kaymakam mı, müftü mü? | " /> kaymakam mı, müftü mü? | "/>

En Sıcak Konular

Dedeniz kaymakam mı, müftü mü?

10 Mart 2008 11:40 tsi
Dedeniz kaymakam mı, müftü mü? Yozgat'ta Ermenileri en vahşi yöntemlerle öldüren, hatta doğru düzgün boğaz kesemedikleri için köylüleri azarlayan Boğazlıyan Kaymakamı'nın mı torunusunuz, yoksa ona "Yukarıda Allah var ve onun gazabından korkun!" diyen Boğazlıyan Müftüsü'nün mü? Yıl

Yıldıray Oğur/Taraf

Boğazlıyan Kaymakamı mı? Boğazlıyan Müftüsü mü?

Erzurum'un Aşkale ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 90. yıldönümü törenlerini görmüşsünüzdür. Törenlerdeki temsili tiyatroda çayları içip sarhoş olan Emeni çeteler, ezan okuyan bir imamı çocukların korku dolu bakışları altında meydanda astılar, zaten pek hoşlanmadığım tiyatro sanatının, tiksindirici ucuz milliyetçiliğin dibine vurdular.

Şaşırtıcı ve sevindirici biçimde Hürriyet manşetten ve her cümlesine katıldığım eleştirel bir dille verdi bu haberi. Şaşırtıcı desem mi karar veremedim. Zaman gazetesi ise ertesi gün 'Yaşanmış tarihi bir olayı yok sayamayız' başlığı altında bu eleştirel haberleri eleştiren bir haber yapma gereği duydu.
Zaman'ın büyük medyanın uydurma haberlerine düştüğü benzer şerh haberlerden aslında bugüne kadar hep gerçekleri öğrendik. Doğrusu bu haber de en az diğerleri kadar öğreticiydi. Bazen lüzumsuz bir "Sünnetsiz PKK'lılar yakalandı" haberiyle, bazen de "Utanmazlar PKK'lılarla şehit askerlere aynı anda üzüldüler" tepkileriyle o bol ödüllü şık modern tasarımlar içinden sırıtan bıçkın delikanlının kötü huylarından bir türlü kurtulamadığı gerçeğiyle yüzleştik.

Bir derdi tasası yok, ayakları sıcak, karnı tokken kendini koyverip çıkan bu refleksif yellenmelerin kokusunu, geğirmelerin sesini hiçbir ödüllü makyaj, pahalı parfüm, kaliteli reklam sesi artık bastıramıyor.

Zaman'ın ve Aşkaleli devlet büyüklerimizin derdi gerçekten 'Yaşanmış tarihi bir olayı yok sayamayız' ise, yani sahiden dertleri bu kadar naif, dürüst, politik doğrucu bir şeyse, aynı tiyatro ekibinden başka temsiller de beklemek hakkımızıdır herhalde.

Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin başkanı, İttihat Terakki'nin önde gelen isimlerinden ve Talat Paşa'nın yakın arkadaşı Halil Menteşe'nin hatıralarında geçen bir bölüm ilham kaynağı olabilir yeni temsil için.

Yıl 1915'dir. Menteşe bir sabah Talat Paşa'nın evine gider. Talat'ı telefon başında yüzü simsiyah, gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş olarak bulur." Neyin var, ne oldu Talatcığım diye sorar" Menteşe. Talat'ın cevabı 'onun adına komiteler kuranların' ondan daha da Talatçı olduğunu gösteriyor: "Sorma, Tahsin'den (Erzurum Valisi) Ermenilere dair bir takım telgraflar aldım, sinirlerim bozuldu. Sabaha kadar uyuyamadım. İnsan yüreğinin dayanacağı bir şey değil, fakat ben onlara yapmasaydım, onlar benimkine yapacaktı. Yapmaya da başlamışlardı zaten. Milli mevcudiyet kavgası bu."

Talat Paşa kadar bile Ermenilerin arkasından ağlayamadık biz. Onun kadar üzülmedik, pişman olmadık, hakiki bir gerekçe bulmaya çalışmadık.

Ama şimdi tam zamanıdır. Milliyetçiliğin, ulusalcılaştığı, ulusalcılığın teröre başvurduğu, demokrasiye kastettiği günleri görenler için. Özellikle de böylesine bir hikmet-i hükümetçiliğin küçük başörtülü kızların önüne dikildiğini gören Müslümanlar için. Bu milliyetçiliğin Kürtlerle aramıza ne biçim, ne korkunç mesafeler açtığını düşünüp ürperenler için.

Şimdi tam zamandır. Ermeni soykırımı, katliamı, kıtali, tehciri ne diyorsanız. Bu büyük günaha daha fazla ortak olmamak için şimdi tam zamanıdır

Özellikle de Zaman gazetesi için. "Sözde Ermeni Soykırımı" yazıları yazdırdığı Alev Alatlı'nın "sözde başörtüsü sorunu" yazılarıyla karşılaştıkları bugünlerde. Onun bu günah üzerine yazdıklarından en azından şüphelenmek için başörtüsünün tarihiyle ilgili yazdıklarından başka delile ihtiyaç var mı?
"Benim dedem böyle bir şey yapamaz" üzerine kurulu bir tarih belki hakkaniyet duygularını kaybetmiş birileri için hâlâ itibarlı olabilir, ama "Bunu yapan benim kızım da olsa aynı muamaleyi gösterirdim" diyen bir peygamberin öncülük ettiği bir medeniyetin dilini konuşanlar için böylesine kör bir dedeperestliğin hiçbir değeri olmasa gerektir.

Hem bizim dedemiz kimdir sahiden?

Yozgat'ta Ermenileri en vahşi yöntemlerle öldüren hatta doğru düzgün boğaz kesemedikleri için köylüleri azarlayan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal mi? Yoksa ona "Yukarıda Allah var ve onun gazabından korkun!" diyerek isyan eden Boğazlıyan Müftüsü Abdullahzade Mehmed mi?
Ve bugün nerede ve kimlerleyiz? Her 10 Nisan'da Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'i anmak için toplanan Ergenekoncu Veli Küçükler, Muzaffer Tekinler, Kemal Kerinçsizlerle Beyazıt meydanında mı? Yoksa hikmet-i hükümet uğruna İttihatçı Boğazlıyan Kaymakamları, Talat Paşalar tarafından öldürülen Hrant Dink'in Beşiktaş'taki mahkemelerinin önünde sadece adalet isteyen arkadaşlarıyla mı?

Bir Müslüman neden Sosyal Darwinist, radikal laik, modernist, jakoben Bahattin Şakir, Dr. Nazım ve Talat Paşa'nın günahlarına ortak olmak için bu kadar çabalar? Onlara sonsuz bir güven duyar? Onların bu katliamları yapmamış olduğuna iman edercesine inanır? Onlar itibar eder? Onların temsil ettiği zihniyet Ermenilerden çok bu ülkede Müslümanların değerlerini soykırıma uğratmadı mı? Ya da kazanın doğurduğuna inanıyorsunuz da öldüğüne neden inanmıyorsunuz?

Tamam, soykırım demeyin, katliam da demeyin. Ermeni günahı deyin. Bu büyük günahı işleyen İttihatçıları yargılayan vicdan sahibi, bizim dedemiz Muş mebusu İlyas Bey gibi demek de mi zor "İsa'yı gücendirdiler, Muhammed'i de memnun edemediler". "Hayır bu günah değildi" diyerek günaha ortak olmanın verilmesi zor hesabını düşünerek en azından.



Bu haber 1,362 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,632 µs