En Sıcak Konular

Türban kararı halka sorulacak mı?

11 Şubat 2008 11:20 tsi
Türkiye'deki türban tartışmalarında asıl soru, yasağın kalkmasının sonucu veya dinin laik bir devletteki rolünün ne olduğu değil, bu role kimin karar vereceği. Kararı laik baskıcılığını tekrar tesis ederek ordu mu, aynı derecede baskıcı ve İslamcı çehrel

Maureen Freely (The Guardian)

Bu hafta Türkiye meclisi üniversitede başörtüsü yasağını kaldıran değişiklikleri ezici çoğunlukla kabul etti. İkinci oylama yapılırken, laiklik yanlıları korku ve öfkelerini göstermek için muhtemelen ülkenin büyük kentlerinin çoğunda kalabalıklar halinde sokaklara dökülecek. Katılanların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturacak. İslam'ın kamu hayatına yavaş, fakat sinsice sızması olarak gördükleri durumu protesto edecekler. Onlara göre örtünen kadınlara bir kez üniversite izni çıktığında, devlet binalarına da girmelerine izin verilmesi sadece zaman meselesi olacak. Başörtüsü takan İslamcılar bir kez meclise girebildiğindeyse, başörtüsü takmayan kadınların haklarını kısıtlayan yasalar geçirmeye başlayacaklar ve Atatürk'ün 89 yıllık laik cumhuriyeti çökecek.

Londra'dan bakıldığında ayrım çizgisi gayet net görünüyor. Bir tarafta laikler, Batılılaşma yanlıları ve feministler, diğer tarafta İslam var. İlk kampın 'bize daha çok benzediği'ni düşünebilirsiniz. Fakat hemen bu sonuca varmadan önce bilmeniz gereken bazı hususlar var. Şöyle ki:

Hâkim laik kesim militarist

Türkiye'de laikliğin çeşitli tonları var. Fakat en hâkim konumdaki ton, orduya büyük bir inancı içeriyor. Bu kesim ordunun devletin gündelik idaresine dahlini gerekli, hatta olmazsa olmaz görüyor, zira cumhuriyeti birçok düşmandan sadece ordunun koruyabileceğini düşünüyor. Ordunun uzakta tuttukları İslamcılardan da ibaret değil. Kürtler, Ermeniler ve (giderek) Avrupa da bundan payını alıyor. Türkiye'nin militarist-laiklerinin demokrasiye çok sınırlı bir inancı var. Türklüğe veya Atatürk'ün hatırasına hakareti suç sayan yasaları mazur görüyor, hatta alkışlıyorlar. Yani başörtüsü meselesinde savundukları şey demokrasi veya feminizm değil, devletin kadının ne giyeceğine karar verme hakkı.

Kadınların giyimi, cumhuriyetin ilk yıllarından beri siyasi bakımdan simgesel nitelik taşıyor. Atatürk başörtüsünü hiçbir zaman yasaklamasa da, kadınların Batılı giyimini teşvik etti. Atatürk'ün Batılılaşmacı vizyonuna ateşli desteğini ifade etmek isteyen aileler de aynısını yaptı. Fakat bu, büyük ölçüde yükselen burjuvaziyle sınırlı kaldı. Geleneksel Anadolulu aileler, çene altında gevşekçe bağlanmış başörtülerini giymeyi sürdürdü.

Kamusal yerlerde başörtüsü giymek, ancak 1980 darbesinden sonra fiilen yasaklandı. Fakat başörtüsü yasağının asıl sınandığı nokta, İslamcı Refah Partisi'nin yükselişi oldu. Ve şimdi tehlike altında bulunan, gevşek bağlanmış geleneksel başörtüsü değil, yüzün tamamını açıkta bırakırken tek bir tel saçın görünmesini engellemek için çene altında sıkı sıkı bağlanıp iğnelenen türbandı.

O günlerde türban takan kadınlar neredeyse yere kadar uzanan pardesüler de giyiyorlardı. Bu pardesüler başlarda kalın kumaştan yapılıyordu ve yazın büyük rahatsızlık veriyor olsalar gerekti, fakat yıllar geçtikçe üniforma değişti. Ağır pardesü önce daha hafif bir giysiye ve daha yakın dönemde iyice ince bir cekete dönüştü. Bej tonlar yerini parlak pasteller ve pahalı görünen emprimelere bıraktı.

Refah Partisi örtülü kadınları üniversitelere 'göndermek' yönünde ilk kararı aldığında, hemen feryatlar yükseldi. Birçok laiklik yanlısı, adeta laikliğin tapınağı işgal edilmiş hissine kapıldı ve bu tam da Refah Partisi'nin tahrik etmeyi umduğu bir tepkiydi. Parti, bu mücadelenin piyonu olan kadınlar adına üzüntü beyan ediyordu; bugünün laikleri yasak kaldırılırsa başörtülü kadınların zorbalığına maruz kalacağı kehanetinde bulunurken, belki de kendilerinden intikam alınacağından korkuyorlar. Zira 1990'larda laiklik yanlıları sokaklarda başörtülü kadınların yüzüne tükürüp onlara hakaret etmişti.

Devlet 1997'den beri türban takan kadınların üniversiteye girmesini neredeyse imkânsız kılarken, İslamcı erkekleri dışarıda tutmak için bir şey yapmadı.

Yasağa bütün üniversiteler uymadı. Sözgelimi Boğaziçi Üniversitesi'nin kadın rektörü türban takan öğrencileri derslere kabul etti ve onların eğitim hakkını destekledi. Rektör İslamcı değildi. Bir üniversitenin her etnik ve dini kökenden öğrencileri buyur etmesi gerektiğine inanan bir bilim kadını ve bir feministti.

Boğaziçi rektörü yalnız değil. Katı laik Üniversitelerarası Kurul bu hafta başörtüsü yasağının kaldırılmasını sert bir dille kınayan bir bildiri yayımlarken, 297 akademisyenden oluşan başka bir grup bir karşı bildiride üniversitelere 'temel insan hakları' konusunda 'özgürlükçü bir tutum' alması çağrısı yaptı ve 'giyim özgürlüğünün' de bu haklardan

biri olduğunu beyan etti. Karşı bildirinin bazı imzacıları İslamcı AKP'ye mensuptu. Diğerleriyse son yıllarda Türkiye'nin aşırı milliyetçilerinin epey dayağını yiyen demokrat kurumlara üyeydi.

Kadınlar ne darbe ne şeriat diyor

Bu yüzden asıl soru yasağın kaldırılmasının neye yol açacağı, hatta dinin laik bir devletteki rolünün ne olduğu değil, bu role kimin karar vereceği. Mesele Türk halkı tarafından mı çözülecek, yoksa yukarıdan mı dayatılacak? Bu role sınanmış ve gerçek laik baskıcılığını yeniden tesis mi ederek Türk ordusu mu karar verecek, yoksa İslamcı bir çehreyle aynı derecede baskıcı bir rejim mi?

Bu sorulara cevap vermek için erken. Fakat biz beklerken, Türk kadınlarının endişelenecek birden fazla şeyi olduğunu hatırlayın. O endişe, geçen yıl haklarını savunmak için sokağa dökülen kadınların bazılarının taşıdığı pankartlarda yer alan bir cümlede tezahürünü bulmuştu: "Ne şeriat ne darbe!" (9 Şubat 2008)

radikal



Bu haber 515 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,028 µs