En Sıcak Konular

'Yaşananlar aslında sınıf savaşı!'

19 Şubat 2008 15:46 tsi
'Yaşananlar aslında sınıf savaşı!' Mehmet Altan'ın Mine Şenocaklı'ya verdiği röportaj, bugün ikinci bölümüyle devam ediyor. Dün hata yapmadığını, hata yapanların kendisinden özür dileyeceği günü beklediğini söyleyen Altan, bugünkü bölümde de, Türkiye de yaşananların aslında, 'sınıf sava

Röportajın dün yayınlanan ilk bölümü için tıklayın!

Mine Şenocaklı/ Vatan

Dünkü konuşmamızda AK Parti değişmeye başladı dediniz. Nasıl bir değişim bu?

Ama burjuvazisi ve proleteryası olmayan, tuzu kurularla yoksullar arasındaki bir sınıf savaşı... savaşı...

Yani devlet egemenliğini, iktidarı kimin kullanacağının

AK Parti içe döndü. Bunun sebebi bence şu; yerelleşmeye, diğer siyasi partilerden biri haline gelmeye başladı. AK Parti’nin özelliği, dünyayı muhatap alıp ona uygun şekilde dönüşümünü sağlaması, varoşu merkeze, merkezi dünyaya taşımasıydı. Ama genel seçimlere doğru bu özelliğinden tamamen koptu. Muazzam bir milliyetçilik yarışı başladı. O da buna uydu. Yani CHP’ye askeri bürokrasinin sözcüsü diye bakarsan, MHP’yi de benim tabanıma yatkın diye hesaplarsan dünyadan koparsın.

Zengin olmadan laik olunmaz!

Rejim tehlikesi var mı sizce?

Ben cami ve kışla etrafında siyaset yapanların kavgalarını garipsiyorum, sığ buluyorum. Rejim tehlikesi var mı? Laiklik elden gidecek mi? Bunlara karşı benim sorum da açık. Atatürk devrimleri oturdu mu, oturmadı mı? Oturduysa laiklik elden gitmez. Oturmadıysa eğer, niye oturmadı bunu konuşmak lazım. Ayrıca laiklerin, Türkiye’de 12 milyon insanın 1 dolarla yaşadığını, 600 bin kişinin her gece aç yattığını, Davutpaşa’da üç kuruşa çalışan kaçak işçileri, işsizlik rakamının ortaya çıkarttığı ürkütücü tabloyu konuşmaları lazım. Zengin olmadan laik olunamaz. Bir toplum zenginleşmeden laik olmaz.

Nasıl?

Siirt’in bir mezrasında oturan adamın aklına, ’Laik mi olayım, şeriatçı mı olayım?’ diye bir soru gelmez. Laiklik, burjuvazi ile ortaya çıkmıştır. Bir yaşam biçimidir. Orta sınıf kent kadınlarının meraklı oldukları farklı yaşam biçiminin doğuşu, burjuvazinin iktidar olmasıyla mümkün olmuştur. Özgürce yaşayabilmenin garantisi de, bir anlamda burjuvaziyle birlikte laiklik olmuştur. Bir toplumda para harcama imkanları olmadığı vakit, yani soğan ekmek yiyip yatıldığı vakit, laiklik diye bir mesele olmaz. Bugünkü Türkiye’deki sosyal yapı laikliği üretiyor mu, garanti altına alıyor mu, toplumun bundan çıkarı var mı? Bütün bunları tartışmadan, ’Laiklik elden gidiyor’ demek Ankara’daki iktidar kavgasıdır.

Üniversite mezunu, zengin bir türbanlı kız, ’Ben laik değilim’ diyordu televizyonda. Ona ne diyeceksiniz peki?

İnsanlar laik olmayabilir. Ama rejimin laik olması esastır. İnsanların laik olmama tercihlerini belirleyen o toplumun gelişmişliği, kalkınmışlığıdır. Yani dini siyaseten kullanıp, bir diğeri üzerinde tahakküm kurmak gibi bir aranışı olmaz gelişmiş bir toplumun. Onun referansı evrensel hukuktur. Dinsel inanışı da, kişi kendi kültürel anlayışı içinde yaşar.

Bazı yabancı gazeteler, Türkiye’de yaşananları, ‘Beyaz Türkler’le Anadolu’dan yükselen sermaye sınıfı arasındaki çatışma’ olarak yorumluyor. Sizin yorumunuz ne?

Türkiye aslında sosyal sınıfları olmayan bir ülke. Bizde gerçek bir proleterya, bir burjuvazi sınıfı sözkonusu değil. Marksizm, liberalizm gibi düşünceler yeterince boy atmamış. Buradaki etkin temel unsur milliyetçilik ve Müslümanlık. Ama bunu Müslümanlık ve milliyetçilik dışındaki bir anlayışla, sınıfsal bir çerçeve içinde analiz edersek, bugün CHP’nin devlet bürokrasisi etrafındaki bir elitin, AK Parti’nin ise devlet elitinin dışındakilerin sözcülüğünü yaptığını görürüz. Yani Türkiye’de iyi eğitim görmüş, dil bilen, dış dünyayı tanıyan, nispeten tuzu kuru olanların devlet bürokrasisinin etrafında kümelenmiş ve CHP’ye yakın olduğunu, tutunamayanların, iyi eğitim görmeyenlerin, dar gelirlilerin de AK Parti etrafında mevzilendiğini görürüz. Bu bir sınıf savaşıdır. Ama burjuvazisi ve proleteryası olmayan, tuzu kurularla yoksullar arasındaki bir sınıf savaşı... Yani bugüne kadar tuzu kuruların devletçi ekonomiden elde ettikleri çıkarlar söz konusuydu. Devlet imkanlarını onlar kullanıyordu. Diğerleri de devlet dışında kalmış yığınlardı. Şimdi o yığınlardan yavaş yavaş devlet imkanlarını ele geçirenlerin siyasi hamlesi diğerlerini ürkütüyor. Bu bir laiklik ve şeriat meselesi değil. Devlet egemenliğini, yani iktidarı kimin kullanacağının savaşı. Sınıfsal olarak baktığınızda yoksulların, çemberin dışında kalanların, sisteme entegre edilemeyenlerin desteğiyle bir iktidarın nimetlerini kullanma dönemi yaşanıyor. Bu da diğerlerini ürkütüyor...

Eğer bu bir sınıf savaşıysa, AKP’li olan herkes simge olsun diye türban takmaya başlayabilir o zaman...

Referansınız evrensel hukuk olmadığı vakit sorun çıkar. Maalesef türban meselesinde bunu muallakta bıraktılar. Benim bir itirazım da bu. Eğer temel hak ve özgürlüklerden yanaysa AK Parti, niye ikisini birden değerlendirmiyor? 301’i değiştirmek çok daha kolay, niye değiştirmiyor? Yani bu bir simge midir, bir mesaj mıdır, bir siyasi taktik midir, MHP’nin bir oyunu mudur? Niye Türkiye’de her şeyden ayrıldı bu konu ve tüm enerjiyi, demokratikleşme beklentilerini, üstelik ekonomik sinyaller kötüleşirken ona odaklaştırdı?

MHP, AKP’yi hem ehlileştiriyor hem başına iç açıyor

‘Bu MHP’nin bir oyunu’ dediniz? Neden?

Çünkü MHP iki konuda yardımcı oldu AKP’ye. Biri Gül’ün cumhurbaşkanlığı, diğeri türban. Henüz sonuçlanmadı ama türbanlı kızların hakkı yenirse, bu mağduriyetin günahını ya da siyasi beceriksizliğinin bedelini kim ödeyecek? Tutun ki türban Anayasa Mahkemesi’nden döndü, bu iş tümden ortadan kalktı. Bunun sorumlusu kim olacak? MHP, bir şekilde kendine yol açıyor. Son seçimlerde kent partisi olmak istedi. Yüzde 12-13 oyda kaldı. Bu arada çok güvendiği Orta Anadolu’yu kaybetti. Şimdi hem AKP’yi ehlileştiriyor, hem de biraz AKP’nin başına iş açıyor. Bugüne kadarki gerilimin faturası da AKP’ye çıkıyor. MHP, Gül’ün cumhurbaşkanlığına destek verirken neler hesaplıyordu, parti içi rekabetlerde ileriye yönelik mayınlı bir yol mu döşüyordu, onu bilmiyorum. Ama bugün itibariyle devrimci AKP’yi, AB’den ve sivil anayasa gibi özgürlükleri bütün olarak ele alan bir dinamikten uzaklaştırıyor. Ayrıca Türkiye’nin daha modern ve ilerici kesimlerinden koparıyor, iç siyasete gömüyor, ehlileştiriyor. Ve bir şekilde kendi önünü açıyor. Yani yarın bir gün, eğer siyaset böyle devam ederse, AKP’nin ayağı sürçtüğü vakit, iktidara çok daha ilerici bir unsur gelmeyecek, MHP gelecek. Bu yüzden AK Parti’nin iktidarını sürdürebilmesinin bana göre tek bir şartı var, yeryüzünü muhatap alan ve bugüne kadar yaptığı modernleştirici siyasetini sürdürmesi...

Şu soruyu yeniden soracağım; eğer türban siyasi simge olarak görülüyorsa ve bu yaşananlar da bir sınıfsal çatışmaysa türbanla kapananların sayısı artmaz mı?

Üniversitede mi?

Hayır, her yerde...

Bakın bunu bir sınıfın simgesi olarak söylemiyor Erdoğan. Ben de siyasal çatışma derken AKP ile CHP’nin siyasi kavgasını anlatıyorum. Türban o anlamda bir simge olmaz. Bir inancın simgesi olabilir. Türbanı, temel hak ve özgürlükler üzerinden savunmayıp, onun bir inanç simgesi olduğunu söylediğiniz an referansınız değişir. Bunun da demokraside yeri yok. Yani türbanı siyasal simge olarak görüp, bunun kavgasını verirlerse bunun referansı dindir. Hukuk devletiyle bağdaşmaz. Ben inanca saygı duyarım. Ama inanç kendini dayatmaya başladığı vakit, bu demokratik düzenin sonu olur.

Sizce böyle bir tehlike var mı?

Türkiye’ye güveniyor musun, güvenmiyor musun? Eğer ‘Türkiye’ye güvenilmez, inancın esiri olur’ diye düşünüyorsan, tehlike var. Ama ‘Türkiye hiçbir şeye esir olmaz, özgürdür, bu kadar ekonomik küreselleşme yaşanıyor’ diye düşünüyorsan, tehlike sayılmayabilir. Tabii yaşanılan yere göre de bunun etkileri kademeli olacaktır. Mesela İstanbul’daki yaşam biçimi Anadolu’nun 80 iliyle aynı olabilir mi? İstanbul’da istediği gibi yaşayan bir adam, 80 ilde de istediği gibi yaşayabilir mi?

‘AKP, demokratikleşme ve muhafazakarlaşma arasındaki dengeyi kaçırdı’

Ben bu konuda sizin görüşünüzü merak ediyorum...

Bu soruyu şöyle cevaplayayım; AB olmazsa, bu muhafazakarlaşmanın sınırları evrensel hukukun izin verdiğinin ötesine taşabilir. Türkiye muhafazakarlaşmada gaz veriyor kendisine, ama demokratikleşmeyi AB ile sağlıyoruz. Demokratikleşmeden ve AB’nin hukuksal anlayışından uzaklaşmış bir Türkiye’nin muhafazakarlaşması, bizi istemediğimiz bir noktaya getirebilir. Çünkü AK Parti son zamanlarda muhafazakarlaşmayla demokratikleşme arasındaki dengeyi kaçırdı.



Bu haber 347 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,065 µs