En Sıcak Konular

Çocuklar Atatürk’ü nasıl görüyor?

30 Eylül 2007 10:45 tsi
Çocuklar Atatürk’ü nasıl görüyor? 
Atatürk’ün başak rengi saçları, gök mavisi gözleri, Yunan mitolojisi tanrılarını çağrıştırdı mı hiç size? Trablusgarp’ta onu kurşunlardan koruyan saat, onun ölümsüzlüğüne mi işaret ediyor? Bilgi Üniversitesi’nin genç sosyal bilimcilerind

‘Sevgili Atatürkçüğüm’ adlı çalışma, Türkiye’nin modernleşme serüvenini, resmî ideolojinin ilkokul çocukları üzerinde gerçekleştirdiği Atatürk algısı üzerinden okumaya çalışıyor. Sosyal bilimcilerimizin nedense bugüne kadar ilgilenmediği bu algıyı mercek altına alan ilginç çalışma, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşadığımız sürecin başlangıcına bakma imkânı da veriyor.
Atatürk’ün başak rengi saçları, gök mavisi gözleri, Yunan mitolojisi tanrılarını çağrıştırdı mı hiç size? Çocukluğunda kovaladığı karakargaların Osmanlı’yı, kara çarşafı simgelediğini düşündünüz mü? Trablusgarp’ta onu kurşunlardan koruyan saat, onun ölümsüzlüğüne mi işaret ediyor? Bilgi Üniversitesi’nin genç sosyal bilimcilerinden Esra Elmas, ilköğretimde okuyan çocuklara, her gün büstünün ve sınıftaki fotoğrafının önünde ‘Ulu önder Atatürk’ün yolundan gideceğine’ ant içen öğrencilere, Atatürk’ü sordu. Elde ettiği sonuçları ve bu sonuçlar üzerinden bilimin ışığında yaptığı okumayı kitaplaştırıp okura sundu. Hayy Kitap tarafından geçen hafta yayınlanan ve konusu itibarıyla bir ilk olan ‘Sevgili Atatürkçüğüm’ adlı bu çalışma, Türkiye’nin modernleşme serüvenini, resmî ideolojinin ilkokul çocukları üzerinde gerçekleştirdiği Atatürk algısı üzerinden okumaya çalışıyor aslında. Sosyal bilimcilerimizin nedense bugüne kadar ilgilenmediği bu algıyı mercek altına alan ilginç çalışma, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşadığımız sürecin başlangıcına bakma imkânı da veriyor. Esra Elmas ile yaptığı çalışmayı, Atatürk algımızı ve Atatürkçülüğü konuştuk.

Türkiye’de sosyal bilimler bugüne kadar bu konuyu neden ‘araştırmaya değer’ görmedi?

Dokunulmazların çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu konu öyle bir şey ki onda eleştirebileceğiniz şeyler varsa da bunları görmemek zorundasınız. Çünkü o çok net, mükemmel ve kusursuz olarak konumlanmış ve böyle bilinmesi istenmiş. Atatürk ölmeden önce bu kadar kutsal, bu kadar mükemmel ve dokunulmaz değilmiş tabii. Yaşamıyor olması sebebiyle iyice mistik ve ‘sanki Tanrı gibi’ bir hale geldiği için, oraya dokunamıyorsunuz. Onu eleştirmek ayıp sayılıyor ve 301’i bol bir ülke olduğunuz için başınıza inecek otoriteler var. Bu otoriteler Atatürk’ü sahiplenmiş ve onunla özdeşleşmiş durumda. Öte yandan bunun tartışılmamasının bir sebebi de bilimi Batı’ya bakarak yapmamız ve daha çok oradaki tartışmaların gündemimizi işgal etmesi olabilir. Burnunuzun dibindeki mühim görünmüyor.

İlköğretimde devletin biçimlendirdiği Atatürk imgesi, yetişkinlikte neye tekabül ediyor?

Büyüyünce şuna tekabül ediyor demektense şunları söylemem daha anlamlı bir cevap olacak: Atatürk’e ister severek, ister korku ile bağlanmış olun, ona dair kafalarımızda kapsül gibi hikâyeler var. Çocuklar da yetişkinler de aynı kapsül hikâyeleri anlatıyor. AKP yüzde 46 alınca ‘insanlar kandırıldı’ gibi cümlelerle, bu partiye oy verenlere aptal demeye getirdi birileri. Ve şunu dediler aslında: ‘Okulda bu kadar anlatıldı, nasıl gidip AKP’ye oy verir?’ Sonuca adeta çocuk gibi omuz silkip ‘hayır, olamaz’ diyorlar. Ergenlikteki çocuğun büyümeye direnmesi gibi. İşte büyüyemeyen bu tepkilerde, bize öğretilen kapsüllerin çok alakası var, bilmem anlatabildim mi?

‘İşlerin rayından çıktığı’ düşünüldüğünde insanları ‘Cumhuriyet mitingi’ne götüren de bu çocukluk algısı mı?

