En Sıcak Konular

Terörün amacı ne?

7 Ekim 2007 22:35 tsi
Terörün amacı ne? 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra oluşan olumlu hava hızla bozuluyor. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve arkadaşlarının MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin elini sıkmaları sonucu, medyanın hemen her kesiminden yazarların iyi niyet temennileri yerini karam

Altan Tan/ Zaman

Neredeyse hemen her gün ülke evlatları hayatlarını kaybetmeye devam etmekte. Türk'üyle, Kürt'üyle masum halk ise ne olup bittiğini anlamakta zorlanmakta, bu kirli savaşın anlaşılmaya başlayan yanları ise mide bulandırmakta. İşte tam bu toz duman içerisinde 29-30 Eylül tarihleri arasında Diyarbakır'da bir Alman vakfı ile Diyarbakır Barosu, ortaklaşa Kürt sorununun çözümü ile ilgili bir toplantı düzenledi. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu gibi yazarlar DTP-AKP-DYP'li siyasetçilerle birlikte çok sayıda aydın da konuşmaları takip ederek katkıda bulundu. Bir sorunu çözebilmek için şüphesiz ki öncelikle sorunu doğru kavramak, anlamak ve analiz etmek gerekir. Çok genel bir ifadeyle doğru tedavinin ilk şartı doğru teşhisten geçmektedir. Yaşadığımız karışıklıkları aydınlatabilmek için öncelikle mevcut durumu bir tasnife tabi tutmak gerekir.

Mevcut durum nedir?

AK Parti hükümeti Cumhuriyet tarihinde ilk defa "egemenlerin" ve "elitlerin" onaylamadıkları birini cumhurbaşkanı seçmiştir. Bundan sonraki seçimlerin de krizlere ve müdahalelere sebep olmaması için cumhurbaşkanını halkın seçmesini kanunlaştırmıştır. Bununla ilgili referandum 21 Ekim 2007'de yapılacaktır. Hükümet daha güvenoyu almadan yeni anayasa çalışmalarına başladı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, YÖK, Milli Güvenlik Kurulu başta olmak üzere devletin birçok kurum ve kuruluşunun yetkileri ve kadroları ile ilgili ciddi değişikliklere gidilmekte, başörtüsü ve Kürtçe eğitimin önünün açılması konularında önemli çalışmalar yapılmaktadır. 1. Meclis'ten bu yana ilk olarak askerî vesayet olmadan bir anayasa hazırlanmaktadır.

Asker ve sivil bürokrasi ile "egemen elitler" bu durumdan oldukça rahatsızdırlar. Malum çevrelerin önemli sözcülerinden Sabih Kanadoğlu, "Bu yapılanlar rejim değişikliğidir. Sivil anayasa çalışmaları değil; rejime karşı sivil bir darbedir." diyerek bu çevrelerin tepkilerini ortaya koymaktadır. Laiklik, din-devlet ilişkileri, başörtüsü ve Kürt sorunu ile ilgili en ufak iyileştirmeler bile irtica-gericilik-yobazlık ve bölücülük olarak damgalanmaktadır. Son günlerde Şerif Mardin'in mahalle baskısı söylemi ve Malezya modeline göndermelerle bir yandan işin "sosyolojik" gerekçeleri ortaya konulmakta bir yandan da "zinde kuvvetler" göreve çağırılarak darbe çığırtkanlığı yapılmaktadır.

Demokratik Toplum Partisi uzun bir aradan sonra ilk olarak Meclis'te grup kurmuştur. Yıllardır Meclis'te temsil edilemeyen Kürt siyasal taleplerinin demokratik, legal ve meşru bir zeminde dile getirilmesinin önü açılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, Türkiye ve Ortadoğu gerçekliğinde makul ve gerçekleştirilebilinir bir çözüm için diyalog-ikna ve kamuoyu desteğinin sağlanması olmalıdır.

