En Sıcak Konular

'Sen Allah mısın peygamber misin?

24 Eylül 2007 19:52 tsi
'Sen Allah mısın peygamber misin? Diyanet İşleri eski başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş, Zekeriya Beyaz’a ateş püskürdü. Beyaz’ı “Allah mısın, peygamber misin?” diye sert bir dille eleştirdi.

Bilgisini medya ortamında sunmak din adamını nasıl etkiler? Diyanet İşleri eski başkanlarından ve Vatan gazetesi yazarlarından Süleyman Ateş'ten randevu isterken kafamdaki temel soru buydu. Yazdığı Kur'an tefsiri ve meali kupon karşılığı okura dağıtılan ve bu nedenle televizyonda ve gazetede kendi görüntüsü ile reklamı yapılan Ateş, popülerliğin getirisi ve götürüsü üzerine ne düşünüyordu?

Din bir olsa da rivayet ve algı çeşit çeşit. Bu doğal kabul edildiği sürece mesele yok. Ama dini en doğru ben anlarım yaklaşımı, ister istemez gerilime yol açıyor. Okurlar soranın da sorulanın da niyetinin halis olduğuna inansın. Mizaç diye de bir şey var. Hasılı kelam, her şey merkezinde...

Medyanın Ramazan'a yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ramazan'ın on bir ayın sultanı olarak tanımlanması Türklere mahsus. Sultan tabirini diğer ülkelerde işitmedim. Allah'ın rahmeti bu ayda daha bol olarak coşar taşar. Ama kime coşar taşar? Allah'ı tanıyanlara. Yoksa O'nu tanımayan, hiç O'na yaklaşmayanlara Allah'ın rahmeti coşuyor, taşıyor değildir.

Ne biliyorsunuz, belki onlara da coşuyor, taşıyordur? Allah'ın yerine kendimizi koyabilir miyiz?

Allah'ın yerine kendimizi koymuyoruz da Allah'ın ifadeleriyle söylüyoruz. (Bir ayet okuyor) Yani Allah kendisine yöneleni doğru yola iletir. Yönelmeyi kulun istemesi gerekir. Gazetelerin özel köşe ayırmaları pek de samimiyetten kaynaklanmıyor. Orucu mükemmel yer. İbadetle de arası yoktur. Yine de o sayfaları yapar. Bir kısmı var ki hakikaten görevlerini yapamıyor. Fakat Ramazan'a bir saygısı var. Bir kısmı da var ki biz bu köşeyi ayırmazsak tirajımız düşer düşüncesinde. Bu din sömürüsü yapmaktır. Din ticarete alet edilemez.

Dini ticarete alet edenler gazeteler mi din adamları mı?

Tabii bazı din adamları da dini ticarete alet ediyorlar. Hatim satmalar falan. Son zamanlarda internetten Fatiha göndermek icat edildi. Bu dini tamamen satmak demektir. Bazıları Kur'an'ı balona okuyor ve diyor ki bunun içinde hatim var, satın alır mısın? O cahil kadın da alıyor o balonu, götürüp mezarın başında patlatıyor. Güya mezara Kur'an gitmiş oluyor. Bu müşriklerin yapacağı iştir. Müslüman'ın yapacağı iş değildir. Bazı televizyonlarda durmadan uyduruk hikâyeler anlatılıyor. Adam vuruldu, başını koltuğunun altına aldı da yürüdü, şu kadar da adam öldürdü, ondan sonra düştü öldü gibi şeyler. Ya böyle şey olur mu? Peygamber bile hasta olunca yatmış. Allah'ın kanunu şahıslara göre değişmez. Bu uydurma hikâyeler reyting sağlıyor; ama dine de zarar veriyor.

Geçen yıl sizin de bir programınız vardı.

Ancak yedi gün tahammül ettiler. Sonra dediler ki bize hikâye anlat. Kur'an'ın emirleri varken ben niye hikâye anlatacağım? Anlatmadığım için programı kestiler. Yerine ilahiler koydular.

Din bilgisi ne kadar para kazandırıyor?

