En Sıcak Konular

Eve dönüş mümkün mü?

6 Şubat 2008 17:06 tsi
Eve dönüş mümkün mü? Kürt şair Bejan Matur, kendine has akıcı üslübuyla yaptığı eve dönüş söyleşilerini Zaman Gazetesinde yayımladı. Eve özlem duyan insan hikayeleri toplumsal barışa katkı sağlayabilir.

'Eve dönmek istiyorsun ama yol çok uzun' diye başlar Vietnam'dan söz eden bir Bruce Springsteen şarkısı. Evet, yol uzun. Evimizle aramıza kan girmiş, 30 yıl girmiş, elbette çok uzun yol.

Ama dönülecek bir ev varsa yolu uzun bile olsa sonuç değişmez. Hangi eve dönülecek? Evin anlamından, varlığın odağı olması nedeniyle öneminden söz etmiştim. Aldığım tepkiler o kadar çeşitliydi ki. Eve dönmesini beklediklerimiz, onları burada bekleyenler... Dağa çıkmış ve hapis yatmış sürgünler, acılar görmüş ve acılar vermiş insanlarla konuşmak istedim. Artık kendi hayatlarını kurmaya çalışan insanlarla. Çok insan kapısını açtı. Çoğu ilk defa anlatıyordu o dönemi. Anneyi konuştuk, çocukluk yurdunu, ilkokuldan başlayan travmaları, ilk gençlik kırılmalarının nasıl kimlik hanesinde birikerek politik bir tercihe dönüştüğünü. Dağa çıkarken kafalarında var olan dünyayla dağdan indikten sonraki arasındaki uçurumu. Demokrasiden özgürlükten, hayattan ne anladıklarını, askerle ötekiyle, düşmanla karşı karşıya gelmenin izlerini konuştuk. Asıl önemlisi, ne değişirse gönül rahatlığıyla döneceklerini...

Onların hikâyelerini dinlerken hayatın kurmacadan ne kadar güçlü olduğunu fark ettim. Dinlediğim acılar, tanıklık ettikleri kayıplar bizlerin sıradan hayatlarının travma diye büyüttüğü her durumun aslında ne kadar önemsiz olduğunu gösterdi bana. Karda donduğu için parmakları kesilen Yusuf bana rüyalarını anlattı. Hiç suça bulaşmamış bir Yusuf'tu o. Gerçekten masum bir Yusuf. İlk kesilen işaret parmağını nasıl hâlâ rüyasında gördüğünü anlattı... Bir zeytin kutusuna atılan ve bulunduğu mağaranın önünde gömülen parmaklarının ondan uzaklaşıp gitmesinin anlamını. Ve annesini elbette... Annesiyle ilk karşılaşmasında, hiçbir şey konuşmadan oğluna sarılmadan ayaklarına kapanıp, olmayan ayak parmaklarını okşayan annesinden...

Bir başkası çocukluk evinin duvarında asılan bir fotoğraftan söz etti. Şeyh Sait ayaklanmasına öncülük ettiği için asılan uzak atasından. Bir fotoğrafın dahi insan muhayyilesinde dağa giden yolu nasıl açtığından. İlkokul öğretmeninin görevlendirdiği bir başkası -evde annesiyle Kürtçe konuşan çocukları gel bana haber ver- bir gizli dil polisi olmanın anneyle araya koyduğu mesafeyi ve o mesafenin anlamını o yaşlarda... O ihbarla ana dilden uzaklaşmanın, annenin ve dilinin utanılacak bir şey olduğu travmasının ilk gençlikte bilincine nasıl tokat gibi indiğini. Herkesin bir nedeni vardı giderken. Haklıydı, masumdu ya da değildi... Ama herkesin bir nedeni vardı. En fazla paylaştıkları ortak konu kimlikti. Kimlik, yani bilincinin dayattığı var olma talebi. Varlığının tanınması talebi hepsinin ortak çıkış noktasıydı. Babasının baskısından kaçan da orada yüzleşmeye mecburdu kimliğiyle, romantik sol gerilla romantizmiyle kültürlenen de. Ama orada başka şeylerle de yüzleştiler. Hayalleriyle, idealleriyle, düşmanlarıyla... Bu nedenle hiçbiri bir gün döneceği evi unutmamıştı. Çocukluk anılarına sıkı sıkıya bağlıydı hepsi ve eve dönecekleri günü bekliyorlardı.

Konuşurken ne pişmanlık duymalarını bekledim ne de itirafçı olmalarını... Yaşadıkları acılara ve kayıplara ihanet sayıyorlardı pişmanlık itirafını. Ama dönülecek bir ev olduğunu biliyorlardı. 'Peki, kan duracak mı aramızda?' diyorlardı. Kürtlerin ve Türklerin konuşmasının zamanı gelmedi mi daha? Hepsinde ortak olan refleks, yaşanan acıların daha fazla devam etmemesiydi.

