11 Eylül saldırılarından sonra Batıda tırmanışa geçen İslamofobi (İslam karşıtlığı) tehlikeli boyutlara ulaştı. Araştıma şirketi Gallupa göre, Amerikalıların yüzde 39u, Müslümanların özel bir kimlik belgesiyle dolaşması gerektiğine inanıyor. Bu anketin ardından yaşanan iki somut olay endişeleri artırdı. Ahmed Faruk adlı Amerikan vatandaşı bir Müslüman, uçaktaki koltuğunda namaz kıldığı için şikayet üzerine yaka paça aşağı indirildi. İspanyadan İngiltereye giden bir uçakta da Ortadoğu görünüşlü iki yolcu, diğer yolcuların baskısı sonucu terörist oldukları şüphesiyle seyahatten men edildi. Zamana konuşan Amerikalı uzmanlar, İslam karşıtlığının Batıda yükselmesinde siyasetçiler ve medyanın rolü bulunduğunu belirtiyor. Amerikan Din ve Kamu Politikası Enstitüsü Başkanı Joseph Grieboski, Medya Amerikada İslamın olumlu etkilerini gösterme konusunda hiçbir şey yapmıyor. diyor. Ulusal Kiliseler Konseyi (NCC) Genel Sekreteri Bob Edgar ise İslam dinine karşı baskıların hafifletilmesi noktasında kötü iş yapan iki grup olduğunu kaydederek, bunları Amerikan hükümeti ve aşırı sağcı Hıristiyan dindarlar olarak sıralıyor. Edgar, Maalesef hükümetimiz Evanjelik Hıristiyanlarla daha fazla zaman geçiriyor. şeklinde konuşuyor.
Müslüman insan hakları örgütü CAIRin Araştırma Direktörü Muhammed Nimer, İslamofobinin ciddi bir problem ve salgın olduğunun Amerikan hükümeti tarafından kabullenilmediğini vurguluyor. Georgetown Üniversitesinden Prof. John Esposito da, Amerikada güçlü ve büyüyen bir İslamofobik azınlık olduğunu kaydediyor.
Yönetimlerin ilgisizliği, tırmanan İslamofobi kadar endişe verici
Amerikada artan İslamofobi ve Müslüman karşıtlığı birçok sivil toplum grubunu ve insan hakları takipçilerini kaygılandırıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) ve CAIR gibi önde gelen insan hakları kurumları Müslümanlara ve İslamî organizasyonlara karşı nefret suçlarının ve İslamofobik davranışlarının arttığını belgeliyor. Amerikan yönetimi bu salgınla mücadelede daha etkin mücedeleye davet ediliyor. Ulusal Kiliseler Konseyi (NCC) Genel Sekreteri Bob Edgar, İslam dinine karşı baskıların hafifletilmesi noktasında kötü iş yapan iki grup olduğunu söylüyor: Biri Amerikan hükümeti, diğeri Jerry Falwell, Franklin Graham gibi kimselerce temsil edilen aşırı sağcı Hıristiyan dindarlar.
Mart ayında Washington Postun yaptığı bir araştırma, İslama ve Müslümanlara olumsuz bakan Amerikalıların neredeyse yüzde 50yi bulduğunu ortaya çıkarmıştı. Bu tür istatistikleri alarm verici bulan Edgar, Ulusların şahsiyeti ve egoları vardır. Bizim ulusumuzun 11 Eylülden beri korkuya dayanan bir egosu var. diyor. Din ve Kamu Politikası Enstitüsü Başkanı Joseph Grieboski, Amerikan toplumunda İslamofobinin yükselmesinden çok rahatsız. Çünkü ABDdeki İslam toplumu gereksiz şiddete muhalefetini göstermede muazzam derecede başarılı bir iş yaptı. Ancak medya ABDde İslamın olumlu etkilerini gösterme konusunda hiçbir şey yapmıyor.
Edgarın ABD hükümetinden hoşnutsuzluğunun sebebi ise aynı barış ve şiddet karşıtı prensiplere bağlı olan Amerikadaki mutedil Müslümanlar ve İslam toplumu gruplarıyla çalışmada yeterince samimiyet göstermemiş olması. Başkan Bushun 11 Eylülden sonra camiye gittiğini, bazı Müslüman liderlerle görüştüğünü hatırlatan Edgar, Ancak malesef hükümetimiz aşırı sağcı evanjelik Hıristiyanlarla daha fazla zaman geçiriyor. diyor. Edgara göre, ABD başka ülkelere toleranssızlıklarından dolayı sıkça patlamaya hahişkar iken, kendi ihlallerini gösterecek şekilde dönüp aynaya bakmıyor.
Müslüman insan hakları örgütü CAIRin Araştırma Direktörü Mohamed Nimer, ABD hükümetinde İslamofobinin ciddi bir problem ve salgın olduğunun herhangi bir seviyede kabullenilmediğini öne sürüyor. Müslüman karşıtı duyguların yaygın olduğu ve bu problemle mesela antisemitizm gibi mücadele edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini gösteren bir defter kaydı yok. diyor. Ve bunun sebebini de şöyle açıklıyor: Tabii ki bu, işin siyasi yansıması. Müslümanların bu konuyu ABD hükümetinin halkla ilişkilerde ve yabancı diplomaside öncelikleri arasına koyduracak siyasi ağırlığı yok.
Öte yandan, farklı Amerikan Müslüman gruplarıyla irtibatı olduğunu ve sıkıntılarını dinlediğini ifade eden ABD Helsinki Komisyonundan Knox Thames, Bana bu konularda gelen olmadı. Kimse İslamofobinin ABD raporlarında işlenişini geliştirme konusunda benimle konuşmadı. diyor. Oysa Knoxa göre mesela Musevi cemaati temsilcileri, Avrupada geçtiğimiz yıllarda yaygınlaşan antisemitik eylemleri vesile ederek ABD hükümet ve Kongre yetkililerine ulaşmış. ABD Dışişleri Bakanlığının antisemitizmle nasıl mücadele ettiğine dair özel bir rapor çıkarmaya mecbur eden bir kanunun çıkmasına vesile olmuşlar. Mohamed Nimer, ABD Adalet Bakanlığının ve ona bağlı çalışan FBIın Müslüman karşıtlığı konusundaki tutumu hakkındaki çizgisini karışık buluyor. 11 Eylülden önce çok çok ihmalkar iken, sonra çok daha fazla hadiseyi kaydettiklerini belirtiyor. Ancak Nimere göre, Adalet Bakanlığının problemi, Amerikan Müslüman camiası ile bağlantılarının iyi olmaması. Bu nedenle ayrımcılığa uğrayanlar Müslümanlar sadece bir istatistik olarak kalmamak için, Adalet Bakanlığından çok meseleyi çözebileceğini umdukları CAIR gibi organizasyonlara ihbarda bulunuyorlarmış.
Bob Edgar ise Adalet Bakanlığının İslami yardım organizasyonlarının tamamını bir şekilde terörizmle boyayan yorumlarından dolayı hayal kırıklığına uğradığını belirtiyor: Bakanlık, Katrina kasırgasında yardıma koşan ve bazı Hıristiyan ve Yahudilerden daha fazla kaynak toplayan birçok Müslüman organizasyon olduğuna işaret etmekte yavaş kaldı. ABDde 35 farklı kilise geleneğini temsil eden 45 milyon Hıristiyanı şemsiyesi altına alan NCC, Müslümanlarla işbirliği yapıp önyargıları aşmak üzere Hıristiyanlara İslamı anlatmak için özel olarak hazırlanan Tanrı Birdir: İslamın Yolu adlı kitaptan 50 bin adet bastırmış ve üyelerine dağıtmış. Edgar, ABDnin İslam imajında önümüzdeki birkaç yıl içinde büyük bir değişiklik olacağına inanıyor. Georgetown Üniversitesinden Prof. John Esposito ise halkın çoğunluğunun İslamofobik olmadığını; ancak güçlü, büyüyen ve kaydadeğer bir İslamofobik azınlık bulunduğunu belirtiyor.
