En Sıcak Konular

Türköne: Kürtler Amed diyorlarsa Amed olsun

27 Aralık 2007 17:30 tsi
Türköne: Kürtler Amed diyorlarsa Amed olsun Dün, Diyarbakır'ın isminin referandumla Amed olarak değiştirebileceğini söyleyerek, pek çok eleştirinin hedefi olan Mümtaz'er Türköne bugünkü köşesinde bu konuya açıklık getiriyor. Türköne, farklı bir dili konuşan insanların kendi dillerine dair tercihl

Mümtaz'er Türköne/Zaman

Amed mi, Diyarbakır mı?

Söylediğim bu değildi. Türkiye'nin imzasını bekleyen uluslararası sözleşmelere ve şartlara atıfta bulunarak gelecekte yöre halkının kararı ile sokak, mahalle, ilçe hatta şehir isimlerinin değişebileceği ihtimalinden bahsetmiştim.

Referanslardan ikisi de Avrupa Konseyi'ne ait; biri 92 tarihli "Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı", diğeri 95 tarihli "Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi". Uygulama, resmî isimle yöre halkının tercih ettiği ismin yan yana kullanılması şeklinde oluyor. Bahsettiğim şey, benim bir tercihim değil; Türkiye'nin önünde bekleyen tartışma konularından biri. Belki de en önemlisi olacağı, ayarı kaçmış tepkilerden anlaşılıyor.

İsimlerden ve sembollerden, temsil ettiği asıl varlığa veya mevzuya geçemiyoruz. Dünyanın her yerinde etnik sorunlar var. Bu sorunların kaynağında yer alan etnik topluluklar da aynı özelliklere sahip değiller. Farklı dinler, farklı etnoslar (yani ortak soy inançları), farklı kültürler ve farklı dillerin her biri ayrı bir etnik topluluk olmak için tek başlarına yeterli. Cumhuriyet tarihinin ırkçı ve etnosentrik sapmaları etnik sorunları da kolaylıkla bir ırk sorununa dönüştürdü. Halbuki gerçekte Türkiye'nin etnik sorunu bir ırk sorunu değildi. Hatta bir kültür sorunu da değildi. Bir çocuğu dünyaya getiren anne ve babanın evliliğini mümkün kılan ön şart sadece dinî inançları ise; o toplumda ırk ve köken tartışmaları abesle iştigal olur. Selahaddin Eyyubî'nin kız kardeşi ile evli olan Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gökbörü zamanlarından beri durum budur. Bir Kürt ile bir Türk'ün evliliği iki Türk'ün veya iki Kürt'ün evliliği kadar o toplumda doğal ve normal karşılanıyorsa yaşanan etnik sorunu kan bağına indirgemek ancak Avrupa'dan ithal bir ahmaklıkla mümkündür. Türk Tarih Kurumu Başkanı'nın yaptığı gibi birilerinin soyca Türklüğünü veya Kürtlüğünü ispatlamaya çalışmak da ırkçılığın farklı bir biçimidir.

Aynı şekilde Kürtlerin kültürel haklarından ve kültürel kimliğinden bahsedenlerin de önce bizi, Türk ve Kürt kültürü diye iki farklı kültürün mevcudiyetine ikna etmesi gerekir. Anadolu'nun her yerinde görülebilecek nüansları kültürel zenginlik yerine farklı kültürel kimlikler olarak takdim etmeye çalışmanın da aslı astarı yok. Toros'un Yörük'ü ile birkaç kilometre ötede yaşayan sahilin Manav'ı arasındaki kültürel farklılıktan daha derinini Türk'le Kürt arasında nasıl icat edeceksiniz?

Türkiye'nin "Kürt sorunu"nun arkasında din değil, ırk (veya soy) değil, kültür değil, sadece ve sadece dil farklılığı var. Türk'ü Kürt'ten, Kürt'ü de Türk'ten ayıran yegâne şey farklı dilleri olması. (Dünyanın her yerinde aynı dili konuşan ama farklı milletlere bölünen; ayrı dili konuşan ama tek millet olan topluluklar var) O zaman Türkiye'nin "Kürt sorunu"nun arkasında bir dil sorunu duruyor. Kürtçe ile alâkalı bütün sorunlar (Anadilde konuşma ve ifade, anadili öğretme ve öğrenme, anadilde isim koyma) Türkiye'nin etnik sorununun farklı yansımalarından ibaret. Bu dil sorunu ve bu sorunun uzantıları hakkaniyet, nesafet ve adalet ölçülerine uygun bir şekilde çözüldüğü takdirde geriye küçük bir azınlığın fantezileri kalacak.

"Amed" ismine gelince. Bu örneği Tunceli yerine Dersim örneği ile birlikte verdim. "Amed" Kürtlerin değil, Bizanslıların verdiği bir isim; tıpkı Dicle'nin kollarından olan Botan gibi. Diyarbakır da Türkçe değil "Diyar-ı Bekir" tamlamasının anlattığı üzere Arapça kokan bir isim. Ona bakarsak sayısız örnek arasında Ankara da, İstanbul da Türkçe isimler değil.

Öyleyse sorun isimlerde değil; isimleri koyan ve isimlere sahip çıkan bizlerde. Ben Güneydoğu'nun en büyük şehrinin Bizans dilinden gelen Amed olması yerine, Arapça olan Diyarbakır olarak kalmasını tercih ederim. Ama sorun benim tercihim değil. Sorun, farklı bir dili konuşan insanların kendi dillerine dair tercihlerinin sınırlarını nasıl tayin edeceğimiz.

Ben sadece bu sınır üzerinde düşünürken, annesinden Türkçe ninniler dinleyerek büyümüş biri olarak kendimi, aşkını Kürtçe ilan eden bir gencin yerine koymaya çalışıyorum. Şiddeti bir daha dönmeyecek şekilde toprağa gömmek için bu empati duygusuna ihtiyacımız var. Sorunumuz isimler değil, farklı diller bir kenara aynı dili bile anlaşmak yerine kavga etmek için kullanan bizleriz.



Bu haber 506 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,938 µs