En Sıcak Konular

Mardin kimin tarafında?

8 Ekim 2007 13:38 tsi
Mardin kimin tarafında? Yaptığı açıklamalar Tükiye'deki hiç bir kesimle örtüşmeyince, hiç kimseye yaranamadı... Yaptığı araştırmalar, açıkladığı tespitler bazen bir tarafın hoşuna gitti, bazen diğer tarafın... Peki Şerif Mardin aslında kimin tarafında?

Naki Özkan / Milliyet

18 Eylül-1 Ekim arasında, 14 günde ulusal basından 31 gazetede 630 kez yer almış bir haber var. Bu, bir cinayet, bir magazin, bir parti haberi değil. Basını "sarsan" bu haber, bir sosyolojik saptamadan çıktı. Prof. Şerif Mardin'in söz ettiği "Mahalle baskısı" kavramından... Sağdan sola, İslamcısından laikine, köşe yazarından akademisyenine, bu kavrama takılmayan neredeyse kimse kalmadı. Ne demişti? Şerif Mardin'in dediği şuydu:
"Türkiye'de 'mahalle baskısı' diye bir şey var. Bu hava AKP'den bağımsız olarak yaşıyor. Bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır. O hava, İran devriminde çok etkili oldu. Bu hava, Türkiye'de de çıkabilir bir gün. Bu, AKP'yi döver. AKP, ona biat etmek zorunda kalabilir."
Mardin bu sözlerle yetinmedi, Ayşe Arman'la yaptığı söyleşide "Kadınlar korkmakta haklı, Malezya olmayız diyemem" de dedi. Bu kadarı da fazlaydı! Biz Mardin'i "irtica cephesi"nde sanıyorduk, meğer o Kemalistmiş! Kimseye, hiçbir çevreye, ideolojiye yaranamayan, arafta (birilerinin cenneti ile diğerlerinin cehennemi arasında kalan) bir siyaset sosyoloğunu anlamak için sadece bir "giriş" yapmak istedik.

1960'lı yıllarda Ankara'da İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olan bir profesörün Şerif Mardin'i araması, Mardin'in hayatında birçok şeyi değiştirecek ve hızlandıracaktır. İlahiyatçı hoca, Mardin'e kendisiyle adliyeye kadar gelmesini istemektedir. Nedenini de söyler: "Birtakım evrak toplatılmış, adliyede duruyor. Bunlar, gericilerin bastıkları veya el yazısıyla çoğalttıkları risaleler (Nurcuların, Said Nursi'nin yazıları, broşürleri, kitapları). Bunlar hakkında bir zabıt tutulacak. Daha sonra mahkeme karar verecek."
Mardin profesörle birlikte adliyeye gider ve bir çuval dolusu evraka bakar. Ancak, önemli bir sorun vardır. Yazılar, kitaplar eski yazıyladır ve Mardin eski yazıyı bilmemektedir.
Profesör, Mardin'e döner ve şöyle der: "Bunlar, Türkiye'nin en tehlikeli gerici unsurlarının Atatürk devrimlerine karşı bir cephe oluşturmak için yaptıkları propagandadır. Ben risalelerde ileri sürülen fikirleri biliyorum. Okudum, cumhuriyetin temellerine karşı olduklarını biliyorum. Ona göre bir zabıt hazırladım. Sen de imzalar mısın?"
Mardin okuyamadığı yazılar hakkında profesörün hazırladığı zaptı imzalar. Tabii iki hocanın bilirkişiliği ile risalelerin dağıtılması aleyhine bir kararın çıkacağını tahmin etmek zor değildir.