Şimdilerde sözü edilen 'Eve dönüş' yasasının içeriğinin ne olacağı hepimizin merak konusu. Çıkacak yeni yasa öncekilerden çok farklı olmak zorunda. Önceki yasaların neden işlev kazanmadığına bakmak bu zorunluluğu anlamamızı kolaylaştırır. Çıkarılacak yasanın etkin ve anlamlı olması için; dağa çıkanlara ne pişmanlık dayatılmalı, ne de itirafçılık. Silah kullanmamış olanların normal, sivil hayatlarına bir an önce dönmeleri mutlaka sağlanmalı. Çünkü hepimiz biliyoruz, bu insanların hayatımızdan çıkmış olmasının acısını birebir yaşayanlar kadar uzaktan izleyenler de yaşıyor. Ve biz farkında olalım ya da olmayalım o insanların hayatımızdan çıkmış olmasının bedelini sadece onlar değil biz de ödüyoruz. Bu bedel, en hafifinden demokrasimizdeki tıkanıklıklarla belli ediyor kendini. Yaşanan somut travmaları saymazsak eğer...

O çocuklar karda bir gün daha üşümesin diye etkin ve anlamlı bir yasanın bir an önce çıkarılması gerekiyor. Hepsiyle konuşurken gördüğüm umut bizi buna mecbur kılıyor. Bırakalım herkes kendi hayatıyla yüzleşsin. Varsa eğer kendilerine yeni kapılar açsınlar. Onları ihbarcı yapmanın kimseye faydası olacağını düşünmüyorum. Günahı ve sevabı kendi vicdanında elbette tartılıyordur; ama anılarına bağlılıkları sebebiyle açık bir yüzleşmeye itilmekten rahatsızlar. Konuştuklarımdan biri 'dağdaki birinin dağdan inmeyişinin en derindeki sebebi ne ideolojiktir ne de davaya olan bağlılığı. Eğer senelerini dağda geçirmiş biri bunda ısrar ediyorsa, bunun sebebi yanında ölen, sakat kalan, cezaevine atılan arkadaşlarının anılarına olan bağlılığıdır. O anıya ihanet etmemek için kalıyordur dağda. İdeoloji bitse bile anılar yakasını bırakmaz insanın. Döndüğün zaman o anıların, yaşanmışlıkların yükünü taşıyabilecek şartlar olması lazım.'

Tanıklık ettiğimiz her olay bizim biz olmamızda önemli bir role sahip. Yaptığım hemen her görüşmede edindiğim ortak izlenim dağa giden hemen herkesin geçmişinde yaşanan bir şiddetin, bir ölümün olmasıydı. Yakınlarından biri muhakkak ya işkence görmüş, ya öldürülmüş, darbeyi hatırlayanlar da vardı aralarında, babası Diyarbakır Cezaevi'nde işkenceye maruz kalan da. En hafif yaşayanın okuldaki deneyimlerinden birikenler bir kırılma yaratmış. Daha yakın dönemde yaşanan travmalar kayıplar şeklinde olmuş. Ya kız kardeşi "şehit" olmuş ya da çocukluk arkadaşı, ya da kuzeni. Özetle hemen hepsinin hikâyesinde bir şiddet var ve bu şiddet tüm psikologların çok iyi bildiği gibi şiddeti örgütlüyor zihinde. Şiddetin karşısında var olmanın tek yolu olarak şiddet bir seçim olarak çıkıyor karşılarına.

O halde bu toplumun rehabilite edilmesi gereken alanlarının başına şiddetle kurulan ilişki konulmalı. Bir insanı dilini konuşmak istediği için sıra dayağından geçiren öğretmenin yanlış mı yanlış tavrından başlanmalı mesela. Devletin sonsuz şefkatinden söz ederken bundan emin olanların hepsini bugün Güneydoğu'daki köylerde, kasabalarda ders gören sınıflara götürmek gerekiyor belki de. Orada dil üzerinden ne acılar yaşanıyor ve o çocuklar büyüdüklerinde bu travmaları hangi yollardan katlanılır kılacaklar? Ölerek ve öldürerek mi? Dileyelim daha fazla olmasın. Birileri bizlere ölerek ve öldürerek bir şeyleri kanıtlasın istemiyorsak eğer, bu toplumun en derununda yer etmiş şiddetle yüzleşmemiz gerekiyor. Toplumun tüm hücrelerine yer etmiş şiddetin bir gün siyasette de karşılığını bulacak olmasına İsviçre'de yaşamadığımıza göre bu kadar şaşırmamız da çok anlamlı olmasa gerek...



Bu haber 452 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,167 µs