En Sıcak Konular

Kutan'dan çok özel açıklamalar

4 Aralık 2007 16:33 tsi
Saadet Partisi lideri Recai Kutan`dan çok özel açıklamalar

"22 TEMMUZ’DA OYUN OYNANDI"

Geçen hafta İstanbul teşkilatınızın divan toplantısına katıldınız Sayın Erbakan ile birlikte. Takip ettiğimiz kadarıyla heyecanlı ve çoşkulu bir katılım oldu bu toplantıya. Sanki Saadet Partisi yeni bir dönemin hazırlıklarına başladı gibi bir hava vardı. Partiniz yeni dönemde hangi proje ve çalışmalarla kamuoyunun önünde olacak?

Biz bu geçen seçimi değerlendirirken, bu seçim neticelerinin Türkiye’nin o dönemdeki özel şartları sebebiyle ortaya çıkmış bir netice olarak değerlendiriyoruz. Öyle bir oyun oynandı ki Türkiye’de, büyük çoğunluğu mütedeyyin olan halkımız, adeta bir hınç içerisinde, bazı çevrelere “Var mı diyeceğiniz! Biz ekonomi politikalarını, dış politikasını, bilmem nesini tasvip etmememize rağmen AKP’ye destek vereceğiz. Çıkmışsınız diyorsunuz ki, başörtülü birisi Çankaya’ya çıkar mı çıkmaz mı? Elbette çıkar. İşte biz oylarımızla bunu ispat edeceğiz” dedi. Ve bu metot o kadar etkili oldu ki, bizim kendi teşkilatlarımızdan bile, nasıl olsa barajı geçemeyeceğiz deyip oyunu AKP’ye veren oldu. Bunu şunun için söylüyorum. Yani aslında bizim bu seçimden aldığımız yüzde 2,5 oy Saadet Partisi’nin arkasındaki destek bu kadardır anlamına gelmez.

“VERGİLERİMİZ FAİZCİLERE GİDİYOR”

Nitekim, ben hep şunu ifade ettim, seçim sırasında da vatandaşı şu yönüyle ikaz ettim. Dedim ki, “Türkiye’nin bir gerçek gündemi bir de sanal gündemi var. Ya, sizin bir numaralı meseleniz bir kere inanmış insanlar için, inandığınız gibi yaşama imkanı size tanınmıyor. Dolayısıyla din ve vicdan özgürlüğü tahrip ediliyor. En önemli meselelerden biri o. İkincisi, ekonomide tam bir soygun düzeni var. Yani zengin daha zengin oluyor, yoksul daha yoksul oluyor. Efendim işte bakın piyasalarda kasalar dolusu döviz var. İyi de bunların hepsi borç. Yani iktidara geldiğinde AKP, 200 milyar dolar olan iç ve dış borç, bugün neredeyse 420 milyar dolara çıktı. Bunlar ödenecek, ama nasıl ödenecek? Aşağı yukarı her yıl 50 milyar dolar faizcilere ödeniyor. O da görüneni. Faizcilere nasıl ödeniyor bu? Ya sizin ödediğiniz vergilerle.”

“ZEKAT ALAN DA VERGİ ÖDÜYOR”

Şu müsaade ederseniz şu vergiler üzerinde bir duralım Şimdi iki türlü vergi var: Dolaylı ve direk vergiler. Kurumlar vergisi, müesseselerin ödediği direk vergiler ve bir de ÖTV, KDV gibi dolaylı vergiler var. İncelediğinizde dolaylı vergilerin toplamı tüm vergilerin yüzde 70’ini kapsıyor. Peki bu dolaylı vergiyi kim ödüyor? 75 milyon ödüyor. Hani söyleniyor ya, vergi sadece mali gücü olandan alınıyor diye. Peki sen bu dolaylı vergiyi mali gücü iyi olandan mı alıyorsun. Tipik bir örnek vereyim. Bir mahallede bir kuruşu olmayan bir fakir var. Peki bunlar nasıl geçiniyor? Müslümanların verdiği zekat ve sadakayla. Peki bunlar vergi ödüyor mu? Evet ödüyor. İşte bunlar bakkala gittiğinde o zekatla aldığı mala yüzde 10 küsur vergi veriyor. Dolayısıyla vergi düzeni tam bir soygun düzenidir.

"YABANCILAR DÖRT KÖŞE OLDU”

Vergilerde belki adil olmayan bir durum söz konusu ama olumlu gelişmeler yok mu? Mesela Türk lirasının değerinin artması iyiye işaret değil mi?

Onu şöyle açıklayayım. Şimdi halen uygulanmakta olan bir ekonomi politikası var: Düşük kur yüksek faiz. Dünyanın hiçbir yerinde paraya verilen faiz Türkiye’deki kadar yüksek değil. Bir değerli ekonomistin köşe yazısında aynen şu rakam veriliyordu. Diyor ki, geçen sene Temmuz ayında 1000 Dolar getiren bir yabancı, bu senenin temmuz ayında 1470 aldı götürdü diyor. İyi ama şimdi yüksek faiz dediğin yüzde 18-19 ve yüzde 18 ile bin dört yüz yetmiş dolar olmaz diyebilirsiniz. Olmaz da, bu adam doları bozdurduğu zaman, dolar paritesine bakıyorsun 1400 liraydı. Şimdi düştü 1200 liraya. Dolayısıyla Türk lirasından dolara çevirirken, 1400 dolara böleceğine, 1200 dolara böldün mü Dolar olarak dışarıya çok daha fazla para gidiyor. Yani Türk lirasının değerinin artması bir kıymet ifade etmiyor.

“İHRACATIN YÜZDE 70’İ İTHAL”

Ekonomide iyiye giden hiç mi bir şey yok. Mesela ihracatın artması bir başarı değil midir?

Şimdi bakın, memur perişan. Ne deniyor? Yüzde 2 artı yüzde 2 altışar aylık zam yapılacak deniyor. Onun ardından seçimden sonra zam yağmurları başladı. En başta akaryakıta. Bir yerde akaryakıta zam yaptın mı her şeye intikal eder. Şimdi karar verdiler, elektriğe yüzde 15 zam yaptılar. Ama şimdilik bunu kademeli yapıyorlar millet isyan etmesin diye. Şimdi hatta tipik örnekler veriliyor. Yani yoksulun kebabı olarak tarif edilen simit yüzde 50 zam gördü. Çiftçi öldü, memur öldü, esnaf öldü ve en önemlisi de üretim yapan sanayici fevkalade perişan durumda. Nasıl oluyor bu? Tabi bazı holdingleri hariç tutarsanız. Şimdi dolar o kadar düştü, Türk lirası o kadar yükseldi ki, ithal ekmek cazip hale geldi. Şimdi hükümet övünüyor, ne diyor? Efendim bakın biz ihracatı patlattık 100 milyar doların üstüne çıkardık diyorlar. Ama ne hikmetse iç ithalattan bahseden yok. İyi ama senin dış ticaret açığın nerdeyse 50 milyar dolara ulaştı. Yahu sen ihraç ettiğin mala bir bak. Bin liralık bir ihracatta bunun 700 lirası ithal malı. Yani sen ithal ettiğin malın üzerine bir şeyler ekleyip ihraç ediyorsun.

“AK PARTİ DÖNEMİNDE MANEVİ VE AHLAKİ DEĞERLERİMİZ YOZLAŞTI”

