Ümit Kardaş: İstediğiniz kişiyi terör suçlusu yapabilirsiniz
20 Ocak 2015 13:14 tsi
Emekli Askerî Hakim Ümit Kardaş, özgür medyaya darbe ve sahur operasyonunda tutuklama kararlarını veren Sulh Ceza Hâkimi Bekir Altuna itiraz etti. Kardaş, Hidayet Karacanın, kaynağı belirsiz bir ses kaydıyla tutuklanmasının ise hukuksuz olduğunu söyledi
Özgür medyaya yönelik 14 Aralık soruşturmasında ve 22 Temmuz sahur operasyonunda gazeteciler ve polislere yönelik tutuklama kararlarını 1. Sulh Ceza Hâkimi Bekir Altun verdi. Tutuklama gerekçesini manevî cebir kavramına dayandıran Altun, emekli Askerî Hakim Ümit Kardaşın bu konuda daha önce kaleme aldığı bir makaleye atıf yapmıştı. Ancak Altuna, makalenin sahibi Kardaştan itiraz geldi. Darbe Suçları başlıklı makalesinde işlediği manevî cebir konusunun Altun tarafından yanlış değerlendirildiğini belirten Ümit Kardaş, 14 Aralık tutuklamalarının gerekçesinin hatalı olduğunu söyledi. Kardaş ayrıca, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karacanın yasadışı bir ses kaydı gerekçe gösterilerek tutuklanmasını da eleştirdi. Emekli Askerî Hakim Ümit Kardaşın bu konudaki tespitleri özetle şöyle:
İSTEDİĞİNİZ KİŞİYİ TERÖR SUÇLUSU YAPABİLİRSİNİZ: 14 Aralık basına yönelik soruşturmayı ve 22 Temmuz polislere yönelik soruşturmayı değerlendirmeden önce bilmemiz gereken Terörle Mücadele Kanunundaki terör tanımının muğlak olması. Buna göre istediğiniz kesimleri, grupları terör suçlusu haline getirebilirsiniz. 14 Aralık soruşturmasındaki en büyük hata, Tahşiye örgütü ile ilgili yargı sürecinin tamamlanmamış olması. Gerçekten böyle bir örgüt var mıydı yok muydu yargılama sonucunda ortaya çıkacak. Örgüt suçlamasıyla hâkim karşısına çıkartılan polisler, terör örgütü olduğu ifade edilen bir örgüte ilişkin yaptıkları operasyonla suçlanıyor. Polisler diyelim ki kötü niyetle hareket etti. Ama bunun medya ile bağlantısını kurmak oldukça zor. Hâlbuki dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksalın bu operasyonun başarılı olduğu yönündeki açıklamaları var. Mülki amirlerden ve bakanlardan gizli bir iş yapılmadığı ortada.
MANEVÎ CEBİR, DARBE SUÇLARINI KAPSAR: 14 Aralık ve 22 Temmuz soruşturmalarında Sulh Ceza Hakimi Bekir Altun, birinde benim makaleme diğerinde de Yargıtayın kararına atıfta bulunmuş. Altunun tutuklamaya gerekçe olarak sunduğu maddî ve manevî cebir suçlaması, aslında anayasal suçlarda hükümeti devirmeye yönelik TCK 309, 311 ve 312 için geçerli. Altunun TCK 314 içerisinde manevî cebiri değerlendirmesi doğru değil. Suçun unsuru değil, niteliği önemli. Bu konuda benim yazdığım bir makale var. Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılama yapılırken hep ifade edilen konu şuydu: Efendim ne yapmışlar, cebir mi kullanmışlar? gibi iddialarda bulunulmuştu. Tanklı tüfekli adam tehdit ettiği zaman etki yaratıyor. 27 Nisan e-muhtırasında seçimleri etkilediler. Erken seçime gidildi. Hukuk doktrinlerinde manevî cebir, tehdittir. 14 Aralık soruşturmasında darbe suçlaması yok fakat maddî ve manevî cebir suçundan tutuklama kararı verilmiş. Ortada tezatlık var. Manevî cebirin, 14 Aralık ile ilişkisi yok. Bizim dediğimiz, Yargıtay 9. Dairesinde de dediği, Anayasal düzene ilişkin TCK 309, 311, 312. maddelerine ilişkin ortak unsurdur. Hukuk dışı meşru olmayan vasıtaların kullanılmasıdır. Bu üç suça ilişkin maddî ve manevî cebir değerlendirilebilir. Fakat silahlı örgüt kurmak suçunda maneviî cebir ile ilişki kurulamaz. Hâkim bu şekilde bir bağ kurmaya çalışarak hata etmiş.
KAYNAĞI BELİRSİZ SES KAYDI DELİL OLAMAZ: Bir kişinin yargılanmasında delil olarak sunacağımız şeyin hukuka uygun olması gerekiyor. CMK şartlarına uygun yapılmamış, nereden geldiği belli olmayan bir ses kaydını, kalkıp da dosyaya koymak hukuka aykırıdır. Sakatlar kararıdır. 14 Aralık soruşturmasında verilen tutuklama kararı (Hidayet Karaca) hukuka aykırıdır. Dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralel yapıyı hedef göstererek onlara şunu yapacağız, bunu yapacağız, bir proje geliştiriyoruz gibi sözler kullandı. Bu sözlerin ardından Sulh Ceza Hâkimlikleri kuruldu. Üzerine siyasetin gölgesi düştü. Bu durum tabii hâkim ilkesini de tartışmalı haline getirdi. HSYKnın yapısını da düşünecek olursak, Adalet bakanı ve müsteşarın bulunduğu kurulun bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışmalı. Yargıtay Başkanı Ali Alkanın da dile getirdiği gibi bir yıl içerisinde 2-3 defa yeri değişen hâkim, kendini güvende hissetmez. Takrir-i Sükûn Kanunu, istiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, DGM, özel yetkili mahkemeler ve sulh ceza hakimliklerine kadar gelmiş durumdayız. (Kaynak: Zaman)
Bu haber 602 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle