Demokratlar | " /> Demokratlar | "/>

En Sıcak Konular

Başka tanrının çocukları: Demokratlar

4 Şubat 2008 17:12 tsi
Başka tanrının çocukları: Demokratlar Amerika Birleşik Devletleri'nin iki büyük partisinden biri olan Demokrat Parti'nin kökeni, 1790'lara uzanıyor. Partiyi kuruluşunda örgütleyen lider Thomas Jefferson'dı. Jefferson, özellikle tarım sektöründekilerin çıkarlarını koruyor ve güçlü bir fede

 
"Devletlerin hakları" prensibi önemliydi. Demokratlar, federal hükümetin, eyaletlerin içişlerine mümkün olduğunca az karışmasından yanaydılar. Eyalet yönetimlerinin, kendi sınırları içinde tam sorumluluk sahibi olmaları gerektiğini vurguluyorlardı.

Konu, eyaletlerin, köleliğe bakışlarıyla da yakından ilişkiliydi. Çünkü Kuzey ve Güney eyaletlerindeki Demokratlar, kölelik konusunda farklı tutum almıştı.

Cumhuriyetçi Abraham Lincoln'ün 1860'da başkan seçilmesi sonrası, güney eyaletlerindeki Demokratlar, birlikten ayrıldı. Bu da ülkede iç savaşa yol açtı.

Savaş sonrası, partilerine yönelik "sadakatsizlik" suçlaması, Demokratları 1884'e dek Beyaz Saray'dan uzak tuttu.

O döneme dek, özelikle güneydeki eyaletlerin ve kuzeydeki etnik azınlıkların desteğine güvenmesi nedeniyle, Demokrat Parti, bir azınlık partisi olarak görülüyordu.

Ancak Demokratlar zamanla, Batı'nın fakir kalmış çiftçileri gibi, daha marjinal gruplara da ulaşmaya çalıştılar.

Daha sonra bu gruplara, 19. yüzyıl sonlarında büyük iş çevrelerinin daha da zenginleşmesinden yeterli payı alamamış toplum kesimleri de eklendi. Tüm bu gelişmeler, Demokratların daha geniş bir çevrenin desteğini kazanmasında etkili oldu.

Demokratlar bölündü

Roosevelt 'Yeni Düzen' ile parti tabanını genişletti. İktidardan uzun dönemler uzun kalınması, partinin zayıflamasına ve bölünmesine yol açtı, bu bölünme özellikle de muhafazakar Güneyliler ile Kuzeydeki kentli ilerleme yanlıları arasında yaşandı

1924'te kıran kırana geçen bir parti kongresinde, ancak 103 oylamadan sonra bir başkan adayı üzerinde uzlaşıldı.

Franlin Delanoe Roosevelt'in yeni Demokrat koalisyonunun önünün açılması ise ancak 'Büyük Buhran' ve Cumhuriyetçilerin, siyasi görünümü değiştirmekte başarısız olması sonucu mümkün oldu.

Daha sonra 'Yeni Düzen' olarak adlandırılacak dönemde ise, Roosevelt, partiyi sosyal ve ekonomik konulara güçlü biçimde etki eden bir yapı kazandırdı.

Bu sayede Demokratlara oy verenlere entellektüeller, küçük çiftçiler, azınlıklar ve yoksul Güneyli beyazlar da dahil oldu.

Bu süre zarfında, Cumhuriyetçilerin iki katı sayıda seçmen kendini Demokrat olarak tanımladı.

Bu da Demokratların, Beyaz Saray ve kongrede ağırlık kazanmalarını sağladı. 1932 ile 1968 yılları arasındaki 36 yılın 28'inde Demokratlar iktidardaydı. Bu süreç, sadece arada Eisenhower'in üst üste iki dönem görev yapması nedeniyle kesildi (1952- 1960).

Ayrıca Temsilciler Meclisi'nin kontrolü 1994'e kadar ellerindeydi. Senato'da ise o dönemde çoğunluğu sağlamışlardı.

Yeni Düzen ardında sağlanan koalisyon 1960'larda çatırdamaya başladı. Önce Kennedy, ardından Johnson döneminde başkanlar, daha çok sivil hakların altını çizen bir gündem belirlemeye başladılar.

Nixon ve Cumhuriyetçiler ise bundan yararlanarak güneyli beyazlara hitap eden 'Güney Stratejisi' adlı yeni bir programla taraftar buldu.

Vietnam savaşına duyulan muhalefet ve bununla ilintili karşıt-kültür hareketi sendikaların da artan gücüyle birleşince, Demokrat Parti içinde hişzipleşmeler daha da arttı.

Düşüş eğilimi

1960'lardan itibaren, Demokratlar geleneksel olarak kendilerine destek veren tabanlarından yani beyaz, iş sahibi orta sınıf seçmenlerden gitgide uzaklaşır oldular.

Bu kesim Amerikan siyasetinde seçimin sonucunu belirleyen bir grup olarak kabul ediliyor.

Demokratlar, çalışan kesimin çıkarlarını koruyan bir hareketten çok, elit bir yaklaşım, belirli çıkar grupları ve 'kimliklerini kabul ettirmeye çalışanlar'ın siyasi girişimleri ile özdeşleştirilir oldu.

Bu uçurumun derinleşmesi, Reagan döneminin popülist muhafazakarlığının taraftar bulmasına ortam yarattı.

Emekçi kesim ile orta sınıf bu çatı altında birleşirken, Demokratlar azınlıkların çıkarları, hantal yönetim yapısı, sosyal haklar, ırk kontenjanları ve zayıf bir dış siyaset ile birlikte anılır oldu.