İşitiyorum. Birisi bir yerde konferans vermek için üç bin dolar istiyor. Diğeri beş bin dolardan aşağı gitmiyor. Allah şahittir ki ben hiçbir yerden para talebinde bulunmadım. Beş sene önce İzmir'de bir konferans vermem istendi. Gittim. Hocam işte size ne vermemiz lazım dediler. Ne vereceksin kardeşim bir bilet gönder geleceğim dedim. Sonra dediler ki hocam hayret ediyoruz, falancayı çağırdık, dedi ki bizi otelinizde yatıracaksınız, işte şu kadar kitabımı satacaksınız, şu kadar da para vereceksiniz.

Ama hocam, sizin de kitaplarınız hem CD hem kitap olarak hem Milliyet hem Vatan tarafından pazarlanıyor. Siz de kendi reklamınızı yapıyorsunuz hem TV'de hem gazetede.

Reklamı ben yapmıyorum ki, onlar yapıyor. Onlardan para almıyor değilim; ama az bir miktar. O da benim emeğimin karşılığı. Üç-dört milyar öyle bir şey. Bunu niye yapıyorum? Çünkü başka türlü ulaşamıyorum insanlara. 30 cilt Kur'an Ansiklopedisi yazdım, satılamadı. Bedava dağıtacak halimiz yok. Biz basıyoruz iki-üç bin. Fakat elde kaldı. O gazeteler bastı otuz bin tane. Bu otuz bin aileye benim mesajımın ulaşması demek.

Kendi kitaplarınızdan övgüyle söz ediyorsunuz. "Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri" için Türk dinî düşüncesinde devrim yaptığını belirtiyorsunuz. Kim karar veriyor yazdıklarınızla devrim yaptığınıza?

Devrim derken geleneksel düşüncenin hurafelerinden doğru düşünceye, Kur'anî anlayışa yönelmeyi kastediyorum. Benim izlenimlerim, duyumlarım bunun bir devrim olduğu yönünde. Son zamanlarda televizyonlarda konuşan din adamları hep benim otuz sene önceki sözlerimi tekrarlıyorlar ki vaktiyle benim kâfir olduğuma hükmetmişlerdi.

Tefsirinizi tanıtırken neden çağdaş kelimesine ihtiyaç duydunuz?

Modern demektir çağdaş.

Tamam da modern olmak başlı başına neden olumlu bir kavram olsun ki? Yani bir tefsir sonuç olarak tefsir edenin Kur'an'ı algılama biçimi değil midir?

Çağdaş tefsir, bugünün bilimsel verileriyle yazılmış tefsir demektir. Yoksa peygamberin sözünü, ayetin manasını değiştirme anlamında değil. Çağdaş, bilimsel düşünce demektir.

Dine bilim kılıfı geçirmeye ihtiyacımız mı var?

Var tabii.

Din dindir, bilim bilimdir. Neden birbirlerine karışmak zorundalar?

O benim kendi düşüncem. Sizin beni sorgulamaya hakkınız yok. O kitap çıkalı on beş sene oldu. Bilimsel yöntem ile olmazsa her hurafe aynen kabul edilir. Dinî kitapların birçoğunda hurafe vardır. Yok peygamber hac yaptı, altmış tane kurbanı kendi eliyle kesti! Peygamber hayvan düşmanı mıdır? Altmış kurbanı niye kesti? Bir kurban herhalde beş dakikada kesilmez, en az yarım saat alır. Altmış deveyi kesmesi birkaç gün sürer. İşte çağdaş ve bilimsel düşünce sahibi bunu eleştirir. Der ki bu akla, mantığa aykırıdır. Tabii biz sıradan insan değiliz. Tarih, coğrafya, matematik, astronomi okumuşuz. Bu bilgilerin ışığında, Kur'an'ın bütünlüğü içerisinde okumanın verdiği bir şey ile bu tefsiri yapmışızdır.

Bilgisi ne kadar engin olursa olsun bir insanın kendisine tefsir âlimiyim demesi mümkün değilmiş gibi gelir bana. Sonuçta Tanrı sözü, tefsiri yapanın sınırlı algısıyla sunuluyor. Her tefsir eksiktir haliyle.

Ama bu demek değil, Kur'an tefsir edilmeyecek.

