En Sıcak Konular

Beyaz Saray beyaz perdeyi de kararttı

4 Kasım 2007 10:56 tsi
Beyaz Saray beyaz perdeyi de kararttı Amerikalılar, bir süredir sadece ordusuyla değil, sinemasıyla da Ortadoğu’yu işgal etmiş durumda. Bu hafta gösterime giren aksiyon filmi “Krallık”, Suudi Arabistan’ı mesken tutan hikâyesi ve her zamanki gibi terörizmle savaş bahane

Burçin S. Yalçın / zaman gençlik

Amerikalılar, bir süredir sadece ordusuyla değil, sinemasıyla da Ortadoğu’yu işgal etmiş durumda. Bu hafta gösterime giren aksiyon filmi “Krallık”, Suudi Arabistan’ı mesken tutan hikâyesi ve her zamanki gibi terörizmle savaş bahanesi altında meydana gelen çatışmaları ele alıyor. Tabii kendi ‘taraf’ından...
11 Eylül saldırıları patlak verdiği sırada sinema gündeminde olup bitenleri sıkıca takip ediyordum. Amerika’nın, saldırılara ilk cevap veren kurumlarından biriydi Hollywood. Özellikle içinde terör, şiddet, savaş barındıran projeler hemen askıya alındı. Ulus psikolojisi gözetilerek önce bu projelerin yeni gündeme göre nasıl paketlenebileceği tartışıldı. Kimi projeler rafa kalktı, kimilerinin senaryosu üzerinde yeniden çalışılmaya başlandı, kimilerinde ise hadise kahramanlarımızın arkasında heybetle yükselen İkiz Kuleler’in bilgisayar marifetiyle silinmesine kadar vardı. Aradan altı yıl geçti ve o ilk şok dalgası atlatıldı. Hollywood, belki de saldırıdan silkinip toparlanan ilk kurumlardan biriydi. Ama terör, Ortadoğu ve İslam yavaş yavaş hikâyelerin içine daha fazla nüfuz etmeye başlayacaktı.

Bu hafta sinemalara gelen “The Kingdom / Krallık” bunun en taze (ve en kanlı) örneği. Suudi Arabistan’daki bir Amerikan şirketinde çalışanların yaşadığı, küçük çaplı bir gettoyu andıran bir sitede art arda patlamalar yaşanır. 100’ü aşkın ölü içinde bir de FBI ajanı vardır. Dört Amerikalı FBI ajanı saldırının sorumlularını araştırmak üzere beş günlüğüne Washington’dan ‘olay mahalli’ne ayak basarlar.

“Şiddete şiddetle karşılık vermek istemeyiz; ama kendi teröristimizi de, sizin yuvanızda bile saklansa, bulur çıkartırız.” minvalli ders veren bir film “Krallık”. Bu açıdan bir eliyle zeytin dalı uzatırken, diğer elini silahının kabzasından çekmeyen bir hali var. Kaşıkla verdiğini kepçeyle alan filmin üslubu, daha ziyade gözdağı vermek maksatlı gibi.

Filmlerdeki İslamî temsiller

11 Eylül’ün, Afganistan ve Irak’a düzenlenen ‘intikam saldırıları’nın akabinde, Hollywood’da projelerin içine Müslümanlar ve Ortadoğu eskiye oranla daha fazla sızmaya başladı. Oscar alan üç yıl öncesinin “Crash / Çarpışma” filmini unutmayanlar, orada İranlı baba-kızın yaşadıklarını da hatırlayacaklardır misal.

Kuşkusuz, yaşanan acıya soğukkanlı bakmaya gayret eden filmler oldu. Hatta 11 Eylül olmamışken, ABD’deki tohumları atılan İslamofobi’nin (zira Afrika’daki ABD büyükelçiliklerinin bombalanması enikonu tazeliğini koruyordu) izlerini kovalayan “The Siege / Kuşatma” isimli aksiyon/gerilim filmi her dem akıllarda. Zira New York’un çeşitli yerlerinde patlatılan bombalar sonunda kentte yaşayan bütün Müslümanların büyük bir kafese kapatıldığı bölümler, bugün Amerika’nın Ortadoğu’daki tehlikeli addettiği ülkelere uyguladığı tecrit politikasının bire bir alegorisi sanki.

Her ne kadar söyledikleri tartışmalı olsa da, Amerika’nın oralarda (mesela Somali’de) ne işi olduğunu sorgulayan büyük bütçeli filmlerden biri “Black Hawk Down / Kara Şahin Düştü”ydü. (Hoş, Somali bugün de Amerikalılar sayesinde alev alev, geride her zaman perişan bir ülke kalıyor çünkü!) 123 özel elit Amerikan askerinin Somali’de 1993’te yaşadıkları kâbus dolu anları neredeyse belgesel gerçekçiliğinde anlatan filmin aşağı yukarı şuna benzer bir ana fikre bağlandığını savlayabiliriz: “Orada herkesi kendimize düşman etmişiz, çekip gidelim buralardan!” Filmin yönetmeni Ridley Scott’ın birkaç yıl sonra “Kingdom of Heaven / Cennetin Krallığı”yla bu kez Haçlı Seferleri zamanı Kutsal Topraklar’a inerek günah çıkarması galiba oradaki resmin eksik parçasını da tamamlıyor.

İşin ticari yönüne değinen vicdanlı filmler de çıktı; “Syriana” gibi... Ortadoğu’nun ‘kimin eli kimin cebinde’ haline paralel bir hayli karmaşık öyküsüyle neler olup bittiğini takip etmenin izleyiciyi sıkıntıya soktuğu bir film “Syriana”. Petrol etrafında kümelenmiş CIA, Amerikan şirketleri, bölgedeki irili ufaklı ülkeler ve emirlikler arasındaki devasa satrancın mütevazı bir haritasını çıkaran bu 2005 tarihli film, sesini Amerikan kamuoyuna karşı cesaretle yükseltiyordu.

Karşı safta ise 11 Eylül’le birlikte gözünü intikam bürümüş bir Hollywood cephesi de orada harıl harıl çalışmakta. Üstelik Amerika’nın en azılı muhaliflerinden Oliver Stone’u bile kendi cephesine çekmişti bu intikam politikası. “World Trade Center / Dünya Ticaret Merkezi”, usta yönetmenin filmografisinde intikam körükleyen kara bir leke olarak kalacak kuşkusuz. Uçakların çarpmasıyla birlikte Kuleler’e dalan iki gözü pek itfaiye görevlisinin anbean yaşadıklarını ele alan film, neresinden bakarsanız bakın en serinkanlı sinemacıların bile savaş kışkırtıcılığından nasiplenebileceğini gösteriyordu.

Benzer şeyler, bu kez Kuleler’e doğru süzülen uçaklardan birinin pilot kabinine oturmuş İngiliz yönetmen Paul Greengrass için de geçerli. İki sene önce çektiği ve hedefini şaşan dördüncü uçağın içinde yaşananları anlattığı “United 93 / Uçuş 93”ten bile bir Amerikan kahramanlığı çıkarmaya çalışan, varsayımlar üzerinden hareket etmesine karşın o varsayımların altını ne yazık ki kötü taşlarla döşeyen bir yönetmen portresi çizmekten kaçamıyordu.

Tam da Afganistan ve Irak’tan arka arkaya masum sivillerin ölüm haberleri gelirken, Hollywood da Amerika’nın elindeki askerî teknolojinin yoğun bir propagandasını yapan “Stealth / Görünmez Savaşçı”yla kapımızı çaldı. Dağ, tepe, bayır demeden misal Afganistan’daki bir noktayı bombalayan Jamie Foxx, Jessica Biel ve Josh Lucas’tan mürekkep kahramanlarımız takdir edersiniz ki tek bir sivilin bile burnunun kanamasına müsaade etmiyorlardı. Kurmaca ısrarla gerçeği örtbas etmeye çalışıyordu.

Amerika’nın Irak’ta içine düştüğü bataklık derinleştikçe Hollywood’un ‘teröre karşı savaş’a verdiği destek de düşecektir. Zaten önümüzdeki aylar Ortadoğu’ya dair yoğun bir film bombardımanına gebe sinema gündemi. Gelgelelim, bu hafta “Krallık”a gidecek olursanız, filmin finalinde her iki ‘taraf’ın ağzından dökülen şu sözlerden bu topraklardaki kanın daha uzun bir süre katilleri besleyeceğini de iyice belleyeceksiniz: “Hepsini geberteceğiz!” 

zaman gençlik



Bu haber 277 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,973 µs