1968 ile 1992 arasında Demokratlar sadece dört yıl boyunca Beyaz Saray'da kalabildi.

Bu eğilimi kırmayı başaran iki başkanın yani Jimmy Carter (1972) ve Bill Clinton'ın (1992) ise aslında güney eyaletlerinin valileri olması dikkat çekiciydi.

Carter, Richard Nixon iktidarını sarsan Watergate skandalı ardından dürüstlük mesajının üzerine giderek başarı sağladı.

Ancak icraatları fazla başarı sağlayamayınca, Demokratlar Beyaz Saray'a dönmek için Bill Clinton dönemine kadar yani 12 yıl daha beklemek zorunda kaldılar.

Clinton dönemi

Bill Clinton'ın en önemli başarısı Demokratları sağlam ekonomik yönetimden yana merkeze yakın bir örgütlenme olarak kabul ettirmek oldu. Clinton dış politikada iddialı girişimler başlattı

Clinton dönemi Amerikan tarihinde en uzun süren ekonomik büyüme süreci olarak kayda geçti. 1996'da Clinton, bu başarının da etkisiyle Franklin Roosevelt'ten bu yana yeniden seçilmeyi başaran ilk Demokrat başkan oldu.

Bill Clinton'ın özellikle sağlık gibi alanlardaki reform girişimleri ise 1994'te, ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin kazandığı başarı ile sekteye uğradı. Demokratlar bu seçimde Kongre'de 40 yıldır süren denetimlerini yitirdi.

Bu nedenle Clinton iktidarının son sekiz yılını, muhaliflerinin ağırlıkta olduğu bir Kongre ile geçirmek zorunda kaldı.

İç siyasette bu nedenle bir anlamda eli kolu bağlanan Clinton dikkatini dış politikaya çevirdi. Orta Doğu ve Kuzey İrlanda'da barış girişimleri bu uluslararası barış hamlelerinin ilk akla gelen ayakları.

Ancak Monica Lewinsky skandalı ikinci dönemine gölge düşürdü.

Beyaz Saray'da stajyer olarak çalışan Monica Lewinsky ile ilişkisi konusunda yalan ifade verdiğinin ortaya çıkması azil sürecinin gündeme gelmesine yol açtı.

Clinton azil oylamalarında destek bulmuş olsa da bu tartışmalar siyasetteki partizan havayı da güçlendirdi.

Senato tarafından aklanan Clinton yine de Temsilciler Meclisi'nde hakkında azil isteminde bulunulan ikinci başkan oldu.

Demokratlara darbe

Başkan yardımcısı Al Gore, 2000 yılı seçimlerinde Bill Clinton'ın güçlü ekonomik mirasından güç alıp kişisel sorunlarıyla arasına mesafe koyarak Beyaz Saray'da Demokratların hükmünü sürdürmeye çalıştı.

Gore, daha popülist bir tavır takındı, Clinton'ın ihmal ettiği parti tabanına yöneldi ancak bu strateji ters tepti. Gore'un kılpayı yenilgisi moralleri bozdu

Al Gore'un George W. Bush karşısında uğradığı yenilgi, Demokratlar açısından sarsıcı ve moral bozucu oldu.

Ülke genelinde daha çok seçmenin oyunu almasına rağmen, Seçiciler Kurulu'nda belirleyici nitelikteki Florida'da çok az farkla seçimi kaybetti.

2001 yılında, Senato'nun denetimini ele almaları Demokratlar arasında umut yarattıysa da 11 Eylül saldırıları ardından partizan politikalar askıya alındı.

Yurtsever değilmiş gibi görünme kaygısıyla Demokratlar askeri operasyonlara ve ülke içinde terörle mücadele yolunda atılan adımlara fazla karşı duramadılar.

George W. Bush'un 'teröre karşı savaş' ilan etmesi ardından yakaladığı popülerlik, Demokratların koz olarak kullanabileceklerini düşündüğü siyasi skandalları da etkisiz kıldı.

Özellikle 2001 yılında enerji devi Enron firmasını batışı bu duruma bir örnek.

Başkanın popülerliği 2002 yılında da ara seçimlerde Cumhuriyetçilere yeni bir zafer kazandırdı.

Genelde ara seçimlerde iktidar kan kaybetse de bu kez, sonuçlar Cumhuriyetçiler lehine büyük bir kayma olduğunu gösteriyordu.

Böylece Cumhuriyetçiler hem Temsilciler Meclisi'nde çoğunluklarını artırdı, hem de Senato'da denetimi yeniden ele aldı.

Bu kazanımlar da Cumhuriyetçileri uzun vadede güçlendiren eğilimleri destekledi. Demokratlar ise 1954'ten bu yana ilk kez hem yönetimin hem de Kongre'nin denetimini kaybetmiş oldu.

2004'teki başkanlık seçiminde George Bush'u yenilgiye uğratamayan Demokratlar ancak 2006 ara seçiminde moral buldu. Demokratlar Kongre'nin her iki kanadında da denetimi ele aldı.

DEMOKRAT BAŞKANLAR

Andrew Jackson (1829-1837)
Martin Van Buren (1837-1841)
James Knox Polk (1845-1849)
Franklin Pierce (1853-1857)
James Buchanan (1857-1861)
Grover Cleveland (1885-1889)
Grover Cleveland (1893-1897)
Woodrow Wilson (1913-1921)
Franklin D Roosevelt (1933-1945)
Harry S Truman (1945-1953)
John F Kennedy (1961-1963)
Lyndon Johnson (1963-1969)
Jimmy Carter (1977-1981)
Bill Clinton (1993-2001) 

bbc



Bu haber 1,426 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,715 µs