaşkanı olduklarını görmediler mi?
Geride sadece Türkiye'nin kayıp yılları kalmadı mı?
Hukuk ve yargı toplumun yaralarını kaşımak, kamplaşmaları derinleştirmek için yoktur ki.
Türkiye'yi siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa sürüklemek isteseydim, herhalde benim de aklıma iktidardaki partiyi kapatmak gelirdi.

Ergun Babahan / Sabah

Yine aynı kriterler

Cumhurbaşkanlığı seçimi için en az 367 oy aranacağını seçimden çok önce ilan eden Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bir süredir AK Parti'nin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı haline geldiğini, bu nedenle kapatılması gerektiğini savunuyordu.

Siyasete doğal olmayan yollarla müdahale, Meclis'teki AK Parti Grubu'nun aynı çoğunlukla yoluna devamını engelleyemeyeceği gibi, önümüzdeki ilk seçimde planlananın çok dışında bir tabloyla karşı karşıya kalmanıza yol açabilir.
Tarih, bize bunun hep böyle olduğunu gösteriyor.
Bu işin birinci yönü.
İkincisi ise cumhurbaşkanının bile kapatma davasında siyaset yasağına konu olabilmesi, rejimin ciddi bir sarsıntıdan geçtiğini gösteriyor.
Dileriz, Türkiye bu büyük kavgadan yara almadan çıkar.

Oktay Ekşi / Hürriyet

AKP yargı önünde

TÜRKİYE aynı güne sığdırılan olayların sayısı yönünden herhalde eşi olmayan bir ülke.

Dün sabah Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilgili yasal düzenleme gündemdeydi. Akşam saatlerinde karşımıza Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) "laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği" iddiasıyla kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açması çıktı.

Önce belirtelim, bir demokraside siyasi parti kapatma, o demokrasinin iyi işlemediğinin ilk göstergesidir.

Türkiye bu açıdan hayli kabarık bir sabıkaya sahiptir.

Kuşkusuz yüksek yargının ne diyeceğine ilişkin kanaat ileri sürmek bizim -veya başkasının- hakkı ve haddi değildir.

Ancak Türkiye’de yaşanmış öteki örneklerin ve özellikle Refah Partisi’nin başına gelenlerin ışığında bir değerlendirme yapılacak olursa, "laik sistemle" oynamak, onu koruyormuş gibi görünüp sistemin altını oymaya çalışmak görülür ki hep aynı sonucu veriyor.

Son olarak Refah Partisi bu nedenle kapatılmasının haksız olduğunu ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) de gitti ama kapatma kararının hukuka uygun olduğunu orada da gördü.

Fehmi Koru / Yeni Şafak

Bu da oldu ya…

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın Ak Parti'nin kapatılması için dava açması insanın ağzını açık bıraktıran sürpriz bir gelişme.

Türkiye bir demokrasi; demokrasilerde parti kapatma olağanüstü istisnai bir durumdur. Ülkede her iki kişiden birinin oyunu almış, Meclis'te biraz destekle anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa sahip, altı yıldır iktidarda bulunan bir siyasi örgüt Ak Parti. Ve kapatılması isteniyor... Hayret ki, ne hayret!

Ali Bayramoğlu / Yeni Şafak

Demokrasiye utanç davası…

Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya "AK Parti'nin laikliğe aykırı fiillere odak olduğu gerekçesiyle kapatılması istemiyle dava açtığını" söylüyordu haberdeki cümle…

Ajanstan gelen bu cümleyi okuduğum zaman bir süre şaşa kaldığımı söylemem gerekir…

Hiçbir şey beni bu kadar şaşırtamazdı, hiçbir şey devlet aktörlerinin ve yüksek yargının mantıksızlık ve futürsuzlukta bu noktaya gelmiş olduğunu düşündüremezdi.

Bu nasıl olabilir?

İsmet Berkan / Radikal

Kapatmak çözüm mü?

Anayasa Mahkemesi, önce Refah Partisi'ni ardından da Fazilet Partisi'ni kapatırken, türbana özgürlüğün sadece savunulmuş olmasını bile 'laikliğe karşı eylem' olarak nitelemiş, bu partilerin kapatılma gerekçeleri arasında saymıştı. Hele Fazilet Partisi davasında türbana özgürlük ve Merve Kavakçı'nın türbanıyla milletvekili yemini etmek istemesi neredeyse yegâne kapatma gerekçeleriydi.

