En Sıcak Konular

Bir çeşit ırkçılık ama tam çıkaramadım!

13 Şubat 2008 16:16 tsi
Bir çeşit ırkçılık ama tam çıkaramadım! Türkiye'de başörtüsü, 20 yılı aşkın süredir tartışılıyor. Peki, koskoca adamlar, mantıklı insanlar, güler yüzlü teyzeler 'başörtüsü' sözcüğünü duyduğunda neden birden kara tahtaya tırnak sürtülmüş gibi tepki veriyorlar?

Yıldıray Oğur/ Taraf

Bir çeşit ırkçılık ama çıkaramadım

Az Önce Baykal'ı izledim Meclis grubunda. Türban yasağından bahsediyordu yine. Yine bir sürü yeni argüman, gerekçe sundu. Her hafta yeni bir açıklama çabası. Halbuki ne gerek var. "Türkiye laiktir laik kalacak" kıvamında bir kitleye konuşurken. Önce kendisini ikna etmeye çalıştığı ne kadar açık. Berkeley de Colombia üniversitesinde bulunmuş parlak bir siyaset bilimci olarak herhalde kendisi de bu haftaki performansından memnun kalmamıştır.

Zaten daha şu ana kadar "başörtüsü neden yasak olmalıdır" konusunda benim gibi "başörtülü hizmet alan da hizmet veren de şereflidir" diyen birini zorlayacak, sıkıştıracak, "bak bu mantıklı bir itirazmış hadi bak şuna bir cevap yazayım" dedirtecek bir argümana, gerekçeye rastlamadım.

Koskoca adamlar, mantıklı insanlar, güler yüzlü teyzeler, can dostlar, bir karıncayı bile incitemeyecek iyi kalpli akrabalar, Berkeley’lerde bulunmuş siyaset bilimciler başörtüsü konusu açıldığında tıpkı meşhur korku filmindeki masum bebeklerin Chuckylere dönmesi gibi bir metamorfoz geçiriyorlar, Chuckyleşiyorlar.

Peki neden?

Bu yazının konusu bu soruya cevap vermektir. Ama bu sorunun yanıtı biraz sert. Gerçeklikle yüzleşmeye henüz hazır olmayanlar için erken bir yazı bu. "Ama bize haksızlık yapmışsın" diyecekler de olacak. Ama zaten yasağı savunanların bile farkında olmadıkları, onların ellerinde de olmayan bir şeyden bahsedeceğim. Saçma sapan argümanlar ve gerekçeler bulmaya harcanan enerji boşa gidiyor çünkü. Konuşmalıyız bunu acilen. Kenarından köşesinden dönüyoruz sürekli. Asıl konuya gelemiyoruz. Gelelim.

Asıl konuya gelmek için de Önce 1937 yılında dönmemiz gerekecek. 1. Cumhuriyetçilerin asr-ı saadet günlerine. 1937 yılında tüm Türkiye milli Öğrencimiz Afet İnan'ın doktora tezi için seferber olmuştu. Tarihte eşi benzeri görülmemiş bu akademik çalışmanın sebebi sadece Atatürk'ün desteğiyle İsviçre’de okutulan gururumuz Afet İnan'ın akademik titrini alması değildi. Bu tez aynı zamanda Türklüğün şanını ve şerefini de kurtaracaktı.

O yıllarda liselerde okutulan Fransızca bir tarih kitabında Türklerin sarı yani ikincil ırklardan olduğu iddia ediliyordu. Afet İnan derhal bu kitabı alıp Atatürk'ün yanına koştu. "Bizi medeniyeti kuran ırklardan değil, barbar ırklar arasında görüyorlar hemen bir şey yapmalıyız," dedi telaşla. Atatürk de kitabı inceledi "Hayır bÖyle olamaz. Türkler ikincil ırklardan değil, diğer tüm Batılılar gibi Kafkasoid-Alpin ırka mensuptur. Bunların üzerinde uğraşmamız incelememiz gerek," cevabını verdi.