Bu konuda konuşurken, bir yere çekilmesin diye, kelimeleri tırnak içine alarak konuşmaya hapsedilmişiz. Şehit cenazesinde de, PKK’ya karşı olmada da Atatürk var. Neyse derdimiz, elimize posterini alıp şikâyet ediyoruz. Çünkü ona tutunmak bir iktidar ve büyük bir hareket alanı sağlıyor. Herkes öldüğünü biliyor; ama bir gerçeklik kayması yaşanıyor zihinde. Çocukken ona mektup yazıyor, büyüdüğünüz de Anıtkabir’e halkı şikâyete gidiyorsunuz. Tabii gidilsin, ölülerimizi ziyaret ediyor, ruhlarına okuyoruz. Ama toplu olarak oraya gidip şikâyet etmek, pozitif bilim ve akıl gibi iddiaları olan resmî ideoloji için komik bir şey.

Pozitivist bakışı benimseyen resmî ideoloji, uzak durduğu dinin yöntemini kullanıyor. Kitabınızda değindiğiniz üzere, Atatürk’ü tanrısal, mistik bir varlığa dönüştürerek kendini ikame etmede kullanıyor bunu. Bunu nasıl açıklamalı?

Bu Atatürk özelinde Türkiye’ye özgü bir şey... Ancak bu modernitenin bir çelişkisi. Modernizm, karanlık addettiği ortaçağı, dinin hâkimiyeti ile eleştirir. Modernizm aklı öyle bir merkeze aldı ki akıl ‘töz’ haline geldi ve insan Tanrı’nın yerini aldı. Modernite insanın tinsel ihtiyacını karşılayamayınca kendini ikame etmek için kutsalın yerine dünyevi mutlakları koydu ve böylece eleştirdiği şeye dönüştü. Türkiye’de Atatürk böyle bir yere oturuyor.

Problem, devlet eliyle gerçekleştirilen modernleşmenin Atatürk imgesi ve onu sevme zorunluluğu üzerinden gerçekleştirilmesinde mi?

Aynen öyle. Onun yanında olduğunu söyleyen herkes yola koyulabiliyor ve onsuz bir şey yapamıyorsunuz. Muhalif olduğunuzda ya ‘satılmış’ oluyorsunuz ya ‘vatan haini’ ya da en hafif tabiriyle ‘entel dantel’. Muhalefet etmenin ne anlama geldiği çok önemlidir ve demokrasinin var olup olmadığı yönündeki soruyu çok iyi karşılar. Muhalif olurken illa Atatürk’ü yanımıza almak zorunda mıyız? Herkes kendine ‘Atatürkçü’ diyor. Bir oyun hamuru gibi her duruma göre değişen bir Atatürk portresi var. İçeriği ile bu kadar kolay oynanabilen bir şeyse bu; Erbakan da Deniz Baykal da Öcalan da kendilerini Atatürkçü diye tanımlıyorsa, gerektiğinde herkes Atatürkçü oluyorsa Atatürkçülüğe dair şüphelerimiz olmalı.

Türkiye’de modernliği, ilköğretim çocuklarında oluşturulan Atatürk algısı üzerinden okumaya çalıştınız. Böyle bir okumanın kazanımları ne?

Çocuk pasif değil, kendine özgü özellikleri olan aktif ve sıkı bir sosyal aktör aslında. Meselenin hep dışında gibi görünür, hâlbuki çok içindedir. Ve sistem aslında, istediği vatandaş tipini kurmak için önce çocuğa kendini tanıtıyor, meseleye oradan başlıyor. O yüzden çocuğun alanı çok ideolojik bir alan. Bu türden çalışmalar, yetişkinlerin çocuğa bakışında bir fark yaratır belki.

Bu olguyu eleştirmenin, ayıplamadan tutun da hapse kadar bir sürü yaptırımı var. Tedirgin oldunuz mu, kimi derneklerce ‘Atatürk düşmanı’ ilan edilmekten?

Olmadım desem yalan söylemiş olurum. Dediğiniz kimseler isterlerse böyle bir şeyi yaparlar. Böyle bir risk herkes için her zaman var. Çocuklarımızı zaten ‘Sen öyle yapma da, ne olur ne olmaz’ diye yetiştirmiyor muyuz? Bu ‘ne olur ne olmaz’ın hepimizin dilinde, zihninde bir yeri var. Her şey olabilir ya da hiçbir şey olmayabilir, böyle bir yerde yaşıyoruz. İlkokulda anketi yaparken bazı öğrenciler Atatürk’ü eleştirip eleştiremeyeceklerini, eleştirdiklerinde polisin orayı basıp basmayacağını sordu. ‘Bu bir üniversite çalışması, üniversiteler özgürdür’ dediğimde, ‘Biliyoruz başınıza üniversitelerde neler geldiğini’ dediler. O zaman düşünmeye başladım, problem olur mu diye. Bu kitabı okuyan insanların da zorlama yorumlar çıkarmaması gerekir, yaparlarsa o da onların akıl ve vicdanlarının problemidir.

Sosyal bilimler alanında bu türden bilimsel çalışmaların yapılmasının kazancı ne bize?

Kişisel ya da politik hayatımızda özeleştiri yapabildiğimiz zaman yol alırız. Bir şeyi görmek onu kaybettirmez bize, bunu öğrenmemiz lazım. Ülkenizde yaşanan gerçeklikten ne kadar kaçabilirsiniz ki. Anlamak güzeldir. Sevmediklerimizle de barışmak, onları anlamak, biraz rahatlamak zorundayız.

Burhan EREN/ zaman
 



Bu haber 1,003 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,919 µs