En Sıcak Konular

'Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek'

19 Şubat 2008 16:45 tsi
'Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek' Türkiye’nin en değerli sosyologlarından Ferhat Kentel’in Hayykitap’tan yeni bir kitabı çıktı: “Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek”… iyibilgi olarak bu kitaptan gündeme yönelik küçük bir derleme yaptık. Bilin bakalım Ke

Laik kesimin türban-başörtüsü ayrımını ve “ninelerimiz gibi değil bu türban” söylemini moderniteyle ilişkisi içinde analiz edebilir misiniz?

Yani benim annem başörtülü olmasına rağmen örneğin, modern öğretinin ürünü olan ben, sokakta 'türbanlı' diye adlandırdığım insanlardan hoşlanmıyorum. Hâlbuki annem benim içimdedir. Bu 'başörtülü' kültür benim içimde bir parçadır. Nasıl yapıyorum, bunu hangi kelimelerle ifade ediyorum? ‘Ninelerimizin de başörtüsü vardı ama bunlar başka. Bunlar siyasal, ideolojik birtakım amaçlar taşıyan kişiler…’ Oysa ne fark eder? Bu insanların birçoğu okula da gidiyor artık ve bu yüzden daha modernler bu başörtülü insanlar. Yani aslında, bir modern olarak, onları daha fazla kabul etmem lazım. Ama benim modernlik söylemim ya da beni kontrol altında tutmak isteyen modernlik söylemi, bütün temsillerinin yıkılmasından korktuğu için başörtüsünü reddediyor. Dolayısıyla modernliğin içine girmem için kendi içimdeki parçayı; annemi, ninemi atmam lazım. Ama annemi ve ninemi atamayacağım için ancak modernliğin tanımlamış olduğu, 'sembolik, ideolojik bir anlam taşıyor' dediği ve sokakta gördüğüm başörtüsüne karşı savaş açarak kendi modernliğimi meşru hale getiriyorum. Gerçekten o zaman modern olduğumu sanıyorum. Hâlbuki modern falan olmuyorum sadece modernliğin söyleminin kurduğu o evin içine girmek için hamleler yapmış oluyorum. ‘Beni kabul et ey modernite, bak ben tam da senin dediğin gibi olmaya çalışıyorum, çok uslu bir çocuğum’ demek bu aslında. Yani sadece ehlileşmiş oluyorum ya da kendi içimdeki geleneksellikleri reddediyorum.

“Haydi kızlar okula” kampanyası düzenleyen modernistler neden başörtülülerin üniversiteye gitmesine karşı çıkıyorlar? Bu moderniteyle çelişmiyor mu aslında?

Evet. Mesela geleneksel Müslümanlar hayata giriyorlar… Bunun oluyor olması farklı düşünmeyi gerektirir. Çünkü bu ‘ben sadece babamın ya da evimin kızı olmayacağım, oturup koca beklemeyeceğim, üniversiteye gideceğim, doktor olacağım’ diyen insanlar sistemin içine giriyor ve aslında sistem daha fazla bilimsel, daha zengin olmaya başlıyor demektir. Ama bu barışma operasyonu devletin tüm o sembolleriyle birlikte kurmuş olduğu genel söylemin ve stratejinin bozulması demek. Buna karşı devlet de oldukça savunmacı bir refleksle direniyor. Dolayısıyla devletin sahip olduğu o savunmacı refleks ve dil bizi de içine alıyor. Türkiye nasıl kuşatılmışsa biz de öyle kuşatılmış olduğumuzu öğreniyoruz. Dışarıdan gelecek, farklı, yeni, bizi düşünmeye zorlayan, bizi kendimizi aşmaya zorlayan birtakım düşüncelere ve toplumsal hareketlere de inanılmaz korkular eşliğinde bakıyoruz.

Laik kesimin de artık bir cemaat olduğunu teslim etmemiz gerekiyor değil mi? Oysa modernizm cemaatlere karşıydı. Din dışı bu cemaatler nasıl mümkün oluyor?

Dışarıdan da gelse, modernleşmek demek modernliğin içine çekilmek demek; modern öncesi cemaatlerden, cemaatsel yaşantılardan bir şekilde kopmak ya da en azından uzaklaşmak demek. Yanı sıra ikisi arasında daha melez durumlar yapmak demek... Bu bize modern kimliğin, ona bağlı olarak modern ulus milliyetçiliğinin ve onun beraberinde getirdiği kimliğin içinde ne kadar oturulup oturulamadığına dair bir soru sordurtuyor. Bu vesileyle, daha önce modern devletin niteliği üzerine konuştuklarımıza 'modern zamanların dini' olarak nitelendirilebilecek milliyetçiliği ekleyebiliriz. Premodern zamanlarda -Osmanlı zamanında diyelim- bizim dinsel cemaatimiz, içinde oturabildiğimiz sıcak bir yer ya da yuvaydı. Modernitenin milliyetçiliğiyle birlikte yaratılmaya çalışılan yeni bir 'ev' kurgusu ortaya çıktı. Bu yeni 'ev' meselesi, modernlikle birlikte ortaya çıkmış heterojen, farklılaşmış toplumsal yapıları, sınıfları, bireyleri bir arada tutma meselesidir. Bu toplum nasıl bir arada tutulacak? Milliyetçilik bu sorunun cevabını veren bir ideoloji oldu… Milliyetçilik 'yeni bir ev' kuran bir ait olma biçimi… Milliyetçilik vasıtasıyla, insanları cemaat evlerinden çıkartıyorsunuz, gelenekleriyle dinleriyle oluşmuş anlam dünyalarından kopartıyorsunuz ve aynı anda onları 'boşluğa düşmekten kurtarıp' yeni bir ev sunuyorsunuz...

Son dönemlere damgasını vuran milliyetçiliği bu büyük strateji ve varolma çabası içinde nasıl okuyorsunuz?

Bu hareketle de geniş toplumsal kesimler korkularını, memnuniyetsizliklerini ifade ediyorlar. Yani şimdiye kadar olduğu gibi, bir kere daha dertlerini, onları kuşatan stratejilere göre şu veya bu şekilde dile getiriyorlar. Buraya toplumsal hareketlerin niteliğine ilişkin bir not düşelim. Bütün toplumsal hareketler, içinde yaşadıkları zamana, yapılara ya da krizlere bağlı olarak bir kimlik ve beraberinde bir imaj inşa eder; bu inşanın altına ise o hareketle doğrudan ilgisi yokmuş gibi görünen, hareketin söylemiyle doğrudan örtüşmesi beklenmeyen kesimler de girer, çünkü o hareket konuşmak için, bir şeyler anlatmak için bir fırsattır. Yani DP hareketine sadece geleneksel muhafazakârlar; sol harekete sadece işçi sınıfı; İslamcı harekete sadece dini bütün Müslümanlar katılmadılar. Her hareket içinde çok çeşitli insanları bir araya getirdi. Dolayısıyla biz hareketlerin dillerinin içinde neler taşıdığını anlamak zorundayız. Yani içindeki tüm savunmacı özelliklerin ya da kimlik inşasının aslında nasıl “başka bir yaşama arzusu”na tekabül ettiğini görmek zorundayız. Türkiye'de şimdiye kadar ortaya çıkan toplumsal hareketlerin hemen hepsinde toplumdaki belli kesimlerin somut meselelerine vurgu yapan bir otantiklik arayışı vardı ve başka kesimler bu otantik olanla becerebildikleri ölçüde ilişkilenip harekete katıldılar. Onlar hem hareketi etkilediler hem de ondan etkilendiler. Bu yüzden hiçbir hareket sadece adıyla özetlenebilecek bir nitelik taşımadı.

www.iyibilgi.com özel İlhan Döğüş



Bu haber 927 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,288 µs