'velev'den bu kadar anlam nasıl çıkar? 'velev'den bu kadar anlam nasıl çıkar?

En Sıcak Konular

Bir 'velev'den bu kadar anlam nasıl çıkar? 12 Şubat 2008 12:26 tsi
Bir 'velev'den bu kadar anlam nasıl çıkar? 'Velev türban siyasi simge olsa' lafından 'türban siyasi simgedir, dedi' yorumu nasıl çıkar? Böyle demagojik bir değerlendirmenin arkasında yatan anlayışı, yeteneği, psikolojik ihtiyacı, korkuyu, fobiyi, telaşı anlamaya çalışıyorum. Böyle bir 'yanılg

Herkül Milas/ Zaman

Valav türban...

Asıl sorun, türbanın dinî ya da siyasî simge olması değildir. Bu, kavganın bahanesidir. Bu kavgada kazanan gücünü kanıtlayacaktır, yerini sağlamlaştıracaktır. Egemenliğin kimde olduğu tartışılmaya başlanırsa, o çok korkulan bölünme gelir kapıya dayanır. Bölünme tehlikesi metaforunu en sık kullananların bu bölünmeyi de en fazla kışkırtıyor olması trajik bir ironidir.

Şu 'velev' kelimesini çok severim. Kardeşleri de var: "farz edelim", "öyle olsa da", "bir an için diyelim ki", "böyle kabul etsek de" gibi ifadeler aynı şeyi dile getirmeye çalışır. Mantığın temel ilkelerindendir bu deyimler. Bir hipotez demektir: Yani, öyle olduğunu kabul etsek bakalım ne tür sonuçlara varabiliriz. Paranoik sıkıntılarım depreşince 'velev'i yardıma çağırırım. Korktuklarımın en kötüsü olsa ne olur, diye düşünür, en kötü sonucu bile şöyle ya da böyle göğüsleyebileceğimi, sineye çekebileceğimi de anlayınca rahatlarım.

Velev'in ne anlama geldiğini bilmeyenlerin kalabalığını görünce bu kelimenin hesabına çok üzüldüm. Mantık özürlü bunca kimsenin varlığına da. Velev sözünü izleyen cümle bir durumun kabulü anlamında tabii ki değildir. Tam tersi, o durumun kabul edilmediği ve ancak, bir değerlendirme (muhakeme) yapmak için geçici olarak gerçekmiş gibi ele alındığı anlamındadır. Diyelim ki (farz edelim ki), beni hırsız diye yakaladılar, ben ısrarla masumum diyorum ve bir an can havliyle 'velev ki hırsızım, beni falakaya yatırmaya hakkınız yoktur', diyorum. Böyle bir durumda lafımı 'itiraf' olarak anlayanlar çıkar diye korkmaya başladım şimdi!

Türk Dil Kurumu'nun sözlüğü (1988) A.Ş. Hisar'dan öyle bir örnek vermiş ki bu konuda hiçbir kuşku kalmıyor: 'Bu sözü söylemedim; velev söylemiş olsam ne çıkar'. Sanırım böyle bir sitem birçok insanın içini yakmıştır. 'Ben size hakaret etmedim, velev etmiş olsam cezam ölüm olmamalıydı' sözünü duyarım düşümde. Ama bu lafı hakaretin itirafı anlamında anlayanlar için ne demeli? İşte asıl sorun da burada. 'Velev türban siyasi simge olsa' lafından 'türban siyasi simgedir, dedi' yorumu nasıl çıkar? Böyle demagojik bir değerlendirmenin arkasında yatan anlayışı, yeteneği, psikolojik ihtiyacı, korkuyu, fobiyi, telaşı anlamaya çalışıyorum. Böyle bir 'yanılgı' rastlantısal olmasa gerek, arkasında özel bir algılama mekanizması, bir açmaz, bir amaç, hatta ilginç ahlaki bir tutum olmalı diye düşünüyorum. Artık söylenenlere değil bu mekanizma önem kazanıyor. Kelimelerin anlamını geçersiz kılarsak, sosyal psikolojiyi görmezlikten gelirsek değil çözmek, sorunu tartışamayız bile.

