Modern tıbbın 10 yalanı! | " /> Modern tıbbın 10 yalanı! | "/>

En Sıcak Konular

Yılın kitabında ikinci perde: Modern tıbbın 10 yalanı!

9 Şubat 2008 09:48 tsi
Yılın kitabında ikinci perde: Modern tıbbın 10 yalanı! Hayykitap'ın yayınladığı "Batı Tıbbı Sağlığınızın Altını Nasıl Oyar" adlı kitap gündeme damgasını vurdu. Modern tıp sektörünün çirkefliklerini deşifre eden kitabın yazarı Shane Ellison'la yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Tıp diktatö

Röportajın ilk bölümü için tıklayınız!

İsterseniz kitabınızda bahsettiğiniz 10 sağlık efsanesine, daha doğrusu sağlık yalanına kısaca bir göz atalım. Birincisinde, FDA’nın onayladığı ilaçların güvenli ve etkin olmayabileceğini ifade ediyorsunuz. FDA gerçekten de, insanlara zarar verecek tehlikeli ilaçların piyasada satılmasına izin mi veriyor?

FDA iyi niyetli ve kendini işine adamış bilim adamlarından oluşuyor. Fakat bu gerçek, onaylanmadan önce de tehlikeli olduğu bilinen ilaçların piyasaya sürülmesini engelleyemedi.
Vioxx’u örnek gösterebiliriz. Ancak 100 bin kişiye zarar verdikten sonradır ki, Vioxx isimli ağrı kesicinin tehlikeleri topluma yansıtıldı. FDA ve ilacın üreticisi Merck, ilacın piyasadan çekilmesinden tam dört yıl önce bu gerçeği biliyorlardı. İlacı hemen piyasadan çekmek yerine satmaya devam ettiler. Bütün bunlar sağlık için değil, servet için yapıldı.
Kitabımda onaylanmadan önce de tehlikeli olduğu bilinen diğer ilaçlara örnekler verdim. Bu ilaçlar hala piyasada. Kitabı okuyarak kendilerini bir sonraki Vioxx’tan koruyabilirler.

Tehlikeli olduğunu düşündüğünüz diğer ilaçlara da örnek verebilir misiniz?

Mesela Posicor ilacı var… 1997 yılında yüksek tansiyon tedavisi için onaylandı. Onaylanmadan önce sunulan bilimsel verilere göre, deneylerde Posicor kullanan insanlarda, plasebo (yalancı ilaç) kullananlardan daha fazla ölüm vakası görüldü. Fakat bu gerçek, FDA’nın ilacı onaylamasına engel olamadı.
FDA’nın ilaç güvenliği danışma komitesi üyesi Dr. Kurt Furberg’in başına gelenler de çok çarpıcı. Dr. Furberg Vioxx’un kimyasal akrabası Bextra’nın kalp krizi ve inmeye sebep olduğunu açıkladı. British Medical Journal dergisinde yayınlanan yazısında “Bextra Vioxx’tan farksızdır. Pfizer bu bilgiyi samanaltı etmeye çalışıyor.” dedi. Hemen ardından, COX2 inhibitörlerinin güvenliğini değerlendiren paneldeki görevinden alındı. Sonuçta panelde COX2 inhibitörleri lehine daha fazla oy çıktı. İşte ilaç şirketleri oylarla kazanıyor, bilimle değil.
FDA çalışanlarından Dr. David Graham bu olayı “FDA kültürü” diye nitelendiriyor. Bu kültürün sonucu olarak, FDA, ilaç şirketlerinin ürettiği zararlı ilaçlardan insanları koruyamıyor. Dr. Graham CNN’e verdiği demeçte “FDA Amerikalıları ikinci bir Vioxx’tan koruyamamaktadır” demişti.
Aslında bu söyledikleri yeni şeyler değil. Ta 1833 yılında New York Star gazetesi ilaç reçetelerinin “legal cinayetleri örten bir perde” gibi hizmet ettiğini yazmıştı.

FDA ve ilaç şirketlerinin yaptığı bunca şeye karşı yapabileceklerimiz var mı? Yoksa ilaç şirketleri bu gidişatın değişmesine izin vermeyecek kadar güçlü mü?

Yapılabilecek çok basit ve etkili bir şey var. Şirketlerin çok büyük güce sahip olduğu doğrudur. Toplum ve tıp çalışanları reçeteli ilaç hizmetkârı olmaktan vazgeçerlerse bu güç bir gecede sıfıra iner.
İlaç şirketlerinin gücü insanların ilaç bağımlılığına dayanır. İnsanlar “bana ilaç yaz” diye doktorlarına yalvarmayı bırakmalı. Hekimler kendi mesleki bilgilerine güvenmeli, ilaç satıcılarının buyruğundan çıkmalı. İlaç satış temsilcilerinin hekimlere bir ilacın güvenli ve etkin olduğunu iddia etmeleri son derece saçma çünkü biyokimya, fizyoloji veya tıp branşlarında eğitimleri genellikle yok. Reçeteli ilaçların eğrisini doğrusunu tartacak bilgileri yok. İlacı pazarlamaya çalışırken sadece ilaç şirketlerinin öğrettiklerini tekrarlıyorlar. Aslında bilim adamı rolü oynayan aktörler bunlar. İlaç şirketleri böyle olmasını tercih ediyor. Bilim dışı alanlarda eğitim görmüş insanları buluyorlar bu iş için. Böylece hileleri sorgulanmadan devam edebiliyor. Çoğu satış temsilcisi bu düzenin farkına varamıyor.
İnsanlar reçeteli ilaç kullanmak yerine doğal tedavi yöntemlerini araştırmalı. O kadar çok farklı tedavi yöntemi var ki… Ne yazık ki tıp eğitimi müfredatından doğal tedaviler 80 sene önce kaldırıldı. Yeni yetişen hekimler, kendileri özel çaba harcamadıkça büyük bir hazineden habersiz yetişiyorlar. 
Bunlara ilave olarak, hastalar doktorların buyruklarını sorgulamalı. Bu biraz zor bir iş, itiraf ediyorum. Hekimler tıp bilgisinin ancak ve ancak profesyoneller tarafından anlaşılacağını söylerler. Bu ayrıcalığı inşa etmek için tıp bilimi bilerek karmaşık bir şeymiş gibi gösteriliyor. Hastalıkları tanımlamak için telaffuzu bile güç kelimeler kullanılıyor. Bu sistem, hekimlerin bilgisi ile toplumun bilgisi arasında bir uçurum açılmasına sebep oldu. Sağlık bilgisi toplumun elinden alındı.
Pulitzer ödülü sahibi Paul Starr’ın da dediği gibi, hekimlerin iş güvencesi, hastayla hekim arasındaki uçurumdur. Aslında, sağlıkla ilgili temel bilgiler birkaç temel prensibe dayandırılabilir. İnsanlar kendi sağlıklarıyla ilgili kararlarını kendileri verebilir. Bu da, ilaç şirketlerinin elindeki gücü sıfıra indirir.

Özellikle “sağlık sigortası olan hastalar”dan bahsettiniz. Sağlık sigortasının bu çark içinde nasıl bir işlevi var?

Bugün sağlık sigortası poliçeleri için inanılmaz rakamlar ödeniyor. İnsanlar bir ömür boyu reçeteli ilaca erişimlerini garanti altına almak istiyorlar. Veya çalışan insanların maaşları, yanında sağlık sigortası da var diye daha şişkinmiş gibi gösteriliyor. Sağlık sigortası insanları yanlış bir “güvence” hissine kaptırıyor; kendi özgür iradelerini sıyırıp atıyor. Reçeteli ilaç satın almak için sağlık sigortasına sahip olmak bir güvence değil, yükümlülüktür. Sağlık sigortanız olduğu için bir zehiri daha ucuza alabiliyor olmanız onun size daha faydalı olduğu anlamına gelmez.
Sağlık sigortası bir illüzyondur. Gerçekte, hekimlerin ve ilaç şirketlerinin güçlerini tekelleştirmelerine yarar. Reçeteli ilaçların kullanımını dayatır. Eğer bir insanın sağlık sigortası varsa sanki otomatikman reçeteli ilaçları seçmelidir. Yatırımlarının geri dönüşünü ancak bu şekilde alır. Dolayısıyla, çoğu insan doktorun buyruklarını sorgulamaz. Başka alternatif de araştırmaz. Kendisini hasta eden hapı yutmaya devam eder. Sağlık sigortasına sahip olmak, diğer seçenekleri ortadan kaldırır.

