En Sıcak Konular

Girme diyenler dost, gir diyenler düşman olabilir mi?

25 Ekim 2007 14:08 tsi
Tamam “girmesine gireceğiz” ve bu saatten sonra geri dönüşü de pek bulunmuyor gibi ama… Bu harala gürele içinde “etrafa” mukayyet olmak gerekiyor. Zira bu puslu hava kurtlar için biçilmiş kaftan ve dahi, “kurtlukta kanu

Birinci konu şu; İngiltere, Kuzey Irak sorununun terör olayları ile zirve yapmasından bu yana Ankara’ya ciddi destek veriyor. Öyle ki, ilk anlarda hemen herkes “aman sakın girmeyin” diye konuşurken, Londra, “hakkınızdır, bir şey diyemeyiz” havasındaydı.

Sonra bu hava resmiyete döküldü. Başbakan Erdoğan’ın İngiltere ziyareti sırasında Londra açık biçimde Başbakan’ın ağzından Türkiye’nin askeri operasyonuna hak ve destek verdi.

Hatta bununla da kalmadı; hazınlıkları daha öncelerine dayanmakla beraber, Türkiye ile “stratejik ortaklık” anlaşması imzaladı. Zamanlaması ile birlikte düşünüldüğünde bu oldukça manidar.

Çünkü diplomasinin ağdalı dilinden sadeleştirdiğinizde bu imza, aynı zamanda Kuzey Irak’a girerseniz bu ortak stratejimiz de olur anlamına gelir.

“Union  Jack” diplomasisi…

Böylece açık söylemek gerekirse Ankara’nın “huylanma hakkı” doğdu. Birinci sebep şu; İngiliz diplomasisi çok genel kabul gördüğü üzere,  son derece yetkin ve özellikli bir diplamasi yapısına sahiptir.

İşlerini çok iyi yapan, derslerine iyi çalışan sağlam hariciyecilerden oluşur. Şu bile anlamlı bir göstergedir. ABD’ye yönelik eleştirilerinden sadece dünyada değil, Türkiye’de de en az eleştiriyi alan ülkedir. Hem de ABD’nin kesin ve vazgeçilmez stratejik ortağı olmasına rağmen.

Ya da şöyle de söylenebilir. Yıllardır CIA ve MOSSAD casuslarına ilişkin haber ve öyküler basında sayfa sayfa anlatılmasına rağmen, adı geçirilmesine rağmen MI6’in veya Türkiye büyükelçilerinin adı dahi geçmez. ABD Büyükelçisi’nin adını bilmeyen yokken, İngiliz Büyükelçisi’nin adını hatırlayan bile çıkmaz. (Nick Baird.)

İkinci sebep ise ABD ile İngiltere arasındaki kopmaz ilişkidir. Fakat bu olayda, ABD ile İngiltere ayrı düşmüş gibi, en azından söylemleri farklı görünüyor. Yani ABD başından beri girmeyin derken, İngiltere “siz bilirsiniz” diyor.

Böylece ortaya bir “iyi polis, kötü polis” tablosu çıkıyor. Bunun üzerinde düşünmek gerekiyor. Zira iyi polisin de kötü polisin de amacı ortaktır.

Peki çelişki ne? Ya aynı şeyi “yaptırmaya” çalışıyorlar ya da İngiltere çok uzun zamandır oyunda olduğu bu bölgeyi müttefiki de olsa ABD’ye kaptırmaktan, siyasi hamle üstünlüğünü yitirmekten mutsuz.

Bol bol sınır tartışmalarının yürütüldüğü bir zaman ve coğrafyadan, o sınırları çizen ülke (!) olarak dışlanmaktan rahatsız.

İsrail ne ister?

Bunca diplomatik temas arasında bilinmeyen noktalardan biri de Tel Aviv’in operasyona bakışı. İsrail açık biçimde konuşmuyor. Hassasiyetinin nedeni malum. Bölge sorunları hakkında konuştuğunda, hemen herkes hemen İsrail karşıtı bir pozisyon alıyor.

Ama bu özellikle Kuzey Irak ve operasyon söz konusu olduğunda tarafsızlar anlamına gelmiyor. Peki İsrail’in bakışı ne? Bu da çetrefilli bir konu. Başbakan Erdoğan’ın İngiltere ziyareti sadece İngiliz Başbakanı ile biraraya gelmesinden ibaret değildi.