Türbanın kendisi değil ama türban tartışmaları artık siyasidir. Hatta siyasetin etrafında döndüğü temel söylemdir. Çünkü türban (ya da başörtüsü ya da artık ne diyeceksek) birileri tarafından siyasi simge olarak algılanmışsa, istesek de istemesek de, önce o insanlar tarafından ve sonra giderek genel olarak siyasi simgeye dönüşmesi kaçınılmazdır. Türbanın siyasi simge olması türbanı kullananların kararıyla değil, ona karşı çıkanların tutumuyla gerçekleşti. Bir iki örnek vereyim. Diyelim ki estetik nedenlerle ya da sivilcelerinizi saklamak için sakal bırakmışsınız. Üstleriniz ideolojik ve siyasi algılamaları yüzünden sakalınıza karşı çıkıyorlar ve işinize son veriyorlar. Sizin tepkiniz ister istemez estetik alanda kalmaz, siyasi olur, sakal da bir siyasi karşıtlığın nesnesi olur. Yarın üniversitede bıyık yasaklanırsa, hele Cumhuriyet karşıtlığının ve AKP'nin simgesi olarak algılanıp yasaklanırsa, bıyık da siyasi simge olur. Yolda annenizle en doğal biçimde ana dilinizi konuşuyorsunuz diyelim, birileri siyasi/ideolojik nedenlerle müdahale eder, sizden resmi devlet dilini konuşmanızı ister. Artık o ana dil siyasetin içindedir. Siz dilinizde birden siyasi bir yan görürsünüz. Ve bir ihtimal, dilinize bambaşka bir anlam verir, ona sarılır, bayrağa dönüştürür, bir ideolojinin simgesi yaparsınız. Bütün bu dönüşümler bilinçli seçenekler değildir, otomatik olarak ortaya çıkar ve sizi bir girdabın içine çeker. Bu yüzden, bir giyim biçimini, türbanı, siyasi simgeye dönüştürenlerin şimdi türban siyasi simgedir diye sitemde bulunmaları kara mizahtır.

Simgenin simgesi

Başörtüsü, başından, hiç sorun olmamalıydı. Yanı başımızdaki insanın giyimiyle böylesine tutkulu olmamalıydık. Kimin ne giydiğini hiç fark etmemeliydik. Bilemediniz, üniversitelerin yönetimi bir yönetmelikle giyim işini düzenleyebilirdi, liberal bir anlayışla çatışmayı aşabilirdi. Kanuna bile gerek yoktu bu alanda. Ama iş Anayasa Mahkemesi'ne, Danıştay'a, Avrupa Mahkemeleri'ne ve Anayasa'ya varınca iş çıkmaza da vardı demektir. Bu tartışma Cumhuriyet Başsavcısı'nın ve Danıştay Başkanı'nın beyanlarıyla daha da bir üst düzeye taşındı. Bazı yorumcular, bu türban meselesinin her durumda üst mahkemelerin kararlarına bağlı kalacağından yasağın her halükarda kalkmayacağı düşüncesindeler. Velev durum bu ise (yani tek çare yargı organlarını 'fethetmekse'!) hukuk ve yasalar ve dolayısıyla demokrasi de zorlanıyor demektir. Ama asıl sorun türbanın dinî/siyasî simge olması değildir. Bu, kavganın bahanesidir; çünkü siyasal simgeye dönüşen türban da artık başka bir durumun simgesidir. İktidar olmanın simgesidir. Bu kavgada kazanan gücünü kanıtlayacaktır, yerini sağlamlaştıracaktır. Velev durum böyleyse ne olacak? İşte asıl kaygı da bu noktadadır. Durum böyleyse başörtüsü de, simgeliği de hiç önemli değildir. Başka sorunlar öne geçer: Hükümet olma alanı dışına kayan bir güç kavgası toplumu bölebilir, taraflar düşman kamplara ayrılacaklarından çok kötü durumlar doğabilir. Demokrasinin (yani parlamenter rejimin) meşruiyeti yara alır, güven ve meşruiyet krizi doğar. 'Çoğunluk' mantığı ve ulusal konsensüs ile toplumlar tıkanmaz, iyi kötü bir çözüm bulur her duruma. Ama bu mekanizmalar çalışmaz olursa, son sözün, yani egemenliğin kimde olduğu tartışılmaya başlanırsa, o çok korkulan bölünme gelir kapıya dayanır. Bölünme tehlikesi metaforunu en sık kullananların bu bölünmeyi de en fazla kışkırtıyor olması trajik bir ironidir. Antik trajedi gibi bir durum: Olumsuz sonu biliyor, ama kaçınamıyoruz. Sanıyorum buna kaş yapayım derken göz çıkarmak da derler. Bu konuda her yanın başarısı da bir Pirus zaferi gibi, yani astarı yüzünden pahalı.

 



Bu haber 1,231 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    3,827 µs