En Sıcak Konular

Başörtüsü deyince kimyası bozulanlar

17 Eylül 2007 12:15 tsi
Bunu bile bile “başörtüsü – türban” ayrımı diye bir hikayeyi sürdürüyorlardı. Kaldı ki “türban” da “başörtüsü biraz köylü kokuyor, modern olsun” gerekçesine bağlı bir kendi üretimleriydi.

Ahmet Taşgetiren/ İnternet haber

Bir adam “Ben başörtüsüne karşı değilim, benim anam da başörtülü, ben türbana karşıyım. Yasak olan da türban. Çünkü türban siyasal İslam'ın simgesi” demeye başladığında ben, “Yeni bir iki yüzlülük ve sahtekarlık gösterisi başlıyor” diye düşünüyorum. Çünkü onlara bin kere “Genç kızlar annelerinin başörtüsü ile okula gelseler içeri girebilecekler mi?” diye soruldu ve onlar her defasında “I-ıh” dediler. Polis copunu ve duvarlaşmış kapıları gösterdiler. Çünkü aslında türbana - mürbana değil, “Başörtülü öğrenci”ye karşıydılar. Başörtüsü – türban ayrımı sadece bahaneydi. Başörtülü şehit annesi – şehit eşi bile gelse üniversiteye giremezdi. Kocası şehit olmak bile, üniversiteye başörtülü girebilme hakkı vermiyordu.

Ama bu tartışma maalesef böyle ahlaki zaaf içinde sürüyor.

Çünkü peşin fikirler ve ön yargılar gazetecilerin bile, hatta devlet adamlarının bile kimyasını bozuyor.

Hürriyet Pazar'da Ayşe Arman, ünlü sosyolog Prof. Dr. Şerif Mardin'le mülakat yapmış.

Hani, Şerif Mardin'e ait bir “Mahalle baskısı” deyimi var ya, Ayşe Arman, onu yeniden söyletmek ve “Kadınlar geleceğiniz tehlikede” başlığını çıkarabilmek için, adeta ünlü tarihçi – sosyologu sorularla kovalıyor.

Bu uluslar arası ünvana sahip Şerif Mardin, Bediüzzaman'la ilgili incelemeler yaptığı için “dinci” damgası yemiş ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA)'ne alınmamış. Yani “laikçi – kemalist mahalle baskısı” denen şeyin dikalasını yaşamış. Ama ondan dindarlaşmayı biçtirmek için demeç almak... Ayşe Arman bunu başarmalı!

Şerif Mardin, Ayşe Arman'ın “mahalle baskısı”ndan kurtulabildiği yerlerde “sadece negatif taraflarını görmediğim için Türkiye'de bana dinci falan diyorlar. Bakalım pozitif açıdan ne yapıyorlar dediğim için.” diye yakınıyor.

Mesela, “Bir tek bu türban meselesinin anti-demokratik bir uygulama olduğu konusunda yüzde 100 eminim. Bu mesele, artık olguların toplanmasına ihtiyaç olmayan bir ahlaki meseleye dönmüştür. Orada kararım net, türbanlı öğrenciler üniversiteye girebilmeliler. Türban, benim kararımı verebildiğim nadir alanlardan bir tanesi.” diyor.

Mesela, Ayşe Arman'ın yoğun baskıları karşısında “Belki de bütün korkular yersizdir” diyor.

Mesela, “Türkiye'nin aleyhine olan bir tek şey var, o da ins anların tek taraflı olarak darbe yapmaya karar vermesi. Çatışma ve gerilme sağlıklıdır, yeter ki darbe olmasın” diyor.

Bütün bunları dedikten sonra Ayşe Arman “Geleceğin tehlikede olduğunu düşünen kadınlar haklı” sözünü de koparıyor sayın Profesörden... Oysa belki böyle bir söz garip duruyor bilim adamının “kuşkuculuğu” açısından... Ama Şerif maürdin bu sözü bile, “Tehlike olabilir, uygulamaları takip edin” anlamında söylüyor. Yoksa “tehlike mutlaktır” anlamına değil. Ama Ayşe Ürman'ı böyle bir ihtimal kesmeyeceği için, o başlığı “Türkiye ne Malezya olur ne olmaz diyemem” şeklinde çıkarıyor.

Evet, ben bunları “kimya bozulması” olarak niteliyorum.

Benzeri önyargı ve kimya bozulması ilişkisini, mesela bir süre önce eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'te ve bugünkü Hürriyet'in manşetine çıkan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'de gördüm.

Her iki hukukçu da, “Başörtüsü serbest bırakılırsa, diye söze başlıyor ve

-O zaman üniversiteye çarşaflılar ve sarıklılar da girer,

-O zaman türbanlılar baskı yapar ve başı açıklar üniversiteye giremez hale gelir...

-Öyleyse yasak sürsün!

Bir kere böyle bir ihtimalin “i”si bile gerçeklik taşımıyor.

İkincisi de, yarın şu olacak vehmine dayanarak insanların özgürlük alanını gasbetmek, eğitim gibi meşru bir hakkını ortadan kaldırma hangi hukuk mantığına sığar?

Sanki Türkiye'de genç kızlar akın halinde çarşaf giymeye yönelmişler, sanki üniversite çağındaki erkekler akın halinde cüppe giymeye, sarık takmaya koşmuşlar ve siz, bunu önlemeye çalışıyorsunuz. Var mı böyle bir gerçek? Bu tür giysilerin tercih edildiği Çarşamba'nın nüfusu Türkiye nüfusunun kaç binde biri? ve bunların kaç ibnde biri, üniversiteye gidiyor, kaç binde biri çarşafla üniversiteye gidecek?

Bu, önce yasağı getir, sonra gerekçe üret mantığının tipik örneği ve ne yazık ki hukuk mantığı olarak bir çarpıklığın göstergesi...

Hele bir de baskı olayı?

En çok bu!

Bugüne kadar Türkiye'de “başörtülü öğrencilerin başı açıklara yaptığı bir baskı”ya rastlanmış mı? Var mı bunun örneği? Belki de Türkiye'de farklı hayat tarzları arasındaki en belirgin uyum, başı örtülü ve açık olanların ilişkisindedir. Tek fark, geçmiş dönemde, üniversitelerde başı açık yöneticilerin başörtülü öğrenci ve ailelerine karşı insaf ölçülerinden azade davranışları olmuştur.

Bir de şu var:

Birileri asayişi bozacak diye, bir özgürlüğü tüm insanlardan almak hukuk devleti ilkesi ile bağdaşır mı? Burada yapılması gereken suçluyu bulup cezalandırmak değil mi? Şayet başörtüsü için veya başka dini sebeplerle herhangi bir baskı olursa, başka tüm baskılar karşısında olduğu gibi, polis harekete geçecek, yargı devreye girecek ve baskıyı yapan etkisiz hale getirilecek.

-Polis bunu yapmaz, hakim ceza vermez... mi denecek?

Yani Ak Parti döneminde tüm devlete güvensizlik mi?

Yoo, bence o olmaz. Ben, zaman zaman yaşadığımız jakoben zorbalık yanında halk oyu ile iktidara gelmiş ve halk oyu ile gidecek olan, yani halka hesap verecek olan, en azından oy kaygısı taşıyan hiçbir iktidarın esamisinin okunmayacağına inanıyorum.

 



Bu haber 683 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,864 µs