Narkoterör | " /> Narkoterör | "/>

En Sıcak Konular

Terörün gelir kaynağı: Narkoterör

11 Şubat 2008 11:15 tsi
Terörün gelir kaynağı: Narkoterör Uyuşturucu Türkiye’de terörün ve devletin çöküşünün en önemli finansal kaynağıdır. Terörün sonunu getirebilmek için Kandil Dağı’nı bombalayan Türkiye, uyuşturucu kaçakçılığına büyük bir darbe vurabilir ise çok daha etkili sonuçlar alabilir. US

Sedat Laçiner/ Star

Terörün gelir kaynağı da ölüm Narkoterör

Bazıları Türkiye’nin uyuşturucu sevkıyatı üzerindeki transit ülkelerden biri olduğunu, asıl kullanıcı ülkelerden olmadığını, bu nedenle uyuşturucu ile mücadelenin ülkenin öncelikli meseleleri arasında yer almaması gerektiğini iddia etmektedir. Hatta bazı sohbetlerde uyuşturucu parasının ülkeye katkılarını duymak dahi olasıdır. Uyuşturucu kullanım verileri de Türkiye’nin önemli bir uyuşturucu pazarı olmadığını, daha çok transit bir ülke olduğunu doğrulamaktadır. Uyuşturucu sayesinde Türkiye’ye her yıl milyarlarca doların girdiği de doğrudur. Ancak Türkiye’yi uyuşturucuda sadece ‘transit bir ülke’ olarak tanımlamak yeterli değildir. İstanbul ve diğer Türk şehirleri üzerinden geçen her uyuşturucu poşeti kısa sürede Türkiye’ye terör, çeteleşme, sokaklarda şiddetin artması ve devletin gücünü kaybetmesi olarak geri dönmektedir. Üstelik bu süreç onlarca yıldır devam etmekte, uyuşturucu-şiddet-yozlaşma sarmalı sinsi bir kurt gibi Türkiye’yi içten içe kemirmektedir. Bu durumda Türkiye’de düzenin yeniden temin edilmesi, terörün sona erdirilmesi, devletin yeniden devlet otoritesine kavuşabilmesi için ilk yapılması gereken işlerden biri Türkiye üzerinden geçen uyuşturucu kamyonlarının durdurulmasıdır.

Terörün finansmanı

Terör örgütleri iki önemli temel üzerine otururlar. Bunlardan ilki fikridir (ideolojik). Devletlerin hataları, boş bıraktıkları alanlar terör örgütlerince istismar edilir ve bu sayede terör örgütleri büyürler.

İkinci önemli temel ise maddi altyapıdır. Silahların, patlayıcıların, teröristlerin günlük ihtiyaçlarının vs. temin edilebilmesi için para gerekir. Bu para ise sanılanın aksine çoğu kez doğrudan bir başka ülkeden gelmez. Diğer ülkeler yardım yapacakları zaman dahi ‘doğal yolları’ kullanmayı tercih ederler, teröristin eline çok ender durumlarda para verirler. Terörün maddi altyapısını sağlamada 4 temel araç vardır: 1) Haraç / Şantaj / Bağış, 2) Soygun, 3) Uyuşturucu Parası, 4) Diğer yasadışı gelirler. Bunlar içinde uyuşturucu kolay ve sürdürülebilir para olarak çoğu kez ön plana çıkar. Tüm dünya uyuşturucu pazarının 400-500 milyar dolar civarında olduğu hatırlarsak bu rakamın terör örgütlerini değil, ülkeleri dahi ayakta tutmaya yeteceği anlaşılır.

Uyuşturucu pazarında dönen para neredeyse ABD’nin bir yıllık savunma harcamasına eştir ve Türkiye’nin bir yıllık gayrisafi milli hásılasını aşmaktadır. Böylesine devasa bir pazarın en önemli bölgelerinden Avrupa’da zaman zaman pazarın yüzde 80’ini kontrol edebilmiş bir örgüt olarak PKK’nın nasıl bu kadar uzun süre ayakta kalabildiğini anlamak zor değildir.

PKK terör amaçlı olarak kurulduğunda uyuşturucu parasını fark etmesi çok uzun sürmedi. 1980’lerin başlarında hem üretim, hem de taşıma alanlarında faaliyete başladı. 1982 yılında Lübnan’ın Suriye kontrolündeki kamplarının (Baelbek ve Hermen) etrafında kenevir ve haşhaş ekimi yaptı ve buradan Avrupa’ya uyuşturucu sevketmeye başladı. Beyrut, Sayda, Sur, Miryan, Abdeh ve Trablus limanları bu sevkıyattaki başlıca geçiş noktaları olmuştur.

Uyuşturucu söz konusu limanlardan Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya’ya gönderildi ve bu sevkıyatlardan örgüt kaydadeğer bir gelir sağlıyordu.

PKK ‘altın hilal’ı gördü

PKK’nın 1980’lerin başında uyuşturucu işindeki bir diğer rolü ise Afganistan-Pakistan-İran hattından gelip Türkiye ve çevresinden Avrupa’ya uzanan hatta olmuştur. Bilindiği üzere bu üç ülke ‘altın hilal’ olarak anılır. Bu ülkelerin ardında yer alan Laos-Tayland-Birmanya üçlüsü ise uyuşturucu dünyası için ‘altın üçgen’dir. Başka bir deyişle Türkiye’nin doğusunda uyuşturucunun en önemli üreticisi ülkeler yer almaktadır ve Türkiye Avrupa pazarı için hayati bir güzergah üzerindedir. PKK, önünden geçip giden büyük serveti kısa sürede fark etmiş ve işe ilk olarak geçişlere izin vermek ve ‘koruma hizmeti’ sunmakla başlamışlardır.

Uyuşturucu timleri

1980’ler boyunca neredeyse her ilçede ve köyde örgütlenmeye başlayan terör örgütü için uyuşturucu nakliyatını korumak zor bir görev değildi. İstanbul ve Avrupa’da örgütlenmeleri arttıkça PKK için uyuşturucu sevkıyatı ve dağıtımı çok daha kolay bir iş halini aldı. Özellikle Afganistan-İran-Türkiye-Doğu ve/veya Güney Avrupa-Batı Avrupa hattında tonlarca baz morfin, likit esrar, eroin ve diğer uyuşturucu maddeler PKK kontrolünde Batı’ya aktı. PKK sadece Doğu-Batı istikametinde değil, ham uyuşturucu otların işlenmesi için kullanılan maddelerin Batı’dan Doğu’ya naklinde de özel bir rol oynadı.

1980’lerin sonuna doğru ise uyuşturucudaki asıl paranın işlemede olduğu anlaşıldı. Hammadde işlendikçe fiyatı geometrik olarak artıyordu. Bunun üzerine PKK başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerine ve Doğu Avrupa’da bazı ülkelere uyuşturucu işleme laboratuarları kurdu/kurdurdu.

1990 yılına gelindiğinde ise terör örgütü Avrupa’da kendine yakın bir diaspora kurmada oldukça başarılı olmuş, Avrupa’nın birçok önemli şehrinde binlerce militan ve bunların beslendiği çok geniş bir sempatizanlar ağına sahip olmuştu. PKK’nın yurtdışına kaçırdığı insanlar bunun bedelini maaşlarının bir kısmını PKK’ya vererek ve örgütün diğer alanlardaki her isteğini yerine getirerek ödüyorlardı ve uyuşturucu ticareti de talepler arasındaydı.

Doğuda ve Batıda bu kadar örgütlü ikinci bir yapı olmaması sayesinde PKK kısa sürede Avrupa pazarında dağıtım ve satış alanında da güçlenmeye başladı. 10 yaşına kadar küçük Kürt kökenli çocuklar Avrupa başkentlerinde bar, pavyon ve lokal önlerinde, hatta belli okulların çevresinde küçük paketleri satmaya başladılar. 1991 yılında bir PKK’lı itirafçı 1988-1990 yılları arasında tek başına 300 kg’dan fazla eroini Avrupa’ya taşıdığını itiraf etmiştir.

Avrupa’daki örgütlenme

İnterpol’e göre 1992’de PKK’nın Avrupa uyuşturucu pazarının yüzde 80’ine yakını ile doğrudan ilişkisi vardı. Bu ilişki ya işletme, ya nakletme, ya nakliyatı koruma, ya dağıtım, ya da pazarlama şeklindeydi. 1992 İnterpol verilerine göre Avrupa’da uyuşturucu işine girmiş olan Kürt örgütlerinin sayısı 178’di ve bunların büyük çoğunluğu PKK’ya bağlı veya örgüte pay/haraç vermekteydi.

İnterpol’den İkbal Hüseyin Rizvi bu ilişkiyi şöyle açıklamaktadır: ‘PKK bu örgütleri orkestra etmektedir. Örgüt yoğun bir şekilde uyuşturucu işindedir.’ Aynı yıl İtalyan polisinin tespiti ise PKK’nın uyuşturucuyu taşıyabilmek için özel timler kurduğu yönünde. 1994’te Alman yetkili makamları bu ülkede yakalanan eroinin Kürt kökenli Türklere ait olduğunu açıkladı.

Almanya’daki uyuşturucu satışlarının yüzde 70’inin de PKK ve bağlı kişiler veya şirketlerince yapıldığı belirtildi. Diğer kaynaklar da 1994’te PKK’nın tüm Avrupa uyuşturucu ticaretindeki payının yüzde 60 - 70 arasında olduğunu belirtiyordu. Bu tarihte sadece Almanya’da uyuşturucu bağlantılı olarak yakalanan PKK’lı sayısı 30’du. Aynı yıl Türkiye’de yakalanan PKK uyuşturucusunun miktarı ise 1.6 tonu buluyordu. Böylece PKK’nın en önemli gelir kaynağı uyuşturucu parası olmaya başladı. 1996 yılı Birleşmiş Milletler (BM) Narkotik Denetleme Kurulu Raporu’nun tespiti PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığı sayesinde ayakta kaldığı yönündeydi. 1997 Sputnik Operasyonu (Belçika) örgütün uyuşturucu parasını nasıl akladığının küçük bir örneğini de göstermiş oldu.

Kara para nasıl aklanıyor?

PKK buradan elde ettiği gelirleri Londra, Paris, Brüksel ve diğer Avrupa şehirlerinde kurulmuş olan görünüşte kültür, kadın vs. derneklerine bağış, yardım vs. adı altında veriyor, bunlar belli hesaplarda toplanıyor, daha sonra aklanmış olan paralar MED-TV, silah alımı, militan yetiştirilmesi ve diğer işlere harcanıyordu. Bir diğer aklama yöntemi de mücevher alımı ve yasal yatırımlardı. 1997’de PKK-uyuşturucu ilişkisi birçok Avrupa ülkesini rahatsız etmeye başlamıştı. Uyuşturucu işindeki riskler artınca PKK Avrupa’da sivil propaganda gücünü kullanarak uyuşturucu suçlamaların Türkiye’nin bir ‘oyunu’ olduğunu iddia etmeye başladı. Hatta 1998’de büyük bir ‘Uyuşturucuya Hayır’ kampanyası başlattı. Bu yöntemle Avrupa polisini ya da diğer güvenlik güçlerini ikna etmesi mümkün değildi. Ancak İngiliz veya Fransız polisi ve yargısı da siyasi bir sistem içinde çalışmaktadır ve kamuoyu baskısı onların çalışmalarını da etkilemektedir. Belki de Türkiye’nin yakalayamadığı, ama PKK’nın en iyi kullandığı nokta burasıdır. Türkiye tüm Avrupa’yı, hatta Batı’yı tek bir organizma olarak görürken, terör örgütü onun parçalı halini ve sistemdeki açıklarını iyi bir şekilde istismar etmiştir.

Öcalan’ın yakalanması ve dağlardaki çatışmaların kesilmesinden sonra örgüt uyuşturucu işine daha fazla önem vermeye başladı. 2004-2005 yıllarında sadece Hollanda’da yakalanan PKK uyuşturucusunun miktarı 400 kg’ın üzerindedir.

Uyuşturucu baronları

2005 Europol verilerine göre Avrupa uyuşturucu ticaretinin bir numaralı aktörü PKK’dır. BBC ise Avrupa pazarının yüzde 80’inin Türkiye kökenli olduğunu ve PKK tarafından yönlendirildiğini belirtmektedir. İngiliz verilerine göre bugüne kadar uyuşturucu suçlarından İngiliz hapishanelerinde yatan PKK’lı sayısı 1.000’den fazladır. Türk polisinin verilerine göre ise 1984-2000 arasında Türkiye’de uyuşturucu ile yakalanan PKK’lı sayısı 700 civarındadır. Yani PKK güzergáh üzerindeki ülkelerde yüzlerce kişilik ekiplerle çalışıyor.

Tüm bunlar PKK’nın uyuşturucu paralarıyla büyüdüğünü göstermektedir. Zamanla örgütünün etrafında uyuşturucu, kaçakçılık ve haraç/soygun mafyaları da oluşmuştur. PKK Mafyası diyebileceğimiz bu oluşum kendi iç mantığını da geliştirmiş, bu ağ içerisine terörist yapılanma dışından katılımlar da olmuş ve PKK ile iç içe çalışan üç kıtaya yayılmış bir ağ kurulmuştur. Şaşırtıcı bir şekilde bu ağa kendisini PKK’nın tam karşısında konumlandıran bazı çeteler de dáhil olmuştur. İdeolojik görünümleri değişmekle birlikte kazanılan para çeyrek asır boyunca Türkiye’de kamu düzeninin altını oymuştur. Hatta uyuşturucu üretimi, işlemesi, nakliyesi, dağıtımı ve pazarlamasını güven altına alabilmek için söz konusu ağ kendisini olduğundan daha farklı göstererek devletin içlerine doğru da yol almıştır. 1990’lı yılların ortalarında birçok Avrupa ülkesinin Türkiye’ye yaptığı eleştiri uyuşturucu baronlarının Türk kabinesine kadar yol buldukları şeklindedir. Hatta ülkenin en üst düzey idarecilerini dahi bu ağın içine katmaya çalışmışlardır. Bu iddialarda abartı payı olsa da kamuoyuna kendilerini farklı ideolojik görüntüler altında takdim eden ve bazı durumlarda devletin gücünü kullanan birçok çetenin PKK ile yollarının birleşiyor olması dikkat çekicidir.

Kandil’den daha önemli

Özetle uyuşturucu Türkiye’de terörün ve devletin çöküşünün en önemli finansal kaynağıdır. Terörün sonunu getirebilmek için Kandil Dağı’nı bombalayan, tek tek organize suç şebekelerinin peşinden koşan Türkiye eğer bu karanlık güçlerin en önemli gelir kaynağı olan uyuşturucu kaçakçılığına büyük bir darbe vurabilir ise çok daha etkili sonuçlar alabilir. Türkiye bir yandan istismar sahalarını ortadan kaldıracak ve bu yapıların beslendiği meşruiyet olanaklarını ellerinden alacaktır, diğer taraftan ise özellikle uyuşturucu kaçakçılığını bitirerek terör ve diğer suçların maddi altyapısını ortadan kaldıracaktır. Aksi taktirde İstanbul sokaklarındaki kapkaçtan, Güneydoğu dağlarındaki teröre, en hassas dönemlerde yaşanan siyasi suikastlardan devletin suç şebekelerine teslim olmalarına kadar çok sayıda sorunu yaşamaya devam edeceğiz.



Bu haber 429 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,618 µs