En Sıcak Konular

Ambargo kansız çözüm getirebilir mi?

31 Ekim 2007 09:46 tsi
Ambargo kansız çözüm getirebilir mi? Ayrılıkçı terör yaklaşık 30 yıldan beri Türkiye'nin bir numaralı meselesi olmaya devam ediyor. Ancak, son günlerde PKK terör örgütünün artan saldırıları ve çok sayıda Türk askerinin şehit edilmesiyle Türkiye diğer bütün meselelerini bir tarafa bırakarak

Prof. Dr. Emin Çağıran/ Zaman

Ortaya çıkan durum birçok yönden 1998 Ekim ayını hatırlatıyor. Hatırlanacağı üzere o dönemde de benzer gelişmeler sonucu Türkiye terör örgütünün elebaşısını ülkesinde barındıran Suriye ile karşı karşıya gelmişti. Türk yetkililer yine benzer demeçlerle bu ülkenin teröre verdiği desteğin sabırları taşıracak noktaya geldiğini ve askeri müdahale dahil gereken her türlü tedbirin alınacağını beyan ediyorlardı. Bu kararlı tutum karşısında Suriye geri adım atmış ve terör örgütünün elebaşısının İmralı Cezaevine kadar geldiği süreç başlamıştı. Bugün de benzer tepkiler PKK terör örgütü ve onu barındırdığına inanılan Kuzey Irak Kürt Yönetimi'ne yönelmiş durumda. TBMM'nin 17 Ekim 2007 tarihli hükümete yetki veren kararı da dikkate alındığında Türkiye'nin muhtemel tepkileri arasında askeri müdahale seçeneği en kuvvetli ihtimal olarak görünüyor. Bununla birlikte Türkiye diplomatik çözüm yollarını da tamamen kapatmış değil; meseleye tatmin edici çözüm getirecek bütün teklifler değerlendiriliyor. Bu gerilimli bekleyiş içerisinde yapılan 26 Ekim 2007 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısından çıkan karar daha önce değişik vesilelerle ifade edilen resmi tutumu teyit etmenin yanında Kuzey Irak'ta terörle mücadele bağlamında yeni bir seçeneğin de uygulamaya konulmasını gündeme getirdi. Söz konusu kararda bu hususta şunlar söylenmektedir: "...Hükümet tezkeresi çerçevesinde alınması gerekebilecek siyasi ve askerî tedbirler görüşülmüştür. Bölgede bölücü terör örgütünü doğrudan veya dolaylı şekilde destekleyen gruplar üzerinde öncelikle alınması gereken ekonomik tedbirlere ilişkin olarak Bakanlar Kurulu'na tavsiyede bulunulması kararlaştırılmıştır." İfadeden anlaşıldığı üzere Türkiye bu son bunalımda askerî müdahale yanında iktisadi nitelikte tedbirleri de düşünmektedir. Nitekim Başbakan ve ilgili bakanlar bu konuda yaptıkları beyanlarda Kuzey Irak'a yönelik iktisadi tedbirlerin alınabileceğini belirtmişlerdir. Devletten bir an önce bir şeyler yapılmasını bekleyen ve terör örgütü yanında onun hamisi olarak gördüğü Kuzey Irak'a karşı en sert tedbirleri almasını isteyen kamuoyu da iktisadi "müeyyide" uygulanması düşüncesini desteklemektedir. Sonuç itibarıyla, bugün gelinen noktada terörle mücadele politikası içerisinde Kuzey Irak'a ambargo uygulamak en başta gelen olmasa da başlıca seçenekler arasında yerini almıştır.

Alınacak tedbirlerin meşruiyeti tartışılmaz

Bu yazının amacı Türkiye'nin teröre yönelik muhtemel tepkileri arasında bulunan iktisadi tedbirleri (Bu kavram resmi veya gayri resmi değişik ağızlarda "iktisadi ambargo", "ticari ambargo", "iktisadi müeyyide" gibi farklı şekillerde ifade edilmektedir. Uluslararası ilişkiler literatüründe özel anlamları olan ve aralarında nüans bulunan bu kavramlar yerine biz burada hepsinin karşılığı olarak iktisadi tedbirler ifadesini kullanıyoruz.) sorgulamaktır. İktisadi tedbirler doğru bir tercih midir? Terörü önlemek, engellemek, azaltmak gibi asli amaçlara ne ölçüde hizmet edebilir? Yazımızda daha önceki uluslararası tecrübelerden de yararlanarak bu sorulara cevap arayacağız.

Türkiye'nin uygulamayı düşündüğü iktisadi tedbirlerle ilgili hâlihazırda bir plan ortaya konulmamıştır. MGK kararı ve yetkililerin beyanlarından başka elimizde bu konuda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, iktisadi tedbirlerin askerî seçenekten önce uygulanacak ayrı bir seçenek olup olmadığını, kapsamının ne olacağını, kısmi mi yoksa genel mi olacağını bilemiyoruz. Bilinen tek şey böyle bir tedbire başvurulursa hedefin Kuzey Irak Kürt bölgesi olacağıdır. Henüz net bir şekilde oluşturulmamış (eğer öyleyse, şimdiye kadar bu ihtimalin niçin dikkate alınmadığı ve değişik senaryolar hazırlanmadığı ayrı bir soru) veya açıklanmamış bir "strateji" üzerine yorum yapmanın risklerini göz ardı etmeden, şunu söyleyebiliriz ki bölgeye yönelik iktisadi tedbirler askeri müdahaleyle birlikte veya münferit olarak uygulansın, bir defa başladıktan sonra başlangıçta sınırlı bir uygulama gibi düşünülmüş olsa da zaman içerisinde genelleşecek ve bölgeyle her türlü iktisadi ve ticari ilişkiyi etkileyecektir. Bu sebeple, biz Kuzey Irak'la iktisadi ilişkilerin büyük ölçüde kesileceği bir senaryo üzerinden yorum yapacağız. Bir ülkeye veya bölgeye karşı iktisadi tedbirlerin uygulanmasının amacı hedef bölgenin yönetimini cezalandırmak veya uygulayıcının istediği doğrultuda tutum değişikliğine zorlamaktır. Kuzey Irak'la iktisadi ilişkiler bunalım başladıktan sonra da halen devam ettiğine göre, Türkiye'nin uygulamasında ikinci amacın öncelikli olduğu söylenebilir. Uluslararası politikada sık sık başvurulan bu tür tedbirlerin hukuki mahiyetine gelince, bir devletin başka bir devletle iktisadi ilişkilerini kesmesi dostane olmayan bir davranış olmakla birlikte ilke olarak uluslararası hukukun yasakladığı bir eylem değildir. Ancak, taraflar arasında akdi taahhütler mevcutsa eylemin haklı sebeplerinin bulunması gerekir. Bu hususta sözü fazla uzatmadan belirtelim ki, Türkiye, Kuzey Irak'tan gelen terör saldırıları sebebiyle meşru müdafaa durumunda bulunduğundan askeri müdahale dâhil her türlü tedbiri almak hakkına sahiptir. Dolayısıyla, önceden yapılmış antlaşmalara aykırılık teşkil etse de alınacak iktisadi tedbirlerin meşru olacağı açıktır.

İktisadi tedbirler uluslararası ilişkilerde tarihin eski dönemlerinden beri başvurulan dış politika araçlarındandır. Ancak, yaygınlık kazanması 20. yüzyılda olmuştur. Uygulamanın en sık rastlanan şekli bir devletin veya devletler grubunun bir başka devlete veya devletler grubuna karşı ambargo, boykot, kara liste ve benzer tedbirler almasıdır. Bu şekildeki münferit uygulamalara en fazla başvuran devlet ABD'dir. ABD'nin bu uygulamaları koordine etmek ve denetlemek için OFAC gibi özel kurumları ve her uygulamayla ilgili özel kanuni düzenlemeleri bulunmaktadır. ABD, Soğuk Savaş döneminde başta Sovyetler Birliği olmak üzere siyasi rakip olarak gördüğü devletleri hedef alan iktisadi tedbirleri sıklıkla kullanmış, müttefiklerini de kendisiyle birlikte hareket etmeye zorlamıştır. Soğuk Savaş sonrası ise Amerikan uygulamaları siyasi gerekçeler yanında özellikle "terörizmle savaş" gibi farklı sebeplerle artarak devam etmiştir. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun 1997 yılında hazırladığı bir rapora göre 75 devlet ABD tarafından uygulanan iktisadi tedbirlerin hedefi durumundadır. Bu sayı dünya nüfusunun yaklaşık yarısına tekabül etmektedir. İktisadi tedbirler uygulamasının bir diğer şekli BM'nin aldığı kararlar doğrultusunda uluslararası barış ve güvenliğin korunması amacıyla yapılan uygulamalardır. BM şimdiye kadar Güney Rodezya (şimdiki Zimbabve), Güney Afrika, Irak, Libya, Sırbistan, Haiti, Afganistan gibi devletlere karşı veya Bosna Hersek'teki Sırplar, Angola'daki UNITA gibi gruplara karşı silah, petrol gibi stratejik maddeleri kapsayan tedbirler veya genel ambargo uygulamıştır. Özellikle 1990 yılında Kuveyt'i işgal etmesi sonucu Irak'a karşı uygulanan iktisadi tedbirlerin temel ihtiyaç maddeleri dâhil bütün malları ve hizmetleri kapsaması, süresi, bütün devletlerin katılımı ve uygulamanın şiddeti bakımından misli görülmemiş bir "örnek" teşkil etmektedir. 2003 Amerikan işgali sonrası Saddam rejiminin yıkılmasına kadar Irak dünyadan tecrit edilmiş bir halde yaşamaya mahkûm edilmiştir.

ABD'nin ambargosu sonuç getirmemişti

Geçmişte gerek münferit (devletten devlete) gerekse BM çerçevesinde alınan iktisadi zorlama tedbirleri uygulamalarından çıkarılacak en önemli ders uygulamaların hemen tamamının amacını gerçekleştirmede başarısız olmasıdır. Mesela, ABD Küba'daki Castro yönetimini devirmek amacıyla bu devlete karşı ambargo uygulamaktadır. Başlangıçta iktisaden ABD'ye tamamen bağlı olan bu devlet yaklaşık 50 yıldır Amerikan baskılarına direnmiş, içerideki rejim büyük iktisadi baskılara rağmen ayakta kalmayı başarmıştır. ABD'nin uygulamalarına genel olarak bakıldığında, pek çok durumda iktisadi tedbirlerin askeri ve benzer tedbirlerle desteklenmesine rağmen başarısız olduğu görülmektedir. Bu husus ABD içinde de tartışmalara sebep olmakta, konunun uzmanları ABD'nin düşmanlarından ziyade kendisini cezalandırdığını söylemektedir. Keza BM uygulamaları da amacını gerçekleştirmede başarılı olamamıştır. 1966 yılında Güney Rodezya'daki ırkçı yönetime karşı alınan tedbirler (BM'nin ilk uygulaması) rejimi devirmek bir yana, yapılan analizlere göre ülkenin iktisadi yapısının güçlenmesine ve kendi kendine yeter hale gelmesine yol açmıştır. Ülkedeki rejim tamamen başka sebeplerle 1979'da değişmiştir.

İktisadi tedbirlerin etkili bir yöntem olduğunu savunanlar, uygulamaların başarısızlığını ya alınan tedbirlerin kısmi olmasıyla ya da uygulamanın bazı devletlerce gizlice "delinmesiyle" açıklamaktadır. Irak'a ambargo uygulaması bu açıklamaların geçerli olmadığını net bir şekilde göstermektedir. Zira bu uygulamanın başarılı olmaması için gerekli bütün şartlar mevcuttu: İran'la 8 yıllık yıpratıcı bir savaştan yeni çıkmış bir ülke, nüfusun büyük kısmını -Şiiler ve Kürtler- iç düşman ilan etmiş kanlı ve baskıcı bir rejim, 1991 savaşıyla birlikte bir kez daha yıkılan, altyapısı tamamen tahrip edilen, Amerikan yetkililerinin ifadesiyle Taş Devri dönemine geri dönen bir ülke ve halk, karadan, denizden ve havadan uygulanan abluka ile dış dünya ile bağlantısı kesilmiş bir ülke... Bütün bunlara ABD'nin periyodik bir şekilde askerî müdahaleleri, iç karışıklık çıkarma teşebbüsleri eklenmesine rağmen Saddam rejiminin devrilmesi için 13 yıl sonra Irak'a yeniden askerî müdahale yapılması ve ülkenin işgal edilmesi gerekmiştir. Örnekleri uzatmak mümkündür.

