En Sıcak Konular

Annelerin kalbini kaybettik

6 Mart 2008 12:21 tsi
Annelerin kalbini kaybettik Medyanın kullandığı savaş dili, siyasetçilerin savaşkan çağrıları, uçan jetler, atılan bombalar, etkisiz hale getirildi denilerek ölümü bile hak etmediği söylenmek istenen gençler. Bir ilk okul öğrencisinin suluboya resmine çizdiği gerçek: Terörist analar

Bejan Matur / Zaman

Annelerin kalbini kaybetmek  
Bugün Güneydoğu'da kiminle konuşsanız öfke doludur. Bugün hangi Kürt'ün halini sorsanız incinmiştir. Tepesinde uçup duran jet seslerinden yorulmuştur kimin kapısını çalsanız.  

Bölgede bir türlü bitmeyen şiddetten ikrah etmiştir. Hayatında herhangi bir iyilik yaratılmadan her durumda önüne ölümün çıkarılmasına isyandadır.

Operasyonun bitmiş olması ne yazık ki kaygıları dindirmeye yetmiyor. Sorun ortada duruyor çünkü. Şiddete şiddetle yanıt vermenin, operasyonu tek meşru çıkış görmenin çözüm olmadığını artık herkes görmek zorunda. Geride 'Etkisiz hale getirilenlerin' sayılarla ifade edilen ölümlerini ve şehit ailelerinin feryatlarını bırakan operasyonun medyadaki sunumu, ölümle kurduğumuz ilişkiyi anlatması bakımından ibret vericiydi.

Medyada coşkuyla sunulan tüm o silahların, şıklık imajının en nihayetinde ölümle ilgili olduğunu unutanlar, geride bekleyen, acı içindeki kardeşler ve annelerin ölümü bir an olsun unutmadıklarını hesaba katmıyorlar.

Genelkurmay'ın açıkladığı 'etkisiz hale getirilen terörist' ve şehit olan asker sayısıyla, örgütün açıkladığı 'öldürülen asker' ve 'şehit olan gerilla' sayısı arasındaki boşluğu neyle dolduracağız? Bir yanda asker anneleri 'söylenen rakamlar doğru mu, acaba daha fazla asker şehit olmuş mudur?' diye sorarken, 'gerilla' anneleri bir skor olarak verilen sayıların kendi evladını içerip içermediğini sormuyor mudur? Sormamış olabilir mi?

Siyaset dediğimiz şey, annelerin o mutlak vicdanına yaslanabilseydi keşke. Elbette naif bir temenniden öteye geçmeyecek söylediklerim ama, herkesin bir hesapla davrandığı bu manzarada, annelerin kalbinden başka da gidilecek bir yer bırakılmadı bize. Evlatlarını tarafı olmadıkları bir savaşta kayıp vermenin acısı kadar hakiki olan o acı, neleri çözmemize yeterdi bir bilseler.

Herkesin ölümü yücelttiği bu siyasi iklimde, Kürt, Türk annelerin acısını anlamak, o acıdan hareketle bir vicdan yaratmak ve akan kana dur demek sandığımızdan çok daha zormuş meğer. Kimsenin gerçekleri söylemeye cesaret edemediği, cesareti olanların da birbirlerine konuştuğu bu ortamda, son derece haklı ve güzel söylenmiş sözler (Bülent Ersoy mesela) bile anlamını kaybediyor. Samimiyetinden hiçbir şüphe duymasanız bile, kadın kimliğini hissettirmenin, inandırıcı kılmanın aracı yapılan o sözler. En olmadığı şey üzerinden yapılan vicdan gösterisi, yazık ki olabilecek etkisini azaltıyor söylenenlerin.

Olmadığı şey üzerinden vicdan gösterisi yapanlar... Bu toplumda kararmış vicdanlarını karda üşüyen çocukların dönmesinin önünde paravan yapan Kürt, Türk o kadar çok insan var ki. Elinde silah olan çocukların yakınları keder içinde beklemeye devam ederken, söylenen her şeyin bir başkasıyla görülen hesabın üzerinden tartılması ne hüzünlü. Kimse harcanan, yok olan hayatların çetelesini, bir kayıp duygusuyla, nelerden mahrum kalıyoruz kaygısıyla tutmuyor bugün. Gidenlerin bu toplumun dokusundan, bizim hayatımızdan gittiğini birilerinin görmesini beklemek boşuna...

Şiddet dursun demenin, silahlar sussun demenin artık sadece naif değil, tehlikeli de bir söylem olacağını haber veriyor bugün olanlar. Şiddetten beslenen siyasetin gözünü kararttığını yeni cepheleşmeler gösteriyor. Bu cepheleşmede söylenenin aksine, ne insan var ne de insan hayatı. Herkes kendi derin hesabının, derin iktidarının çetelesini tutuyor. Kimsenin derdi insanı var etmek değil. İnsan haysiyeti bir kez daha yerle bir edilirken kimsenin derdi, kimlikten kaynaklanan ve aslında bir var olma mücadelesi olan Kürt meselesinde 'sevgili Kürt kardeşim varsın! Ve ben hakkını teslim ediyorum' diyerek elini uzatmak değil. Bu son sahnede hep yok sayılanlar yok sayılmaya devam edilirken, iktidar mücadelesinin kan kokan dili bir kez daha hayat bulacak. O kan ki, başkalarının evlatlarının kanı. Asla kendi evladının değil. Meydanlara çıkıp 'mücadeleye devam' gazı veren hiç kimsenin, kendi çocuğunu cephede öne sürmediğini hatırlatmaya gerek var mı? Kendi evladını cepheye yollamadığı halde kanda ısrar edenler, dökülen kanın ne kimliği, ne de var olmayı getireceğini görmüyorlar. Kürtler ancak kan dökülürse haklarına kavuşurlar diyenlerin, 'kan aktığı sürece Kürtlere haklarını vermeyiz' düşüncesine hizmet ettiklerini görmek için beklememize gerek yok. Hesap ortada. Ön saflarda ölenlerin, yok olanların kardeşleri, anneleri yas içindeyken bundan bir iktidar hedefleyenlerin sahip olacağı iktidarın kiri elbette sahibine dönecektir. Meğer iktidar ne cazipmiş... İnsanı unutturan, kanın tarihini dahi tersyüz eden iktidar olma isteği, hangi kapıdan dönecek bulmak zorundayız. İçinde kan olmayan o kapıyı gerekirse icat etmeliyiz. İnsanı dağda ya da kışlada unutmayan, annelerin acısına kulaklarını tıkamayan bir siyaseti var etmezsek hangi kalbi kazanacağız? Ve asıl önemlisi bize yapılanları, kimin yaptığını unutmakla hangi yarayı kapatacağız? Çünkü unutmamaktır gerçek barışı getirecek olan. Çünkü silahlar bir gün gömülecekse, neden çekildiği hatırlandığı müddetçe doğru gömülür. Neden çekildiği, kime çekildiğini unutarak, düşman bildiğiyle çıkarı uyuştuğu için mutabakat arayanların siyaseti annelerin kalbinde kaybeder öncelikle. Ve annelerin kalbini kazanmayan bir siyaset değil yarını, geçmişi de bir hesap hanesine eşitler. Bunca ölüm hangi hesapların neticesinde yaşatıldı bize sormayacak mıyız?
 



Bu haber 720 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,567 µs