Cüppeli rejim | " /> Cüppeli rejim | "/>

En Sıcak Konular

Cumhuriyetin sahiplerinin yönetim biçimi: Cüppeli rejim

13 Şubat 2008 14:52 tsi
Cumhuriyetin sahiplerinin yönetim biçimi: Cüppeli rejim Başörtüsü konusu Meclis’te görüşülürken CHP kendisinden beklenen bir çıkış yapmıştı. CHP bir taraftan cumhuriyetin kendisini savunması gerektiğini savunurken, diğer yandan başörtüsüne özgürlüğün idama götürecek bir süreç olduğunu söylemişti. Etyen M

Etyen Mahcupyan/ Taraf

Cüppeli rejim

Başörtüsü konusu Meclis’te görüşülürken CHP Genel Başkanı kendisinden beklenen bir çıkış yapmıştı. Bir yandan Cumhuriyet’i kendisini savunma refleksi göstermeye davet ederken, diğer yandan da bu başörtüsüne özgürlüğün idama kadar gidecek bir süreç olduğunu söyledi. Kendisinden beklenen tam da buydu, çünkü bu yaklaşım Baykal’ın kafasındaki cumhuriyetin demokrasiye ve vatandaşa bakışını bire bir yansıtıyor. Bu çağrının kritik noktası ‘Özne’ sorunu... Yani ‘kim’ söz konusu savunmayı yapacak ve ‘kim’ birilerini idama götürecek? Çünkü ‘cumhuriyet’ denen şey bir Özne değil, içinde her türden ve çeşitten yurttaşın bulunduğu bir iradi birliktelik hali. Eğer bu yurttaşların bir bölümü cumhuriyeti koruma adına diğerlerini idama bile götürüyorsa zaten sisteminizin adı cumhuriyet olamaz... Demek ki Baykal gibi insanlar ‘cumhuriyet’ derken aslında sadece bir bölüm insanın istek ve fikirlerini egemen kılan bir baskı rejiminden söz etmekteler. Diğer taraftan böyle bir isteğin meşru gözükmesine de muhtaçlar... O nedenle de cumhuriyetin has oğlanları ile diğerleri arasında Özsel bir ayırıma ihtiyaçları var. İşte laiklik denen şey tam da bu... Laikliğin literatürde geçen nitelikleri Türkiye’de fazla bir anlam taşımıyor. Bizde laiklik kimin yöneteceğini söyleyen, ve kim yönetirse yönetsin ‘bizim’ istediğimizin yapılmasını sağlayan bir totaliter düzenleme aracı.

‘Bizim’ kim olduğumuz ise herhalde pek kuşku yaratmayacak kadar açık... Nitekim ‘çağdaş yaşamı’ destekleme ile uğraşan Türkan Saylan “Bizim istemediğimiz bir şeyin Türkiye’de olması mümkün değil,” derken bunu kastediyordu. Yani onun ‘biz’ dediği bir grup var ve aslında Türkiye onların... Eğer siz o ‘biz’ denen grubun dışında kalıyorsanız, verilecek emirlere, konacak kurallara uymakla mükellefsiniz. Peki ya uymazsanız? Saylan istediğiniz yanıtı veriyor: “Menderes ne dedi? Odunu koysam mebus yaparım... Ne oldu sonuçta? Onlar ne oldu?” Evet, herkesin bildiği gibi haksız yere Öldürüldüler... Ancak zaten Saylan’ın hakkaniyetle ilgili olduğunu sanacak kadar saf değiliz. İma edilen şey ‘bizim’ istemediğimizi yapmakta ısrarlı olanların Öldürülmesi gerektiğidir ve bunu size ‘çağdaş yaşamı’ destekleyen biri söylüyor! Anlaşılan laiklik bağlamı içinde Önerilmekte olan ‘çağdaşlığın’ sınırı baskı kurmakla bitmeyip icabında ‘sonuna kadar’ da gidebiliyor...

Karşımızdaki çağdaşlığın ardında sadece cehalet yok... Bu cehaleti siyasete dönüştürecek ve üstelik bunu müdanasızca ifade edebilecek düzeyde bir kendini bilmezlik ve kibir var. Dolayısıyla soru bu gücün psikolojik açıdan nereden geldiğidir... Bu noktada Kemalizm, ilericilik vs. yeterli değil. Günlük hayatta bu farklılığı her an yaşatan bir koruma cihazı gerekmekte. Örneğin ‘cüppe’ denen giysi bu açıdan son derece işlevsel. Üniversite Öğretim üyelerinin ve yargı mensuplarının her türlü eylemde ille de cüppeleriyle gözükmeleri boşuna değil. Çünkü aynen dinsel inançlar alanında olduğu gibi, burada da cüppenin onu taşıyan kişiden çok daha derin bir işlevi var... Cüppeler onları taşıyan kişilerden sanki daha değerli ve anlamlı... Öyle ki insan Cumhuriyet’in esas sahibinin kim olduğu sorusuna vatandaşlar diyemeyip, cüppeli vatandaşlar demek durumunda hissedebiliyor kendini. Ama eğer cüppenin kendisi onu taşıyanın Önüne geçiyorsa, Cumhuriyetin temelinde de belki sadece cüppeler var... Yani giysiyi sembolleştiren ve rejim sahipliğini bir ‘devlet’ giysisi üzerinden tanımlayan bir ideoloji ile karşı karşıyayız.

Bu ideolojinin en hoşlanmayacağı şey muhakkak ki toplumun içinden yükselen ve aynı kamusal alanda hak sahibi olan alternatif giysilerin ortaya çıkmasıdır. Hele cüppenin hükümranlığındaki bir kurumda bunun olması daha da kabul edilemez bir durumu ima eder. Böyle bir tehlike gözüktüğünde hemen diğer cüppelilerin yardımı alınır ve kamusal alan korunur. Ardından da cüppeliler bir ağızdan konuşarak buranın ‘bizim’ olduğunu ve kamusal alanda bir baskıya izin vermeyecek Ölçüde ‘çağdaş’ oldukları için, bize benzemeyenlere baskı yapmak, hatta onları sehpaya göndermek gerektiğini bile söylerler.



Bu haber 703 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,922 µs