İnönü'nün uyarısı
Bir çuval yazı Mardin'in hayatını değiştirecektir. Mardin işte bu olayla, kendisi hakkında tarikatları desteklediği, irticaya prim verdiği, köhnemiş şeylerle uğraştığı iddialarına yol açacağı akademik çalışmalarına başlar. O akademik bir yola girmiş ama onun "tarikat yoluna girdiği" söylentileri başlamıştır.
Mardin bunu, "Gel zaman git zaman, bu halktan çıkan birtakım neşriyatın nasıl bir şey olduğunu merak ettim ve biraz da vicdani bir borç olarak 'Nurculuğu' araştırmaya başladım" diye anlatacaktır.
Bu arada İsmet İnönü de, Şerif Mardin'in Nurculuğu ve Said Nursi'yi çalışmaya başladığını duyar. Şerif Mardin'le İsmet İnönü'nün bir ahbablığı vardır.
Paşa, Mardin'i çağırır ve şöyle der: "Dikkat et, bu adam çok tehlikeli bir adamdır, insanların akıllarını çelmede fevkalade etkili çalışmaları vardır."
Mardin güler ama Paşa gülmemektedir, endişelidir. Mardin, İsmet İnönü için "Said Nursi'nin cazibesinden korkan bir ifadesi vardı" demiştir.
"Ben İsmet Paşa'yı çok severim" diyen Mardin, bir gün Paşa'ya, "Her şeyi iyi yapıyorsunuz ama elinizde hep kılıç var" dediğini, Paşa'nın da ona, "Elimde başka ne var ki?" diye yanıt verdiğini söyler.

Sakıncalı akademisyen
Şerif Mardin araştırmaya koyulurken Said Nursi'de "Gericiliğe değil modernliğe yaklaşan bir söylem" gördüğünü söyler. Bu yaklaşım, onun sert bir şekilde eleştirilmesinin de yolunu açar
Mustafa Balbay 1995'te Cumhuriyet'te, "Şerif and Hazreti Sheriff..." başlığıyla Mardin hakkında alaycı bir yazı yazacaktır. Onun Ilımlı İslam projesine destek verdiğini söyleyecektir.
Mardin hakkında söylentilere söylentiler eklenecektir.
Türkiye'nin birçok saygın bilim adamının üye kabul edildiği Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), onu görmezden gelecektir.
Ancak, Mardin Türkiye'deki muhafazakarlığın dinle yoğrulduğunu, dini hadiselerle toplumsal hadiseler arasında bağlar olduğunu düşünerek çalışmalarına devam edecektir.
Türkiye'de dini, dini akımları, tarikatları, cemaatleri incelemek 1960'larda, 1970'lerde hiç de kolay bir şey değildir. Akademisyenlerin pek merak ettiği, merak edilmesine de pek olumlu yaklaştığı bir konu da değildir.
Mardin'in dini çalışması ona karşı yaklaşımları da değiştirecektir. Mardin, Ruşen Çakır'a verdiği söyleşide, kendisine yaklaşımları şöyle anlacaktır: "Bilge kişiler, tuhaf şeyler yaptığımı düşünüyordu. Hakiki Kemalistler için ben her zaman tehlikeli ve yanlıştım, Aydınlanma yerine, birtakım köhnemiş söylemlere başvuruyordum. 'Tabii İslamcılar' benim için, 'Ha, bizim tarafımızı savunan, bizi ciddiye alan biri ortaya çıktı' dedi."

İlk boykota muhatap oldu
1968'te, Mardin, yazar Oral Çalışlar'ın Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde hocasıdır. Solcular, hocalarının sorularından pek memnun değildir. Gerisini Çalışlar'dan dinleyelim:
"Okul tarihinde sınav sırasında ilk boykotu sanırım onun dersinde yapmıştık. Birinci sınıftaydık. 'Marks'ın kehanetlerini yorumlayınız' şeklinde bir soru sordu. Ben, bu soruya taktım. Nasıl olur da benim inandığım bir ideolojiye 'kehanet' derdi. Ayağa kalktım ve itiraz ettim. Bu soruyu kabul edemeyeceğimizi söyleyerek sınıfta bir oylama yaptım. Ezici bir çoğunluk sınavın ertelenmesinden yanaydı. Sınıfı terk ettik."
Dünyayı değiştirmek için için yola çıkan 68'liler, Türkiye toplumunu araştıran hocalarını boykot etmenin ironisini o dönem fark edememişlerdi. Halbuki Mardin, din konusunda Marksistlerin Marks'ı ciddiye almadığını düşünmektedir:
"Marksist arkadaşlarımızın en önemli boşluklarından biri, Marks'ın din hakkında söylediklerini hiçbir zaman ciddiye almamış olmalarıdır. Marks'ın, Türkiye'deki Marksistlerin düşündüklerinin çok ötesinde, çok daha incelikli, ampirik bulgulara dayalı yaklaşımları var din konusunda."

