En Sıcak Konular

Türkiye Ortadoğu'ya ne vaat ediyor!

13 Kasım 2007 09:17 tsi
Türkiye Ortadoğu'ya ne vaat ediyor! Ortadoğu doğal olarak bir kriz ve buhran alanı olarak tanımlanmaktadır. Irak sorunu gibi çözülmesi zor konular da düşünülürse bundan gerçeklik payı vardır. Peki Türkiye'nin tüm bunlar içindeki rolü nedir dersiniz?

Yard. Doç. Dr. Gökhan Bacık/ Zaman

Türk dış politikasının Soğuk Savaş sonrası dönemdeki en temel önceliği kendisine yeni fırsat alanları meydana çıkarmaktır. Soğuk Savaş süresince kendisine bir anlamda yetinmesi için verilen "fırsat alanı" artık Türkiye için yeterli değildir. 1980 yılında 2 milyar dolar ihracat hacmi olan ülkenin bugün ihracatı 100 milyar doları geçmiştir.

Dolayısı ile Türkiye doğal olarak hem bölgesel hem dünya politikaları bağlamında yeni bir "fırsat alanı" meydana çıkarmak istemektedir. Hatta bugün bölgede yaşanan pek çok sorunun kendine yeni bir imkân alanı meydana çıkarmak isteyen Türkiye'nin bu tutumu ile doğrudan ilgili olduğunu ifade etmek gerekiyor. Kimi aktörler Türkiye'nin daha muktedir bir aktör olarak ortaya çıkmasından rahatsız olmaktadırlar. Nitekim özellikle PKK bağlamında ortaya çıkan sorun kümesini kısmen de olsa bu açıdan ele almak yerindedir. Ancak, bütün yaşadığı sorunlara rağmen Türkiye'nin bölgedeki tarihsel imkânının büyüklüğünü düşünürsek artık Ortadoğu'da Türkiye merkezli bir mekanizmanın da yavaş yavaş şekillendiğini ifade etmek doğrudur. Hiç şüphesiz Türkiye'nin var etmeye çalıştığı bu yeni eksenin bölge için pek çok farklı anlamı vardır.

Uluslararası sistem ve Türkiye koridoru

İlk olarak, Türkiye başta Suriye olmak üzere kimi bölgesel ülkeleri uluslararası sisteme taşımaktadır. Geçmişte türlü nedenlerden dolayı izole olmuş ülkeler yeni dünya şartlarına göre kendi duruşlarını güncellemek istemektedirler. Ancak bu eylem soyut bir olgu değildir ve boşlukta meydana gelmez. Bir ülkenin uluslararası sistem ile sağlıklı ilişkiler kurabilmesi bir örgüt ya da başka bir ülke marifeti ile ancak gerçekleşebilir. Bu bağlamda Türkiye özellikle Suriye gibi ülkelere başka hiçbir ülkenin sağlayamayacağı bir fırsatı sunmaktadır. Aynı anahtar rol nükleer enerji konusunda İran ile söz konusudur. Bölgedeki kimi ülkeler ve dünya sistemi arasında bir iletişim ekseni olarak çalışan Türkiye böylece etkin bir mekanizmanın kurulmasına yardımcı olmaktadır. Türkiye'nin aynı rolü sadece güney yakası ile sınırlı değildir. Daha kuzeyde Gürcistan, Azerbaycan ve hatta Ermenistan örneğinde de benzer bir durum söz konusudur.

İkinci olarak, Ortadoğu'da temel sorunlardan birisi barışı ve işbirliğini sağlamak için ortaya konulan projelerin hayata geçmesini sağlayacak pratiklerin ortaya konulması bağlamında Türkiye'nin yeteneğidir. Son tahlilde barış üzerine konuşmak, görüşmek nihai hedef değildir. Bunlardan esas amaç bu hedeflerin icraata dökülmesidir. Ancak Ortadoğu'nun geleneksel diplomatik ve siyasi yapısının temel zaaflarından birisi de siyasal hedeflerin uygulanamamasıdır. Bu şaşırtıcı değildir; çünkü konuşulan siyasi çözümlerin eyleme dökülmesini sağlayacak enstrümanları sağlamak konusunda bölgede büyük bir boşluk vardır. Ne var ki, siyasi sorunlar sürekli olarak sözel evrende görüşülemez. Boşlukta çare üretmek anlamsızdır ve pratik süreçler tecrübe edilerek çözüm realize edilmelidir. Ortadoğu ülkeleri arasında ticarî, ekonomik ve hatta turistik ilişkilerin son derece sınırlı olduğu bir durumda barış projelerinin sözel evrende kalması kaçınılmazdır. İşte bu diplomatik gelenek içinde Türkiye, bölgeye uygulama imkânı sunmaktadır. Türkiye, başta enerji ve bölgesel işbirliği olmak üzere bütün Ortadoğu'da siyaseti sözel evrenden günlük ve pratik düzeye indirmek istemektedir. Bu şaşırtıcı değildir zira bölgede bunu sağlayabilecek maddi ve manevi güce sahip olan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Son dönemde gündeme gelen Batı Şeria'da Türkiye liderliğinde inşa edilmesi planlanan Erez sanayi projesi bu açıdan önemlidir. Eğer Ortadoğu'da türlü barış projelerinin hayata geçirilmesi nihai hedef ise Türkiye'nin bu bağlamda imkânlarının önemi ortadadır. Türkiye'nin uygulama alanları sunmasındaki gücünün temelinde ise basit bir tarihsel gerçek yatmaktadır: Türkiye bölgedeki bütün taraflarla türlü ortaklıkları olan tarihsel bir aktördür. Bu açıdan sözel evrende kalmış projelerin operasyonel zemine indirilmesinde Türkiye'nin katkısı kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. AB gibi başat aktörlerin dahi bu bağlamda operasyonal imkânları son derece sınırlıdır. AB'nin başta Irak olmak üzere belirli konularda politika belirleme konusundaki yaşadığı çelişkiler bir yana, Ortadoğu'nun genelindeki sorunlar bağlamında operasyonel imkân alanı meydana çıkarma konusunda yapısal bir yetersizliği söz konusudur. Barışa imkân vermek bir zirveye ya da barış görüşmesine ev sahipliği yapmak değildir. Bunun ötesinde barışın soyut ilkelerini icraata dökebilecek operasyonel alanlar meydana çıkarabilmek imkânına sahip olabilmektir.

Türkiye açısından

Üçüncü olarak, Türkiye'nin yeni Ortadoğu perspektifinin kendisi için de hayati bir anlamı bulunmaktadır. Türkiye uzun yıllar kendi ideolojik ekseni üzerinden bir dış politika üretmiştir. Dönemin koşullarının da bunun üzerinde etkisi şüphesiz vardır. Bugün ise Türkiye, dış politik olaylar bağlamında iç politik kavgaları verilmeyeceğinin alenen görüldüğü eşiğin önündedir. Türkiye'de olup biten gelişmelerin tamamlanması bunlara paralel yeni dış politik tercihlerin geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye eğer dış politik alanda -başta Ortadoğu olmak üzere- gerekli dönüşümü gerçekleştiremez ise içeride bir süredir yaşadığı sancılı süreci tamamlamakta da zorlanacaktır. Türkiye'nin bugün bölge ülkeleri ile olan ilişkiler bağlamında kendi kimliğini dönüştürmesi imkânı söz konusudur. Türkiye İsrail-Filistin sorunu, İran ile ilişkiler, Irak sorunu bağlamında Kürtlerle olan ilişkiler gibi konularda etkin bir rol almak istiyorsa buna uygun bir dönüşümü kendi içinde de gerçekleştirmek zorundadır. Bu açıdan son dönemde Türkiye'nin yürüttüğü çok yönlü diplomasi olumlu bir süreçtir. Geçmiş zihniyetin kalıntıları olarak bugün kimi çevreler "Barzani ile görüşülmez", "Suudi Kralı'nın ayağına niye gittik?" gibi anlamsız ve modern uluslararası ilişkiler disiplini bağlamında geçerliliği olmayan düşüncelere sarılmış durumdadırlar. Böyle anakronik tepkilere rağmen Türkiye hem İsrail hem Filistin liderlerini aynı anda ağırlayarak günümüz dış politik gerçeklerinin bütün karmaşık yapısına aynı anda uyum sağlayabileceğini göstermektedir.

Ortadoğu doğal olarak bir kriz ve buhran alanı olarak tanımlanmaktadır. Irak sorunu gibi çözülmesi zor konular da düşünülürse bundan gerçeklik payı vardır. Ancak evrimi uzun yıllar alan kurumlar tarihi açısından bakılınca biraz daha uzun vadeli eksende olumlu bir bakış açısını tamamen yadsımak gerçekçi olmayacaktır. Bundan henüz elli yıl kadar önce Batı Avrupa büyük bir savaşın pençesi altındaydı. Londra, Rotterdam gibi şehirler ağır askeri saldırılar nedeni ile harabeye dönmüştü. Amsterdam gibi kentlerde kitlesel açlık söz konusuydu. Ancak bugünkü Avrupa, geçmişin bu acı hatıralarının hiçbirini taşımıyor. Benzer bir olumlu öngörü, Ortadoğu için ütopya değildir. Bu açıdan Türkiye gibi ülkelerin kendileri için meydana çıkarmaya çalıştığı yeni fırsat alanları bağlamında ortaya koyduğu dinamizm son derece önemlidir. Ortadoğu'da artık mutlaka gerekli olan sözel evrenden kurtulmak ve bölgede yaşayanlar arasındaki operasyonel koridorları güçlendirecek uygulamalardır. Daha basit ifade edersek bu komşular arası ticareti artırmak, ekonomik ilişkileri artırmak gibi olmazsa olmaz konularda başarılı olmaktan geçmektedir. Bölgede artık aktörler arası fiziksel teması artırmadan sorunları çözme imkânı kalmamıştır. Türkiye'nin yeni dinamizminin bölgeye katmak istediği şey de tam budur: Bölgede normalleşmeyi sağlayacak yeni operasyonel alanlar meydana getirmek!



Bu haber 364 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,700 µs