Ortadoğu haritası yeniden düzenlenmekte ve bu bağlamda yüzlerce yıldır ilk olarak Kürtler Irak'ta bir statüye sahip olmakta ve bir Kürt devleti kurulmaktadır. Kürtler Irak'taki Kürt federal bölgesinin gerçekleşmesi ile Türkiye'deki Avrupa Birliği bağlamındaki demokratik düzenlemeler ve yeni anayasa hazırlığıyla 15-20 yıl öncesine göre oldukça ileri bir noktaya gelmişlerdir. Özetle Irak'ta bir Kürt devleti kurulmakta Türkiye ise demokratikleşmektedir. Demokrasi güçlerinin Türkiye'yi demokratikleştirme çabaları hiçbir zaman sonuca bu kadar yakın olmamıştır. Dış konjonktür ve içerideki halk desteği ümit verici noktadadır. Böyle bir siyasi ortamda işin en ilginç yanı, şiddet tırmanmaktadır.

Meşhur bir hikâyedir: Yeni karşılaşan iki kişiden biri diğerine adını sorar, o da "Muuusaaa" der, diğerine 'Senin adın ne?' diye sorunca, ikinci şahıs "Benimki de Musa; ama azıcık kısa." diye cevap verir. Konuyu fazla uzatmadan kısaca izah etmede yarar var. Mücadele, ülkeyi Yeni Dünya, Ortadoğu ve Türkiye gerçeklerini göz önünde bulundurarak yeniden dizayn etmek isteyenlerle eski tas eski hamam devam etmek isteyenler arasındadır. Bir başka ifade ile mücadele, statüko ile değişim arasındadır. Ülkenin türban, Kürt sorunu ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler gibi iç çatışma alanları devam ettikçe ülke kan kaybetmektedir. Türkiye'nin iç çatışma alanlarını, iç kanamasını halletmeden ayağa kalkması ve tarihî ve kültürel misyonu üzerinde bölgesel bir güç haline gelmesi mümkün değildir. Türkiye'yi ayağa kaldırmak isteyenler Türkiye'nin ayaklarına sıkanları siyaseten alt etmek zorundadırlar. Yapılmak istenilenler açıktır. Siyasal şiddetten amaç, halkı korkutmak ve sindirmek, hükümeti ise aciz ve yetersiz bir görüntüye itmektir. Çaresiz durumda kalan halk kurtarıcı aradığında ise askerî vesayet ortaya çıkacaktır. MHP milletvekili eski diplomat Deniz Bölükbaşı, bu durumu çok açık şekilde dillendirmektedir: "Türk ordusu mutlaka Kuzey Irak'a girmelidir. Hedefimiz PKK değil, olası Kürt devleti, dolayısıyla Barzani'dir. Meclis acilen askerin Kuzey Irak'a girmesi için tezkere çıkarmalıdır." derken konuyu bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

Türkiye'de terör şiddetlenecek, bu gerekçeyle ordu Kuzey Irak'a girecek, esas hedef Kürt yönetimi, Barzani olacaktır. PKK Kandil Dağı'nı boşaltmış olduğundan bütün bir Irak ve İran'a dağılmış 3-4 bin PKK'lıya ulaşmak ve bir şey yapmak mümkün olmayacaktır.

İçeride şovenizm tırmandırılacak ve her türlü demokratikleşme talebi bölücülükle damgalanarak askıya alınacak, Meclis devre dışı bırakılacaktır. Çözüm değil çözümsüzlük, demokratikleşme değil statüko kazanmış olacaktır. Bu bağlamda geri adım atmaya zorlanmış veya tasfiye edilmiş hükümet hiçbir şey yapmayacak. Başörtüsü, 301. madde, cumhurbaşkanını halkın seçmesi gibi çalışmalar da berhava olacaktır.

