iyibilgi zoom" /> iyibilgi zoom"/>

En Sıcak Konular

Amerika sıradaki savaşa hazır mı?

26 Eylül 2007 12:22 tsi
Amerika sıradaki savaşa hazır mı? Amerika'nın önde gelen gazetelerinden Washington Post: Sıradaki savaş ufukta beliriyor. Ama askerimiz kazanmak için şu anki savaştan gerçek dersi aldı mı? İşte o yazının tam çevirisi... iyibilgi zoom

General David H. Petraeus, geçen hafta Kongre önünde, Irak’ta askerlerinin karşılaştığı zorluklara karşı akıllı, dinç ve yetkin görünüyordu. Ama konuşmasında Irak’taki çatışmanın neyi temsil ettiğini somutlaştırdı: 4,5 yıldır yanlış giden “park yürüyüşünden”(Irak Savaşı park yürüyüşü gibi kolay algılanıyordu) sonra yetenekli, savaşa hazır ve yürekli askerler otoriteyi ve güvenilirliği sağlamak için mücadele ediyor.

Petraeus, askeri müdahalenin neden başarısız olduğunu açıklayan ve şüphe içerisindeki Kongre üyelerine “misyonumuzu tamamlayabiliriz” görüşünü inandırmaya çalışan son general olmayacak. Sıradaki savaş ufukta gözüküyor ve kaçınılmaz olarak sormamız gereken soru şu ki Amerikan ordusu zamanında kazanmak için uyum sağlayabilir mi?

Büyük olasılıkla önümüzdeki savaş İran ile olacak. Amerika’nın neredeyse 30 yıldır izole etmek istediği radikal bir devlet olan İran, şimdi genişlemeci politikası, Lübnan’da Hizbullah’a, Batı Şeria’da Hamas’a arka çıkması ve Irak’taki Şii gruplara uzaktan destek sağlaması nedeniyle Orta Doğu’daki istikrarsızlığı arttırıyor. İran nükleer silah elde etmeye yaklaştıkça, neredeyse her ABD lideri İran’ın bu emeline ulaşmasına izin verilmeyeceği yönünde açıklamalar yapıyor.

Irak’tan başka bir savaş olmaz diyorsanız bir daha düşünün. Irak fiyaskosundan ders çıkarmayan başkan yardımcısı Cheney’in ofisindeki şahinler, güç kullanımını destekliyor. Siyasilerin askeri seçeneği göz önünde tuttuklarını öngörmek zor değil.

Sıradaki savaş yoğun bir hava ve deniz seferberliğiyle başlayabilir. Hedef listesi o kadar uzun değil -sadece birkaç düzine nükleer tesis. Fakat Tahran’dan gelecek misillemeyi riske edemezsiniz. Bundan dolayı bombardımana 21 gün izin vermelisiniz. Güvende olmak için, her kuvvetle mücadele etmeyi, radar ve misil tesislerini, depoları, hava, kara ve deniz üslerini kontrol etmeyi amaçlamalısınız. Dünya petrol fiyatlarının yükselmesini önlemek için tüm gaz ve petrol tesislerini, büyük limanları ve dolum istasyonlarını korumaya çalışmalısınız. B-2’lere, birçok silaha, küçük kara ve deniz güçlerine ihtiyaç duyacaksınız. İran’ın içerisine sızacak Özel Kuvvetleri de unutmayın. Hava saldırıları ve İran’ın bomba yapmaya yönelik nükleer faaliyetlerini açığa çıkaracak kanıtlara da ihtiyacımız olacak.

Eğer İran ile yapılacak savaşın nasıl başlayacağı net ise, nasıl sona ereceği netlikten çok uzak. İran buna nasıl cevap verecek? Bu durum Hizbullah hücrelerini Avrupa, Orta-Doğu ve belki de Amerika’nın içinde harekete geçirecek mi? Tahran Irak’taki Şiilerin Amerikalı işgalcilere karşı direnmelerini tahrik eder mi? Bombalamadan sonra İran ile ne yapabiliriz? Bir ulusu oraya bıraktığımız sınırlı sayıdaki kara kuvvetiyle işgal edemeyiz. Peki ne olabilir? İran yola getirilip uysal bir hükümet mi başa geçer? Kaotik çökmüş bir devlet mi ortaya çıkar? Veya güçlenmiş ve kızgın bir düşman mı yaratırız?