Ama bunlar 10 yıl önceydi. Sanıyorduk ki Türkiye buraları aştı, artık Avrupa Birliği kapısına dayandı, artık bu ülkede demokrasi var ve en önemlisi artık bu ülkede parti kapatmak çok zorlaştı.
Ne kadar yanılıyormuşuz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı önce Demokratik Toplum Partisi için kapatma davası açtı. Ardından kahir çoğunlukla iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi için. Yakında Milliyetçi Hareket Partisi için de dava gelirse şaşırmayacağım, öyle ya onlar da türbanı serbest bırakacağı düşünülen Anayasa değişikliğine imza ve oy verdiler.

Anayasa Mahkemesi'nin de savcının istemi doğrultusunda karar vermesi durumunda herhalde 'karşı devrim' süreci tersine çevrilecek, yeniden tek parti dönemine geri döneceğiz!

Murat Yetkin / Radikal

Parti kapatıp sorun çözmek!

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın Adalet ve Kalkınma Partisi aleyhine kapatma davası açması, Türkiye'de yeni ve tartışmalı bir dönemin kapısını açmış bulunuyor.

Kapatma isteminin AK Parti'nin kurucu üçlüsü Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski Meclis Başkanı Bülent Arınç hakkında (diğer 68 parti üyesiyle birlikte) siyaset yasağı talep edildiğini, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç açıkladı. Böylece Türk siyasi tarihinde ilk kez (yürütmenin, yani en üst siyasi makamın başı olan) görevdeki bir cumhurbaşkanının siyasetten yasaklanması istendi. AK Parti, Anayasa'daki laiklik ilkesine aykırı davranışların kaynağı olmakla suçlanıyor. Hangi açıdan bakılırsa; Türkiye ve demokrasi adına yüz ağartıcı olmayan bir gelişme.
Yalçınkaya daha önce kapatma davasının sinyallerini vermişti.

Mustafa Karaalioğlu / Star

Akıl dumura uğruyorsa...

Bir demokraside parti kapatılmaya teşebbüs edilebiliyorsa... Daha 7 ay önce yapılan dumanı üzerindeki seçimden Cumhuriyet tarihinin en büyük seçim zaferlerinden birisini elde ederek çıkan bir partinin kapatılması düşünülebiliyorsa...

Daha 7 gün önce orduya sınır ötesi operasyon yetkisi veren başbakanın siyasi yasaklı olması isteniyorsa.

Daha 7 gün önce o operasyonu yapan ordunun başkomutanı olan Cumhurbaşkanı’nın adı bile o listeye konabiliyorsa...

Dünya ekonomik krize sürüklenmişken; o krizi başarıyla yönetebilen nadir ülkelerden biri olan Türkiye’nin hükümetine karşı yargı darbesine teşebbüs edilebiliyorsa...

Gazete haberleriyle parti kapatma dosyası hazırlanabiliyorsa...

Girdiği bütün seçimlerden ard arda oylarını artırarak zaferle çıkan bir partinin kapatılması hesap edilebiliyorsa...

O partiye oy veren milyonlarca insanın ne düşündüğü umursanmayabiliyorsa...

Demokrasiye karşı savaş ilan etmek mümkün olabiliyorsa...

Halka sürü muamelesi yapmanın; yapanın yanına kar kalacağı zannediliyorsa...

Akıl dumura uğruyor; mantık tepetaklak oluyorsa...

DİĞER KÖŞE YAZARLARININ GÜNDEMİ

Ertuğrul Özkök / Hürriyet

Benim de bir tavsiyem var

Madem erkekler kadınlara, büyükler küçüklere "kaç çocuk yapmaları gerektiği" konusunda görüş bildirmeye başladı, benim de bir görüşüm var.

Benimki öyle "ciğerden" gelen bir görüş değil, naçizane bir tavsiye...

Ama önce buraya nereden geldiğimi anlatayım.

* * *

Bazen Tansu’yla oturup geriye bakıyoruz.

Kızımız Gülümsün, hayatımızın temel direklerinden biri.

En önemlisi diyebilirsiniz.

Paris’te öğrencilik yıllarımızdan beri elimizden geldiğince onu mutlu edecek bir ortam oluşturmaya çalıştık.

Bu yıllar boyunca kendimize sık sık şu soruyu sorduk:

Acaba bir çocuğumuz daha olsaydı hem bizim hem Gülümsün için daha iyi olmaz mıydı?

Bu soruyu soran sadece biz değiliz.

Bekir Çoşkun / Hürriyet

Arılar...

Hakikaten çok iyi bir proje; İstanbul Milli Eğitim Müdürü arılara uyuşturucu verecek, böylece uyuşturucuya alışmış arılar okulda üzerinde uyuşturucu olan ya da kullanan öğrenciyi sokacak.

Öğrenci durduğu yerde zıplamaya başladı mı, hah...

Türklerin yaratıcılıkta üzerine yoktur.

O zaman Müdür’ün birkaç kovan da arısı olacak demek ki.

Kapaklarını açıp saldı mı, hangi öğrenciyi arılar kovalıyorsa, işte o yaramaz öğrencidir, uyuşturucu kullanıyor.

Bu büyük bir buluş.

Tufan Türenç / Hürriyet

Yoksul bir gencin başarı öyküsü

AKP iktidarının hiç de iyi niyetler beslemediği üniversiteler, bugüne kadar yüz binlerce öğrenci mezun etti.

Bunların içinde ünlü meslek sahipleri, bilim adamları, yazarlar, düşünürler, sanatçılar, politikacılar var.

Ülkenin dar olanaklarına rağmen Türk üniversitelerinin yetiştirdiği bu değerli insanlar arasında dünya çapında olanların sayısı da küçümsenmeyecek düzeydedir.

Şimdi bu insanlardan birinin ilginç öyküsünü anlatmak istiyorum.

Bundan yıllarca önce sanayici Şahap Kocatopçu’nun odasına bir genç girer.

Ellerini önünde birleştirmiş olan genç, çok heyecanlıdır.

Kocatopçu gence bakar ve ne istediğini sorar. Genç titrek sesle şöyle der:

"Efendim, ben yoksul bir ailenin çocuğuyum. Babam beni büyük çabalarla okuttu. Liseyi birincilikle bitirdim. Çok iyi bir üniversiteyi kazandım. Ama babamın beni oraya gönderecek gücü yok."

Şahap Bey, "Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sorar.

Mehmet Yılmaz / Hürriyet

Dünya barışı için karikatür

Perşembe akşamı, New York’taki Birleşmiş Milletler binasına girerken, aklımda eski anılar vardı.

Bu binanın resmini ilk gördüğümde okuma yazma bilmiyordum. Resimli Bilgi Ansiklopedisi’nin resimlerine bakarken dikkatimi çekmişti. Doğrusunu isterseniz o zaman da bina gözüme güzel gelmemişti, şimdi de gelmiyor.

O fotoğrafı ilk görüşümün üzerinden yıllar geçti ve ben gazeteci olarak BM binasına çok girip çıkma olanağı buldum.

Bildiğiniz eski iş hanlarına benzer, içinde ofisler ve sayısız kapı bulunan bir bina bu. Daha doğrusu bende bıraktığı iz bundan ibaret: Kapılar, kapılar, kapılar!

"Kapalı kapılar ardında" bir işler çevrildiği izlenimi uyanıyor bende nedense.

Oldukça soğuk bir New York akşamında, uyanık kalmamı sağlar umuduyla yüzümü rüzgára verip, cadde boyunca yürüyerek "ziyaretçi" girişine geldim.

Bu kez buraya gelmemin nedeni Aydın Doğan Vakfı’nın, 25 yılı geride bırakan uluslararası karikatür yarışmasının ödüllü karikatürlerinden seçilmiş bir serginin açılışıydı.

Sergi "Dünya barışı için karikatür sanatı" adını taşıyor.

İnsanları, güldürmekten daha çok düşündürmeye yöneltmek isteyen çalışmalar bunlar.

Ama konu istediği kadar savaş gibi acımasız bir konu olsun, insan yine de yüzünde bir tebessüm belirmesini engelleyemiyor.

Karikatürün gücü de bundan kaynaklanıyor sanırım.

Yalçın Doğan / Hürriyet

Biz artık biz değiliz

ÜÇ ülkeye benzemeye başlıyor Türkiye. Birbirinden çok farklı, ikisi Ortadoğu, biri Uzakdoğu’da üç ayrı ülkeye. Farklı başlıklarla.

Odak AKP iktidarı. Üç farklı ülkeye benzemeye başlamak, AKP iktidarının getirdiği sonuç. AKP iktidarıyla gelinen talihsizlik.

Türkiye önce Mısır’a benzemeye başlıyor. Parti-devlet eşitliği anlamında. Partinin devlet üzerinde egemenliği artıyor. Parti devleti ele geçiriyor. Ele geçiremediği devlet kurumlarıyla kavga ediyor. Kavga ederek ve suçlayarak, onları yıpratmayı amaçlıyor.