Erdoğan, İsrail Başbakanı Olmert’le de bir araya geldi ve kabul etmek lazım ki bu görüşme, içeriği en az sızan temas oldu. Burada ne konuşulduğu bilinmiyor. Ancak iki madde başlığı belli. İran ve Kuzey Irak.

Yine de bazı ipuçları var. Örneğin İsrail Enerji Bakanı Türkiye’deydi ve gözlerden kaçsa da, “Hakkınızdır, ne yapsanız yeridir” sözlerini zikretti. Muhtemelen aynı bakış, Olmert tarafından Başbakan’a da yansıtılmış olabilir.

Böylece üçlü bir davet ayağı bugün itibariyle oluşmuş bulunuyor. Fakat Olmert’in kısa sürede yaptığı sessiz ziyaretlerden teki değildi bu. İyibilgi’nin daha önce okurlarına yansıttığı gibi, İsrail Başbakanı çok kısa süre önce apar topar Moskova’ya gitti ve (İran’da toplanan Hazar beşlisi toplatısının saniye saniye ardından) Putin’le görüştü.

İşte Rusya’nın Kuzey Irak operasyonuna bakışı da bundan sonra belli oldu. “Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi iyi fikir değil” minvalli ve sanki muhalif bir açıklama geldi. O sırada Türkiye’de tansiyon çok yüksekti ve ne üzerinde duruldu ne de başka bir anlama gelebileceğinin işaretini verdi.

Belki de Putin, “aman bunlara uymayın” anlamında Kuzey Irak operasyonu görünmeyen yüzü ile ilgili olarak Türkiye’yi ikaz ediyordu. Öyle mi? Bilinmiyor.

Ve nihayet İran?

Türkiye’nin uğradığı terörist pusu en çok kimlerin işine geldi başlıklı bir liste yapılsa, kuşkusuz ilk sırala İran oturur. Bu aynı zamanda İran’ı şüpheli yapıyor!

Bu oldukça garip bir iddia. Yani şu söyleniyor ya da imâ ediliyor. Terörist saldırının ardında İran var. Neden? Çünkü bu provakasyonun sonucu olarak Türkiye tam olarak Tahran’ın yanında konumlanır ve hem ABD’nin hem de İsrail’in istediği en son şey olur.

Artık ayyuka çıkan ve bazı ABD’li düşünürlerin yemin billah ederek 14 ay içinde İran’ın vurulacağına ilişkin kanı sona erer. Türkiye ile İran’ın bu bağlamdaki ortaklığı bölgedeki tüm dengeyi yerinden oynatmakla kalmaz, Batı’yı içinden çıkılmaz bir pozisyona sürükler.

İşte İran bunun için saldırıyı provake etmiş veya en azından görmezden gelmiş olabilir. Bu tez Türkiye’de bazı düyünce kuruluşları ve yöneticileri tarafından dillendiriliyor ama açık söylemek gerekirse büyük palavra olduğu belli.

Evet, bu tür olaylarda “kim kazandı” yöntemi klasik bir metoddur ama bu metodun uygulanması halinde kimin kazacağı da sorgulanır. Yani Türkiye, saldırının sorumlusu olarak İran’ı görürse bundan kim kazanır?

Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar “kaliteli tezgah”ın döndüğü bir arenada oldukça sakil bir hamle.

Kaldı ki bu ihtimalin şekil şartları ortada bulunmuyor. Ne basitinden söylenebilir ki, Tahran liderliği Türkiye’deki psikolojik durumdan nasibini almamak için ne yapacağını şaşırmış durumda.

Türkiye’de bazı gazeteler Ahmedinejad’ın Ermenistan’da sözde Ermeni soykırımını sembolize eden anıtı ziyarete gideceğini söyleyip İran’ı yerden yere vururken, Ahmedinejat ziyaret bir tarafa apar topar ülkesine geri dönüyordu.

Ek olarak şunu da belirtmek gerekiyor. Bu teze göre Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesinden en memnun olacak ülke de İran olmalı. Zira ABD ve müttefikleri ile kesin biçimde karşı karşıya gelecek olan Ankara, otomatikman Tahran’ın işine gelecek.

İran’ın resmi açıklaması da bu yönde diye düşünüyorsanız, yanılırsınız. Zira Tahran, Türkiye’ye “girme” dedi bile. Peki şimde “gir” diyenler kim?



Bu haber 2,025 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,789 µs