Bunlar kadar en tehlikeli olan şey, manevi ve ahlaki değerlerimizdeki yozlaşma her geçen biraz daha ileri gidiyor. Dış politikada neler oluyor zaten biliniyor. Vatandaşa diyordum ki, sizin gerçek gündeminiz budur. Ama sizin uğraştığınız ne? Efendim Deniz Baykal ile Tayyip Erdoğan arasındaki kavga. Senin gündeminde o var. Efendim başka ne var? Cumhurbaşkanının beyanları, Genelkurmay’ın bildirileri var, meşhur laikçilerin yaptığı gösteriler var. Yahu bunlar karın doyurmaz. Yani seçim olacak, ondan sonra acı gerçek önüne gelecek diyordum. Onun için bu oyun tuttu ve hakikaten AKP’ye büyük ölçüde teveccüh oldu. Bunu ne için söylüyorum. Pazar günü yaptığımız toplantı, bizim arkamızdaki desteğin yüzde 2,5 olmadığını, artık gerçeklerin anlaşıldığını söylemek için söylüyorum. Bugünün şartlarında hiçbir parti bir il divan toplantısında 5 bin kişiyi toplayamaz. Biz hakikaten, öyle sokaklara bildboardlar asmadık, uzun uzun reklamlar yapmadık gelin toplantıya diye. Sadece İstanbul il teşkilatımız teşkilatlarına haber gönderdi toplantı için. İştirak yüzde 92 oldu. Dolayısıyla hakikaten bu fevkalade önemli bir neticedir. Ve İstanbul’da böyle bir neticenin ortaya çıkmasında ayrıca bir anlamı var. Çünkü her vesileyle diyoruz ki, İstanbul demek Türkiye demek.

“BİZ HER HALÜKARDA KARDAYIZ”

Dolayısıyla biz 15 civarında il tespit edeceğiz. Aynı toplantıları zaman içerisinde bu illerimizde de yapacağız. Bizim bir teşkilat modelimiz var. Bu elbette bugünün şartlarına tekrar aynen uygulanmaya devam edecek. Biz hep şu prensibi koruyoruz. Teşkilat mensuplarımıza diyoruz ki, üç şeyi mutlaka gerçekleştireceğiz. Bir, var olacağız. İki, eğitimli olacağız. Üç, bütün gücümüzle çalışacağız. Var olacağızla kasıt, genel başkanından sandık baş müşahidine kadar eksiksiz bir kadrolaşma olacak. Ama bu yetmez, bir de eğitimli olacak bunlar. Şu anda hiçbir partide olmadık ölçüde yoğun bir eğitim faaliyeti var. Yani seçimden hemen sonra eğitim çalışmaları hemen başladı. Dolayısıyla biz hep şunu ifade ediyoruz. Biz yüz metre koşucusu, bin metre koşucusu değiliz, biz maraton koşucusuyuz. Yani bu seçim neticeleri bizim inancımızdaki insanlar için o kadar önemli değil. Çünkü her halükarda biz kardayız. Niye? Çünkü hani meşhur söz vardır ya, ameller niyetlere göredir diye. Eğer biz ihlasla çalışmışsak, alacağımız sevap değişmez. Dolayısıyla bu Pazar günkü gördüğüm hava itibariyle, diyorum ki mutlaka gelecek Milli Görüş’ündür. Türkiye’nin mutlaka Milli Görüş’e ihtiyacı vardır.

“28 ŞUBAT OLMASAYDI TÜRKİYE BUGÜN DAHA GÜÇLÜ OLURDU”

Eğer bizim 28 Şubat’tan önce hükümet olarak başlattığımız icraatlar iki sene daha devam etseydi, Amerika kesin olarak Irak’a, Afganistan’a saldıramazdı. Şu anda Ortadoğu’daki kaos ve Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeler olmaz ve en önemlisi de Türkiye ekonomik olarak çok daha ileri bir yerde olurdu. Şimdi bunu artık bizim dışımızdakiler de telaffuz etmeye başladılar. Ben gelecek için büyük ümitler taşıyorum. Ve arkadaşlarımızda da aynı inancı görüyorum.

“ERDOĞAN’IN SIRTINDA HALA MİLLİ GÖRÜŞ DAMGASI VAR”

Toplumun büyük bir kısmı bu gerçeği kabul ediyor: İşte iki sene daha kalınsaydı, beş sene daha kalınsaydı her şey daha farklı olurdu diye. Peki bir beş yıl daha kalmanın formülü nedir? Şimdi AK Parti de iki yıl daha kalmak, beş yıl daha kalmak adına farklı bir formül uyguluyor olabilir mi?