Kitabınızdaki ikinci sağlık yalanı ilaç reklâmlarının insanları bilinçlendirmesi. Bu tür reklâmlar çok şükür Türkiye’de yasak ama Amerika’da çok yaygın olarak yapılıyor. İlaç şirketleri reklâmlarında ürünleri hakkında yalan mı söylüyor?

Amerika’da tüketiciye doğrudan ilaç reklâmı yapılması eskiden yasal değildi. Bugün yasal oldu. FDA, doğrudan tüketiciye ilaç reklâmlarının insanları bilinçlendireceğini düşündü.
Fakat uygulama böyle olmadı. Bu reklâmlarda ilaçlar hakkında yanlış veya abartılmış iddialara yer veriliyor.
Mesela Pfizer Lipitor reklâmlarında, ilacı kullananlarda rabdomiyolizin (kas ağrısı) rakip firma ilaçlarına oranla daha az görüldüğünü iddia etti. Bu reklâmın ardından, milyonlarca hastaya, tavsiye edilen dozajların üzerinde Lipitor yazıldı. Sonuç feci oldu; binlerce kişide rabdomiyoliz görüldü.
Bir de OxyContin var. Purdue Parma şirketinin ürettiği afyon bazlı bir ağrı kesici bu. Reklâmında ilaca bağımlılık oranının sadece yüzde 1 olduğu söylendi. İlaç aslında kanser hastaları için “son çare” olarak onaylanmıştı. Oysa saf doktorlar, hastalarına ilk çare olarak yazmaya başladı. OxyContin satışları birdenbire 300 binden 6 milyona yükseldi. OxyContin kaynaklı ölümlerse yüzde 400 arttı.

Türk halkını da bu tuzağa dahil etmek istiyorlar. Tüketiciye doğrudan ilaç reklamlarının serbest bırakılması için uğraşıyorlar.

Doğrudan tüketiciye reklam yapılması ilaç endüstrisinin en çirkin taktiklerinden biri. Bunu mutlaka önlemeye çalışmalısınız.
Amerika’da doğrudan tüketiciye yapılan reklâmlar ilaç kurbanlarının sayısını artırdı. Hangisinin daha tehlikeli olduğuna karar vermek güç; reklâmlar mı, ilaçlar mı? Bugüne kadar, hiçbir ilaç şirketi reklâmlarındaki yalan beyanları nedeniyle cezalandırılmadı.

Bir de Amerika’da kullanılan yeni ilaçlara özenen insanlarımız var. Doktorlar Amerika’da bebeklere şu aşı yapılıyor, siz de mutlaka yaptırın diye anne babalara öğüt veriyorlar mesela. Oysa bilmiyorlar ki Amerikalılar bu ilaçların dünyadaki en büyük kurbanları…

Amerikalılar bu açıdan gerçekten de dünyanın en şanssız milletlerinden. İlaç şirketinin çıkarlarını gözeten sağlık sistemi insanları her yönden vuruyor. Reklâmlar, ilaçların marketlerde bile satılması, sağlık sigortaları, gözü boyanmış hekimler.
Bu açıdan Amerika’ya özenecek hiçbir şey yok. Aksine kendi kültürünüzdeki doğal tedavi yöntemlerini tekrar gün yüzüne çıkartmalısınız.
Çocuklara yapılan aşılar ayrı bir konu. Kitabımda bu meseleye de yer verdim. Aşılar çocuklara kalıcı hasarlar verebiliyor. Ebeveynler çocuklarına bir aşı vurdurmadan önce o aşıyla ilgili ne kadar bilgi varsa toplamalı. Çocuklarımızı hastalıktan korumak, bir kumar olmamalı. Bebeklerin bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için en iyi yöntem uygun sağlık koşullarının ve sağlıklı beslenme imkânının sağlanmasıdır. Enfeksiyon yerleşmişse, tüm şeker kesilerek ve C vitamini gibi besin desteklerinin uygun kullanımı ile sağlığa kavuşulabilir. Deneyimlerimle bunun doğru olduğunu biliyorum. Ben çocuklarıma hiç aşı vurdurmadım ve çok şükür hepsi son derece sağlıklı.