ABDye, Avrupadaki İslamofobiye karşı sesini yükseltme çağrısı
Birleşmiş Milletler İslamofobiyi mercek altına aldı ve konferans düzenledi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde bu amaçla özel bir temsilcilik açıldı. Peki Bush hükümeti ve Kongre, başta Avrupa olmak üzere dünyada hızla yaygınlaşan İslamofobi ve Müslüman karşıtlığıyla mücadeleye yeterli seviyede ilgi gösteriyor mu? Bazı Amerikan sivil toplum örgütlerine göre, hayır.
Din ve Kamu Politikası Enstitüsü Başkanı Joseph Grieboski, ABD Dışişlerinin İslamofobiye karşı tutumunu tatmin edici bulmayanlardan. Fakat sadece İslamofobi değil, Batı Avrupada genel olarak dine karşı hoşgörüsüzlüğün, antisemitizmin, Hıristiyanofobinin, azınlıklara karşı yabancı düşmanlığının artmasına Dışişlerince verilen karşılık beni hayal kırıklığına uğratıyor. diyor. Clinton döneminde ve Bush hükümetinin ilk yıllarında Avrupadaki din özgürlüğü problemlerine yönelik tutumun çok iyi olduğunu savunan Grieboski, Şu noktada Batı Avrupadaki dini durum, özellikle de İslamofobi sorunu noktasında ya çok az konuşuluyor, ya da hiç konuşulmuyor. diye yakınıyor. Grieboskiye göre, Dışişleri bunun önemini anlamıyor. Ayrıca, ABD Dışişleri, Avrupa ile ilişkisini şu anda tamamen Irak ve İran tonlarında gördüğünden herhangi bir baskı uygunsuz karşılanabilir. Oysa, İslamofobi başlığıyla şimdiye kadar yapılmış en geniş araştırmalardan biri olan Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı Merkezinin (EUMC) 2002 tarihli raporu, 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra Avrupada sade Müslümanlara karşı yapılan taciz ve ihlallerin dozunun ve kabul görme oranının arttığını ortaya koyuyordu. Grieboski, Dışişleri bünyesinde kurulmuş olan Uluslararası Din Özgürlüğü Dairesinin de meseleyi uygun şekilde ele almadığına üzgün. USCIRF gibi gruplar konuyu tamamen ihmal etmiş durumda. diyor. Ulusal Kiliseler Konseyi (NCC) Genel Sekreteri Bob Edgar, duruma şu açıklamayı getiriyor: ABDdeki bazı komisyonlarımız ve komitelerimiz ortayollu Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanların değil, radikal sağcı Hıristiyanların kontrolünde.
Goergetown Üniversitesinden Prof. John Esposito, ABD hükümetinin İslamofobi salgını ile mücadelesi sizi tatmin ediyor mu? sorumuza, Şu an itibarıyla bunu söylemek zor karşılığını veriyor. Dışişlerinde bir kaygı var. Ama meselenin tanınması ve bu fenomenle nasıl iştigal edileceği noktasında hâlâ bebeklik dönemindeler. diyen Esposito, Amerikada büyük İslamofobi vakaları olursa dünyadaki imajı etkileneceğinden meselenin o zaman daha yüksek oranda idrak edileceğini tahmin ediyor. ABD ve Avrupanın insan hakları raporları hazırlarken uluslararası alana bakmaya meyilli olduklarını, ancak birbirlerine pek bakmadıklarını ifade eden Esposito, İslamofobi fenomeniyle ilgili konuşurken Avrupanın bazı yerlerindeki olaylara ışık tutmak gerekiyor ve Amerikan yönetimi için bu konuda seslerini yükseltmek önemli hale geliyor şeklinde konuşuyor. Amerika, Fransadaki başörtüsü meselesine ve diğer ayrımcılıklara ilişkin kaygılarımızı dile getirme hususunda oldukça açık sözlü olmalı. Bu, olması gereken derecede yapılmadı diye ekliyor Esposito.
ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonunun siyasetten sorumlu yardımcı direktörü Tad Stahnke, AGİT bölgesindeki Müslümanların haklarını yeniden teyit etmeye ihtiyaç olduğunu görüyoruz diyor. Stahnke, ABD Dışişlerinin muayyen durumlarda meseleyi güçlü şekilde dillendirdiğini belirterek Her zaman daha fazlası yapılabilir. diye ekliyor. ABD Dışişlerini, Müslüman haklarının ihlal edildiği belli ülkelerde daha dinamik bir yaklaşım göstermeye teşvik ettiklerini kaydediyor.
Esposito: Batılılar, İslam ülkelerindeki İslamofobiyi de görmüyor
Dünyada İslamofobinin en yaygın olduğu yerler, normalde Müslümanların azınlık statüsünde olduğu ülkeler. Ancak uzmanlara göre Tunus ve Türkiye gibi katı laikçi sistemlerde yapılan bazı uygulamalar, Müslümanların çoğunluğu teşkil ettiği ülkelerde de İslamofobi sorunu olabileceğini ortaya koyuyor. İslam ülkelerinde İslamofobi olabilir mi? sorumuza Prof. John Esposito, Bunu söylemek biraz garip ama, evet, bazı şekillerde olabilir. cevabını veriyor. Espositoya göre, ister Batıda bir gayri-müslim, isterse bir İslam ülkesinde Müslüman olsun, eğer bir şahıs, idareci ya da elit laikçi fundamentalist ise bir bakıma Müslüman karşıtı yani İslamofobik olarak nitelendirilebilir. Batılıların İslam ülkelerindeki insan hakları ve din özgürlüklerinden bahsederken genelde Hıristiyanların, Musevilerin ve benzerlerinin sorunlarına odaklandığını belirten Esposito, Fakat onlar çoğu kez İslam ülkelerinde orta yollu olan, ama İslami eğilim taşıyan Müslümanlar, aktivistler ya da ekstremist olmayan İslamcılar için din özgürlüğü nerede diye sorulabileceğinin farkında değiller. Meselenin bu boyutunu görmeme eğilimi var. şeklinde konuşuyor. Ülkelerinde dini inançlarını siyasi ve sosyal olarak, şiddete başvurmaksızın ifade eden İslami eğilimli vatandaşların haklarının ihlal edilmesi ve baskı altında tutulmasıyla ilgili olarak Bu İslamofobiye benziyor diyenler olabileceğine işaret eden Esposito, Bu çok ironik görünüyor. Çünkü teknik olarak Müslüman birinin bunu diğer Müslümanlara yapmasından bahsediyoruz diyor. Amerikalı birçok insan hakları gözlemcisi, Türkiyedeki İslamofobinin en çarpıcı delillerinden biri olarak başörtüsü meselesini görüyor.
Independent, Müslümanları tacize tepkili: Aptallık!
Independent yazarı Johann Hari, dünkü yazısında, tüm Müslümanlar aynı değil diyerek ılımlı Müslümanları taciz etmenin aptallık olduğunu belirtti. Hari, Cihat isteyenlerin ilk kurbanlarının liberal Müslümanlar olduğunu unutmayın ve cihatçılara karşı mücadelede en büyük müttefikimiz de onlar olacaktır. Onları şimdi taciz etmek ya da karşılarında nutuk atmak sadece bir aptalın yapacağı iştir. diye yazdı. Harinin kaygılarına katılan İngiliz polis teşkilatı Scotland Yardın üst düzey Müslüman yetkililerden Ali Dizaei de bu tür olayların, terör gruplarının ekmeğine bal sürdüğüne işaret etti. İktidardaki İşçi Partili milletvekili Halid Mahmud ise iki yolcunun indirilmesi kararını Muazzam bir şekilde saçma diye niteledi. Konuya ilişkin Guardiana konuşan Mahmud, Sırf Asyalı görünüşe sahip diye kimseyi suçlayamaz ve kimseye terörist gibi muamele edemezsiniz. diyerek halkı, sakin olmaya çağırdı. Independenta konuşan İngiltere Müslüman Konseyi Başkanı Muhammad Abdül Bari, bu olayın, sıradan Müslümanların haksız bir şekilde karşı karşıya kaldığı yüksek şüphe seviyesini gösterdiğini söyledi
Zaman
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle