iyibilgi özel" /> iyibilgi özel"/>

En Sıcak Konular

Bizi ayıran türban

8 Şubat 2008 16:58 tsi
Bizi ayıran türban Türban tartışmaları demokrat aydınların arasını açtı. İdeolojik kamplar birer birer dağılıyor. Yeni gruplaşmalar ortaya çıkıyor. Tüm bu süreci sizin için özetledik. iyibilgi özel

“Bizi Ayıran Nehir” Robert Redford’un gerçek bir hikayeye dayanan filmidir. 1900’lü yıllarda geçen film nehirde birlikte balık tutmayı çok seven iki erkek kardeşin daha sonra yaptıkları tercihlerle yollarının ne derece ayrıldığını anlatıyor.

Bizim filmimiz ise; 301, Hrant Dink davası, AB, Atilla Yayla ve benzer bireysel haklar ve özgürlükler konusunda aynı nehire olta atan liberal-sol-demokrat çizgideki aydınların türban konusunda nasıl savrulduğunun yaşanmakta olan ibretlik hikayesine dayanıyor.

Aslında bu ayrımın ilk işaretleri 27 Nisan Muhtırasına verilen tepkilerden anlaşılıyordu. O güne kadar adeta demokratlığın çıtası olan, gündemini belirleyen pek çok aydın, askeri müdahaleye karşı olmak ile AKP’li görünme korkusu arasında sıkışıp kaldılar ve en çok “Ne darbe, Ne şeriat” diyebildiler.

Ancak bu arada beklemedikleri bir tepkiyle karşılaştılar. Yaratıcı eylemleriyle dikkat çeken Genç Siviller “Ne darbe, Ne darbe” diyerek demokrasi çıtasını yukarı çekti ve sol ya da liberal çok sayıda entelektüel çıtanın altında kaldı.

Çocuktan al haberi

Aynı camia içinde bulunan, aynı gazetelerde, dergilerde yazı yazan, aynı üniversitelerde ders veren demokrat aydınların arasında oluşan hukuk hatta bir tür arkadaşlık baskısı; birbirlerini demokrat olup olmamaya varacak boyutta kritik etmelerine yeterince izin vermiyordu. O nedenle tabiri caizse “çocuktan al haberi” durumu ortaya çıktı. Demokrat aydınlar arasındaki bu ayrışmayı başlatan bir grup genç oldu.

Bugüne gelirsek türban tartışmaları bu ayrışmayı iyice keskinleştirmekte.

Özgürlükçü solun İslam temalı konulardaki “ama”cı yaklaşımı türban tartışmalarında fazlasıyla ortaya çıkmış durumda. Bu duruşun dayandığı temel iddiaların yelpazesinde ise şunlar var:
• Türbanın çağdışı olması, özgürlükleri engelleyen bir şey için özgürlük istenmez.
• Bu talep burada kalmaz, kamuya da sıçrar.
• Bu öncelikli bir konu değil, daha başka sorunlarımız var.
• Başka haklar konusunda duyarlı olmayan AKP ve MHP’yi samimi bulmuyorum.
• Özgürlükler parça parça verilmez, hep birlikte ele alınmalı

Ahmet İnsel’in başı çektiği, Ayşe Kadıoğlu, Mehmet Altan, Hasan Bülent Kahraman gibi akademisyenlerin de içerisinde yer aldığı grubun yaşadığı iç hesaplaşmayı en iyi anlatan ise Ertuğrul Özkök'ün şu satırları oldu:

"Hani türbanlı kızların üniversiteye girmesinden yanaydın?' / Kıvırtmadan hep aynı şeyi söylüyorum. / Hâlâ taraftarım. / Karşı olduğum, bunun yöntemi. / Yani, o kızları, 'kutsal türban taburlarına' çevirip fetih ruhuyla üniversiteye sokmaya çalışan siyasetçilerin ve onların pervanelerinin anti-demokrat zorlamalarını kabul edemiyorum."

Özkök'e gerek yok. 27 Nisan muhtırası sürecinde erken siyasal analistliğe soyunan ve sivil siyasetten yana net duruş sergilemeyen Ahmet İnsel’in türban konusundaki duruşundaki sakatlık, tüm ikna edici üslubuna, bilge görüntüsüne ve şıklığına rağmen ayna gibi ortada.

Bu duruşa yine en sağlam eleştiri; Ahmet İnsel ve bu entelektüel camiayla hukuku olmayan, dolayısıyla eleştirilerini oto-sansürsüz yapabilen genç bir yazardan geldi.

Kemalizm tohumu aniden çiçekleniyor

Yıldıray Oğur, Taraf’taki "Kandil Dağı kadar Kürt, Anıttepe kadar Kemalist" başlıklı yazısında; başörtüsünün sahici siyasallaşmaları yaratan ana fay hatlarından birini temsil ettiğini söylüyor. Sorunun bu yüzden tartışıldığını ve bu yüzden çözülemediğinin altını çiziyor. Bu fayın kırılmasıyla herkesin bir yerlere savrulduğunu belirttiği yazı şöyle devam ediyor:

“Mevcut tüm siyasallaşmalar, solculuk, sağcılık, Kürtlük Türklük yerle yeksan oluyor.  …  Yılmaz Özdil’le, Aysel Tuğluk, İlhan Selçuk ile Ahmet İnsel yan yana saf tutuyor, Birgün gazetesi solun başörtüsü yasağı ile ilgili tavrını eleştiren bir yazıyı sansürleyiveriyor ve Radikal İki ilavesi Cumhuriyet iki gibi çıkıyor, yan yana gelmez denilenler arasında ortak bir frekans, söylem birliği oluşuyor,  bugüne edilmiş tüm özgürlük sözleri teferruat hükmüne düşüveriyor.
Çünkü söz konusu olan başörtüsü olduğunda bu ülkenin okullarında okumuş, mürekkep yalamış vatan evladının içine serpiştirilmiş Kemalizm tohumu aniden çiçekleniyor, rejimin kriz anında açılsın diye  torpidolarımıza sakladığı hava yastıkları kafamıza mukayyet olmak için ortaya çıkıveriyor.”

Bu cesur tavra Ali Bayramoğlu Yeni Şafak’taki köşesinden de ciddi bir destek verdi. Yıldıray ve Yıldıray’ların zamanın ruhunu taşıdığını ve bugün demokratların nirengi noktası olduklarını ifade ettiği yazısında:

“Türk modernitesinde "din ve dindar/lık" meselesi verili zihniyetin turnosol kağıdı gibidir. Zira "din ve dindar/lık"ın varlığı, talepleri, çağrışımları ütopyaları parçalar, gelecek zaman fikrini zorlar, ilerleme sanısını yaralar. Ve bu turnosol kağıdı ister liberal olsun ister solcu modern Türkleri baştan çıkarır, görünür kılar, özgürlük ve demokratlıktaki sınırlarını tespit eder ve en nihayet değdiği her zihni gizli cemaatçi haline getirir. Ve doğal olarak hak ve özgürlüklere yaklaşımda faydacılık merkezli ciddi bir etik sorunun altını çizer.”

Vicdan sahibi olmak yeterli

Yasağa karşı duruşlarıyla demokrasi dersi vermeye devam eden Etyen Mahçupyan ise bu yasağa karşı çıkmak için demokrat olmanın bile gerekmediğini, vicdan sahibi olmanın yeterli olduğunu belirtiyor. Biz Demokrat mıyız? diye soran yazısında:

"Eğer demokratlık başkalarının duruşuna göre değiştirdiğimiz bir tutum olarak algılanırsa, pragmatik pazarlıkların konusu olmaya meyledip, ilkesel ve ahlaki temelini yitirir. O zaman da tutarlı bir pozisyon olmaktan çıkıp, farklı ideolojilere yamanmış bir tür göz boyayıcılık halini alır."


Yazımızı; Türk modernleşmesinin eskiyle bağlarını koparıp, yeni bir toplum yaratmak üzere uygulamaya koyduğu ve 'laiklik' adı altında adeta yeni bir din yaratma çabası içinde olduğunu söyleyen Ferhat Kentel’in cümleleriyle bitirelim:

"Bu pozitivist 'laiklik ilkesini' yedeğine alan seçkinci Türk modernleşmesinin topluma bakışı da 'dinlemek' ve 'anlamak' yerine, 'dayatmak' mantığı üzerine kuruldu.”

“…Türkiye'deki seçkinci ve sınıfsal hegemonyanın kaybetmekte olduğu meşruiyetini savunabilmek için kültürel tezahürlerini yeniden kutsallaştırıyor.Ve kendi simgelerini mutlaklaştırırken başörtüsünü de simge olarak yeniden inşa ediyor."

www.iyibilgi.com özel Emin Değer



Bu haber 2,750 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,117 µs