En Sıcak Konular

Kral öpücüğü!

0 0 0000 00:00 tsi
Kral öpücüğü! Suudi Kralı Abdullah'ın ziyareti, daha çok kalacağı otel odasının nasıl döşendiği ve yüzlerçe kişilik heyetin şaşalı gezileriyle gündem bulduysa da, ziyaretinin derin analizleri, bu gezinin yeniden ve yeniden okunmasını gerektiriyor. 

Suudi Arabistan duruşu, Arap ve küresel dünya üzerinde genel kavramlarıyla 3 ana temele oturuyor. Bunlardan ilki petrol. Bu bilinen kart Suudi diplomasisinin stratejik açıdan en büyük kozu.

İkincisi ise İslam dünyasının kritik ibadet merkezleri olan Mekke ve Medine ile kuşkusuz Kabe'nin bu ülkede bulunuşu. Suudi ülkeyi Müslüman dünyada-ister istemez-tartışmasız bir "merkez" durumuna getiren bu coğrafik avantaj tarihsel süreç içinde örneğin "İslam Konferansı Örgütü" içinde ülkeyi hep avantajlı konumda tutuyor.

Üçünçü ve son argüman ise Suudilerin başlarını derde sokmak için bir vesile olarak da algılanabilir. İslam'ın Suud yorumu yani Vahhabilik özellikle Batı dünyası tarafından "pratik" yönleri açısından çok sevilmiyor.

Esasen Arap-Müslaman dünya içinde de bu yorumun topyüken benimsenmediği biliniyor. Ancak asıl fark, bir İslam ülkesinin inanç biçiminden çok bunun diğer Müslüman ülkelere dayatılması ve yöntemi.

Suudi Arabistan bu inanç biçiminin yaygınlaşması ve Ortadoğu'da hakim konuma gelmesi için eskiden beri legal ya da yer altı organizasyonlarıyla ama özellikle para kullanarak aktif halde bulunuyor.

Geçmişi oldukça eski bu tutumun  Arabistan açısından en sarsıntılı günleri 11 Eylül sırasında yaşandı ve etkileri hala geçmiş değil.

11 Eylüal sırasında ABD yönetimi ve istihbarat kaynakları bu terör eyleminin oluş biziminde yaratılışında Suudi parmağı olduğunu birden çok deklare etti ve bunu hem kanıtlarıyla hem de dış politika tavırlarıyla belli etti.

Öyle ki çoğu zaman zımni olsa da Suudi Arabistan'ın da teröre evini açan ülkeler gibi cezalandırılacağından gayet anlaşılır biçimde bahsedildi. Esasen ABD hala buna inanmakta.

Suudi Arabistan'ın bu kızgın çıkışlara tutumu ise tam bir "görmezden gelme" haliyle tezahür etti. Arabistan bu "aba altından sopa göstermeleri" genelikle "kendine söylenmiyormuş" edasıyla karşıladı ve yorum yapmadı.

Ancak Batı dünyasının kızgınlığının ülke yöneticilerinde tedirginlik yarattığı biliniyor.

Bu riskli duruma rağmen Arabistan'ın tarihten gelen şansı eksilmedi. Ülkenin Arap dünyasında etkin bir konumu olması, birçok ülkede büyük yatırımlarının bulunması ama en önemlisi. Amerika'nın bölgede girişeceği sıcak müdehalelere açık bir üs imkanı tanıması-kutsal topraklarda yabancı postal olur mu tartışmaları anımsanmalı-meselenin soğumasını sağladı.

Yine de ABD halihazırda görev yapan Beyaz Saray iktidarının herşeyi unutmadığı söyleniyor. Fakat onların süresi de artık dolduğundan Arabistan dış politika yöneticilerinin daha rahatladığı söylenebilir.

Suudi politakasının bölgedeki karakteristik tutumuna gelince. SA, başından beri tartışmasız olarak ABD bölge politikalarının yanında yer almış bir ülke. Bu tartışmasız. Her iki ülkenin birbirinden çıkarları sınırsız ve bağımlı.

Bu yüzden bölgedeki kritik kararlar sırasında Arabistan'ın ABD lehine duruşları zaman zaman Arap dünyasının tepkisini de çekiyor. İsrail'e bakışa gelince…

SA, İsrail konusunda özellikle ulaslararası veya bölgesel platformlarda nispeten "muhalif" bir ton kullanıyor. Ama bu ton kesilikle radikal değil ve yuvarlak hatlardan oluşoyur. Örneğin İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmesini istiyor ama.. Sadece o kadar.

İsrail'e karşı savaşan bazı örgütleri el altından maddi olarak desteklediğine ilişkin tevatür çok. Bunlar içinde Batı istihbarat kaynakları tarafından belirlenenler de mevcut. Ama hemen aynı gerekçelerle İsrail veya ABD, Suudileri "şimdilik" karşılarına almak istemiyor.

"Şimdilik" kelimesi önemli. Zira, 11 Eylül ertesi SA'nın adı açıkça zikredilirken, "şimdilik" kelimesi de kullanılmış durumdaydı. Tel Aviv açısından da durum farklı değil. İsrail, sıcak ama mesafeli bir duruşla SA'na yaklaşıyor.

Nihayetinde diplomatik söylem dışında SA'nın profili; "kokmaz ama bulaşır" biçiminde çizilebilir.

Türkiye ziyaretine ve perde arkasına gelince… Ziyaret Suudi yönetiminin bir çok coğrafyada, siyasi, ekonomik, kültürel ve eğitim vektörlerinde çeşitlilik arz eden son resmi ziyaretleri dizisi bağlamında gerçekleşmiş olması.

Bu ziyaretler bir çok ülkeyi ve bölgeyi kapsadı işbirliği ve fikir alışverişlerinde bulunuldu. Doğuda Çin'den Japonya, Hindistan, Singapur, Pakistan ve Malezya'ya; batıdan Fransa, Almanya ve ABD'ye yapılan bütün bu ziyaretler Suudi Arabistan'ın uluslararası çıkarlarını gerçekleştirmeye çalıştığı oranda etkin ülkelerle işbirliği değerlerini, bölgesel ve uluslararası diyaloğu derinleştirmeyi hedefliyordu.

Krallığın Türkiye ziyareti de bu bağlamda gerçekleşti. Türkiye sahip olduğu siyasi, askeri, ekonomik ve jeopolitik ağırlığı sebebiyle bölgenin önemli ülkelerinden biri olarak görülmekte Suudiler tarafından.

Yine kendilerine göre Suudi Arabistan'la bir çok çıkarda, ulusal, İslami, bölgesel ve uluslararası sorunlarda ortak hareket etmekte Türkiye. Kendi görüşleri bu yönde ama bu ortak tavır ve eylemlerin neler olduğu en azından bizim açımızdan meçhul.

Suudi Arabistan ve Türkiye, İslam Konferansı Örgütü içinde iki büyük devlet ve Ortadoğu bölgesinde etkili iki ülke. Her ikisi de bölgenin istikrarı ve kalkınmasıyla doğrudan ilgili. Rusya, Çin, ABD ve Fransa gibi süper devletlerin faaliyetleriyle de sağlam ve etkili ilişkilere sahipler.

Ziyaretin resmi söylemi ikili ilişkiler bağlamında Suudi Arabistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 6 işbirliği anlaşmasının gerçekleşeceğini söyledi.  Bu anlaşmalar ticari, kültürel, sanayi ve sağlık alanlarında işbirliğini kapsamakta.

İki ülkenin ilişkilerini bu alanlarda geliştirmesi gayet hoş ama biraraya gelinen zamanlama düşünüldüğünde biraz "naif" kaçıyor. Bölgesel düzeyde Ortadoğu'daki kavurucu şartların ziyaret ajandasının ilk sırasında yer aldığını söylemek bunun için şaşırtıcı olmayacak.

Türkiye Irak'ın kuzey komşusu, Suudi Arabistan ise güney ve batı komşusu. Her ikisi de Irak'ın güvenlik ve siyasi istikrarıyla ilgili. Bu noktada SA resmi heyetinin, "Suudi-Türk uyumu Irak'ın şartlarında geçişe ve karakteristik gelişime olumlu yansıyacaktır" yorumu ilginç sayılabilir… Nasıl? Dahası ne demek?

Türkiye'nin Irak'ın gleceğine ilişkin tüm konulardaki beklenti ve tutumu oldukça net. Parçalanmasın, demokratik ve kalkınmış olsun, terörü durdursun, komşularıyla iyi ticari ilişkileri olsun. Genel ve basit hatları bunlar. SA ile hangi konuda ve nasıl bir uyum sağlanacak? Yani söylemler dışında!

Arabistan basının yetkin kalemlerinin Ankara'nın bölgeye ilişkin tutumu ve iki ülkenin ortak duruşlarına ilişkin  yorumları da şöyle özetlenebilir… "Filistin topraklarındaki Filistin haklarının verilmesi, Lübnan'a sükunet ve istikrarın getirilmesi, saldırgan İsrail devletinin bütün insani ve uluslararası kuralları, sözleşmeleri ve gelenekleri çiğneyen saldırılarını durdurmaya zorlanmasıyla mümkün. Türkiye'nin İsrail'le iyi ilişkileri vardır ve 1996 yılında imzaladığı bir güvenlik anlaşmasına sahiptir. Türk siyasetçilerinin özellikle de Recep Tayyip Erdoğan başkanlığından AKP liderliği gölgesinde İsrail'i saldırıları durdurup siyasi yöntem ve araçlara başvurmasını sağlama imkanı vardır."

Zorlama yollu bir çıkarım gibi görünse de SA'nın ziyaretinin bir kulvarını, Türkiye'nin BM nezninde bir askeri kuvveti bölgeye göndermesine teşviğin yattığı anlaşılıyor.

İran-ABD ve Avrupa nükleer dosyası da Türkiye-Suudi Arabistan görüşmeleri ajandasında yer aldı. İran-SA ilişkileri öteden beri çok parlak değil. İki ülkenin de bölgede hakim sıfata ulaşma çabaları ve elbette İran'ın Şii yorumu ile SA'nın Vahhabi tutumu iki ülke arasındaki kırılma noktaları. Bunun için Türkiye SA'nın İran'a ilişkin yorum ve düşüncelerini dinledi ama açıkçası net yanıt vermekten imtina etti. 

SA, "Türkiye'nin İran'ın büyük komşusu, Arabistan'ın da İran'la tarihi ilişkileri olması sebebiyle barışçıl yollar ve yapıcı diyaloglar kanalıyla gerginliğinin hafifletilmesi ve çözümler bulunmasında katkıların olacağına" ilişkin düşüncesini söyledi ve konuyu kapattı.

Sonuç olarak şu an Türk dışışleri SA ile yaşanan ilişkin de-şifresini yapıyor. Ama saklamadan söylemek gerikiyor ki, bu şekli ziyaretten çıkan en anlamlı sonuç, iki ülke arasında imzalanan işbirliği anlaşmaları. Bunlar içinde ortalığı bu kadar ayağa kaldırmanın gereği yoktu. Yok eğer Suudi Arabistan'ın beklentisi İran, İsrail-Lübnan, Irak veya bölgenin diğer netameli dosyalarında "stratejik ortak hamleler" yaratmaksa, heyecanlanmak için henüz zamana ihtiyaç bulunuyor.



Bu haber 248 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    3,831 µs