En Sıcak Konular

Başörtüsünü tarihinden kopartıyorlar!

3 Şubat 2008 20:24 tsi
Başörtüsünü tarihinden kopartıyorlar! Sosyolog Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, başörtüsü-türban ayrımı üzerine konuştu: “Antitürbanistler, zamanı istedikleri yerden kesip koparacaklarını zannediyorlar. Başörtüsünü tarihînden kopartarak bunlar ‘türbanlı’ diyorlar. Yasakları sav

“Mağduriyeti’ çözecek en iyi girişim bu mağduriyeti yaratanların eli ile gerçekleştirilmiş girişim olurdu.” diyen Barbarosoğlu’na göre ‘CHP’nin bu mutabakatın içinde olması Türkiye için müthiş bir açılım olurdu’. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, yasağı savunanların sıklıkla başvurduğu “50 sene önce türban var mıydı, 50 yıl önce insanlar Müslüman değil miydi?” söylemini antitürbanist bir tavır olarak adlandırıyor. Kadınların elli değil bin yıldır başını örttüğünü söyleyen Barbarosoğlu, başörtüsü-türban ayrımını da şöyle açıklıyor: “Antitürbanistler, zamanı istedikleri yerden kesip koparacaklarını zannediyorlar. Kendilerince hijyenik bir zaman kurguları var. Başörtüsünü tarihî arka plandan kopartarak bunlar ‘türbanlı’ diyorlar. Böylece yasakları savunmak için kendilerine meşru bir alan açmış olduklarını zannediyorlar. Doğru bir yerde olsalardı şu kadar yasağa rağmen başını örtenlerin sayısı bu kadar artmazdı.”

“Her vesile ile yazdığım ve yaptığım her şeyi “haber”leştiriyorlar. Türkiye’nin yazarı, sosyoloğu olarak kabul edemedikleri için yazılarımın içinden cımbızla cümle çekip gündem yaratmalarını tekrar tekrar yaşadım.” Bu sözler geçtiğimiz günlerde TRT’te tartışma programına çıkması olay haline getirilen Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’na ait. Barbarosoğlu bir sosyolog, ödüllü bir öykücü, romancı... Uzun yıllardır Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyor. Başörtüsü üzerine araştırmaları ve kitaplaşmış çalışmaları var. ‘Kamusal Alanda Başörtülüler’, ‘Şov ve Mahrem’, ‘İmaj ve Takva’, ‘Moda ve Zihniyet’ kitaplarından bazıları... Barbarosoğlu AK Parti ve MHP’nin üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldırma girişimine muhalefet eden CHP lideri Deniz Baykal’ın tarihî bir misyonu kaçırdığını söylüyor. “CHP’nin bu mutabakatın içinde olması Türkiye için müthiş bir açılım olurdu.” diyen Barbarosoğlu yasağı savunanların “50 sene önce türban var mıydı, 50 yıl önce insanlar Müslüman değil miydi?” şeklindeki sorusuna ise “Elli yıl ne ki, insanlar bin yıldır başını örtüyor.” cevabını veriyor.

TRT’deki Enine Boyuna programına katılırken bazı çevrelerin gösterdiği tepkiyi bekliyor muydunuz? “Türban önce TRT’ye girdi” yorumunu siz nasıl yorumluyorsunuz?

Her vesile ile yazdığım ve yaptığım her şeyi “haber”leştiriyorlar. Türkiye’nin yazarı, sosyoloğu olarak kabul edemedikleri için yazılarımın içinden cımbızla cümle çekip gündem yaratmalarını tekrar tekrar yaşadım. Bu defa da öyle oldu. Haberi yapan muhabir nasıl seyrettiyse… Haberleştirmeye çalıştıkları şey şöyle oldu. Fatma Çoban o programa çıkacak son kişi olmalıydı. Yetersiz çünkü. Temelde iyi bir kadıncağız ama zihinsel performansı, bilgisi, birikimi tartışmaya uygun değil. Yanında ben oturuyorum ve ‘başörtülüler kandırılıyor’ diyor. ‘Kamusal alanda dilinize dikkat edin, ‘kandırılıyor’ ifadesi nezakete aykırı’ dedim. Bunun üzerine Nazlı Ilıcak da ‘Kamusal alanda değil özel alanda da dikkat etsin’ diye bir ilavede bulundu. Malum haberde ben kamusal alan demişim de Nazlı Ilıcak da imdadıma yetişmiş özel alan diye düzeltmiş gibi sunuldu. Hz. Mevlânâ ‘Bir şey haddini aşarsa zıddına inkılap eder.’ der. TRT haberleri de öyle oldu. Halk bu vesile ile TRT’ye bile başörtülülerin çıkarılmadığını öğrendi. Köylü örtülüye serbest, şehirli eğitimli örtülüye yasak. Trajikomik bir durum velhasıl.

NTV’deki programda ‘başörtüsü tartışmalarında başörtülü konuk reytingi artırıcı bir unsur mu?’ şeklinde kaygınızı dile getirmiştiniz. Medyadaki başörtülü ilgisini ve rakamlar üzerinden tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Tekinsiz kimlik” olarak kodlanan başörtülülerin görsellik üzerinden sınırlandırılması söz konusu. Bunu sadece NTV için söylemiyorum. Genel olarak söylüyorum. Bu manada muhafazakâr basının da çok zaaflarının olduğunu düşünüyorum. İlkesel olarak hiçbir tesettür reklamını yayınlamamak üzerinden bir dil geliştirilememiş olması sokaktaki ‘yozlaşma’nın, sokağın podyum haline getirilişinin başlangıcıdır mesela. Başörtüsünün rakamlar üzerinden tartışılması ise “mürekkep lekesi” testine benziyor. Üzerine alan araştırması yapılan başörtülüler için esasında “normalin dışında” olan tespiti yapılıyor önce. Sonra bu ‘normalin dışında olan’ın ne kadar ‘normal’ ölçülere yakın olduğu üzerinden herkes bilincindeki renkleri ortaya koyuyor. Böylece ava gidenin avlandığı bir süreç ortaya çıkıyor. Rakamlar başını örtenleri tanımak üzerinden pek mesafe alamıyor; ama bu vesile ile biz ‘bilim adamının/kadınının’ meselesine uzaklığını görmüş oluyor. Bu uzaklık da çoğu defa nesnel uzaklıktan ziyade psikolojik uzaklık olarak kendini belli ediyor.

Medyada başörtüsü, moda-marka gibi kavramlarla birlikte yer almaya başladı. Hep nesne olarak görüldü. Bir sosyolog gözüyle bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Başörtüsü yıllarca sınıfsal bir mesele gibi görüldü. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu özellikle kurgulanan bir durum. Mesela İş Bankası’nda çalışan bir çaycı hanım da başını açmak istiyor. ‘Senin başını açmaman gerekiyor, hizmetlisin çünkü’ diyorlar. 60’lı yılların sonunda başlayan ‘şehirli/üniversite mezunu /başörtülü’ kuşak başörtüsü ve alt sınıf kurgusunu bozdu. Fakat dönemsel olarak onlar fazla görünen bir kuşak değildi. Daha ziyade doktor, öğretmen, eczacı kuşağıdır 60 kuşağı. Oysa benim de içinde bulunduğum 80 kuşağı doğrudan dil üzerinden kendilerini ifade eden bir kuşak olduğu için, seküler çevrelerin zihnindeki kırılmaları artırıcı bir işlevleri oldu. 90’lara gelindiğinde ise post-modern dönemin özellikleriyle bireysel tercihlerin öne çıktığı bir dönem olması ve yeni zengin Müslümanların kendilerini giyim-kuşam üzerinden ifade etme çabaları, yeni kurulan kanalların reklam kuşağında karşılığını buldu. Marka-başörtüsü birlikteliğini başlatan seküler çevreler değil. Bizzat muhafazakâr kesim başlattı bu durumu.

Başörtülüler’ diye başlayan birçok konuşmaya şahit oluyor, birçok yazı okuyoruz. Başörtülüler tek tip bir topluluk mudur?

Yok öyle bir topluluk. Herkes tek ve biricik. Herkes kendisi. Herkes kendisi kadar yer kaplıyor. Öyleyse neden “toplu resim” algısına muhatap oluyorlar? Bu algının çok ciddi bir arkaplanı var. Üzerinde konuşmaya kalksak günler yetmez. Bu söyleşi için şu kadarını söylemiş olalım, başörtülüleri toplu resim haline getirerek hatta siyah-beyaz bir toplu resim haline getirerek, başörtülüler üzerinde her iki taraf da nostaljik bir iktidar dili kurduğunu zannediyor. Zan-ne-diyor.

Başbakan’ın başörtüsü için kullandığı ‘velev ki siyasal simge olsun’ sözü üzerine çıkan tartışmaları nasıl yorumluyorsunuz?

Tam da şimdi söylenmemesi gereken bir cümle olarak görüyorum. Sokaktaki her başörtülüyü AK Partili zannedecek yanlış algıları beslemekten, bu ülkenin selameti açısından öncelikle Başbakan’ın kaçınması gerekiyor. Doğru zamanda, doğru yerde söylenmiş bir söz değildi. Nehir geçerken at değiştirilmeyeceğini en iyi siyasilerin bilmesi gerekmiyor mu?

AK Parti ve MHP’nin üniversitede yasağı kaldırmak için anlaşması ‘mağduriyeti’ çözer mi?

“Mağduriyeti” çözecek en iyi girişim, bu mağduriyeti yaratanların eli ile gerçekleştirilmiş girişim olurdu. Deniz Baykal tarihî bir misyonu kaçırıyor. CHP’nin bu mutabakatın içinde olması Türkiye için müthiş bir açılım olurdu.

Başörtüsüne karşı olan çevrelerin “Başörtülü şahsın eşit ve tarafsız hizmet veremeyeceği” savını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben tam tersini düşünüyorum. Daha adil olmak adına “başörtülüler” başörtülüleri ikinci sınıflaştırabilir. Buna günlük hayatta çok sık tanık oluyorum çünkü.

Başörtüsü yasağı uzun yıllardır gündemde. Yükseköğrenimde yasağın kalkacak olması, tartışmaları hangi yöne kaydıracak? İki üç yıl sonra başörtüsüyle ilgili neleri konuşacağız?

Hangi meseleyi tartışıyorsak o meseleyi derinlemesine tartışmayı başaramadığımız sürece filan yerde küçük kız çocuğunun başını örttürmüşler, filan şehirde baskılara dayanamayarak başını örten kız öğrenci haberleri servis edilmeye devam edecek. “Ramazan medyası” 12 aya yayılacak bir zaman. Ama muhafazakâr kesim birbirini uyarır ve provokasyona sebep olacak söylemlerden sakınırsa, kurgulanmaya çalışılan çatışma olmaz diye düşünüyorum.

CHP lideri ‘Yasak kalkarsa önemli siyasi gelişmeler olur’ diyerek imalı konuştu. Hükümet gizli ajandası olmakla suçlanıyor. Bu tartışmaları nasıl okuyorsunuz?

Türkiye’de hakiki manada bir muhalefetin olmasını canı gönülden arzu ediyorum. Muhalefet olmadan demokrasi tek ayak yürümez. Ama CHP muhalefet edemiyor. Antitürbanist bir tutumdan kendisine konum belirlemeye çalışıyor. Yazık oluyor. Biraz çağın dilini yakalayabilseler. Dünya 1930’ların dünyası değil. Bunu anlamak için kullandıkları teknolojiye bakmaları yetecek. Sınırların tükendiği, geçişkenliğin arttığı bir dünyada esnek olmamak üzerinden konum belirleyerek hem kendilerine hem de ülkeye zarar veriyorlar. En acısı da sanat ve felsefeye zarar veriyorlar. Adalet ile hukukun arasının açıldığı bir Türkiye ile nereye gidebiliriz?

Baykal’ın ‘Türkiye dindarlaşmıyor, türban yaygınlaşıyor’ tespitini nasıl yorumluyorsunuz?

Doğru bir tespit. Dindarlıktan kastımız nedir? En iyi ifadesini hadis-i şerifte buluruz. Efendimiz ne buyuruyor: ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.’ Zaten “türbanist” tanımını tam da buradan çıkarıyorum. Ahlak olmadan din olabilir mi? Ahlak olmadan din adına bir şey savunulabilir mi? İnsanlar ne yapıldığı, ne söylenildiği ile ilgili değil. Eylemin ya da sözün kendisi üzerinden bir değerlendirme yapılmıyor. Türkiye’nin bütün kesimleri için söylüyorum bunu. Bizim tanıdığımız birisi gayri ahlaki bir fiil yaptığında savunuyoruz. Onun şahsında gayri ahlaki durumu meşrulaştırmaya çalışıyoruz. Bundan daha beter bir yozlaşma olabilir mi? Sokakta gördüğümüz “türbanlı” kızların bazılarının yaşlılara davranışını görüyorum, dehşete düşüyorum. Ağlayarak eve döndüğüm çoktur. İslam ahlakını gençlere aktarmak için hiç çaba sarf etmiyoruz. Nerede kaldı ‘Ana babanıza öf bile demeyin’ ayet-i kerimesini hal dilinde yaşatmak. Herkes birbirine ayet okuyor. Ben ne yapayım dildeki ayeti. Ben o ayet-i kerimeyi senin ahlakında görmek isterim. Lakin sorun şu ki Deniz Baykal “buradan” bu endişe ile bakmıyor. O rakibinin kalesine gol atabilmek için dillendiriyor bunu. Keşke dilindeki endişe kalbinde de olabilse. Yani Deniz Baykal hakiki manada dindarlaşmayı kabul edebilecek mi?

Elli yıl ne ki insanlar bin yıldır başını örtüyor

Yasağı savunanların sıklıkla öne sürdüğü bir söylem var. “50 sene önce türban var mıydı, 50 yıl önce insanlar Müslüman değil miydi?” 50 yıl önce türban yok muydu gerçekten!?.

Antitürbanistler, zamanı istedikleri yerden kesip koparacaklarını zannediyorlar. Kendilerince hijyenik bir zaman kurguları var. Elli yıl ne ki, insanlar bin yıldır başını örtüyor. Başörtüsünü bu tarihî arkaplandan koparmak için bunlar “türbanlı” diyorlar. Böylece yasakları savunmak için kendilerine meşru bir alan açmış olduklarını zannediyorlar. Doğru bir yerde olsalardı yasaklara rağmen başını örtenlerin sayısı artmazdı.

Başörtüsü ve türban ayrımı nereden çıkıyor peki?

Tarihî arkaplandan başlayalım. Tanzimat döneminde yaşmak ve ferace vardı. Meşrutiyet döneminde çarşaf moda oldu. Cumhuriyet döneminde pardesü ve başörtüsü. Hatta dönemin gazetelerine baktığınızda Doğu’da ve Güneydoğu’da kadınlar ekonomik nedenler ile başörtüsüne geçemiyor diye kumaş dağıtılmıştır. 80 sonrası başörtüsünü daha modernleştirmek için önerilen türban modeli, 28 Şubat sonrası başörtülüleri “tekinsiz kimlik” içine hapsetmek için kullanılmaya başlandı. “Türban” diyerek başörtülüleri nevzuhur bir duruma hapsediyorlar. Mesele şu: Yeşilden hoşlanmayan birileri yeşile mor demeye başladı. Bu durumda ağaçlar ve çimenler yeşil olmayıp mor mu oldu? Hayır. Çünkü dildeki değiştirme, hakikatin kendisini değiştirmeyi kısa sürede başaramaz. Ama uzun vadede bilinç bulanıklaşır ve mor ve yeşili bir arada algılamaya başlayarak morun morluğunu devre dışı bırakarak mor yeşilin alt sınıfı olur.

Murat TOKAY- zaman

m.tokay@zaman.com.tr 
 

 

 



Bu haber 607 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,557 µs