Mesut Yılmaz’ın önü nasıl açılır?

12 Mart 2008 18:03 tsi
Anlaşılıyor ki Mesut Yılmaz belki kendisini özne gören bir liderlik sevdasına kapılmayacak. Ancak Avrupa Birliği ve Türkiye’deki periferisi onu “eski” ve “sağlam” demokrasi-özgürlük ikonu haline getirmeye karar vermiş. Bundan

Eski Başbakan ve bağımsız Rize milletvekili Mesut Yılmaz’ın yeniden TBMM’ye girmeden önce de sonrasında da, özellikle “merkez sağ” kesimde yeni bir siyasi alternatif arayışı içinde bulunduğu bilinmeyen bir şey değil.

Tabii bu oluşum, “yapısı” itibariyle AKP’ye alternatif bir içerikte. Kuşkusuz ana eksen merkez sağ olduğunda tek isim Yılmaz da değil Örneğin Abdüllatif Şener’in ismi de öncelikli.

İki ismin nasıl “kesişebileceğine” ileri satırlarda bakacağız ama önce Mesut Yılmaz’ın “yeni” pozisyonunu irdeleyelim.

Mesut Yılmaz, siyasi tecrübesi ve yüksek taktisyenliği ile elbette önemli bir isim. Ancak yakın zamana kadar yaşanan konjonktürün ona taze bir siyasi bekâ vaadettiğini söylemek zor.

Yine de “herşey” bitmiş değil ve değişen siyasi zemin onun ikinci bir şans yakalamasına imkan tanıyabilir. Bu zemin, AKP hükümetinin Avrupa Birliği’ne belli bir süredir uzak durmasından ivmeleniyor.

Başbakan Erdoğan ve ekibinin AB sürecini boşladığı, artık önemsemediği, yüzünü biraz daha “bölgeye” ve ABD’ye dönerek reformları görmezden geldiği yolundaki katı eleştiriler hergün gazete sayfalarında ama ziyadesiyle köşe yazılarında işaret ediliyor.

Oysa Mesut Yılmaz belki bizatihi AB demek! Hemen her lider AB’ye katılım konusunda kendi yaptıklarını parlatsa da, Mesut Yılmaz denebilir ki, birliğin ruhuna en vâkıf politik sima.

AB’nin Mesut Yılmaz’a bakışı da aynen bu. Özellikle Almanya ve Fransa (AB’nin merkezi sayın) bloku için bu isim önemli. Ancak Türk iç siyasetinde aynı önemde pozisyona şimdilik sahip değil.

Di!.. İşin rengi şimdi biraz değişmiş görünüyor. 

Arayış…

Değişen ve Yılmaz’a şans sunan gündemden evvel biraz Ankara kulislerini dolaşalım. Bir ay kadar önce eski ANAP’lılarla bir akşam yemeğinde buluşan Mesut Yılmaz’ın sözleri şöyle; “Yeni oluşum muhafazakar bir ismin önderliğinde olmalı ve AKP’yi içeriden bölebilmelidir. Gerçekçi olmalıyız. Benim veya Tansu Hanımın liderliğinden iktidar çıkmaz. İlgimizi böyle bir oluşuma yönlendirmeliyiz.”

Abdüllatif Şener’in Mesut Yılmaz’la görüştüğü biliniyor. Keza, Hüsamettin Cindoruk ve Hüsamettin Özkan’la biraraya geldiği söylenenler arasında.

Anımsanacağı gibi daha önce de sol kesimin tanınmış isimleriyle bir araya gelmişti. Keza Süleyman Demirel ile de sık görüşmeleri izlendi.

Fakat tüm bu görüşmelerin kendisi için bir kapı açması şimdilik zor. Zor olduğu Yılmaz tarafından da bilindiğinden, Abdüllatif Şener ismine sıcak baktığı, bunu alenen söylediği de belirtiliyor.

Yani bir oluşum yoksa da “oluş” iradesi mevcut. Fakat sol kesim siyasetçilerin bu formüle yakın durmadıkları da gerçek. Mesut Yılmaz’la görüşen bu cenahtan bir çok ismin Şener ismi yüzünden yönlerini değiştirdiği bilgisi de var ortada. Ama Yılmaz’ı yeniden parlatan gelişmeler bunlar değil.

Askere bile söz dinletmiş!

Mesut Yılmaz’ı yeniden ve sistematik biçimde gündeme taşıyan olay, “hakim medya”nın kendisine gösterdiği ilgi. Yılmaz’ın 28 Şubat sürecini anlattığı ve bir anlamda 28 Şubat’a sahip çıktığı uzun yazı dizisi Hürriyet’de yayınlandı.

Bu dizi çok ses getirdiği gibi, kendisinin laiklik konusunda bir makalesi ayrı olarak okura sunuldu. Reaksiyonlar da çok oldu. Bir çok eski üst komutan bu yazı dizisi üzerine eteklerindeki taşları dökmeye başladılar.

Ve böylece Yılmaz’a yönelik ağır medya desteği başlamış oldu. Takiben Mesut Yılmaz CNN Türk’te canlı yayına çıktı ve zamanında söylememiş olsa da, nasıl demokrasi ve özgürlükler konusunda “dik” durduğunu anlattı.

Nihayet bugün Vatan Gazetesi, Yılmaz’ın “demokrasi ve özgürlük sevda”sını parlatan en şaşalı başlığı attı; “Yılmaz Kıvrıkoğlu’na nasıl karşı çıktı?”

Mesut Yılmaz 2002 yılındaki görev teslimi öncesi TSK’da yaşananları şöyle anlatıyor; “Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun görev süresini uzatmak için yapılan girişimlere ben karşı çıkınca, Kıvrıkoğlu bu kez Hilmi Özkök’ü emekli ettirip, yerine Aytaç Yalman’ı Genelkurmay Başkanı seçtirmek istedi. Ancak biz ANAP olarak taviz vermedik. Ortağımız MHP de buna yanaşmayınca hayata geçmedi.”

Uzun röportajın bu kısa paragrafı aslında çok ilginç iki gönderme içeriyor. Birincisi Kıvrıkoğlu’nun dün Hürriyet’de yer alan “Yılmaz’ı rahat ettirmedik” sözüne bir yanıt var.

“Bir Genelkurmay Başkanı’nın demokratik olmayan böyle bir düşünce içinde olmasını kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Kıvrıkoğlu’nun söylediklerinin hepsi yanlış ve kendisinde algılama sorunu vardır.”

Yani açık bir sivil söylem ve demokrasi duruşu yansıtılıyor. İkincisi ise MHP üzerinden geliyor. Bugün TSK ile tartışmalı görünen muhalefetin yanına “dediğini yaptıran” bir Yılmaz profili konuyor.

Anlaşılıyor ki Mesut Yılmaz belki kendisini özne gören bir liderlik sevdasına kapılmayacak. Ancak Avrupa Birliği ve Türkiye’deki periferisi onu “eski” ve “sağlam” demokrasi-özgürlük ikonu haline getirmeye karar vermiş.

Bundan sonra Mesut Yılmaz’ın adı sık duyulacak gibi.

Bu haber 2,264 defa okundu.