En Sıcak Konular

Livaneli: Erdoğan beni ihbar etti

25 Ekim 2007 10:19 tsi
Yazar Zülfü Livaneli'nin yeni kitabı piyasaya çıktı. Livaneli, kitabında Başbakan Erdoğan'ın kendisini Adnan Hocacılarla işbirliği yapıp nasıl ihbar ettiğini anlatıyor.

Yazar ve müzisyen Zülfü Livaneli'nin “Sevdalım Hayat” adlı anı kitabı insanı inanılmayacak bir Türkiye tarihi yolculuğuna çıkarıyor

“Babaannem bana bir gün keçi dedi!” cümlesiyle başlayan kitapta Livaneli 1954 yılında Stalin'in ölümü üzerine Amasya sokaklarında “Stalin Cehenneme” diyerek yürütülen ilkokul çocukluğundan annesinin ölümüne, 12 Eylül zindanında işkence korkusundan kırmızı pasaportlu milletvekili oluşuna kadar neler anlatmıyor ki!

Erdoğan beni ihbar etti
Livaneli kitabında, Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanılığı yarışında Almanya'da yaptığı bir kaseti nasıl yayınlattığını anlatıyor

Şimdi size yorumsuz olarak bir belge sunacağım: Neyin ne olduğunu çok iyi anlatan bir polis ifadesi ve 13 Ocak 2000 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir haber: Adnan Oktar çetesinin önde gelen isimlerinden Fırat Develioğlu, polise ifadesinde Adnan Hoca'nın 'icraat'larını anlattı. Develioğlu, Meclis'e kadar uzanan çetenin şantajlarını ve ilişkide oldukları isimleri tek tek açıkladı.

Kaseti yayınlattılar

Adnan Hoca'nın en güvendiği adamlarından biri olan ve cezaevinde birlikte yattığı Fırat Develioğlu, yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde kurdukları çetenin neler yaptığını tek tek anlattı: “Recep Tayyip Erdoğan aday gösterildikten sonra bize, elinde Zülfü Livaneli'yle ilgili, devlet aleyhine söylemiş olduğu sözleri içeren bir türkü kaseti olduğunu, bu kaseti Zülfü Livaneli'nin çok eski tarihlerde Almanya'da doldurduğunu, kaseti yayınlatmak istediğini, bu şekilde oy kaybettireceğini ancak hiçbir televizyon kanalının yayınlamaya yanaşmadığını söyledi. Kasetin orjinalini aldık. Bahadır da Kadir Çelik'i aradı, Kadir Çelik kaseti yayınlattı.”

 


 27 Mart seçimlerinde sahtekarlık yapıldı

Etkİlİ çevreler ANAP adayını başkan yapmaya karar vermişlerdi. Bu yüzden biraz önde görünen Livaneli'ye bir 'son hafta' darbesi vurmak, Kesici'nin başkanlığını kesinleştirecekti. Operasyonun arkasındaki temel strateji buydu. Dediklerini yaptılar ve toplu çabayla benim oylarımı düşürdüler ama bu kez aradan Refah Partisi çıktı.
Oyların sayımı birkaç gün sürdü, sandıkların evlere kaçırıldığı, tutanakların oralarda düzenlendiği, değiştirildiği ortaya çıktı. Büyükşehir belediye başkanlığını, yüzde 25.6'yla Refah Partisi kazanmıştı. Bizim oylarımız yüzde 20.3 idi. Oyları üç katından fazlaya yükseltmiştik, ben partiden daha fazla oy almıştım ama bütün birleştirme çabalarıma rağmen sol geleneksel bölünmesini sürdürmüş, bu yüzden toplam yüzde 35 oyla İstanbul'u on puan daha az alan Refah'a teslim etmişti. 27 Mart, yakın tarihin en tartışılan seçimlerinden biri oldu. Çöplüklerde yakılmış oylar bulundu, sahte oy pusulası basan matbaalar olduğu tespit edildi, okul sobalarında yakılan oylar bulundu. Ama seçim kurulları bunca kanıt karşısında bile seçimi iptal etmediler. Onların mantığına göre, sahtekârlık vardı ama ele geçirilen yakılmış oy pusulası, sonucu değiştirecek sayıda değildi. Ya bulamadıkları ne kadardı acaba?

Yılmaz Güney'le bir dağ köyünde gizlice buluştuk

YIlmaz'la hiç yüzyüze gelmemiştik. Hapisteki yönetmen bir senaryo yazmıştı. Bu konuyu Güney Filmcilik adına film yapmak için dost bir çevre kolları sıvamıştı. Kimse para almayacak ve büyük bir özveriyle ortaya bir film çıkaracaktı. Yılmaz'ın beni görmek istemesini de bu filmin müziğiyle ilişkilendiriyordum. Yanılmışım. Bir sabah Ali Özgentürk, Mahmut Tali Öngören ve ben otobüse binip İzmit'e gittik. Yılmaz cezaevinde, müdür yardımcısının odasında karşıladı bizi. Çay ikram etti. Hapiste büyük saygı görüyordu. Bazı insanlardan garip bir enerji yayılır. Böyle kişilerin elini sıktığınız zaman olağan dışı bir enerji yoğunlaşmasının tuhaf ısısını hissedersiniz. Yılmaz Güney de bu kişilerden biriydi işte. Yılmaz'la kırk yıllık dostlar gibi sohbet ettik. “Durumumu görüyorsunuz,” dedi. “O kadar rahatım ki istediğim an kaçabilirim buradan. Ama benim kadar tanınmış bir kişi Türkiye'de saklanamaz. Yurtdışına kaçmam gerekir. Bunu da yapmam, yurtdışında yaşayamam.”
Birkaç yıl sonra Fransa-İsviçre sınırında saklanmakta olduğu bir dağ köyünde buluştuğumuz zaman bu sözlerini hatırladım. Daha sonra ölüm haberini aldığımda da kehaneti doğrulandı diye düşündüm.

Mahir Çayan ameliyat bıçağından çekinirdi

Mahir'le ilgili bir anıyı unutamıyorum: İnce yüzlü, yakışıklı bir gençti Mahir. Hep burnunu çeker, elinde bir mendille dolaşırdı. Bir gün niye böyle olduğunu sordum. Burnunda kemik eğrilmesi olduğunu, ameliyat gerektiğini söyledi. “Ol öyleyse” dedim. Yüzüme baktı ve “Kolay mı yahu?” dedi. “Bıçak altına yatmak kolay mı? Can işte!”

Aktif haber



Bu haber 691 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,598 µs