En Sıcak Konular

AKP başarılı ama ''bizden'' değil

24 Aralık 2007 09:46 tsi
Fazıl Say’ın ateşlediği ‘biz ve onlar’ tartışmasına Prof. Toktamış Ateş’ten çarpıcı yorumlar: ‘Biz ve onlar ayrımı hep varolacak’ diyen Ateş gündeme taşınan korkuların temelsiz olduğunu ve seçkinler tarafından üretildiğ

‘Farklılıklar tehlike değil’ diyen Prof. Dr. Toktamış Ateş gereksiz korku üretildiğini söylüyor


Ece Ayhan ‘Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim’ der Yalınayak Şiir’de. Siyasetin tarihini atlaslardan okuyan, orta ikiden ayrılan çocukları, meçhul öğrencileri şiirde anıtlaştıran şairin bu dizesi, Cumhuriyet tarihimizin gölgede kalan yanını da, içinden geçtiğimiz günlerin siyasetini de özetleyebilir belki. Cumhuriyetin ilk yıllarında vali Nevzat Tandoğan, Kızılay meydanına çıkan poturlu, kasketli köylüleri zabıta marifetiyle kovalatmıştı. Aradan yıllar geçti, ülkeye ‘demokrasi geldi’ ama bir şey değişmedi. Önceki yıl ‘kıllı kara halkımız’ diye başlayan bir ‘güzelleme’ yazılabildi mesela. 22 Temmuz seçimlerinde literatüre ‘göbeğini kaşıyan adam’, ‘bidon kafa’ gibi ‘aşağılama tamlamaları’ da kazandırıldı. Geçen hafta ise dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say halkın siyasi parti tercihinden hareketle ‘onlar kazandı, biz kaybettik’ dedi ve tartışma yeniden alevlendi. Peki, neden böyle oluyor? ‘Siyaset dışı iktidar seçkinleri’ ülke halkının siyasi tercihini hangi gerekçeyle sorguluyor? Atatürkçü çizgisiyle bilinen Prof. Dr. Toktamış Ateş ile bu kadim tartışmanın neden ve sonuçlarını konuştuk.

Fazıl Say ‘Bakan eşleri türbanlı, biz kaybettik’ dedi ve oranladı: ‘Biz yüzde 30’uz onlar yüzde 70’. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri süren üstten bakışın son örneği bu ama bunca yıldır demokrasi kültürü neden yerleşmedi bu topraklara?

Bunun ilk örneğini 1950’de görmüş Türkiye. CHP seçimi kaybedince CHP’li bir bakan ‘Biz yönetimi kasketlilere mi bırakacağız?’ demiş. Bunun üzerine de, Demokrat Parti’nin bir numaralı ismi olan Celal Bayar, gövde gösterisi yapıp Meclise üstü açık jeeple gelmiş; arkasında on binlerce kasketli! O gün bu gündür o ayrım sürmüştür.

Nereden kaynaklanıyor bu ayrım?

Kendini dev aynasında, toplumun üzerinde görmek bir aydın hastalığıdır. Atatürkçüyüm diyen kimileri bunu bir avantaj gibi de görüyor. Samimi bir Atatürkçü olarak söylüyorum; halkı aşağılamak Kemalizm’in ruhuna terstir. Kendini lalettayn biri olarak ortaya koyan Mustafa Kemal’in yolundakilerin böyle bir seçkinciliğe kayması üzüntü verici.

BU BİR AYDIN HASTALIĞI

Toplumun farklı kesimleri zaman içinde belli dönüşümler geçirdi, ortak değerlerde buluştu ama ya Kemalistler?

Son 10 yılın getirdiği bir anlayış bu. Halbuki aydınlar 1970’lerde halka öyle hayrandı ki halk dalkavukluğuna varırdı iş. Ama Fazıl Say çok nitelikli biridir. Zaten yanlış anlaşıldığını ifade etmeye çalışıyor. Ailesini de tanırım. Bu kadar değerli insanların yetiştirdiği bir çocukta yurtsever duyguların sıfırlandığını düşünmek mümkün değil.

Şüphesiz ama bu ötekileştirme 22 Temmuz’da da ‘bidon kafalılar, göbeğini kaşıyan adamlar’ şeklinde tezahür etmişti. Hem demokrasiye inanıp hem de eşit oya itiraz etmek mümkün müdür?

Demokrasi ortaya ilk çıktığında eşit oy yoktu. Sadece belli geliri olanlar, belli oranda vergi verenler oy hakkına sahipti. Herkesin eşit bir oy hakkına sahip olması uzun kavgalardan sonra elde edildi. 20. yüzyılda bile adı demokrasi olan kimi yönetimlerde, üniversite hocaları hem mahallelerinde, hem üniversitelerinde oy kullanırdı. İki kişi sayılırlardı yani. İşte bu şımarıklığın daniskasıdır! ‘Efendim, halk cahil, çıkarlarını görmez’ demek edepsizlikten başka bir şey değil. Bir insanın kendi menfaatini görmesi için üniversiteye gitmesi gerekmez. Herkes kendi çıkarını bilecek kadar akıllıdır. Bu demokrasiye lafta inananların anlayışıdır.

Bu anlayışta ‘Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremiyor!’ meşhur manşetindeki gibi bir rahatsızlık mı var?

Aydınların bir kısmının tavrı bu, yanlış aptalca ve ayıp kesinlikle. Düşünün ki İstanbul’un varoşları sayılan yerler 1970 sonrasında yoğun biçimde sola oy verdi. Oyu varoşlarda yüzde 60’lardaydı ama Ecevit bunun hakkını veremedi. Halkın iradesine saygı şarttır. 22 Temmuz’da yapılan fevkalade çirkin benzetmeler de mağlubiyetin getirdiği hırçınlıktır.

FATİH’TE MİNİ ETEK

Mağlubiyetten kastınız ne?

Seçim mağlubiyeti. Ben de bir seçim mağlubiyeti aldım, hep almışımdır zaten. ‘Neden’ diye düşünüyorum ama onları küçümsemek aklımın ucundan geçmiyor. Ama bazıları bunu içlerine sindiremiyor. ‘Halk cahil, göbeğini kaşıyor, ucuz programlar seyrediyor, sonra da gidip yanlış partiye oy veriyor’ diyor ama ‘Biz kendimizi anlatamadık, onlar iyi anlattıkları için seçildiler’ demiyor.

O halde bu hırçınlıkta halkın ya da iktidarın değil muhalefetin kabahati var!

Muhalefet de iyi muhalefet yapamıyor. Nedensiz yere korku ve karamsarlık yayıyor. Bakın, ben hep sur içinde; Laleli’de, Fındıkzade ve Sultanahmet’te yaşadım.10 küsur senedir de Fatih’teyim.

Korkanların en korktuğu semtte!

Bilmedikleri için korkuyor insanlar. Fatih’te herkes kara çarşaflı ya da başı bağlı zannediyorlar. Mesela Nurdane Hanım ( Yardımcısı, o sırada bize çay getiriyor.) Çarşamba’nın tam göbeğinde oturuyor. Dört kızı mini etekle rahatça dolaşır, kimse de laf etmez. Farklılık tehlike değil, belki de zenginliktir.

ŞERİAT ASLA GELMEZ

Korkunun, kaygının kaynağında siyasi, fiziki bir değişiklik var, devlet el değiştiriyor da o yüzden mi ‘Kaleler birer birer düştü’ deniyor?

Korkular oradan çıksa da ben öyle görmüyorum. Muhalefet edemedikleri için yüreklere devlet korkusu salıyorlar. Şimdi ‘YÖK de düştü’ diyorlar ama YÖK 1981’de düşmüştü. 25 üniversiteye öyle rektörler atandı ki, adamların hayallerinin ucundan bile geçmemiştir rektör olmak. Sonra kadrolaşma başlamıştır. YÖK başkanıyken mangalda kül bırakmayan Kemal Gürüz, Karadeniz Teknik Üniversitesi rektörü iken MHP çizgisinde garip işler yaptı. Türkiye’de çok ufak bir kesim laik yapıyı İslam şeriatına dönüştürmeyi isteyebilir ama devlet elden gitmiş değildir. Ben AKP’de öyle insanlar tanıyorum ki laik cumhuriyete, Kemalist ilkelere sonuna kadar bağlıdır.

LAİKLİK YANLIŞ BİLİNİYOR

Bu kaygıların sınıf kavgası ya da merkez çevre gerilimiyle ilgisi olabilir mi peki?

Bunun sınıfsal kökeni yok. Biz ve onlar ayrımı, tamamen duygusal, sosyolojik bir ayrım.

Cumhuriyetin ilk yıllarında çarıklılar, poturlular, kasketliler ötelendi. Şimdi türbanlılar, dindarlar öteleniyor. Bu nasıl aşılacak?

Kolay değil. İnsanlar alışkın ve yatkın oldukları çevreleri ‘bizim’, dışındakileri ‘bizim değil’ diye isimlendirir. Bu ayrım zamanla azalacaktır ama biz ve onlar anlayışı ilá nihaye devam edecektir.

Türkiye’yi yönetenlerin eşlerinin türbanlı olması laik devletten din devletine dönüşün mü göstergesi?

Hayır. Laiklik din ve devlet işlerinin ayrılması değildir. Yönetenlerin yönetme kaynağı ile ilgilidir. Eğer yönetenler yönetme yetkisini din dışı bir kaynaktan alıyorsa o devlet laik bir devlettir. Bizi yönetenlerin eşlerinin başının örtülü olması beni mutlu etmiyor ama korkutmuyor da. Türkiye’de bir din devleti oluşturacaklarını da düşünmüyorum.

AK Parti başarılı ama ben yine oy vermem

Bunun çok örneği var ama mesela dünyaca ünlü bir ekonomist ve devlet bakanı olan Mehmet Şimşek geçen hafta Batman’a gitti; doğduğu evi, köylüleri ziyaret etti. Bu topluma üstten bakanlar aşağıladıkları insanların bu ülkenin çocukları olduğunu, fırsat eşitliği verildiğinde kazanılan başarının da Cumhuriyetin başarısı olacağını göremiyor mu?

Türkiye, zorlaşmasına rağmen katmanlar arasında geçişinin hálá mümkün olduğu bir ülke. Kemalist proje eğitime dayalı bir modernleşme projesidir. Bu sistemde bir köylü, çiftçi çocuğu da son noktaya kadar gidebilir. Son cumhurbaşkanlarımızı düşünün. Özal bir öğretmen, Demirel bir köylü, Gül bir işçi çocuğudur. Bence daha da güzeli, bu insanların kökenlerini unutmamasıdır.

AK Parti’nin hükümet etme performanını nasıl buluyorsunuz?

‘AKP’li değilim, oy da vermedim, seçim kazanmasından da mutlu olmadım ama ülkeyi iyi yönettiklerini, hata yapmadıklarını düşünüyorum. Dış politikada akıllı basiretli, ekonomi politikada disiplinli davranıyorlar. Sağlık politikalarını beğeniyorum. Özellikle sigortalı hastaların hayatlarını çok kolaylaştırdılar. Ulaşım politikaları da öyle, çift yol projesi gayet başarılı. Bunlar hep olumlu şeyler ama AKP’ye yine de oy vermem, ‘bizden’ değil’ çünkü.

Mahallemde baskı var

Birgün gelecek ‘Biz ve onlar’ ortak değerlerde buluşabilecek mi?

İnsanlar birbirini tanıdıkça hoşgörülü bir toplum olacağız. Düşüncesini beğenmediğim, farklı düşündüğüm insanları buradan sürme şansına sahip değilim, onlar da beni süremez. O zaman birlikte yaşamanın yollarını bulmalıyız. Abdurrahman Dilipak ve Fethullah Gülen ile yan yana olma nedenim bu. Ben ömrümü bu işe vakfettim.

Bu nedenle ‘mahallenizde’ baskı gördünüz mü?

Çok ciddi baskılar yaşadım. Tehlikeyi görmediğimi düşünüp ‘Siz ne biçim Kemalistsiniz’ gibi eleştiriler aldım. 1920’lerde halka ‘hilafet mi laik cumhuriyet mi’ diye sorulsaydı büyük çoğunluk ‘hilafet’ derdi. Bugün aynı soruya yüzde 80 üzerinde ‘laik devlet’ cevabı verilir. Ama bizim çevre bunu görmüyor. Saygın insanlar... ama en büyük cehalet okumuşun cehaleti.

İkna olmazlar mı?

Yok, çok zordur. Çok bağnaz olur onlar.

Cumhuriyet’e üzülüyorum

14 yıl yazdığınız Cumhuriyet’ten bir yazınız sansürlendiği için ayrıldınız. Şimdi taban tabana zıt bir gazetede, Bugün’de yazıyorsunuz. Mahalle değiştirdiniz yani! Zorlandınız mı, okur nasıl tepki veriyor?

Burada olumlu olumsuz tepki almıyorum. İnsan yazmaya alışınca yazmak istiyor da Cumhuriyet’te yazmamaktan dolayı rahatsızım. Cumhuriyet’in içinde bulunduğu duruma da çok üzülüyorum .

Erdoğan Teziç parlak değildi

‘Erdoğan Teziç bizden biri, eskiden iyi arkadaşımdı ama YÖK başkanı olarak parlak değildi maalesef. Bazı sert çıkışlarını, hele de 367 tutumunu yanlış buldum. Çünkü o bir hukuk skandalıydı, parlamentarizmin sonunu getirdi. Teziç gibi bir anayasacı bu hataları yapmamalıydı. Yeni YÖK başkanını tanımıyorum ama ODTÜ’lü ve sosyolog olması benim açımdan olumlu bir puan.’

Star

 



Bu haber 671 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,384 µs