Bu izahatın ışığında yazımızın konusunu teşkil eden temel sorumuza cevap aramaya başlayabiliriz. Kuzey Irak'a iktisadi tedbirler uygulamasının doğru bir tercih olup olmadığını sorgulamak için Kuzey Irak'ın genel iktisadi yapısı ve Türkiye ile ilişkilerinin ortaya konulması gerekir. Kuzey Irak'taki Kürt bölgesi Irak devletinin bir parçası olmasına rağmen ülkenin diğer bölümlerinden ayrı fiilen bağımsız bir devlet gibi hareket etmektedir. Bölge siyasi ve askerî açıdan ABD'nin koruması altında bulunmaktadır. Bu durum bölgeyi nispeten huzurlu ve istikrarlı bir alan haline getirmiştir. Bölgenin ekonomik yapısı da bu sayede 2003 savaşından itibaren önemli bir dönüşüm yaşamaktadır. Bölgedeki ekonomik durumu ortaya koyacak güvenilir veriler bulunmamakla birlikte, yapılan yatırımların büyük bir kısmının Türk şirketleri tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Mesela, bölgenin başşehri kabul edilen Erbil'de bulunan 500 yabancı şirketin 380 tanesi Türk şirketidir. Aynı şekilde, bölgenin dış ticaretinde de Türkiye'nin büyük bir ağırlığı bulunmaktadır. 2006 rakamlarına göre bölgeyle Türkiye arasındaki ticaret hacmi 3 milyar dolar civarında olup, bunun 2 milyar 700 bin dolarını Türkiye'den yapılan ithalat oluşturmaktadır. Türkiye bölgeye başta temel ihtiyaç maddeleri olmak üzere petrol ürünleri, su, elektrik, çimento gibi malları satmaktadır. Kısaca, iktisadi ve ticari açıdan bölgenin Türkiye'ye bağımlı bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin sahip olduğu bu üstünlük ilk bakışta bölgeye karşı uygulanacak iktisadi tedbirlerin başarılı olacağı izlenimi vermektedir. Türkiye en azından kısa vadede Kuzey Irak iktisadını çökertecek veya büyük sekteye uğratacak güce sahiptir. Ancak, burada uygulanması düşünülen iktisadi tedbirlerin amacının bir kez daha hatırlanması yerinde olur. Amaç, bölge yönetiminin terör örgütü PKK'ya destek vermesini engellemek ve teröre karşı Türkiye ile işbirliği yapmaya mecbur edilmesidir. Uygulanacak tedbirler bölge yönetimini Türkiye'nin istediği bu noktaya getirir mi? Genel iktisadi tablodan hareketle, yine ilk bakışta, büyük yara alacak bölge yönetimi ve halkının öncelikle kendi menfaatlerini gözetip, kerhen de olsa PKK yerine Türkiye'yi tercih edeceği düşünülebilir. Tabii bu sonuçlar PKK'nın bölge yönetimi ve halkı sayesinde Kuzey Irak'ta barınabildiği, desteğin çekilmesiyle veya kendilerinden istenmesi halinde bölgeyi terk etmeye mecbur kalacağı gibi bir varsayımın doğru olması halinde geçerli olacaktır. Bölge yönetiminin, zaman zaman ifade ettiği gibi, PKK ile başa çıkacak bir gücü bulunmaması veya PKK ile mücadele etmenin siyasi ve toplumsal maliyetine katlanamayacak durumda olması halinde ise, Kuzey Irak'ın iktisadi açıdan yıkılması bile Türkiye'nin iktisadi tedbirler uygulama amacını gerçekleştirmeye hizmet edemeyecektir. Mevcut durumda bu iki varsayım da geçerlidir. Hatta bir üçüncüsü bölge yönetiminin PKK'yı açıkça olmasa da desteklemesidir. Gerçekten de Kürt yönetimi birbiriyle bağdaştırılması zor birden fazla tercihi birlikte yapmak ve bunalımı zamana yayarak çözmek gibi bir tutum içerisindedir. Yani, bir yandan iktisadi kalkınmasını ve bunun için elzem olan Türkiye'yle ilişkilerini muhafaza etmek, hatta geliştirmek, diğer yandan da daha önce çatıştığı, ancak bugün alt edemeyeceğini düşündüğü PKK'nın topraklarındaki faaliyetlerine göz yummak. Türkiye'nin uygulayacağı iktisadi tedbirler bölge yönetimine "ya o ya ben" dedirttirebilecek midir? Belirttiğimiz gibi "ilk bakışta" bu soruya olumlu cevap verme ihtimali daha yüksek görünmektedir. Ancak, meseleye biraz daha yakından bakınca uygulamanın önemli riskler taşıdığı anlaşılmaktadır.



Bu haber 236 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,901 µs