"Arkamızdaki yüzde doksan dokuz onda dokuz katil"

18 Eylül 2007 21:19 tsi
"Plan yapmayın plan" isimli şarkıyla şimşekleri üzerine çeken İsmail Türüt ile ilgili bir yazı da Ayşe Önal'dan geldi. Aynı TV kanalında çalıştıkları dönemde Türüt ve Başbakan Erdoğan'ın arasında geçen bir olaya değinen Önal, bakın neler anlattı...

Mazideki muhalif çalışanı olarak Kanal 7’deki anılarımın, güncel ikbalin reytingini patlatacağını biliyorum. Örnekleri de ortada.. Maalesef vicdanım “çok para, çok güç çok reyting edecek hatıralarımı” kendimle birlikte inzivaya çekti. Zaten hesap kitap fakiriyim. Reyting + popülarite+ para+ güç + şatafat = tatlı hayat formülünü anlayacak kadar keskin Laz zekasına sahip olamadım hiç..

Herkesin peşinde koştuğunu reddetmenin de kendine göre bir lezzeti var. Ama kardeşim Hrant’ın pusu ile katlinden sermaye çıkaran uğursuz katiller ve yaltakçıları söz konusu olunca anılarımı bilabedel tedavüle koyarım.

Başbakan cezaevinden o günlerde çıkmış olmalıydı. Sanırım haber programına gelmişti. Kanalın genel yayın yönetmeninin odasında VIP olarak ağırlanıyordu. Kendi programımı bitirmiş çıkmak üzereydim. Çağrıldım..

Oda erkekler ve çay servisinden geçilmiyordu. Başbakan, başbakan olmadığı zamanlarda etrafında dalkavuk görmekten hoşlanmazdı veya ben öyle sanırdım. O günlerde ülkemizin profesyonel yaltakçıları, yapacakları yatırımın iadesini alıp alamayacaklarından pek emin değillerdi. Bu nedenle ortalık amatörlere kalmıştı.

Ansızın koşturarak Türüt geldi. (Kim olduğunu bilmiyordum ve dalga geçmek için Türüt dediklerini sanıyordum. ) Nefes nefeseydi. Büyük fırsatı kaçırmak istemiyordu. Potansiyel başbakanın bir iması ile maaşının, popülaritesinin artabileceğini, şeytanın bacağını tam orta yerinden kıracağını biliyor olmalıydı. Kalabalığı hoyrat bir kabalıkla yardı. Başbakanının omuz hizasına ulaşıp, askeri bir hazır ol ile durdu.

Başbakanın kalbini vuracak bir başörtüsü türküsü bestelemişti. Başbakanın bilgi görgü ve cesaretinin artması için mutlaka dinlemesini gerekiyordu.

Kimsenin cevabını beklemeden odayı sesi ile istila etti Türkü başörtüsüne adanmaktan ziyade başörtüsü takmayanların ne mal olduğunu anlatan bir şeydi. Sözlerini hiç hatırlamıyorum. Belki de o sırada uydurmuştu. Başbakanın çevresindekiler, gecenin o saatinde başı kapalı kadınların kutsallığını hatırlayıp başörtüsü takmayanların ne mal olduğunun nefis bir Laz şivesi ile şarkıya dökülmesinden çok mütehassıs olmuşlardı. Gözü dolanlar olduğunu bile hatırlıyorum. Şarkı bitti ve kuvvetli bir alkış koptu.

Türüt ise alkışlara değil Başbakana bakıyor, sahibinin istediğini getirmişler gibi ödülünü bekliyordu. Fakat başbakan ona bakmadı. Dalkavuk yatırımında hata yaptığını anlamış olmalıydı. Hata yapmış dalkavuk önsezileri ile anında yok oldu.

Başbakanın göz ucu ile beni izlediğini sandım. Veya gerçekten izliyordu. “Kırılmadın, değil mi?” dedi. Kanalın yayın yönetmenine döndü. Yaltaklanmadan ve yaltaklanma türkülerinden hiç hoşlanmadığını söyledi. Yönetmen Allah vergisi bir kıvraklıkla başbakanın önünü kesen o müthiş cümleyi söyledi; “Reyting patlaması yapıyor.”

Başbakan zoraki bir tebessümle odadan çıktı. Çevresindeki erkek halesi de… Hiç biri odada fikri, zikri ve dünya duruşu farklı birisine ağır hakaret edildiğini algılamamıştı. (Empati dediğin gavurdan gelme bir söz!) Onlar Türüt’ün yüzde doksan dokuz onda dokuz halkından birer parçaydılar. Bugün Türkiye siyasetinin yıldız isimleri.. Bugün Türkiye bürokrasisinin açıl susam kilitleri..( Ayrımcılıkta eskiler farklı mıydı? )

Türüt’ün kişisel tarihinin özetiydi, reyting patlaması… Uğruna ahlak, adalet, vicdan, hakkaniyet, edep, mertlik, dürüstlük gibi bütün insanlık değerlerini kurban ettiğimiz reyting patlaması ((dış mihraklı sözcük).

Kuşkusuz sönmüş reytingi şimdi de kardeşim Hrant’ın kalleş katlinden yağ çıkarması ile yeniden patladı Türüt’ün.. Kendisinin de gururla söylediği gibi “Savcılar soruşturma açarsa açsın halk onunla..” hem de sihirli bir rakamla; “yüzde doksan dokuz halk” … Kim ne diyebilir ki!

Türüt bir vatanperver olarak Karadeniz’de oynanan oyunlara şarkıyla dikkat çekiyormuş. Karadeniz oyunlarına dikkat çeken ibare çok manalı, Adeta Hrant iki yıl boyunca, devletin desteği ile planlayıp, kalleş bir pusuyla, Karadeniz’e gidip, katilleri öldürmüş manası çıkıyor. (Bu kadar olacak, ne de olsa Karadeniz’den söz ediyoruz.)

“Olayın ince noktası Ermeni’ye çatınca feryat ettiniz. Hepiniz Ermeni oldunuz.” diyor Türüt. Estağfurullah ne haddimize..

Kalabalık olduklarını bilenlerin tehditlerle güçlerinin keyfini çıkardıklarını, kendilerine itaat etmeyenlere ölüm, itaat edenlere refah getirdiğini biliriz. Bu durumda nasıl Ermeni olabiliriz ki! Olsak olsak yüzde doksan dokuz onda dokuz a ait bir parça oluruz.

Kalabalık olduklarını bilenlerin kumsalda izler bırakmak için dikkat çekecek reytingler aradıklarını biliriz. Elbette kolay değil haklarımızı, ideallerimizi, geleceğimizi bu ahmaklar topluluğuna teslim etmek. Ama ardımızda yüzde doksan dokuz onda dokuz katil varken nasıl hayatlarımızdan vazgeçip Ermeni olabiliriz ki!

Ayşe Önal- gazetem.net

Bu haber 656 defa okundu.