Üçüncü efsaneye gelelim dilerseniz: Farmasötik ilaçların hayat kalitemizi yükseltmesi. Bölümü şu sözlerle açıyorsunuz: “Reçete edildiği gibi kullanıldığında ilaçlar terör, trafik kazaları, AIDS ve uyuşturucuların sebep olduğu toplam ölümden daha fazlasına neden olur”. Bu ifadenizi biraz açabilir misiniz?

Journal of the American Medical Association dergisinde birçok bilim adamı, Amerika’daki en büyük ölüm sebebinin reçeteli ilaçlar olduğunu yazdı. Buna rağmen halkın çoğunluğu, reçeteli ilaç kullanmanın gerçek faturasından bihaber.
Çoğumuz reçeteli ilaçlarla erken ölüm arasındaki ilişkiyi göremiyoruz. Bu ilişkiyi hekimler de pek fark edemiyor. Kimsenin ölüm raporunda “FDA-onaylı ilaç yüzünden öldü” yazıldığını görmezsiniz. Bunun yerine “kanser nedeniyle ölüm” veya Vioxx örneğinde gördüğümüz gibi, “kalp krizi nedeniyle ölüm” yazılıdır.
İlk kullanılan ilacın yan etkilerini gidermek için ikinci bir ilaca başlanır ve ilaç köleliği bu şekilde katlanarak sürer gider.

Tıp yazarlığının güvenilir olmadığını dile getiriyorsunuz dördüncü efsanede. Tıp makalelerinin de yalan olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Eskiden bu da saygın bir alandı. Bugün, ilaç şirketleri kȃrlarının çok büyük bir payını harcayarak kendi araştırmalarını kendileri yapıyor. Yani, bağımsız ve tarafsız kuruluşlar değil, ilaçtan para kazanmaya çalışan kuruluşun kendisi yapıyor araştırmayı. Dolayısıyla, araştırmaların ne kadar tarafsız olduğu şaibeli.
Buna ilaveten, bilinen tehlikelerine rağmen ilaçlar için olumlu makaleler hazırlıyorlar. Bu makalelerin altına imza atacak nüfuzlu hekimleri “kiralıyorlar” ki buna “hayalet yazarlık” diyoruz. Bu makalelerin saygın tıp dergilerinde yayınlanması sağlanıyor. Hekimler de ilaçlar hakkında bilgi sahibi olmak için bu dergileri okuyor.
Nihayetinde, hekimler ilaçların güvenli ve etkin olduğuna inandırılarak gözleri boyanıyor. Aslında ilaçlar fayda vermeksizin büyük risklere sebep oluyor.
Bu bölümde hekimlerin bilimsel makyajlarla nasıl kandırıldığını anlatmaya çalıştım. Umarım bu satırları okurlar.

Beşinci efsane besin takviyelerinin tehlikeli ve etkisiz oluşu.

Amerika’da medya, FDA ve ilaç şirketleri sık sık besin takviyesi üreticilerine saldırır. Oysa besin takviyeleri reçeteli ilaçlardan çok daha iyidir.

Gelelim altıncı efsaneye: “Kolesterol kalp hastalıklarının başlıca sebebidir”. Kolesterol Masalları kitabınızda da bu konuyu derinlemesine incelemiştiniz. Kolesterol konusu insanları korkutmak için çok suiistimal ediliyor. Bir ömür boyu hap kullanmamız isteniyor. Kolesterolle ilgili asıl gerçek nedir?

