En Sıcak Konular

"Gomutanım, Genelkurmay'a söyle..."

19 Kasım 2007 09:27 tsi
Dağlıca'da yaşanan saldırı sonrasında, askerlerin doğum yerlerindeki birliklerde örev yapan komutanlara, askerlerin aileleriyle temasa geçilmesi için emir veriliyor. Haber vermek için erlerden birinin evine giden komutan, aileye oğullarının kayıp olduğun

Şamil Tayyar/Star

Gomutanım Genelkurmay'a söyle...

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ şöyle diyor: Dağlıca taburu görevini başarıyla yerine getirmiştir.

Başbuğ Paşa'nın, 8 canımızın şehit düştüğü, 16 vatan evladının yaralandığı, 8 erin kaçırıldığı (sonra tutuklandığı) bir hadisede hangi kriterlerle bu sonuca ulaştığını anlamalıyız.

Maalesef, toplum olarak gerçekleri görmemekte ısrarlıyız. Geldiğimiz noktayı daha iyi kavramak adına ilginç bir anektod aktaracağım.

8 erin kaçırılmasından hemen sonra erlerin doğum yeri olan illerdeki komutanlara emir veriliyor: Ailelere ulaşın, evlatlarının kaybolduğunu bildirin, en kısa zamanda sağ salim kendilerine kavuşmaları için her türlü çabanın sarf edildiğini anlatın.

Mealen emir böyle. Yerinde bir adım. Doğrusu da budur. Evlatlarını bu vatan için göreve gönderen insanları bilgilendirmek görevden ziyade bir borçtur.

Ama ne oluyor biliyor musunuz? Terör örgütünün bu erleri kaçırdığını kabul etmiyoruz ya, bir ilde (ilin ismini isterse Genelkurmay'a veririm) albay rütbesindeki bir komutan, erin ailesine gidiyor. Diyor ki: 'Oğlunuz kayıp, arıyoruz.'

O sırada erlerin görüntüleri internetten yayınlanıyor, Roj TV canlı telefeon bağlantıları kuruyor, ailelerle çocuklarını görüştürüyor.

Kürt kökenli vatandaşımız acılı baba, komutanı dinledikten sonra şu cevabı veriyor: 'Allah sizden razı olsun. Ama gomutanım, Genelkurmay'a söyle, oglum PeKeKe'nin elindeymiş. Çok rahatmış. Akşam yemegini yedirmişler, çayını içirmişler.'

Gördüğünüz gibi herkes her şeyin farkında. Terör örgütü çoktan propagandaya başlamışken sizin 'yok' saymanız, gerçeği değiştirmez. Oysa babaya şu söylenmeliydi: 'Evet, oğlunuzu teröristler kaçırdı. Oğlunuza sağ salim kavuşmanız için ordumuz seferber oldu, teröristlerin de yanına kar kalmayacak.'

Öyle değil mi? 23 yıldır birbirine eklediğimiz yanlışlar zincirine yeni halkalar eklemeye devam mı edeceğiz?


33 er nasıl şehit oldu?


Deniyor ki; Bunları yazmanın şimdi zamanı mı? Peki o zaman, hangi zaman? Yıllarca 'zamanı değil' diyerek pisliği halının altına süpürmedik mi? İbret aldık mı geçmişten, yaşananlardan...

Yok, yok, yok...

Sonra bir bakıyoruz, hatıralarda bir itiraf, bir itiraf...

O açıdan Fikret Bila'nın emekli komutanların açıklamalarından derlediği Komutanlar Cephesi kitabı, çok önemli. Fikret Ağabey lütfedip bana da göndermiş kitaptan.

Emekli Orgeneral Doğan Güreş, Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde 1993 yılında terhis olmuş 33 erin katledildiği o faciayla ilgili 'Bunu ilk defa söylüyorum' diyerek bazı komutanların kusurlu olduğunu açıklıyor: 'Eğer asker bir yerden bir yere nakledilecekse öyle münferit olmayacak. Toplanma merkezleri olacak. Nereye gidiyorsa yol güzergahında tedbir alınacak, asker çıkış yapınca varış noktasına haber verilecek ve varış noktası da intikali takip edecek, bir gecikme olursa irtibat kurulup müdahale edilecek. Bu 33 erin sevkıyatında buna uyulmamış.'

O tarihte Asayiş Bölge Komutanı Korgeneral Necati Özgen. O da şöyle diyor: 'Kusur var tabii, sorumluluk da var. Kusur şu, yeterli koruma yok. Böyle bir sevkıyatta minibüslerin önünde ve arkasında silahlı koruma araçları olması lazım. Böyle götürülmeleri lazım. Böyle yapmamışlar. Eğer yapsalardı, teröristler saldırmaya cesaret edemezlerdi.'

Yani, silahlı koruma olsaydı belki o 33 askerimiz hayatta olacaktı. Bunun için ne sıkıyönetim ne OHAL, ne de sınır ötesi operasyona gerek vardı. Küçük bir emir yeter, artardı bile. Hatalarımızı konuşmazsak doğruyu nasıl bulacağız?

Şimdi desem ki, PKK pusuları niye hep hafta sonuna, hatta pazara denk geliyor? Mesela Gabar ve Dağlıca'daki iki saldırı Pazar gecesi yaşandı, tesadüf mü? Acaba terör örgütü, askerin en zayıf anının hafta sonu olduğunu mu düşünüyor?

Eğer öyleyse biz neden gerekli tedbirleri almıyoruz, alamıyoruz?

Konuşacağız ve yazacağız. Zaman, bu zamandır. Vatanseverliğimizi test edenler, önce, hatalarının kaç şehide yol açtığını hesaplasınlar.



Bu haber 1,008 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,438 µs