sağlık da yok! | " /> sağlık da yok! | "/>

En Sıcak Konular

Çayır çimen yoksa sağlık da yok!

13 Aralık 2007 20:16 tsi
Çayır çimen yoksa sağlık da yok! Gündemimiz hastalıklarla dolu. Bunda hastalık çığırtkanlarının payı büyük. Ama bizi hasta edenler sadece onlar değil. Hapisten bozma tavuk ve sığır çiftlikleri, transgenik teknolojili- endüstriyel tarım, evde yoğurt mayalamak istemeyen anneler ve daha nel

Gündemimiz hastalıklarla dolu. Bunda hastalık çığırtkanlarının payı büyük. Ama bizi hasta edenler sadece onlar değil. Her yeri beton yapanlar, hapisten bozma tavuk ve sığır çiftlikleri, transgenik teknolojili- endüstriyel tarım, dededen kalma tohumunu sevmeyen çiftçiler, evde yoğurt mayalamak istemeyen anneler ve daha neler neler. İşte buyrun hikayesi…

Zavallı Avrupalılar vahşi endüstri devrimini en zalim şekliyle yaşamaya başladıklarında, karşılaştıkları makinelere “şeytan” ismini taktılar. Çoluk çocuk bütün gün bu makinelerle çalışıyor, ancak kısa bir süreliğine pis koğuşlarda toplu olarak uyuyorlardı.

Endüstrileşme mikrobu dünyanın damarlarına böylelikle bulaştı. Sinsi ve yavaş ilerleyen mikrop çayır çimenimizi, sütümüzü, etimizi, yumurtamızı, tavuğumuzu, meyve sebzemizi, havamızı, suyumuzu çaldı.

Çayırda inek

Önce New Yorklular sütlerini kaybetti. Azalan otlaklar nedeniyle doğal yiyecekleri otu bulamayıp, viski üretiminin artığı sulu tahılları yemek zorunda kalan ineklerin sağlığı bozuldu. Sütleri de bozuldu. Bu sütlerin daha içilebilir hale getirileceği inancıyla “pastörizasyon”a başlandı. Sonradan pastörizasyonun sadece mikropları değil, bütün sütü öldürdüğü anlaşıldı. 

Güzel gözlü nemli burunlu inekler alabildiğine yeşil çayırlardan uzaklaştırılıp Guantanamo koşullarında hapislere atıldılar. Artık birer süt ve et makinesi gibi görülür oldular. Toprak üzerinde yatmaya alışmış bedenleri soğuk sert beton üstünde yatmaya zorlandı. Yumuşak memelerinden akan sütler elektrikli makinelerle sağılmaya başlandı. İçlerinden daha fazla, daha da fazla süt çıkarmak ve etlerinin daha ağır çekmesi için hormonlar verildi. Güneş görmez oldular. Ama onları en çok üzen şey bir otlağa gidip kendi kendilerine seçtikleri yoncayı, otu mutlu mesut kuyruk sallayarak yiyememek oldu.

Bazılarının önüne lokanta artıkları kondu yemek olarak. Lokanta artıklarının içinden çıkan ete vücutları yabancı olduğu için hastalandılar. Doğal ortamda et yiyen hayvanlardan değil ki onlar. Hatta bazı rivayetlere göre kesilmiş hayvanlardan arta kalan kemik, kan ve diğer şeyleri de öğütüp bu masumlara yedirdiler. İşte deli dana hastalığı böyle çıktı.

Tabiatına aykırı koşullarda hapiste yaşayan bu güzel gözlü hayvanlar hastalandıkça ilaçlar, antibiyotikler verildi. İlaç, antibiyotik ve hormonlar sütlerine geçti. O sütleri insanlar içti. Etlerini yedi.

Bugün, bazı kanserlerin başlıca sebebi olarak hormonlu etler gösteriliyor. Illinois Üniversitesi öğretim üyesi ve “Kanser Önleme Koalisyonu” kurucusu Dr. Samuel Epstein’a göre “Meme kanserinin ve diğer kanserlerin riski sadece ette hormonların kontrolsüz bir şekilde kullanımıyla artmaktadır”.  Hayvanlara verilen hormonlar arasında yer alan estrojen, üreme sistemiyle ilgili meme, prostat kanserleriyle ilişkilendiriliyor. 1950 yılından bu yana bu hastalıklarda ciddi bir artış gözleniyor.