Atatürk'ün emri ve onayıyla 1937 yılında büyük bir seferberlikle yapıldı araştırma. Anadolu'nun dört bir yanından tam 64 bin kafatası Ölçüldü, değerlendirildi. Hatta Mimar Sinan'ın kafatası çıkarılıp Ölçüldü. Dünya tarihinin en büyük kafatası araştırmasıydı bu. Bu araştırma aynı zamanda Afet İnan'ın dünyanın en ünlü ırk bilimcisi Eugene Pittard ile yaptığı meşhur doktora tezi "Türkiye Antropometri Anketi"ydi. Tez kabul edildi. Türkler de brakisefal kafalı, alpin, Batılı ırktan geliyordu. Büyük bir tehlike atlatılmıştı

Şimdi soru şu; Bu araştırma ırkçı bir araştırma mıdır? Değil galiba. Çünkü ırkçılığın en basit tarifi "Kendi ırkının diğer tüm ırklardan üstün olduğunu iddia etmektir," diyor. Burada böylesine ırkçı bir iddia yok. Buradaki dert Türklerin en üstün ırk olduğunu ispatlamak değil sadece ikincil, sarı ırklardan değil, medeniyet yapan Batılı ırklardan olduğunu ispatlamak.

Peki, buna ne diyeceğiz? Bunca kafatası Ölçüp biçmekten sonra Irkçılık diyebilir miyiz? Peki, ne tür bir ırkçılık? Ait olmadığın bir toplumun ırkçılığını yapmak ne demek? Sadece onun üstün olduğunu düşünmek. Diğer geri kalan tüm insanların geri, ikincil olduğunu düşünmek. Onlardan biri olmaktan deli gibi korkmak.

Uzatmaya gerek yok. Bugün başörtüsü tartışmalarının ortasında bir tür ırkçılıkla karşı karşıyayız yine. Bu bir tür ırkçılık. Bize Özgür, bizdeki koşulara has bir ırkçılık. Bizim tarihimizden, bizim siyasal çatlaklarımızdan çıkmış bir ırkçılık. Ben bildiğim kadar tarihsel kökenlerini anlattım artık adını siz koyun. O yüzden bu Chuckyleşme. O yüzden bu manasız gerekçelendirmeler.

İşte bugün başörtüsü takmış kafalar da brakisefal olmayan kafatasını görüyor bazıları. Renkli başörtüleri sarı ve ikincil ırkın sembolü. Ortalıkta başörtülü insanlar görmek dünya tarihinin ikincil milletlerinden olduğumuzu hatırlatıyor bazılarımıza.

Halbuki cumhuriyet bizi dünyada medeniyeti yapan üstün ırkın içine dahil etmeye çalışmıştı.

Şimdi kamusal alanda, üniversitede, şık mekânlarda görünür olmaya çalışan, Cumhurbaşkanı ve Başbakan eşi olarak ülkemizi yurtdışında yanlış biçimde temsil eden başörtülülerle bunca reform, devrim, araştırma boşa çıkıyor. Bin bir zorlukla yanlışlanan o Fransızca kitaplar yine bizi yanlış bilecekler. O kadar düzelttik ama yine bizi çölde yaşayan Araplarla karıştıracaklar. Suna Kan'ın, Leyla Gencer'in Fazıl Say'ın bin bir zorlukla inşa ettiği imajımız sarsılıyor.

Çünkü Afet İnan'ın doktora tezi çürütülüyor.

İşte garip ırkçılığı anladığımızda neden başörtüsü konusu açılınca tüm bu akıllı, mantıklı, modern insanların yerine Chuckyler geliyor bunu da anlayabileceğiz. Modernleşmemizin hastalıklı tarafıyla yüzleşeceğiz.

Hâlâ Chuckyleşmeyi anlamayanlara, nasıl yani ne alakası var ırkçılıkla diyenlere geçen hafta başörtüsüyle ilgili Meclis oturumunda konuşan İstanbul Milletvekili Nursuna Memecan'ın gösterdiği resme bakmalarını tavsiye edeceğim.

Yüzyılın 100 fotoğrafı arasına girmiş bir fotoğraf bu. Yıl 1957. Yer ABD Arkansas eyaleti. Zenci bir kız elinde kitaplarıyla yürüyor arkasından şık giysiler içinde Öfkeli beyaz kadınlar bağırıyorlar. O yıl federal hükümet zencilerin de beyazların okuluna gidebileceğine karar veriyor. O gün okulun ilk günü. Elizabeth'in arkasından 'Zenciler Afrika'ya' diye bağıranlardan birinin adı Haysel Massery. 40 yıl sonra pişman olup Özür diliyor o zenci kızdan. Ve şöyle diyor verdiği röportajda: O fotoğrafa bakıyorum ve yüzümdeki kötücüllükten ben bile korkuyorum.



Bu haber 3,571 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,466 µs