Medyanın savaşı! | " /> Medyanın savaşı! | "/>

En Sıcak Konular

Medyanın savaşı!

19 Kasım 2007 19:07 tsi
Medyanın savaşı!
Medya dünyanın her yanında savaş ve kriz durumlarından beslenir. Ancak, hala devam eden süreçte ordunun K. Irak’a top yekün bir harekât düzenleyecekmiş gibi yansıtılması, harekâtı bizzat gerçekleştirecek ordudan çok medyanın niyeti miydi acaba?.. Me

Sorulması gereken soru şudur. Medya olarak sorumluluğumuz nerede başlıyor, nerede bitiyor? Niçin bir an önce silahların devreye girmesi bekleniyor? Nereye tarafız? Objektiflik, taraf olmak, gerçeğe yakınlık bizler için ne ifade ediyor? Haber yapılırken binlerce ailenin göz ve kulağının sınır bölgesinde olduğu, her gün bu haberleri merak içinde izledikleri bilinmiyor mu?

Kriz ve savaş zamanlarında gerçekler kirlenir, kararır ya da karartılır. Medya dilinde misenformasyon ve dezenformasyon dediğimiz süreç de böyle zamanlarda sıkça rağbet görür. Misenformasyon gerçek bir bilginin eksik, yanlış ya da yanlı bir şekilde iletilmesidir. Dezenformasyon ise gerçek olmayan, kurgu, sahte bilgiye dayanır; gerçekmiş gibi gösterilir.

İkisinin de dünya medya tarihinde kamuoyunun yanıltılmasındaki rolleri hayli fazadır; medya tarihi bu tür örneklerle doludur. Ve bu bilgi saptırmasının farklı “iktidar sahiplerinin”, iktidar mücadelesinden kaynaklanır. Bu kaynağın sahipleri hükümetler, askerler, uluslar arası şirketler, istihbarat teşkilatları olduğu gibi kimi zaman da yasadışı örgütler de olabilir.

Tarih boyunca savaş stratejisi gereği silahlar konuşmadan “psikolojik savaş” başlar. Bazı durumlarda öncelikle “rızanın imal edilmesi” gerekir. Kamuoyunun hazırlanması, sahte bilgilere alıştırılması, tehdit ve tehlike altında olduğuna inandırılması gerekir.
Kamuoyunun yapılacak hareket konusunda şüphesi kalmamalı, ikna edilmelidir. “rızanın imalatı” süreci de böyle işler.

NASIL ALDATTILAR?
1963’de Amerika’nın Vietnam’ı işgaline gerekçe olarak “bir Amerikan savaş gemisinin batırıldığı” gösterilmiştir.

Diktatör Çavuşesku devrilirken Romanya’da binlerce insanın katledildiği haberi yayılır. Bu haber üzerine diktatörün devrilmesi hatta öldürülmesi konusunda kimsenin şüphesi kalmaz. Ancak sis dağıldığı zaman ayaklanma sırasında bu sayının gerçek olmadığı ortaya çıkmıştır.

Yakın tarihe gelecek olursak önümüzdeki en somut örnek Irak’ın işgalidir. Bush ve Blair yönetimleri Irak’ta nükleer ve kimyasal silahların varlığı ve bu silahların dünya için oluşturulduğu tehlike gerekçesiyle işgali başlatmıştı. İşgal öncesinde tümüyle düzmece olan bu bilgilerle Amerikan kamuoyu ikna edilmiş ya da edilmeye çalışılmıştır.

Ardından, “iş işten geçtikten sonra” Bush, Rumsfeld, Powell da dahil olmak üzere “yalanı” gizlememişlerdir. 1. Körfez savaşı, Panama işgalinde de benzer örnekler mevcuttur.

İran’ın nükleer silah ürütme konusundaki kapasitesi konusunda net bir bilgi yokken, sadece varsayımların izinden giderek bu ülkeye yönelik yaptırım hatta saldırı planları yapılmaktadır.

TOPYEKÛN SAVAŞ!
Tezkere sonrası Türkiye medyası ise askerden önce Irak’a girerek küçük çaplı bir “savaş” başlattı. Türkiye Irak sınırına binlerce asker yığınak yaparken yönetici, editör, muhabir olarak bu süreci yürüten bazı “meslektaşlarımız” askerin sınıra yığılması ile tatmin olmadı ve askerlerden önce “sınırı” geçti.

Askeri harekâtların gereği olarak yapılan hazırlık süreçleri bile beklenmeden ordunun Kuzey Irak’a girmesi istendi. Günler boyu “asker girdi giriyor” haberleri yapıldı. Hatta Kuzey Irak ile tatmin olmayanlar Erbil, daha öte Kerkük’e kadar uzandılar.

Oysa, biraz askeri bilgi sahibi olanlar, uluslararası kuralları ve siyasi konjonktürden azıcık bilenler bile bunun mümkün olmadığının farkındaydılar.

Doğrudur. Medya dünyanın her yanında savaş ve kriz durumlarından beslenir. Ancak, hala devam eden süreçte hedefin, sanki Kuzey Irak’ın tümüymüş gibi gösterilmesi, ordunun Kuzey Irak’a top yekün bir harekât düzenleyecekmiş gibi yansıtılması, harekâtı bizzat gerçekleştirecek ordudan çok medyanın niyeti miydi acaba?

Ancak sorulması gereken soru şudur. Medya olarak sorumluluğumuz nerede başlıyor, nerede bitiyor? Niçin bir an önce silahların devreye girmesi bekleniyor? Nereye tarafız? Objektiflik, taraf olmak, gerçeğe yakınlık bizler için ne ifade ediyor? Haber yapılırken binlerce ailenin göz ve kulağının sınır bölgesinde olduğu, her gün bu haberleri merak içinde izledikleri bilinmiyor mu?

MEDYA SAVAŞI HABER YAPAR
Medya çok acı da olsa savaş, kriz haberlerini iletilecektir. Haberlerin üstü örtülmeyecektir. Ancak, henüz olmamış, olgunlaşmamış bir durumu “sanki oluyormuş” gibi iletmek ve bunu zorlamak sonuçta medya kuruluşlarını, yanıltıcı ve abartılı haberlere yönlendiriyor.

Haber çıtası yükseltiliyor. Durum gerçek olmadığı için her gün çatıya daha yükseltmek durumunda kalınıyor; kamuoyu beklenti içinde sokuluyor. Ama aslında ortada ekranlara ve sayfalara yansıdığı şekilde bir durum yok. Tabii ki askeri yığınak, tabii ki sınır ötesine topçu ateşi, tabii ki teröristlerin bulunulduğu yerlere nokta operasyonlar yapılıyor.

Yapılacak gibi de görünüyor. Ama, bunların büyük bir kısmına görsel olarak ulaşamadığımız vakit, arşiv haberleri ve aksiyon müziklerin ile yapılan haberler Hoolywood filmlerindeki sahneden öteye geçmiyor. Batılı bir gazetecinin deyimiyle “savaşı ordu değil ama medya yürütüyor”

DUYULMAYAN, GÖRÜLMEYENLER
Savaş ve krizi var olan durum üzerinden haber yapmak gerekiyor. Tabii ki bu söylediğimiz “olanı biteni ” de barış adına gizlemek değildir.

Geçtiğimiz 1 ay içinde karşılıklı olarak kamuoylarının kışkırtıldığına, düşmanlaştırıldığına tanık olduk. Irak Kürt yönetimi aleyhine yapılan, haber dışı rencide edilici yaklaşımlar, kamuoyunun bir kısmını okşarken aynı tarz yayınlar Kürt bölgesindeki medya tarafından Türkiye kamuoyuna yönelik olarak yapıldı.

Türkiye’de “Barzani geliyoruz” manşeti orada da “biz de savaşa hazırız” karşılığını buldu.

Yani aynı zihniyet birbirini beslerken medya aracılığı ile savaş körüklendi.
Krizin ilk günlerinden itibaren Kürt yönetiminin PKK’ya karşı sınırlı, hedefi belli operasyonlara karşı çıkmayacağını iletildi, yetkililer bu yönde demeç verdi. Ama o günün atmosferi içinde bu sözler duymazlıktan gelindi, ya da o günlerin havasına uygun değildi. Çünkü herkes gözünü kapatmış kamuoyunu topyekün, binlerce askerin katıldığı ve Kuzey Irak’ın işgaline varacak kadar bir askeri harekât peşindeydi.

Kamuoyunun beklentisi de tabii ki bu yönde oluştu. Aradan yaklaşık 1 ay geçtikten sonra “Kürt Yönetimi sınırlı operasyonu destekliyor” haberleri “Akıllandırlar” sözleri ile verildi.

Irak Kürt bölgesinde herkes Türkiye’nin ciddiyetinin krizin ilk gününden beri biliyordu. Üstelik PKK’nın kendilerine zarar verdiğini ilk günlerden bu yana söylüyor. Ama bu bilgiyi günler sonra AP haber yapınca gazetelerde yer buldu. Bu örnekler ilk olmadığı gibi son olacak gibi de görünmüyor.

OLANLAR, OLMAYANLAR
Olmayan bombardımanı olmuş gibi yansıtan, tarlada çalışan köylüleri mayın döşeyen peşmergeler olarak gösteren, gitmediği, bilmediği halde o bölgedeymiş gibi yapan, her türlü askeri hareketliliğe olağanüstü bir anlam yükleyen haber anlayışı hakim oldu sayfalara, ekranlara.

1984’ten beri Güneydoğu’da yaşanan birçok olay sanki ilk kez oluyormuş gibi verildi, Güneydoğu’ya belki de ilk kez gidip “yeni keşfetmiş” gibi yapıldı, sanki gazeteciler çok uzak bölgelerden, başka ülkeden bahsediyordu. Oysa orası ve oradaki insanlar 1984’den beri olaylar zaman zaman değişiklik gösterse de benzer bir atmosferi yaşıyor. Dağlarda asker yıllardır dağlarda PKK ile mücadele ediyor. Halk terör yüzünden sıkıntı çekiyor. Yani yeni bir durum yoktu.

Sözün kısası hem askerin hem de bölge halkının yaşadığı zorlukları ilk kez keşfetmenin heyecanını yaşayan medya ordusu Irak’a çoktan girmişti bile. Ama ordu şimdilik Irak’a “medyanın istediği gibi girmeyince” manşetler durmak zorunda kaldı.

Şimdilik medya “ordusuna” sadece gerçeğe yakın durmasını ve bu tür durumlarda gazetecinin taraf olduğu noktanın “savaşa karşı taraf” olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

ntv



Bu haber 413 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,391 µs