ABD’nin savaş açabileceği ülke sadece İran değil. Yeni süper güçlerin ortaya çıktığını düşünün. Çin’in Ocak ayında eski bir Çin uydusunu vurup düşürmesi bir uyanış sinyaliydi. Bu sinyal Amerika’nın uzaydaki güvenliği için risk sinyalleri veriyor. Sıradaki savaş hiç beklenmedik bir yerden de gelebilir. 2001 Ağustos’unda çoğu Amerikalıya Amerika birkaç hafta içinde Afganistan’ı işgal edecek deseydiniz size çılgın derlerdi.

Hiç şüphesiz gelecekteki Amerikan savaşları Irak ve Afganistan tecrübeleri tarafından şekillenecek. Her asker zihninde son savaşı tekrar yaşar, ama iyi askerler geçmişten ders çıkarır. Irak ve Afganistan’dan alınacak ders çok net değil: Çok çekici bir hedef plan oluşturmadıkça, savaşa girme. Bir planı gerçekleştirmek kuvvet kullanmaktan daha fazla şeye mal olur.

Geçmiş çatışmalardan alınan dersler her zaman net değildir. Vietnam’daki hayal kırıklığından sonra 1 numaralı düşman olan Sovyetleri yenmek adına ABD yeni tanklar, gemiler ve savaş uçakları geliştirmek için yüksek teknolojiye yöneldi. İsyan bastırma doktrinini bir kenara bıraktık. Irak savaşında tekrar bunu öğrenmeyi deniyoruz.

1991’deki Körfez Savaşı’ndan sonra, Amerikan ordusu başka bir yüksek teknoloji dalgası başlattı. Bunun maliyetini ise, Bosna, Haiti ve Kosova’da barışı sağlamak için konumlandırılan kara kuvvetlerinde kesintiye giderek ödedi. Sahip olduğumuz yetersiz kara kuvvetiyle, düşük seviyedeki çatışmalara hazırlanmak yerine, Kim Kong Il’in Kuzey Kore’si ve Saddam Hüseyin’in Irak’ı gibi büyük geleneksel hedeflere odaklanarak hala büyük kavgaya hazırlanıyoruz. Bu kuvvetleri 100,000 kadar ilave askerle genişletmenin ve Irak’ı yeniden yapılandırmanın maliyeti ise 70 ile 100 milyar dolar arasında değişiyor.

Her nasılsa, son 10 veya 20 yıldır kendimizi “savaşçılar” olarak düşünmeye başladık. Bu şekildeki bir kafa yapısında çok net bir görüş vardır: öldür veya öl. Bu basitlik, Amerikalı askerlerin daha fazla temel yeteneklere sahip, fakat düşük seviyeli kuvvetler olmasına yol açtı ki Vietnam ve gönüllü askerliğin ilk zamanında bu yeteneklerin eksikliği hissedilmişti. Şimdi, bu dönemde ise, kalpleri ve zihinleri kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına geliyor. Kendimizi Irak ve Afganistan’da bu hassasiyetleri ifade etmekte zorlanır bir halde buluyoruz, halbuki bu hassasiyetler Vietnam’da görev yapan bir önceki kuşak askerlerimizin ikinci doğasıydı; onlar Vietnam’daki turları sırasında nuocm?m yemeye ve yerde oturmaya eğitilmişlerdi.

Irak, Afganistan ve Vietnam savaşlarından çıkarmamız gereken en önemli ders ordularımızı güvence altına almamızdır. Amerikan kamuoyunun yüzü çatışma sırasında hazine kaybıyla değil, kan kaybıyla karşılaştığı zaman ekşiyor. Bu anlamda var olan gücümüzü koruma adına; düşmanlarımızı avlamak ve öldürmek için sahip olduğumuz yeteneklerle, askerlerimizi korumaktaki dikkatimizi eşleştirmek zorundayız. 3 gereksinime ihtiyacımız var; bunlar: zırh, mayına dayanıklı araçlar ve teleskopik ve gece görüşü olan silahlar ki bunlar tarihsel olarak orduların savaş uçağı, gemi ve füzeler gibi sahip olmak istediği çok pahalı parçalardır. Birçok kariyer uzmanı bunlara ihtiyaç olduğunu Vietnam savaşı sonrası anladı ama yıllar sonra bile Irak’a gönderdiğimiz askerlerin yaşamını korumak için Pentagon’un önceliklerini değiştiremedik.