"Kuran'dan çıkmaz"
Onun köhnemiş şeylerle uğraştığını düşünen "Kemalistler", Mardin'in 1992'de Cumhuriyet gazetesindeki şu değerlendirmelerini de fark edemeyecektir.
"Demokrasi diye bir kavramın İslamda doğrudan doğruya yerleşmesi mümkün değil. Şimdiye kadar hiçbir İslami sistemin idare edenlerle edilenler arasında sağlam bir köprü kurmaya yönelik bir programı olduğunu görmedim. Demokrasi, bu köprüyü kurar. Modern zamanlarda bir topluluğun doğru dürüst çalışabilmesi için bazı insan haklarının çok açık olarak ortaya konması gerekir.
Ümit ederim ki kimse beni dinsizlikle suçlamaz ama, Kuran'dan çıkarılacak olan insan hakları prensipleri, fevkalade genel şeylerdir ve insan hakları böyle bir genel seviyede kalamaz. İnsan hakları içinde kadın haklarının çok önemli bir yerinin olması gerekir. Genel İslami kurallardan, bir insan hakları şartının, modern bir insan hakları şartının beraberinde getirmiş olduğu çok kesin ilkelerin çıkarıldığını görmedim şimdiye kadar."

Kemalistlerle aynı noktada
Daha ne desin Mardin hoca! Prof. Mardin'in Kuran'da insan hakları ilkelerinin genel olduğu vurgusu, İslamcıların kabul edemeyeceği kadar radikal bir değerlendirmedir. Ancak, bu sözler bile bazı laik çevrelerdeki olumsuz Şerif Mardin imajını değiştiremez.
Mardin, 2007 Mayıs'ında, "Kemalizme karşı mısınız?" sorusuna, "Yok karşı değilim" yanıtını verir ve ekler: "Kemalistlerle aynı noktaya gelmiş olmaktan bir rahatsızlık duymam."
Artık İslamcıların, "bizden" diye gördükleri Mardin'i mercek altına alma zamanı gelmiştir.
Fatih Şeker'in, "Cumhuriyet İdeolojisinin Nakşibendilik Tasavvuru, Şerif Mardin Örneği" (Mart 2007) adlı kitabı İslamcı mahallenin olumlu havasının değiştiğini gösteren bir çalışmadır.
Şeker "Özellikle ilahiyat fakültelerinde eserleri önem atfedilerek okunan, okutulan Mardin'in düşüncelerinin eleştirel çerçevede ele alınmasının vaktinin geçmekte olduğu aşikardır" der, çalışmasının amacını özetlerken.

Zorlanan Mardin
Şeker'e göre Mardin'in temel eserlerinden biri olan Nakşilik çalışması, oryantalist bir zihnin yansımasıdır. Şeker, Mardin'e ve Nakşilik değerlendirmesine adeta savaş açar:
"Mardin'in Nakşibendiliğe bakışında umumiyetle Batı dillerinde yapılmış çalışmalar hakimdir. Cemiyet ve hayatla dışarıdan alakadar olan Mardin, Batı'da okuduklarının tesiri altındadır. Batılıların gözü ile Nakşiliğe bakar... Batılıların kanaati Mardin'in kanaatidir. Mardin, 'ehlileştirilmiş Müslümanlık'ı savunarak, Kemalist çizgiye sadık kalmakta, Kemalizmi mahkum eder göründüğü halde Kemalizme mahkum olmaktadır."
İslamcılık düşüncesi alanında önemli eserler veren İsmail Kara da Mardin'in dinin siyasal ve toplumsal önemine ilk ışıkları yaktığını ama "daha sonra bu alanda yürümekte zorlandığını" söyler.
İslamcılar ona kızmakta haklıdır. Çünkü o siyasal İslamla ilgili şu saptamayı da yapar:
"Siyasal İslam çok oynayabilen bir şey. Siyasal İslam iktidara tam sahip olduğu zaman bayağı ağır şartlar yaratan bir rejim de kurabilir. İslami güçlerin iktidara gelmesinin bizim beğenmeyeceğimiz sonuçlara yol açacağını düşünürüm."
Bu yazıda bir Mardin değerlendirmesi yapmadık. Eserlerinin toplumbilimdeki yerini incelemedik. Mardin'in laiklik üzerinden yürüyen taraflar arasındaki konumuna ışık tutmaya çalıştık.
Prof. Şerif Mardin'in ne yapmak istediğini, Prof. Naci Bostancı'nın sözleriyle noktalayalım: "Kant, 'Bilmeye cüret et' der. Mardin Hoca, bizlere bilmeye cüret etmenin heyecanını iletti."

1999'da Malezya çağrısı

Mardin geçen ay verdiği söyleşide, Malezya tartışmalarına girer: "Bir gün Malezya olmayız diye bir söz veremem. Kimse veremez. Her şey olabilir."
"Mahalle baskısı" ve "Malezya'ya benzeme" görüşleriyle İslamcıları kızdıran Mardin, aslında bu konuya daha Kasım 1999'da, hem de çok daha ağır eleştirilerle değinmiştir:
"Malezya'nın Kelantan vilayetinde, 1993'te bir ceza hukuku ilkeleri çıkarıldı. Uzuvların kasilmesinden çarmıha germeye kadar giden bu ilkeler silsilesinin yalnız yazı ile de olsa ortaya çıkarılması dehşetine isyan edecek Türk Müslümanı yok mu? Bunu yazacak babayiğit nerede? Sudan'da İslamı kendi açısından tefsir eden Taha'nın ölüme mahkum edilmesi kimsenin dikkatini çekmiyor mu? Mısır'da bir yazarın bıçaklanması kınanamaz mı? İşte bütün bunlar islami kesim tarafından yapılmadığı için onlara tam bir itimat gelişememiştir."

'Taşlanırdım'
Yukarıdaki sözler de Mardin'i kendilerine uzak gören laikçileri ikna edememiştir. Mardin, İslamcıları kızdıracak sözlerine 1999'da şöyle devam eder:
"Medeniyet, ancak hür tartışma ile gelişir. Bugün Afganistan'da olsam, yazım dolayısıyla taşlanır, İran ve Sudan'da hapse atılır, Mısır'da esrarengiz bir infazcı tarafından bıçaklanırdım."
Mardin saptamalarını ve eleştirilerini Müslümanlardaki tümcü anlayışa çevirir:
"Müslüman kardeşlerime yönelttiğim tümcülük, mutlakiyet ithamının tabii ki istisnaları vardır. Müslüman ülkelerin başarıları üzerinde durulur, başarısız gelişmeler konusunda ise tam bir sessizlik hüküm sürer. İslami inanışta, bu tümcülüğün nüvesi mevcuttur. Fakat, karşısında bir zamanlar bir tartma, inceleme tartışma adabı mevcuttu. Bunun zamanımızda silindiğini görüyoruz."

İlklerin hocası

Prof. Mardin'in Türkiye'de toplumbilime önemli katkıları oldu. Prof. Taha Parla, Mardin'den öğrendiklerimizi şöyle anlatıyor:
"Türkiye'de siyasi / felsefi düşüncenin yerli ve yabancı kaynaklarını, gelişmemişliğini ve bu gelişmemişliğin nedenlerini birçoğumuz Şerif Mardin'den öğrendik. Mardin, Türkiye'de sosyal bilimlerin ve kritik düşüncenin tıkandığı yerleri görebilmiş, nasıl açılacağını göstermeye çalışmıştır."
Prof. Fuat Keyman'a göre de Mardin, "Türkiye'de modernite tartışmasını ilk yapan toplum bilimcidir." Keyman "Mardin'i okumak ve öğrenmek, özgün ve paradigma kurucu bir metni okumak, modernleşme sürecine farklı bakmak ve sürecin değişimini anlamaktır" diyor.

Kimdir?

Prof. Şerif Mardin, 1927'de İstanbul'da doğdu. Ortaöğrenimine Galatasaray'da başladı. Lisans eğitimini ve doktorasını Stanford Üniversitesi'nde, lisansüstü eğitimini Johns Hopkins'te tamamladı.
A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde, Boğaziçi Üniversitesi'nde ve yurtdışında birçok ülkede hocalık yaptı. 1969'da profesör oldu.
Şimdi Sabancı Üniversitesi'nde. 1956'da Hürriyet Partisi'nde genel sekreterlik yaptı. 1994'te Yeni Demokrasi Hareketi'nin kurucuları arasında yer aldı.



Bu haber 748 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,116 µs