En Sıcak Konular

Ortadoğu’nun ‘mistik virüs’ü Batı’yı durdurur mu?

26 Kasım 2007 15:49 tsi
Ortadoğu’nun ‘mistik virüs’ü Batı’yı durdurur mu? Ortadoğu'nun sırrı fiziki değil! Onun için yüksek teknoloji kesmez. Sırrı aramak da çözüm değil. Yok değil, var. Var ama sır zaten 'bildikçe sırlanır'. 'Bilimin sahibi'nden çalınmaz! İstenir. İsteyin versin! Bilim öyledir, 'isteyene verilir".

Mel Gibson’un başrolünü oynadığı Night Shyamalan’ın “İşaretleri” de, Tim Burton’un “Mars Attack”ı da, şâşalı görseli ile “İndependence Day”in de çözümü hep aynıydı. Önceki sayısız film ve kitabın bulduğu çözüm gibi.

Tüm yüksek teknolojili silahlarla durdurulamayan düşmanın “basit bir virüs”le saf dışı edilmesi. Daha doğrusu, çok ama çok ileri ileri teknoloji ve bilim imkanlarına sahip modern bir medeniyetin “sömürüsü”nden canını kurtarmak isteyen insanoğlu, aklına gelmeyen bir savunma yolunu tesadüfen buluyordu.

İşaretler’de “su”ydu. Mars Attack’da neredeyse grip kadar ilkel bir virüs, “Bağımsızlık Günü’nde de, ışık yılını aşıp gelen bir uygarlığı yok edecek, aptal bir bilgisayar virüsü.

Hepsinde de saldırgan çöküp gitti. Savunmanın silahı, saldırganın “bağışıklık” sisteminin daha önce tanışmadığı, bilmediği, biyolojik ve teknolojik kalkanlarının “altından” geçecek kadar önemsiz “doğal”lıktaydı.

Ortadoğu’nun silahı!

Oryantalizm ve açılımları yüzyıllardır Batı’yı “çözmeye” didinen özel bir bilim disiplini olarak yaşıyor. Denebilir ki, özellikle 18 ve 19. yüzyıllar Batı tarafından Ortadoğu’nun “ruhunu” de-şifre etmeye didinen uğraşlarla geçti.

Bunun somut sonuçları da oldu. Bölgenin en büyük ülkelerinin dağılması, birbirleri ile savaşması, sınırlarının baştan ve baştan çizilmesi, iç kargaşalıklar, ağır sömürü baskıları vesarie.

Ancak Ortadoğu ile ilgili tüm bu çok yönlü araştırmalar, analizler ve derinlemesine çözümlemeler meseleyi çözmedi. Bölge, Batı için (!) sorun üretmeyi yüzyıllarca sürdürdü ve daha da sürdürecek gibi görünüyor.

Batı’nın Ortadoğu’ya ilişkin amacı ne olursa olsun, bugün de o hedefe ulaşamadığı belli.

1948’de resmiyet kazanan İsrail’in sorunları, Firavun’u cezalandıran Musa’nın, “inananlarını” vaadedilmiş kutsal topraklara göç ettirmesinden beri sürüyor.

Bölgenin şiddet odaklı duruşu, suikast ve pusu kültürü, efsanive Haşhaşi’lerden beri devam ediyor. İslam, Hıristiyan ve Museviliğin tüm kök noktaları bu topraklarda buluşuyor.

Bu buluşma büyük ayrılık ve çatışmalara da neden oluyor. Mezhepler, kabileler, aşiretler, dinler, etnik kopuşlar ve düşmanlıklar, nerede başlayıp nerede bittiği bilinmeyen sınırlar da hep bu alanda.

Tersine nimetler de öyle.

Artık doğanın garip bir oyunu mudur yoksa ilahi takdirin bilinmez bir tasavvuru mu bilinmez, petrol, doğalgaz, yer altı madenleri ve hattu su bile bu bölgede “oluk oluk” bulunuyor.

Bu zenginlikleri ağzı sulanan Batı’nın ihtiyaçları ise sadece açgözlülükten kaynaklanmıyor. İşin doğrusu bu nimetlere gerçekten ihtiyaçları var. Bunun için de “almaya” çalışıyorlar.

Tabii bu toprakların uhdesinde bir başka zenginlik daha mevcut. Bu zenginlik “ikame” edilebilir veya ileri teknoloji ile üretilebilir veya satın alınabilir değil. Aynı toprakların hem İsevi hem Musevi hem de İslami “hegamonyası”, Batı için en içinden çıkılmaz ve çoğu zaman en zor kavranan zenginlikler.

Bu üç semavi din bu topraklarda çoğu zaman savaşarak az zaman da barışarak yüzlerci yıl yaşadı. Geriye, bu “kutsal topraklardan” çözünmesi imkansız bir tortu bıraktı. Bu tortu, içinde tarihin ve bilimin en yüksek tonlarını barındırıyor.

İşte bu tonlar dünyanın geri kalanının bir türlü kodunu çözemediği, ama içinde muhakak ve muhakkak bir “güç” olduğunu hissettiği sırları barındırıyor. Bu sırlar illa yüksek mistik notlar taşımak zorunda da değil.

Bölgenin ruhuna işlemiş bu sırları bölgenin insanları da biliyor değil. Sadece ruhlarında var. İşte Batı’nın çözemediği, daha doğrusu yıllardır hep çözmeye didindiği, çözemedikçe hırçınlaştığı, saldırdığı, işgal ettiği, sömürdüğü  “sır” bu.

Ortadoğu’nun “sırrı” sonsuzlukla ilgili. Bildikçe batıyorsunuz. Bataklık da bu demek zaten. Teknolojiyle biliyorlar, çok bildikçe daha çok bilmek gerekiyor. Bildikçe Ortadoğu içine çekiyor!

Peki bu sonsuz sırrın son sırrı ne? Elbette son bir sır olmalı. Ama Ortadoğu bunu yüzyıllardır hiç aramadı. Olduğu gibi kabul etti. Olduğu gibi kabul etmemenin kendini içine çekeceğini içgüdüsel olarak, kalan tortunun mirası olarak hissetti.

Hisleri olmayanlar ise aramaya devam ediyor. Tabi batmaya da! Bilimin sahibi sırrın sahibi olmaya çalışıyor. Halbuki bilimin sahibi aynı zamanda sırrın sahibi. Sırrı bulmak için her zaman mikroskoba bakmak gerekmiyor.

Bazen de taşa, toprağa belki de bir kayaya bakmak gerekiyor.



Bu haber 1,188 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,224 µs