Bu durum bizleri askeri liderleri incelemeye sevk ediyor. Sadece savaşçı veya teknisyen değil, iyi eğitimli, esnek ve kültürel olarak becerikli kadın ve erkek generallere ihtiyacımız var. Niçin komutanlarımız General Petraeus’un okuduğu Princeton gibi üst düzey okullara gönderilmiyor veya savunma bakanı Robert Gates’in askeri yardımcısı korgeneral Peter Chiarelli gibi doktora yapmıyor. Kongre, yıllardır askeri-eğitim bütçesinde aşırı bir kesinti yapıyor ki bu da yetenekli subayların analitik yeteneklerini ve kültürel bilinçlerini geliştirecekleri kaliteli havacılık okullarından uzaklaşmasına yol açıyor.

Kendimize karşı çok da acımasız olmayalım. Amerikan Silahlı Kuvvetleri bir kurum olarak yetenek, ekipman ve şefkat anlamında diğer orduların çok ötesinde ve komutanları yetenekli, sadık ve vicdanlı.

Ama üst düzey komutanların arkasına saklanan siyasi liderlere yazıklar olsun. Geçen haftaki oturumlarda kötü bir izlenim almamak zordu. Anayasa komutanların sorumlulukları konusunda çelişkili değil: Amerikan başkanı başkomutandır.

Mevcut savaşlardan almamız gereken en bariz ders sivil liderleri nihai sorumluluk yükünü omuzlamaya zorlamaktır. General Tommy R. Franks, başarı için elinde net bir yol haritası olmaksızın veya zaferin neyi elde etmek olduğunu bilmeksizin 2001 yılında Afganistan operasyonuna başladı. Nasılsa bu onun ve patronları için yeterliydi. Bundan ötürü Usame Bin Ladin uzaklara gitti, Taliban’ın yeniden örgütlenmesine izin verildi ve Afganistan başı belada bir şekilde hızla batıyor.

Başkan Bush, Irak savaş planını, hayati öneme sahip 1990’lu yılların Haiti, Kosova ve Bosna derslerini dikkate almadan onayladı, daha kötüsü savunma bakanı Rumsfeld de farklı bir yol izlemedi. Ulus inşası her ne kadar ideolojik olarak itici gözükse de, bu bazen süper güçlerin ihtiyaç duyduğu bir yetenektir.

Amerikalı üst düzey komutanlar görevlerinin sadece yönetmek değil, aynı zamanda kazanmak olduğunu da anlamalılar. Başarmak için gerekli olan kaynakları talep edecek karakter ve derinlikle birlikte ihtiyaçlarını elde edecek veya istifa edecek bir mideye de sahip olmalılar. Eğer istediklerini elde eder ve başarısız olurlarsa, yerlerine başkaları getirilmeli. Bu 4 parlak gümüş yıldızı omuzlarına iğne ile tutturdukları zaman kabul ettikleri bir kaderdir.

Yukarıdakilerin dışında, biz Amerikalılar şunu anlamalıyız ki, savaşın hedefi ulus için belirli bir hedefi başarmaktır. Bu açıdan, ordu diplomasi, ekonomi, istihbarat ve ABD gücünün diğer enstrümanlarıyla beraber çalışan, sadece devlet idaresinin bir aracıdır. Potansiyel düşmanlarıyla yüzleşmekte isteksiz olan ama bu uğurda gençleri savaşmaya ve ölmeye sevk etmede hazır görünen yaşlı insanları görmek ne trajik.

Bu nedenle gideceğimiz yere bir istikrarla ilerlemeliyiz. Kuvvet yapımızda ince ayar yapmaya, liderliğimizi geliştirmeye ve her şeyi nasıl daha iyi yapabileceğimizi öğrenmeye ihtiyacımız var. Büyük ders basitçe şudur: Savaş son, son ve son çaredir. Savaş her zaman trajedi ve nadiren zafer getirir. Şu sözler savaş kazanmış bir generalden: “En iyi savaş savaşmak zorunda olunmayan savaştır, ve en iyi ordu gelecek savaşı caydıracak kadar güçlü ve çok yönlü olandır.”

(Washington Post, 16 Eylül 2007, The Next War) 
ekopolitik.org



Bu haber 421 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,721 µs