En büyük tehlike!
0 0 0000 00:00 tsi
İLHAN Selçuk umudunu Süleyman Demirel'e bağlamış. Demirel'in, halkın büyük çoğunluğunun desteğini alarak laikliği kurtarmasını öneriyor.
Üzüldüm ama asla Demirel'i layık görmediğimden değil; ne haddime! Solun çaresizliğine üzüldüm!
Sağlıklı bir demokrasi, merkez sağ ve merkez sol esaslarına dayanır. Türkiye'de bunu aşındıran DYP-SHP koalisyonları hiçbir ciddi reform yapamadan, üstelik "sosyal güvenlik" kara deliğini patlatarak yıllarımızı harcadığı gibi, siyasi istikrarsızlığı da derinleştirdi. 1990'ları böyle kaybettik!
Sol, yeniden sağın bir tarafına tutunmak yerine, halkla barışarak, kendi dinamiklerini geliştirerek, kendi içinden lider ve ekip çıkararak iktidar alternatifi haline gelmelidir.
Bu bir. İkincisine gelince...
'Baba' nasıl konuşur?
İlhan Selçuk'un "laikliği kurtarmak" için "zinde kuvvetler"e değil de Demirel liderliğinde sağ-sol karması bir harekete çağrı çıkarması yine de iyi bir gelişmedir; amma...
Demirel yeniden siyasete dönerse İlhan Selçuk'u çok mutlu eden 'yeni' konuşmalarını mı, yoksa 'eski' repertuvarındaki konuşmalarını mı yapar acaba?
"Bunlar ne verirse benden 5 fazlası... Bediüzzaman hazretleri..."
Ama bu sözler bugünkü Türkiye'de ne çiftçiyi ne esnafı inandırır, ne de artık "Nur talebeleri"nden eskisi gibi "Nurlu Süleyman" diye alkış alır.
Türkiye eski Türkiye değil... 1960'larda yüzde 52 oy olan "Çoban Sülü"nün 1990 başında yeri göğü vaat ederek alabildiği oy ancak yüzde 25'ti; "ödünç oylar" dahil!
Türkiye değişiyor: Şehirleşen, orta sınıflaşan, dışa açılan, kültürce çeşitlenen, gelir dağılımı bozulan, işsizliği artan bir Türkiye var! Sol bu Türkiye'yi tanımalı, bu toplumla barışmalı, kendi liderini, ekibini, programını, vaadini kendisi üretmelidir.
'Sistem' tehlikesi!
Aslında günün kavgaları içinde dikkatimizden kaçan çok ciddi bir tehlike yaklaşıyor: Türkiye'nin "yönetilemez" hale gelmesi!
Çeyrek yüzyıldır Türkiye'de seçim sandığından artık yüzde 40'lı oylar çıkmıyor! Bu, sağlıklı bir "siyasi çoğulculuk" değildir! Uzun zamandır, bir süreç olarak, kültürler ve kimlikler bakımından "çok-parçalı" bir toplum haline geliyoruz: Rasyonel formülleri olmayan duygusal değerler çatışması hayatımıza hükmediyor! Din-laiklik gerilimi gibi! Çok daha zor ve 'şiddet'li olan etnik kimlik çatışması gibi!
Sorunlarımızın çözümü için güçlü ve istikrarlı hükümetler lazım ama, ülkeyi yönetmek için gereken "büyük ve sağlam oy tabanı"nın oluşması gittikçe zorlaşıyor!
Fransa'nın 1930'larda çöküşe gidişini anlatan Michel Debré'nin bir sözü ünlüdür: "Fransa en iyi şekilde yönetilmeye mecbur ve muhtaçken, bir 'hükümet' bile oluşturamıyordu!"
1950'lerin sonunda yarı başkanlık sistemiyle Fransa bunu halletti.
Biz 'sistem'i tedavi etmek yerine, ya 'kurtarıcı' arıyoruz veya değerler çatışmasını körüklüyoruz!
Nelerle uğraşıyoruz!
Din-laiklik gerilimini aşmanın yolu laikliğin Jakoben tortulardan kurtulup liberalleşmesi, din kültürünün de farklı hayat tarzlarına saygılı ve kentli bir dindarlığa dönüşmesidir.
En kötüsü, İlhan Selçuk'un önerdiği değerler çatışmasına dayalı kutuplaşmadır; körlükleri derinleştirir bu!
Bakın, asıl "yöneten demokrasi"yi nasıl kurabileceğimizi tartışmamız lazımken, siyaset ve okumuşlar sınıfı olarak nelerle uğraşıyoruz!!!
Bu haber 264 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle