En Sıcak Konular

Demirtaş: 'PKK silahlı dönemin bittiğinin farkında!'

24 Aralık 2007 17:22 tsi
Demirtaş: 'PKK silahlı dönemin bittiğinin farkında!' Askeri operasyonlara rağmen Türkiye barışa yaklaşıyor mu? PKK, siyasal süreçte DTP'nin önünü mü kesiyor? PKK'nın bugün dağda bulunma gerekçesi ne? Neşe Düzel tüm bunları ve daha fazlasını, DTP Grup Başkan vekili Selahattin Demirtaş'a sordu...

Neşe Düzel/ taraf

Yapılan askeri operasyonlara rağmen Türkiye barışa yaklaşıyor mu sizce?

Evet. Barışa yakın dönemdeyiz aslında. Çünkü kriz dönemleri barışa en yakın dönemlerdir. Böyle bir dönemden geçtiğimizi hissediyorum ben. Eğer operasyonlar burada durdurulur ve bu dönem demokratik açılımlar için iyi kullanılabilirse barış için en iyi dönem olabilir bu. Barışı bu harekât üzerine inşa etmek daha kolaydır. Acı yaşadıkça barışın önemini anlıyoruz. Harekât barışa vesile olabilir. Ama eğer operasyonlar devam ederse ortam yumuşamaz, çatışmalar derinleşir. Çünkü PKK cevap verir. Neyle karşılık vereceğini de kestiremeyiz. Silahlı bir örgüt sonuçta. Bu yüzden operasyonlar durmalı ve Hükümet artık bunun üzerine bir şeyler söylemeli, yapmalı. Zira yeni bir askeri taktik gündeme oturdu. Öyle anlaşılıyor ki, Silahlı Kuvvetler hava saldırılarını sürekli hale getiriyor. Operasyonlara devam edecek.

Hükümetin ‘eve dönüş yasası’ hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bu gerçekten bir dağdan indirme projesi değil. Örgütte kısmi bir çözülme istiyor olabilirler. Örgüte esnek bağlarla bağlı olanların, son dönemde katılanların ayrılmasını kolaylaştırmak istiyor olabilirler. Ama böyle bir yasanın PKK gibi bir örgütü dağıtabileceği veya herkesin bu yasadan yararlanarak eve döneceğini düşünmek, Türkiye Cumhuriyeti gibi çok fazla istihbarî bilgiye ve tarihsel deneyime sahip bir hükümet ve devlet açısından çok gerçekçi değil. Sanki iş, ‘Ben indirmeye çalıştım ama bakın inmediler. Artık her şeyi hak ettiler’ noktasına getirilmek isteniyor. Başbakan, ‘Yasa çıkaracağız ve örgüte gel teslim ol diyeceğiz. İster gelirsin, ister orada kalırsın’ diyor. Ama şunu biliyor. Bu insanlar teslim olmak isteseler Başbakan’ın yasasını beklemezler ki. 221’inci madde zaten üç yıldır var ve bu haliyle de bir problem yok.

Problem nedir o zaman? 

PKK gibi bir örgütün dağdan inmesi ve silahlarını bırakması için bir eve dönüş yasasından öte demokratik reformlara ve daha fazla demokrasiye ihtiyaç var bu ülkede. Bu sağlanırsa, dağda bulunmanın amacı, gerekçeleri azalacak. Demokratik reformlar karşısında ya dağdan inecek, ya da dağda kalarak taban yitirecek.

Bugün PKK’nın dağda bulunma gerekçesi ne peki? 

Kürtler adına aktif demokratik siyasetin mümkün olmadığını düşünüyorlar. Tabii onu dağa çıkaran koşullar 12 Eylül’ün işkencelerle, baskılarla, infazlarla dolu askeri koşullarıdır. Kürtlerin ve Kürtçenin inkârıdır. Kürtçe diye bir dilin olmadığının söylenmesi ve yasaklanmasıdır. 

AB sürecinde bu yasaklar kalktı ve Kürtlerin siyasi temsili bir ölçüde sağlandı. DTP milletvekilleri de meclise girdi. Bir yumuşama yaşanıyordu ki, Öcalan avukatları kanalıyla DTP milletvekillerini MHP’lilerin elini sıkma, milli maça gitme konularında azarladı ve hava tekrar sertleşti. Eğer dağda bulunmanın gerekçesi sivil siyasetin yapılamıyor olmasıysa, niye PKK sivil siyasetin önünü tıkamak istiyor? 

Sorunuzdan, ‘Siz zaten PKK adına sivil siyaset yapıyorsunuz. PKK niye dağda?’ diye anlıyorum. Biz PKK adına siyaset yapmıyoruz. Biz DTP adına siyaset yapıyoruz. Sizin yazdıklarınız da, Öcalan’ın söyledikleri de dâhil, bizimle ilgili her şey partimizde tartışılır. Ama bir azarlama, talimat gibi algılanmaz. Öcalan’ın söyledikleri böyle bir etki de yaratmadı. DTP kendi kararlarını verirken Öcalan ne dedi, PKK ne dedi diye bakmaz. Bunları değerlendirir, dikkate alır ama bunlara göre karar vermez. Bunları direktif olarak algılamaz. Bunların bir denge olduğunu bilir ve bunları gözeterek siyasetini yürütür. Üstelik biz PKK üzerinde ‘sanıldığı’ kadar güçlü ve etkili değiliz. Biz demokratik zeminde seçimle göreve gelmiş anayasal bir partiyiz. PKK bizden farklı yöntemler ve dil kullanan bir örgüt. Aramızda net bir ayırım var. Biz şiddeti reddediyoruz. PKK ise şiddet kullanan bir örgüt.

Ahmet Türk’le konuşmamızda bana ‘bizim tabanımız PKK’yle aynı’ demişti…

Biz PKK’nin etkilediği bir tabandan oy alıyoruz. Üstelik Türkiye’de sivil siyasetin önünün açıldığı da doğru değil. Biz birleşik oy pusulası gibi büyük bir adaletsizlik yaşadık seçimlerde. Bize siyasete gelin denmiyor. Siyaseti biz zorluyoruz.

Sizce şu anda demokrasiyle ilgili ne yapılmalı ki, PKK dağdan insin? 

Şu an bir kriz durumu yaşanıyor. Aslında bu insanlar dağdan inmek istiyorlar fakat inemiyorlar. Örgütün silahları bırakma zamanı çoktan geçti. Hükümet PKK’nin silah bırakmasını gerçekten istese, bunun yolunu, yöntemini ortaya çıkarır. Ama sanki silah bırakmasın diye çalışılıyor. Yoksa PKK’nin dağda kalma gerekçesi 12 Eylül’deki gibi devam etmiyor.

Kürt sorununun bundan sonra silahla çözme imkânı bulunuyor mu? 

Hayır. Kürt sorunu dediğimiz Kürtlerin kültürel hakları, ana dil meselesidir. Kürtlerin Türklerle birlikte ortak yaşam meselesidir. Bunlar silahla sağlanamaz. PKK, 12 Eylül’den önce silahı bir propaganda aracı olarak kullandı aslında. İletişimin böyle güçlü olmadığı, dünyanın globalleşmediği, ağır faşizan şartların hüküm sürdüğü bir dönemdi bu. Tarihsel süreç, PKK’yi kendi tahminin ötesinde bir hızla büyüttü. Düşündüğünden çok fazla bir ilgi, sempati ve katılım gördü. Yoksa bence PKK başta, ‘Biz dağa çıkalım, Kürdistan’ı kuralım. Türk ordusuna karşı savaşalım’ düşüncesinden yola çıkmadı. Propaganda için elinize aldığınız silahı propagandaya ihtiyaç yoksa bırakmanız lazım. Bu gerekçe ortadan kalkmıştır. Kürtler zorlanarak da olsa kendilerini demokratik yol ve yöntemlerle dünyanın her yerinde duyurabilirler. Silah Kürt sorununda çözümsüzlüğün ta kendisidir. Silah var oldukça, çatışmalar sürdükçe çözümsüzlük sürecek. 

PKK, silah döneminin bittiğinin farkında mı? 

Bence farkında. Devlet olanak yaratsaydı 2002-2003’te psikolojik olarak buna hazır hale gelmişti. Eğer koşullar oluşursa örgüt kesinlikle silahı bırakır. Israrla dağda durayım ve çatışayım, karşılıklı kan dökelim diye bir düşünce hâkim olamaz. Mutlaka böyle düşünenler vardır ama bunların örgüte hâkim olduğuna inanmıyorum. 

Yıllardan beri dağda olan Karayılan ve Bayık gibi PKK yöneticilerinin açıklamaları hiç de dağdan inme ve yumuşama yönünde değil. PKK’nın yöneticileri silah bırakmaya razı olacak mı? Yönetici kadrosu dağdan inmeyi istiyor mu? 

Söyledikleriniz sonuçta asker kişiler. Elinde silah olan üniformalı kişiler. Üzerlerine büyük askeri operasyonlarla gelindiğinde bu sert açıklamaları yapıyorlar. Bu açıklamalar konjonktüreldir. Kürtlerle Türklerin bir arada yaşaması gerektiği fikrini silah kullanarak parçalamazlar ve silah bırakma koşulları oluştuğunda da bırakacaklardır diye düşünüyorum. Üstelik mesele PKK’nin silah bırakıp bırakmaması meselesi de değil. Mesele, PKK yada dağdaki insanlar değil. Türkiye’deki sorun tıkanmış olan siyasette. Biz siyasetçiler işimizi yapalım, çözümü tartışıp yaratalım, inmek istemeyenler dağda kalsınlar. Eğer Kürtler, çocuklarını Kürtçe eğitim yapan okullara serbestçe gönderirse, Kürtçe televizyon ve radyo yayını yapabilirse ve Doğu’da bu kadar geri kalmışlık olmazsa, dağdakiler inmek zorunda kalır. Kürtlerden destek görmezler. Dağda kalmayı sürdürürlerse marjinalleşirler. Eğer marjinalleştirilmek isteniyorsa, bu demokrasiyle olur.

Niye o zaman ilk talep olarak demokratikleşmeyi, bireysel ve kültürel hakları değil de, ilk istek olarak daima genel af talebini diye getiriyorsunuz?

Biz af konusunu taleplerimizin en sonuna koyuyoruz. Çünkü Kürt sorununun başına af konusunu koyarsanız, bu, iki taraf açısından da çözümsüzlüğü başlatıyor. ‘Türkler’ derken etnik olarak söylemiyorum. Çünkü içlerinde Kürtler de, Çerkezler de Lazlar da var. Türkler de önemli bir çoğunluk ‘Bunlar eli kanlı insanlar. Askerimizi, polisimizi öldürdü. Bunları nasıl affederiz?’ diye düşünüyorlar. Diğer taraf da, ‘Biz ne yaptık ki affediliyoruz? 12 Eylül koşullarında dağa çıktık. Biz hakkımızı koruduk’ diyorlar. Sürecin başına affı koyduğunuzda tartışma tıkanıyor. Bu yüzden çözüme demokratikleşmeyle başlamalı.

İlk adım ne olmalı?

İlk adım sivil anayasa olmalı ve bu çalışma hızlanmalı. Farklı kültürlerin kendi varlığını koruması, geliştirmesi anayasayla teminat altına alınmalı. Kürt kültürü demiyorum, farklı kültürler diyorum. Bu şekilde tanımlanması bile Türkiye’de Türkler dışında da insanların kültürlerin bulunduğu ve bunların değerli olduğu ifade edilmiş olur. Ayrıca insanlar Türk vatandaşı değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalı. Dil ve siyaset önündeki engeller kaldırılmalı. Resmi dil Türkçe olmalı ama Türkçe dışındaki dillerde eğitim özgür bırakılmalı.

Peki, PKK’nın silahlarını bırakması için hangi şartların gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorsunuz? 

Bunu PKK bilir. Silahların bırakılması konusundaki muhatap DTP değildir. DTP işin meclis tarafındadır ve meclisle birliktedir. PKK’ya silah meclis tarafından bıraktırılacak. Bunun için örgütün ateşkes ilan etmesi, şiddeti durdurması istenebilir. Hükümet, ‘Sen eylem yapmazsan veya militanlarını ülke dışına çıkartırsan, ben de sana operasyon yapmam’ diyebilir. Başbakan bir gün uçakta söylemişti bunu. ‘Durup dururken operasyon olmaz’ demişti. Ertesi gün Genelkurmay Başkanı, ‘Dağda son terörist kalıncaya biz devam edeceğiz’ dedi. Oysa ‘Ben eylem yapmayacağım, durdum.’ diyen birilerine karşı operasyon yapmaya devam ettiğinizde çatışma devam ediyor.

Siz ne öneriyorsunuz?

Bizim ‘Örgüt çatışmayı durdursun. Operasyonlar da dursun’ çağrımız mantıklıdır. Operasyonların durması demek, artık fiilen çatışmalar yaşanmayacak demektir. Çatışmasızlık ortamında sivil anayasa tartışması çok daha kolay yapılır. Demokratikleşme hızlanır. Bu, Türkleri de Kürtleri de rahatlatır. Ardından bir yasa çıkarılır, ‘Buyurun kardeşim şöyle bir yasamız var, eve dönmek isteyen dönsün’ denilir. Fakat hiç bir şey yapılmadan, ben 221 inci maddeyi biraz değiştirdim, hadi dağdan inin dediğinizde işe sondan başlanmış oluyor ve bu işlemiyor. İlk yapılması, tartışılması gereken şey dağdan indirme yasası değildir.

Ama devlet önce silahını bırakacak diyor.

Bu bir açmazdır. Silahını bırakacaksa, nereye bırakacağını da göstermesi lazım. Nereye bırakacak? 5,6 bin dağ kadrosundan söz ediliyor. 15 bin kadar da Avrupa kadrosundan. 20 bin kişi bu hafta geldi diyelim. Şu anda gelirlerse bu insanların cezaevine girmeleri lazım. 20 bin kişiyi barındıracak cezaevi var mı Allah aşkına? Bu kadar ciddiyetsiz bir çağrı olur mu? Eve dön çağrısının ne içi ne altı dolu. 20 bin kişiyi karşılayacak hâkimimiz, savcımız yok. En azından bunun hazırlığını yap ve sen teslim olursan ben ciddiyim de, bu şartlarda gelmeyeceğini biliyor, ama ben çağrımı yapayım diyor. Bu şekilde çözülmez bu iş. 



Bu haber 601 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,878 µs