Muhkem ayetler açıklanabilir de sanki müteşabih olanlar için getirilen her açıklama bir soru işaretidir bende.

Size katılmıyorum. Bir kere Kur'an'da müteşabih ayet yoktur. O müteşabih denilen ayetler Hz. Musa'ya verilen kitabın temel bilgileridir, Hz Muhammed aleyhisselama açık seçik bir şekilde vahyedilmiştir. (İlgili ayeti okuyor) Necran'dan bir Hıristiyan heyet geliyor, Hz. Peygamber'in mescidinde on beş, yirmi gün misafir oluyor. Peygamberimiz bunlara Hakk'ı, tevhidi anlatıyor. En tartışmalı konu İsa'nın Allah'ın oğlu meselesi. Tartışmalardan sonra diyor ki peygamberimiz; haydi gelin karşılıklı lanetleşelim. Kim yalan söylüyorsa onun üzerine atalım. Onlar da diyorlar ki; biz seninle lanetleşmek istemiyoruz. Biz dinimizde kalalım. Sen de dininde kal. İşte bu olaydan sonra 80 küsur ayet inmiştir. Orada onların yanlış tutumları anlatılıyor. Gerek Yahudilerin, gerek Hıristiyanların peygamberlerin getirdiği prensipleri değiştirmeleri, kitabın özünden sapmaları, kitabın ayrıntılarına girmeleri ve müteşabih, yani anlaşılması güç olan şeylerin ardına düşmeleri anlatılıyor. Ve kınanıyor bu. Orada geçen 'el kitap' Tevrat'tır. Kur'an değil. Yani onun özünü indiriyor Hz. Muhammed'e. O kitabın bir kısmı muhkem ayetlerdir. Yani açık, anlaşılır ayetler. Bir kısmı da müteşabihtir. Yani benzer, şüpheli manasında. Yoksa Kur'an'ın ayetleri müteşabih değildir.

Kur'an'da o kadar çok metaforlar, benzetmeler, kapalı ifadeler var ki bunların müteşabih ayet olup olmadığını din adamları tartışsın. Ben meal kitabınız için şunu sorayım: En doğru meal benimki diyorsunuz. Bu büyük bir iddia değil mi?

En doğru meal bu evet. Çünkü sekiz sene Araplara Arapça ve tefsir dersleri okuttum. Yedi sene Suudi Arabistan'da, bir sene Cezayir'de, bir sene Irak'ta kaldım. Arapçayı elhamdülillah iyi biliyorum. Ama dediğiniz gibi her tefsir biraz eksiktir. Çünkü zamanla Kur'an'ın yeni manaları çıkıyor. O yeni manaları kavrayabilmek için belki de insanın, çağın ilerlemesi lazım.

Hocam, "Açlığını unutmak için uyuyarak oruç tutan, tutmasın daha iyi" demiştiniz daha evvel. İzninizle isyan ediyorum bu yaklaşımınıza.

O bir uyarı. Yani oruç tutmaktan maksat zikirdir. Allah'ı düşünmektir. Allah sevgisine konsantre olmaktır. Şimdi oruçlu olduğumu hissetmeyeyim gafletiyle geçirilen şey ibadet olmaz ki.

Benim öğleden sonra başım çok ağrıyor ve uyuyorum. Uyuyarak oruç tutanın gaflette olduğu ne hakla söylenebilir? Üstelik de bir hadis var. Oruçlunun susması sevap, uykusu ibadet, duası müstecaptır diye.

Uydurmadır o. İnsanın uykusu ibadet değildir. Gaflet ile geçen şey ibadet olur mu ya. Bilinç ile yapılan şey ibadettir.

Uyuduğum için gaflette olduğumu düşünmüyorum. İftarımı coşkuyla yapıyorum. Duamı ediyorum. Yani bu tarz yaklaşımlar insanda kötü etki yapıyor.

Yaptığı kadar yapsın! Biz kimsenin takdiri için konuşmayız. Ben dinden anladığım manayı söylüyorum. Falan kişi gücenecekmiş, gücensin! Beni ilgilendirmez! Peygamberimiz buyuruyor ki; bir insanın orucu ve namazı kendisini kötülükten men etmiyorsa, onu Allah'a yaklaştırmak yerine Allah'tan uzaklaştırır.

Uykunun beni Allah'tan uzaklaştırdığını ne biliyorsunuz?

Allah'ın senin yemeni, içmeni terk etmesine ihtiyacı yok. Her ibadette bilinç vardır. Zikir vardır. Uyku halinde zikir olmaz ki.

Uykumda niye zikretmeyeyim? Her halimiz bence zikirdir. Her nefeste istesek de istemesek de zikrederiz.

Her haliniz zikir olur mu Allah aşkına? O zaman şarap içenin hali de zikirdir.

Şimdi bir şey söyleyeceğim kıyamet kopacak. En iyisi başka bir konuya geçelim.

Siz ne düşünürseniz düşünün, nasıl yazarsanız yazın. Beni ilgilendirmez. Böyle konuşacağınızı bilseydim hiç kabul etmezdim sizi.

Siz bana din hizmeti veriyorsunuz değil mi?

Size niye vereceğim canım. Ben kendi düşüncemi söylüyorum.

Vatan'da sorulara cevap veriyorsunuz. Köşenizi okuyorum.

Tamam okuma artık. Oku demiyorum ki ben.

Siz âlim ben cahilsem beni ikna etmek durumunda değil misiniz?

Hayır. Habire sorguluyorsunuz. Anlamak istemiyorsunuz ki.

Çok istiyorum anlamayı. Kur'an'dan alınmış eskiden bir iftar duası vardı TRT'de okunurdu.

İbrahim Suresi'nin 41. ayeti.

Bir röportajınızda okudum. Demişsiniz ki; bu duayı okumak yeter. Bundan başkasına hiç gerek yok. Dua insan ile Rabb'i arasında bir naz ve niyaz meselesidir. Niye böyle kestirip atıyorsunuz?

Ama iftar vakti naz, niyaz. Devamlı dua mı okuyacak? Orucunu açmayacak mı?

Hayır açsın. İstediği duayı söylesin demek istiyorum.

Söylesin. Yalnız en güzel dua budur. Bu bile yeter demişimdir. Yoksa hiç kimse başka dua yapamaz diye bir şey yok.

Din bilgisi eskiden para ve ün getirmezdi hocalara. Son yıllarda din adamları siz dahil medyatik figürler haline geldiniz.

Dediğiniz doğru. Ben de medyatik oldum. Ama isteyerek değil. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı yaptım. O zaman bir tek TRT vardı. Onlar konuşturuyordu bizi. Tabii televizyonun büyük gücü var. İnsanlar sizi tanıyınca bir şey zannediyor, sokakta gösteriyorlar. Bu bazılarına gurur verebiliyor. Ben çok rahatsız oluyorum. Keşke kimse tanımasa beni. Ama artık elde olan bir şey değil. Medyatik olan bazı hocalar nabza göre şerbet veriyorlar. Gittikleri kanala göre konuşuyorlar.

Geçen gün tüylerim diken diken oldu. Bir adam televizyonda din adına diyor ki; mevki sahipleri, devlet adamları oruç tutmamalı. Onların yapacağı iş millete hizmet etmek. Bunu söyleyebildi. Hayret ya Allah mısın, peygamber misin? Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin? Falan kanala gittim iki gün. İki tane hanım. İşte göğüsleri böyle açık. Saygı yok. Bir şey anlatıyorsun, itiraz ediyor. Sen nesin ya? Sen din adamı mısın? Bu işte uzman olan benim, sen değilsin dedim. Bir daha gitmedim. Bizim bir birikimimiz var yetmiş senedir. Nasıl vereceğiz bunu? Hurafe anlatmadığımız için dindar kabul edilen kanallar ve gazeteler de bizi istemiyor. Beş senedir Vatan'da az da olsa bir şeyler vermeye çalışıyorum. Kimsenin hatırı için de bir şey yazmadım. Allah ne emrettiyse, dinin ruhu neyse kendi anlayışıma göre anlatıyorum.

Nuriye Akman / Zaman
 



Bu haber 656 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,639 µs