Eğer düşük kolesterol düzeyi insanları kalp krizinden koruyor olsaydı, kalp krizi kurbanlarının hepsinin yüksek kolesterollü olması gerekirdi. Oysa gerçek böyle değil. Kalp hastası olup da kalp krizi geçirenlerin yarısından fazlasının kolesterolleri düşük. Bu son derece basit bir mantık.
Yedinci sağlık yalanı da kolesterolle ilgili. Kolesterol çok önemli. Son yüzyılda yapılan araştırmalara göre kolesterolümüz ne kadar yüksekse o kadar uzun yaşıyoruz.
Journal of the American Medical Association dergisi bir makale yayınladı: Kolesterol ve Mortalite başlıklı. Framingham deneyinin 30 yıllık takip sonuçlarını yazan bir makale. Çoğu insana şaşırtıcı gelebilecek bir sonuç çıktı: 50 yaşın üstünde yüksek kolesterol toplam ölümdeki artışlarla ilişkili değil! Hatta, daha da ilginci, düşük kolesterol ve ölüm arasında bir ilişki var. Araştırıcılar, kolesterol seviyesindeki her 1 mg/dl düşüşün ölüm oranını yüzde 14 yükselttiğini gösterdiler. Bu verileri hekimler görmezden geliyor. Kalbi atan herkese kolesterol ilacı yazılıyor.

Kitapta yer verdiğiniz sekizinci efsane kolesterol düşürücü ilaçların kalp hastalığını önlemesi. Bu ilaçlar neden tehlikeli?

Milyonlarca insan kolesterol ilacıyla (Lipitor, Pravachol, Crestor) kolesterol seviyesini 225’ten 180 mg/dl’ye düşürdüğü için kendini kalp hastalıklarından muaf sayıyor. Statin ilaçlarına bağımlı hale geldik ama kalp hastalığı kaynaklı ölüm oranı son 75 yıldır değişmedi. Kolesterol deneylerinden elde edilen en çarpıcı sonuç şu: Düşük kolesterol ve kalp hastalığı arasında bir korelasyon yok.
Genelde, kolesterol ilacının yaptığı tek şey kolesterolü düşürmek. İlacı kullananlar hem ilacın, hem de düşük kolesterolün olumsuz yan etkileriyle mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu çok hayati bir denklem! Bu yan etkilerden bazıları enerji ve cinsel güdüde azalma, kanser, kalp hastalığı ve kısa süreli hafıza kayıpları…

En son olarak doğal besin takviyesi efedra’nın FDA tarafından yasaklanmasını konu ediniyorsunuz. FDA efedra’nın kalp krizine sebep olduğunu bildirmişti. Bu yasağın aslı ne?

Efedra bitkisiyle ilişkilendirilen yan etkiler FDA-onaylı kimyasal ilaç Ephedrine’de görülmüştü. Obezite, astım ve bronşit tedavisinde ilaç şirketlerine büyük bir rakip oldu bu bitki. İlaç şirketleri milyonlarca dolar kaybettiler. Bu nedenle yasaklandığını düşünüyorum.

Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

Sağlıklı olmak, insanın kendisine bağlıdır. Doktorlara, ilaçlara veya ilaç şirketlerine değil. Hastalığı ortaya çıkaran da, yok eden de alışkanlıklardır. Şekerli gıdaları kesip, daha az yemek yerseniz sağlığınızın düzelmeye başladığını fark edeceksiniz. Yediklerinizin de besleyici değeri yüksek, kimyasal eklenmemiş doğal yiyecekler olmasına dikkat ederseniz harika sonuçlar alırsınız. Özellikle çocukları paketlenmiş abur cuburların, boyalı sentetik içeceklerin yakınından bile geçirmemek lazım. Sigara ve içkiden uzak durmak gerektiğini zaten herkes söylüyor. Yeteri kadar gün ışığına çıkmak, açık havada yürüyüşler yapmak, kendinizi mutlu etmeye çalışmak ve her şeyin çok güzel olacağına inanmak da çok önemli.

Kitabı internetten satın almak için tıklayınız.

www.iyibilgi.com özel Arzu Aygen



Bu haber 8,734 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,461 µs