Bu otoriter bir devlet anlayışı. AKP’nin demokrasiden uzaklaşma sinyali. Her eleştiriye öfkeyle karşılık veriyor. Kendini hep haklı görüyor. Her işi kendi takımıyla yürütüyor, müthiş bir sır perdesi altında. Yapılanları hep yaldızlayarak halka sunuyor. Her şey tıkırında masalı.

Türkiye Mısır’a benzemeye başlıyor, partiyi devletten üstün gören, partiyi kutsal sayan anlayışla.

Özdemir İnce / Hürriyet

Eğitim-öğretim işleri

Çocukların nasıl eğitileceği her toplumda sorun olmuştur. "Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdir" diyen, 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26/3 maddesi de geçinmeye gönlü olmayanlara destek çıkıyor gibidir.

Ama değil! Onu da devletin hakları sınırlıyor. Devletin haklarını da bizzat kendisi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (4.11.1950) falan sınırlıyor. Ancak, demokrasi gibi Bildirge’nin bu maddesi de keyfe göre yorumlanıyor. Kimileri 26/3 maddesine dayanarak çocuğuna İslami eğitim isteyebileceğini sanıyor. Ama böyle bir şey isteyemiyor. Ben bugün bunları tartışacak değilim.

Yılmaz Özdil / Hürriyet

Memet Bey, lütfen!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkentine ait bir şeyi daha sattılar dün... Canlı yayında.

- Şahsım ve arkadaşlar adına sizden ricamız, lütfen, Ankaralıyı memnun edecek bir rakamı, ciddi manada rica ediyoruz, yakışan da odur, lütfen.

- Teşekkür ederiz. Biz Ankaralıyı çok seviyoruz. Bu teklifi de onlar için yaptık zaten. Eeeee, biz bu rakama bağlıyız. Çok teşekkür ederiz.

- Valla, Memet Bey... Bekliyoruz biz. Evet, Memet Bey, özellikle lütfen!

- Tek başımıza değiliz, korsorsiyumuz, zaten limitlerimizin üstüne çıktık, dolayısıyla teşekkür ediyoruz, bu teklifimize bağlıyız.

- Valla, yukarda herkes Arap atı gibi devam edeceğiz diyordu ama, yani, Memet Bey çok ümitliydik, yukardaki birebir görüşmelerimiz neticesinde bizi ümitlendirdiniz, gerçekten, yani özellikle Memet Bey lütfen, bir kere son kez rica ediyorum, lütfen, bi daha bi görüşme yapsanız, bi son teklif, Memet Bey, gece de, sabaha kadar da burda kalırız, yeter ki biraz yüksek olsun, yükseltelim yani, lütfen, bakın basının huzurunda, tüm Türkiye bizi izliyor şu anda.

Mehmet Ali Birand / Posta

Terfilere 4 ay kala Genelkurmay

Askerin en duyarlı olduğu dönem, şura toplantıları öncesidir. Terfiler yaklaştıkça herkes çok daha dikkatli davranır. Atılan adımlar, söylenen sözler tartılır. Bu yıl Genelkurmay Başkanı da değişecek. Bu, Genelkurmayda belirli oranda bir nöbet değişimi, genel yaklaşım değişimi anlamına da gelir. Önümüzde hala dört ay var, ancak şimdiden değişimin işaretleri görülüyor.

Genelkurmay’da dört ay sonra bir nöbet değişimi yaşanacak.

Org. Büyükanıt emekli olacak ve yerine büyük olasılıkla Org. İlker Başbuğ gelecek. Büyük olasılıkla diyorum, zira Org Başbuğ’un atanacağı belli olmasına kadar, yine de kimse kesin konuşmak istemiyor. Kararı şura ve ardından da hükümet verecek.

Rauf Tamer / Posta

İşaret fişeği

Güvenlik toplantıları yapılıyor. Büyük önlemler alınıyor.

Ne var, ne oluyor?

Efendim, Nevruz kutlamaları varmış. Nasıl bir kutlamaysa, şimdiden terör estiriliyor.

Nevruz... Baharın müjdecisi olmaktan çıktı, şiddetin simgesi oldu.

***

Bu işin tezgâhcıları var.

İşaret fişeğini bir hafta önce attılar. Vurdulu kırdılı bütün organizasyonlar için çoluğu çocuğu kışkırttılar.

Onları yine öne sürecekler. Kadınların arkasına saklanacaklar.

Bir de utanmadan hâlâ siyasi çözüm diyorlar.

Tam bir yüzsüzlük.

 

 

süperpoligon



Bu haber 733 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,581 µs