Şimdi onu şöyle açıklayayım. Bu arkadaşlarımız Milli Görüş’ten niçin ayrıldılar? Ayrılmanın sebebi şu: Diyorlar ki, bizim tutturduğumuz bu çizgi sebebiyle bize siyaset imkanı tanımıyorlar. Milli Nizam kapandı, Milli Selamet kapandı, Refah kapandı, Fazilet kapandı. O halde onların sık sık kullandığı bir tabirle “reel politik”, yani bu reel politiğin gereğini yerine getirmek lazım dediler. Böylece ayrıldılar bu arkadaşlar. Bir defa bunların, temel yapı itibariyle farklı şeyler söylense de, hala sırtlarında Milli Görüş’ün damgası var. Ve diyorum ki bu Milli Görüş’ün öyle bir boyası var ki, kim ki bunu sırtına giyerse, o boya bir daha çıkmaz. Şimdi şunu ümit ettik. Tamam bu arkadaşlar dediler ki, biz konjüktürün şartlarına göre oyunu ona göre ayarlayacağız dediler. Ancak bazı temel meseleler var ki, biz bunda en ufak bir taviz vermeyeceğiz. Bu arkadaşların icraatına bakıyorsunuz ve ondan sonra diyorsunuz ki, bunu yapmaya mecbur değilsin ki birilerini memnun edebilmek için.

“REEL POLİTİĞİN DE ÖTESİNDE BİR POLİTİKA İZLENDİ”

En çok hangi icraatlarını beğenmiyorsunuz?

Efendim Avrupa Birliği’ne mutlaka gireceğim diyorlar. Ya arkadaş Avrupa Birliği’ne seni almayacaklar. Bunu net olarak söylüyorlar. Ne uyguluyorlar efendim? Müzakere 8-10 sene devam edecek denildi. Bunun anlamı şu: Adamlar bu oyunla taviz alıyorlar ama bir şey vermiyorlar. Ondan sonra diyor ki bana benzeyeceksin diyor Avrupa. İyi ben sana benzeyeyim. Bak biz de zina suç değil, bunu kaldır diyor. Ya bunu kaldırmaya mecbur değilsin arkadaş. Yani diyemezsin efendim ne yapalım. Yani bunlara karşı hakikaten dik durmaları icap ediyordu. Yani reel politik adına, işte efendim biz Avrupa ile iyi ilişkiler içerisinde olursak, onları da arkamıza alırız diyorlar. Ya elin herifi geliyor sana diyor ki, bak arkadaş su yakın bir gelecekte petrolden daha önemli bir strateji madde haline gelecek. Bu itibarla diyor ki, sizin Güneydoğu’daki Fırat ve Dicle’nin suları ve tesislerin yönetimi milletlerarası bir kuruluşa devredilecektir diye ilerleme raporunda resmen yazıyor bunu. Buna da ses çıkarmıyor.

“AB TÜRKİYE’DEN ÖZÜR DİLEMEZSE MÜZAKERELER ASKIYA ALINMALI”

İkinci ilerleme raporunda da diyorlar ki, sizin toplumunuzdaki Alevi ve Kürtleri azınlık olarak tanıyın. Ne dedik biz? Böylesine tekliflerden vazgeçtiğinizi ilan edip; Türkiye’den özür dilemediğiniz taktirde AB ile müzakereleri biz askıya alıyoruz deyin, dedik. Deyin bakın adamlar ne yapacaklar. Hiç sesleri solukları çıkmadı. Evet bazı tedbirli hareket etmek, mayınlı sahalarda dolaşmamayı anlarım. Ancak bazı şeyler vardır ki, bunları yapmak zorunda değilsin. Şimdi sekiz yıllık kesintisiz eğitim. Ya bu o kadar rahat konuşulacak bir şey ki, bugün herkesin özendiği Batı aleminde böyle bir uygulama var mı? Yok. Her yerde eğitim kademeli yapılıyor. Kabiliyetlere göre yönlendiriliyor. Sen sekiz yılı ne için yapmışsın. İmam hatipleri ortadan kaldırmak için yapmışsın. Sen de ortaya çıkacaksın, imam hatipler için demeyeceksin, kuran kursu için demeyeceksin, pedagojik gerekler bunu emrediyor diyeceksin. Yani çocuk 8 yılı bitirdi ve 15 yaşına geldiğinde sanat öğrenemez, çıraklık yapamaz. Buna kim karşı çıkacak. Ama bunun hiç lafını etmediler.

habervaktim

 



Bu haber 431 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,081 µs