Böyle bir müdahale, ABD endişesi ve ekonomik felaket senaryolarından dolayı gerçekleşmediğinde ise mümkün olan en yüksek dozajdaki korkutma ve tehditle statüko ayakta kalmaya çalışacak, AKP hükümetinin ilk dönemde hükümet içinde yapılan engellemeler misali nasıl geri adımlar atıldıysa aynı şekilde hükümete, geri atım attırılarak sabote edilme yolu denecektir.

Terör kimin işine yarıyor?

Önümüzdeki dönemin başaktörleri DTP ve AKP'dir. Kürt sorununun barışçı ve demokratik bir şekilde çözümü için DTP'nin Meclis'te olması bir şanstır. DTP bu şansı kendi açısından berhava etmemelidir. Diyalog ve ikna kapıları sonuna kadar denenmelidir. Ancak görünen odur ki DTP'de de kayalar yerli yerinde değildir. Sarkaç, diyalog ve uzlaşma ile çatışma ve çözümsüzlük arasında gidip gelmektedir. Ahmet Türk, Abdullah Öcalan'ın "Farklı kültürlerin kendilerini serbestçe ifade edebilme özgürlükleri anayasal teminat altına alınsın. PKK'yı 2 ayda dağdan indiririm." söylemini öne çıkarırken Selahattin Demirtaş; "Avrupa Birliği, Kürt sorununun çözümünde bizim için yeterli değildir. AB bireysel kültürel hakları savunuyor, ulusal hakları sahiplenmiyor." söylemini öne çıkarmaktadır. Aysel Tuğluk demokratik cumhuriyeti savunurken Leyla Zana federasyon istemini dile getirmektedir. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ise demokratik bir yarış olması gereken seçimleri "savaş" ve "kale" sözcükleriyle dillendirerek gerilimi tırmandırma yöntemini öne çıkarmaktadır. Devam eden silahlı çatışmalar DTP'nin işini de zorlaştırmakta, birçok eylemde "at izi it izine karışmaktadır."

15 Ocak 1996'da Güçlükonak'ta 11 sivil vatandaşın öldürülmesi benzeri Şemdinli ve Beytüşşebap olayları en "derin" bir şekilde ortaya çıkmaktadır. DTP en kısa zamanda PKK'ya şiddeti bırakma çağrısında bulunmalı, silah siyasete kesinlikle sokulmamalı, demokratik kanallar sonuna kadar açık tutulmaya çalışmalıdır. DTP tüm Türkiye kamoyunu ikna edebilecek bir yöntem ve tarzda kendi çözümünü açıklıkla ve net bir şekilde ortaya koymalıdır. Bunu yapamadığı takdirde mevcut kan kaybı artarak devam edecektir. Sadece etnik talepler değil ekonomik, sosyal ve kültürel politikalarla ilgili çözüm için proje üretmek yerine gerilimi tırmandırma ve çatışma yöntemini benimseme DTP'ye fayda değil zarar verecektir. Birlikte yaşama projesi olarak anayasal vatandaşlık (yurtsever vatandaşlık diyenler de var) çerçevesinde anadilde eğitim hakkı dahil demokratik bir cumhuriyet en iyi çözüm yolu olarak gözükmektedir.

AK Parti ise 5 yıllık iktidarından sonra çok daha soğukkanlı ve yetkin olarak ikinci beş yılı mutlaka değerlendirmek zorundadır. Günübirlik politikalar ve projesizlikle bir yere varmak mümkün değildir. Nitekim bazı AK Parti milletvekillerinin bölgede alınan yüksek oy oranını sadece KÖYDES projesine, duble yollara, Fak-Fuk Fon'a ve Yeşil Kart'a bağlamaları tek kelimeyle konuyu basite indirgemektir. Türkiye'de yeşil kart uygulamasını ilk olarak Diyarbakır'da başlatan ve on binlerce kişiye yeşil kart dağıtan Tansu Çiller bugün siyasetten silinmiştir. Birkaç köy yolu, iki hastane, bir postane yaparak meseleyi çözebileceğini zannetmek sorunu karikatürize etmek, "DTP çözülmektedir, AK Parti işi götürüyor" söylemi basitliktir. Öncelikle siyasi kimlik olmak üzere dört başı mamur ekonomik ve sosyal projeler üretmek gerekmektedir. AK Parti'nin DTP'ye, "Öncelikle PKK'yı terörist olarak tanımlayın, sonra konuşalım" söylemi siyaseti tıkamak ve diyaloğun önünü baştan kesmek demektir. 'Güvenlik mi, özgürlükler mi önceliklidir?', tartışması bugün bütün dünyada yapılmaktadır. Özgürlükler güvenlik endişelerine asla kurban edilmemelidir. 'Önce silahı bırak, dağdan in, sonra düşünelim' stratejisi bugüne kadar sonuç vermemiştir. Abdullah Öcalan'ın Kenya'dan getirildiği 1999'dan itibaren silahların tamamen sustuğu 4-5 yıl, hiçbir şey yapılmadan boşa geçirilmiştir. Demokratikleşme hızlanıp çözüm politikaları ortaya konuldukça silah bırakma ve toplumsal barış kendiliğinden olacak, şiddet hiçbir şekilde zemin bulamayacaktır. AK Parti hükümeti Kuzey Irak'taki Kürt oluşumuna her türlü yardım ve desteği vermeli; oradaki siyasi yapıyı Türkiye'nin geleceğini tehdit eden bir oluşum olarak görmek yerine dost ve kardeş bir müttefik olarak değerlendirmelidir. Kürt federe devletini İMHA yerine İNŞA politikaları izlenmeli, Kürt, Türkmen, Arap, Şii ve Sünnilere (Asuri, Yezidi ve Keldaniler dahil) ayırım yapılmadan kardeşçe yaklaşılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, daha 85 yıl önce bütün insanlar aynı ülkenin vatandaşıydılar. Kuzey Irak'a mutlaka müdahil olunmalıdır. Ancak maksat asla destebilizasyon olmamalıdır. Bir iyi niyet göstergesi bağlamında gerektiğinde tek taraflı olarak vize ve gümrükler kaldırılmalıdır.

Türkiye, yakın tarihin en önemli günlerini yaşamaktadır. Ya demokratik bir anayasa yaparak toplumun tüm kesimlerini rahatlatacak veya patinaja devam ederek güç kaybedecektir. Din-devlet ilişkileri, Aleviler, Kürtler ile ilgili iç çatışma alanlarının giderildiği, bireyin esas alındığı Yargıtay, Sayıştay, Danıştay, Milli Güvelik Kurulu ve YÖK gibi kurumların yetki ve oluşum şekillerinin yerli yerine oturtulduğu bir anayasa, toplum ile devletin yeni bir sözleşmesi olacaktır. Bugün AK Parti içerisindeki bazı direnç odakları, DTP ve PKK içerisindeki şahinler ile "derin askerî ve sivil bürokrasi" değişimi istememektedir. CHP ve MHP ise bu işe toptan karşıdır. AK Parti'nin 5 yıllık iktidarında en fazla para kazanan TÜSİAD'ın son dönemdeki ayak diremeleri ise manidardır. Şahinlerin işbirliğine karşı değişim ve dönüşüm isteyen herkesin işbirliğine gitmesine ihtiyaç vardır. Hükümet kendi içerisindeki bazı direnç odaklarını da pasifize ederek yoluna devam etmeli, asla geri adım atmamalıdır. Laik-anti laik, Kürt-Türk, Alevi- Sünni, müslim-gayrimüslim, zengin-yoksul, köylü-şehirli toplumun tüm kesimlerinin talep ve endişelerini dikkate alan en büyük güç olarak vatandaşlarını gören ve mutabakatı, toplumsal sözleşmeyi onlarla yapan anlayış kazanmalıdır.



Bu haber 2,499 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,954 µs