Çayırda tavuk

Bahçelerde meraklı meraklı gezerek yerde solucan, böcek arayan, mısır buğday yiyen tavuklar da artık yok denecek kadar az. Onlar da Guantanamo koşullarında yaşıyorlar. Hatta, yumurtalarının sarısının hangi tonda olmasını istiyorsa “sahipleri” ona göre renklendirilmiş yem yiyorlar. Hiç bilir miydiniz, kışın tavukların hiç yumurtlamadığını? Köy pazarlarına kışın hemen hiç yumurta gelmez çünkü yumurta yoktur. Ne hikmetse marketlerde yaz kış aynı bollukta yumurta bulabiliyoruz!

Çayırda insan

“Şeytan” makineleri kuran endüstri bütün doğayı her şeyi sömürürken, en kirli şeylerin reklamını en pembe tonlarda gösterirken ve çirkinliği bu kadar yaymışken biz neler yapıyoruz?

Çok şükür Guantanamo koşullarında yaşamıyoruz ama kendi kendimizi hapsediyoruz. Bahçeli evlerimizi müteahhitlere verip apartman yaptırıyoruz.

Tarlalarımızdan bıkıp inşaat alanı olarak satıyoruz. Çiftçilik yapanlarımız ata yadigârı tohumların kökünü kurutup tohum endüstrisine devamlı para vermek zorunda olan bağımlılar haline geliyor. Teknolojik isimli – büyük ihtimal transgenik – pahalı tohumlarla resim gibi görünen, yüksek verimli ürünler alıyor çiftçiler. Ama ne tadı, ne kokusu kalmış bu ürünler de insanın içini çürütüyor. (Pardon, koku dedim, artık transgenik ürünler tüketici nasıl istiyorsa öyle kokabilecek). Mis kokulu buğulu domateslerin çıkması için Temmuz ayını beklemek istemiyoruz artık.

Evlerde her şeyin hazırına rağbet ediyoruz. Ne zaman doğrandığı belli olmayan vitamini kaçmış doğranmış soğan alıyoruz marketten. Çorba hazır, yoğurt hazır. Yoğurdu bulan milletin torunları bizler, yoğurdun nasıl mayalandığını bile unuttuk. Çocuklarımız daha akıllı olsun diye boyalı parfümlü küçük paketli yoğurdumsu şeyler tıkıyoruz ağızlarına.

Dünyanın damarlarına giren endüstri mikrobunu kendinizden ve ailenizden uzak tutmak için toprağa biraz daha yakın olmanın zamanı. Tüketici olarak hayvanların hiç hapse tıkılmamaları için uğraşmalıyız. Endüstrinin anladığı tek dil para ise, hapis ürünlerini satın almayarak. En ucuz sebzeyi değil, en doğal yetişmiş sebzeyi arayarak.

Bir de mümkün olduğu kadar çok çayır çimen üzerinde gezinerek. Her ne kadar unutmuş olsak da, biz de tabiatın parçasıyız. Dr. A. Vogel sıcak havalarda çıplak ayakla toprakta yürümemizi salık veriyor. Kendimizi yorgun veya bitkin hissetsek bile çıplak ayakla yürüdüğümüzde kuvvetle dolacağımızı söylüyor.

Dünyanın her yerini betonla bezemeyip yeşillikleri koruyabilirsek hepimiz kazanacağız. İnekler, tavuklar ve insanlar.

Kaynaklar:

Doğru Beslenmeyle İlgili Yanlış Bildiklerimiz, Serkan Yimsel

The Untold Story of milk, Ron Schmid

The Nature Doctor, Dr. A. Vogel

Real Food, Nina Planck

http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=5254

http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=18052

www.beslenmebulteni.com

www.iyibilgi.com özel



Bu haber 1,435 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,959 µs